Türkiye’nin   Birinci Olması Olumlu Bir Gelişme Değildir

Avrupa Konseyi (Council of EuropeConseil de l’Europe), Avrupa çapında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla 1949’da kurulmuş “hükümetlerarası bir kuruluştur.  Avrupa Konseyi’ne gözlemci Vatikan hariç 27 AB üyesi ülke dahil 47 Avrupa ülkesi üyedir. Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi”veAvrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyi” ile karıştırılmamalıdır. (S. Rıdvan Karluk, Uluslararası Kuruluşlar, 7. Baskı, s.469-481) Beş Konsey Gözlemcisi, üç Meclis Gözlemcisi ülke vardır. Konsey, Avrupa kıtasının en önde gelen insan hakları savunan organizasyondur.  Üye devletler; insan haklarını, demokratik değerleri ve hukukun üstünlüğünü korumaya yönelik olarak hazırlanmış Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin  tarafıdır. 

Avrupa Konseyi (Council of Europe, Conseil de l'Europe), Avrupa çapında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla 1949'da kurulmuş “hükümetlerarası” bir kuruluştur.  Avrupa Konseyi’ne gözlemci Vatikan hariç 27 AB üyesi ülke dahil 47 Avrupa ülkesi üyedir. “Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi”ve “Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyi” ile karıştırılmamalıdır. (S. Rıdvan Karluk, Uluslararası Kuruluşlar, 7. Baskı, s.469-481) Beş Konsey Gözlemcisi, üç Meclis Gözlemcisi ülke vardır. Konsey, Avrupa kıtasının en önde gelen insan hakları savunan organizasyondur.  Üye devletler; insan haklarını, demokratik değerleri ve hukukun üstünlüğünü korumaya yönelik olarak hazırlanmış Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin  tarafıdır.  - Screenshot 8 1

Konsey, ortak zorluklarla ilgili siyasi tartışmalara katılmak isteyen komşu bölgelerdeki üye olmayan devletlerin parlamentoları ile kurumsal işbirliği için  “Demokrasi Ortağı Programı”  oluşturmuştur. İlgilenen devletler eğer çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı, infazların ertelenmesini teşvik, ölüm cezasını kaldırmak, özgür ve adil seçimler düzenlemek, ilgili Konsey sözleşmelerine taraf olmak,  Venedik Komisyonu’nun uzmanlığından kurumsal ve yasama çalışmalarında yararlanmak gibi Avrupa Konseyi’nin değerlerini benimsemeyi taahhüt ederlerse,  “Demokrasi Ortağıolabilirler.

Statüsü, AB’nin Avrupa Komşuluk Politikası, AGİT İşbirliği Ortakları, NATO üyesi olmayan devletlerle işbirliği gibi çoğunlukla Avrupa devletlerinin diğer hükümetlerarası kuruluşlarının işbirliği girişimlerine benzer. Bu  statüyü talep etmeye uygun ülkeler aşağıdadır.

  • Akdeniz için Birliğe Güney Akdeniz ve Orta Doğu Katılımcıları:  Moritanya,  Fas,  Cezayir,  Tunus,  Mısır,  Ürdün,  Suriye,  Lübnan,  Filistin ve belki  Libya
  • AGİT OrtaAsya Katılımcıları:  Kazakistan,  Kırgızistan,  Tacikistan,  Türkmenistan ve  Özbekistan
  • Diğer Ülkeler. Konsey  karar verirse 2015 itibariyle aşağıdaki parlamentolara “demokrasi ortağı” statüsü verilmiştir:  Fas – Haziran 2011, Filistin Ulusal Konseyi – 4 Ekim 2011 ve  Kırgızistan – 8 Nisan 2014.

Konsey; güney Akdeniz’in komşu bölgeleri ile  Orta Doğu ve Orta Asya ile evrensel insan haklarına saygı temelinde diyalog politikasını benimsemiştir. Konsey, gözlemcileri dışındaki komşu ülkelerin parlamentoları ile  çalışma ilişkileri geliştirmiştir.  Bu ülkeler; CezayirKazakistanFasTunus ve Filistin’dir. 1994 yılından bu yana sadece Kazakistan Parlamentosu 2004  yılında   bundan yararlanmıştır.

Kasım 2006’da Kazakistan Parlamentosu Konsey’den “gözlemci” statüsü verilmesini istemiş,  fakat  bu  statü  uygun görülmemiştir. İlgili  devletin Konsey’in temel değer ve ilkelerine uymasını gerektirdiğinden, demokratik geçişin ilk aşamalarında olan  devletler için  bu durum  uygun  bulunmamıştır. Gözlemci Statüsü, Avrupa’daki demokratik geçişlere katkıda bulunmak isteyen Avrupalı olmayan demokrasiler için tasarlanmıştır.

KanadaJaponyaMeksikaABD veVatikan Avrupa Konseyi’nde gözlemci statüsüne sahiptir. Bakanlar Komitesine ve  Hükümetlerarası Komitelere katılabilir,  Konsey faaliyetlerine gönüllü olarak  katkıda bulunabilirler. Filistin Meclisi temsilcileri, Orta Doğu ile ilgili,  Kıbrıs Türk temsilcileri ise Kıbrıs’a ilişkin  görüşmelere  katılabilirler.  Japonya ve ABD’de ölüm cezası olduğu için,  bu ülkelere yönelik   eleştiriler de vardır. 

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Rusya’yı insan hakları  konusunda eleştirerek  ilk  defa bir üye devletin  Konsey’den  çıkarmıştır.  Konsey 16 Mart’ta yaptığı açıklamada, “Rusya Federasyonu’nun artık örgüte üye olamayacağını  öngören” önergeyi oybirliğiyle kabul etmiştir. Rusya’nın  Konsey’den  geri çekildiğini bildirmesinden bir gün sonra alınan karar, “Rusya Federasyonu’nun 26 yıllık üyeliğinin ardından bugün itibariyle Avrupa Konseyi üyeliğini sonlandırdığı” anlamına gelmektedir.

Konsey, Rusya’yı  Ukrayna’yı işgal etmesinin ertesi günü 25 Şubat’ta askıya almıştı. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric, Ukrayna’ya yönelik saldırıyı, Avrupa Konseyi tüzüğünün ve kurumun denetlediği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “açık ihlali” olarak nitelendirmiştir. )

Rusya, Ukrayna’yı işgal etmesi nedeniyle Avrupa Konseyi’nden çıkarılan ilk devlet olmuştur. Moskova’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına yönelik sorumluluklarının da sonu gelmiştir. Rusya 28 Şubat 1996’da Avrupa Konseyi’ne katılmıştı.

Rusya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kuruluşundan bu yana insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü korumakla görevli Pan-Avrupa Grubu’ndan ayrılan ikinci ülkedir. Yunanistan 1969’da, bir grup subayın  askeri darbeyle iktidarı ele geçirmesinin ardından,  Konsey kararı ile atılmamak için  Konsey’den ayrılmış, beş yıl sonra demokratik rejime döndükten sonra  Konsey’e yeniden  katılmıştır.

AİHM’e yapılan başvuru sıralamasında  ilk sırada yer alan Rusya’nın üyeliğinin son bulmasıyla ikinci sıradaki  Türkiye, bu ülkenin yerini alarak ilk sıraya terfi etmiştir! Türkiye ilk sıraya yükselmiştir ama bu terfi Türkiye açısından  olumlu bir gelişme değildir. Strasbourg Mahkemesi’nde 2021 yılı sonunda karar için bekleyen şikayetlerde Rusya 17 bin 13 başvuruyla ilk sıradadır. Türkiye 15 bin 251, Ukrayna ise  11 bin 372  başvuru ile ikinci ve üçüncü sıralardaydı. Romanya 5 bin 690, İtalya ise 3 bin 646 ile  sonraki  ülkelerdir.

Türkiye’nin ilk sıraya gelmesi olumlu bir gelişme  olmayıp, Türkiye  açısından son derece olumsuz bir durumdur.  Bakanlar Komitesi  2 Şubat’ta AİHM’nin 2019 kararını uygulamayı ve Osman Kavala’yı  serbest bırakmayı reddetmesi  sebebiyle  Türkiye aleyhine “ihlal  sürecini” başlatmıştı. Bu durum Bakanlar Komitesi tarafından nadiren kullanılan  araç olup, hakkında bir mahkumiyet kararı olmaksızın cezaevinde tutulan Osman Kavala’nın davasıyla ilgilidir. Böylece Türkiye, 2010’dan bu yana Azerbaycan’dan sonra bu sürece tabi tutulan ikinci ülke olmuştur. Bakanlar Komitesi’nde yapılan oylamada, 35 ülke “ihlal  süreci” başlatılmasına destek vermiştir.  Bunların büyük çoğunluğu da  AB üyesidir.

Avrupa Konseyi kurallarına göre Bakanlar Komitesi’nde, üye bir ülkeye yönelik ihlal  süreci kararı almak için üçte iki çoğunluk gerekir.  Türkiye ile birlikte karşı oy kullanan iki ülkelerden biri kendisi de bu süreci daha önce yaşamış olan Azerbaycan olurken, diğeri de Macaristan’dır. İhlal  süreci kararı için çekimser oy kullanan 8 ülke  Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Sırbistan, Polonya, Romanya, Arnavutluk ve Moldova’dır. Bosna Hersek  toplantıya katılmamıştır.  27 üyesi olan Avrupa Birliği ülkeleri içinde Türkiye ile ilgili oylamada  3 AB üyesi   farklı yönde oy kullanmıştır. Oylamada, Türkiye’ye doğrudan ya da dolaylı olarak destek veren ülkelerin de insan hakları konusunda zayıf olması  dikkat çekicidir.

Bu süreçte Dışişleri Bakanlığı 2 Aralık gecesi yaptığı açıklamada, “Avrupa Konseyi yargıya müdahale niteliği taşıyacak kararın devamını getirmekten kaçınmalı. Özellikle Kavala kararının sürekli gündemde tutulması tutarsız bir yaklaşım” ifadeleri kullanılırken, “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, insan hakları sisteminin etkinliğini sürdürmek istiyorsa tarafgir ve seçici tutumunu bırakıp, AİHM kararlarının uygulanmasını tüm üye ülkeler yönünden tarafsız bir yaklaşımla ele almalıdır” vurgusunu yapmıştır. AİHM’in Osman Kavala için verdiği kararlardan oluşan metinde aşağıdaki ifadeler yer almıştır:

“Mahkemenin mevcut davadaki nihai kararıyla; Türk makamlarının, Mahkeme tarafından tespit edilen ihlallerin başvuran açısından olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmamasının, özellikle de Komite’nin tekrarlanan itirazlarına rağmen başvuranın derhal serbest bırakılmasını sağlamamasının, davalı devletin kararlara uymayı reddetmesi anlamına geldiği kanaatine varılmıştır. 30 Kasım – 2 Aralık 2021’de gerçekleşecek 1419’uncu toplantıya kadar başvuru sahibinin serbest bırakılmaması durumunda; Sözleşme’nin 46-4 maddesi uyarınca Türkiye’ye yönelik yargılamaları başlatma niyetlerini Türkiye’ye resmi olarak bildirme konusundaki kararlılıklar ifade edildi.”

Avrupa Konseyi’nin AİHM kararının uygulanmaması  sebebiyle ihlal süreci başlatılması kararı konusunda Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası  Sözcüsü Peter Stano  tarafından 3 Şubat 2022 tarihinde yapılan  açıklama şöyledir:

“İhlal prosedürünün başlatılması AK Bakanlar Komitesi tarafından nadiren kullanılan bir araç olup, hakkında bir mahkûmiyet kararı olmaksızın yıllardır cezaevinde tutulan Sn. Kavala’nın davasıyla ilgili ciddi endişeleri açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye’deki resmi makamların ilgili AİHM kararını yerine getirmeyi reddetmiş olmaları talihsizliktir. Bu yaklaşım endişe verici bir örnek teşkil etmekte ve AB’nin Türk yargısının uluslararası standartlara ve Avrupa standartlarına uyumuna ilişkin endişelerini daha fazla arttırmaktadır. Ayrıca bu yaklaşım Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyesi ve AB’ye aday bir ülke olarak yükümlülükleriyle de ters düşmektedir.  Avrupa Birliği Sayın Kavala’nın davasını yakından takip etmeye devam edecektir ve Mahkeme’nin bu meseleye ilişkin kararını beklemektedir.“

Avrupa Konseyi, çeşitli yerleşik mekanizmalar aracılığıyla üyelerine mali/teknik destek sağlamaya teşvik eder. Bu  mekanizmalardan biri olan İnsan Hakları Güven Fonu, Türkiye dahil çeşitli üye ülkelerde uygulanan Avrupa Konseyi programları tarafından verilen destek yoluyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ulusal düzeyde uygulanmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır.

Son 15 yıldır Türkiye’de uygulanan Avrupa Konseyi projeleri sayesinde binlerce memur, akademisyen ve sivil toplum temsilcisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da dahil olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilkeleri ve uygulaması hakkında fikir sahibi olmuştur.  Eğitim seminerleri, çalışma ziyaretleri, yerleştirmeler, farkındalık artırma eylemleri, yuvarlak masa toplantıları ve çoğu Türkçe’ye çevrilmiş çok sayıda faydalı yayın gibi bu faaliyetler Türk kurumlarının ihtiyaçlarına cevap vererek destek olmuştur.

Ankara’daki Avrupa Konseyi Program Ofisi, sürekli işbirliği programları aracılığıyla Avrupa Konseyi ile Türkiye arasındaki mevcut yakın bağların güçlendirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye, Avrupa Konseyi’nin en uzun süreli üyelerinden biri olarak Avrupa Konseyi’nin başlıca anlaşmalarına, sözleşmelerine, protokollerine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve Avrupa Sosyal Şartı’na taraftır.   

Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği, ilgili ulusal kurumlarla işbirliği içinde, Avrupa Konseyi tarafından uygulanan ortak projeler/programlar aracılığıyla, Türk makamlarının kapasitelerini güçlendirmek ve Avrupa standartlarının uygulanmasını iyileştirmek için birlikte çalışırlar.  Bu işbirliği projeleri aracılığıyla, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği, bilgi ve becerilerin ulusal ortaklara transferini kolaylaştırmakta ve yerel sahiplenme ve sürdürülebilirliğin sağlanmasına özel önem vermektedir.

Türkiye’nin Konsey üyeliğinin askıya alınması durumunda  Türkiye, uluslararası camiada itibarı olmayan bir ülke konumuna gelecektir. AİHM kararlarını uygulamadığı için bir Konsey üyesine karşı ilk dava 2017 yılında Azeri muhalif Ilgar Mammadov‘un tutukluluğu sebebiyle Azerbaycan’a açılmıştı. Bir yıl sonra Mammadov, Ağustos 2018’de  serbest bırakılmıştır.

Türkiye,  Rusya’nın ayrılmasıyla  ilk sıraya yükselmiştir ama bu terfi Türkiye açısından  olumlu bir gelişme  değildir. Bu sürçte birinci olmak, Türkiye’ye kazanç sağlamaz, aksine zarar verir, Batı dünyasından ve değerlerinden kopuşu  hızlandırır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 18 Temmuz 2012 tarihinde  gerçekleştirdiği Rusya ziyaretine atıfta bulunarak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin‘e “Zaman zaman bize takılıyorsun. AB’de ne işin var diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım. Hadi gelin bizi Şangay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden geçirelim” demiştir ama bence bu bir şakaydı.

Kırım Türklerinin anavatanı olan  Kırım’ı işgal eden bir ülke için  bunun başka bir anlamı yoktur. Ukrayna’ya bağlı bir yarımada olan  Kırım, 18 Mart 2014 tarihinde Rusya tarafından  ilhak edilmiştir. Cumhurbaşkanı  Erdoğan Putin’in niyetini  tahmin edebilseydi bu şakayı yapmazdı.  Kırım Türkleri Osmanlı dönenimden bu yana Rus baskısı altında kalmışlar ve son iki yüzyıldır Kırım’dan göçe zorlanmışlardır. Babam ve ailesi Kırım’dan Romanya’ya (Köstence)  göç etmişlerdir. Rahmetli babam  Romanya göçmeni olduğundan ben  Romanya ve  aynı zamanda Avrupa Birliği vatandaşıyım.  


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir