Tansu Çiller Denince Aklıma  “En Geç 98’de Avrupa Birliği’ne Tam Üyeyiz” Dediği Gelir!

Eski Başbakanlardan  Tansu Çiller parti mi kuruyor?” sorusunu sayın Çiller, “Toplumu kucaklamak lazım. Bunu en iyi yapabilecek girişimin her tarafı kucaklayan bir merkez sağ oluşumu olacağını düşünüyorum. Bunun Türkiye’ye yeniden kazandırılması gerektiğine inanıyorum” şeklinde cevaplandırmıştır. Yeni Şafak gazetesinden Yusuf Özdemir’e ise  şunları söylemiştir:

“Şu an öyle bir karar içerisinde değilim ama yaptığım bir tespit var. Toplum bölünmüş durumda. Toplumu kucaklamak lazım. Bunu en iyi yapabilecek girişimin her tarafı kucaklayan bir merkez sağ oluşumu olacağını düşünüyorum. Bunun Türkiye’ye yeniden kazandırılması gerektiğine inanıyorum. Bu, parti kuracağım anlamına gelmiyor ama bunu tespit etmem beni düşündürüyor. Bundan ibaret.”

Merhum Süleyman Demirel’in çağrısıyla siyasete atılan  Çiller, ilk defa 1991 seçimlerinde DYP İstanbul Milletvekili olarak Meclis’e girmiş, yaptığı gaflarla  tarihe geçmiştir.Hürriyet gazetesinin (7 Mayıs 1995)   manşetindeki açıklaması  ise gaf değil, bilgisizliktir. Aradan 27 yıl geçmiş.  Şimdilerde adı tekrar gündeme gelen Çiller’e sormak gerekir. Bu sürede AB’nin  kapısında  bizi içeri alacakları zamanı bekliyoruz ama  bekleyiş nafile.   98’de AB üyesi  neden olamadık?  Sayın Çiller,Cenabı Allah’ı size emanet  ediyorum dediğine göre bir bildiği vardır.

Eski Başbakanlardan  “Tansu Çiller parti mi kuruyor?” sorusunu sayın Çiller, "Toplumu kucaklamak lazım. Bunu en iyi yapabilecek girişimin her tarafı kucaklayan bir merkez sağ oluşumu olacağını düşünüyorum. Bunun Türkiye’ye yeniden kazandırılması gerektiğine inanıyorum" şeklinde cevaplandırmıştır. Yeni Şafak gazetesinden Yusuf Özdemir'e ise  şunları söylemiştir: - Screenshot 1 2
Eski Başbakanlardan  “Tansu Çiller parti mi kuruyor?” sorusunu sayın Çiller, "Toplumu kucaklamak lazım. Bunu en iyi yapabilecek girişimin her tarafı kucaklayan bir merkez sağ oluşumu olacağını düşünüyorum. Bunun Türkiye’ye yeniden kazandırılması gerektiğine inanıyorum" şeklinde cevaplandırmıştır. Yeni Şafak gazetesinden Yusuf Özdemir'e ise  şunları söylemiştir: - Screenshot 2 2

1995 yılında AB’nin dördüncü  genişlemesinde Avusturya, Finlandiya, İsveç, beşinci genişlemede Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Letonya, Litvanya, Estonya, Malta, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 2004) ve  Romanya ve  Bulgaristan – 2007) altıncı genişleme Hırvatistan- 2013 üye olmuştur. (S. Rıdvan Karluk, Avrupa Birliği, 11. Baskı, 2014, s. 101-102) Türkiye 14 Nisan 1987’de başvurmuş, 10-11 Aralık 1999 da adaylığı kabul edilmiş, 3 Ekim 2005 tarihinde de müzakerelere başlanmıştır. 17 yıldır müzakereler devam etmektedir. Daha ne kadar devam edeceği de belli değildir.

Sayın Çiller ile ilk  ve  son karşılaşmam, rahmetli Nuh Kuşçulu’nun İTO’da her hafta düzenlediği toplantılarda  oldu.  Toplantılara   Ankara’dan katılıyordum. O dönemde DPT AET Dairesi  Başkanı  idim.  Bir toplantıda  sağ yanımda  otururken  görünce çok şaşırdım.  1985  Haziran ayında Paris’e  OECD Daimi Temsilciliğimize tayinim çıkana kadar birlikte toplantılara katıldım.

Toplantıdaki davranışı çok dikkatimi çekmişti. En son söz alır, kendinden önce  konuşanların görüşlerinden yararlanarak özet yapar, ama yeni bir şey söylemezdi.
 
Bu durumu Nuh beye söylemesi için rahmetli İstanbul Ticaret Odası  Genel Sekreteri ve İstanbul Ticaret Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı rahmetli Prof. İsmail Özaslan’a  ilettim.  
 
1985-1990   arasında Paris’te  görev  yaptığım dönemde rahmetli Dr. Yusuf Bozkurt Özal,  rahmetli Süleyman Demirel’in   neden o dönemde  kendisine destek olduğunu  “halk deyişiyle  benzetme yaparak   açıklamıştı. Biraz “sert” bir benzetme olduğu için açıklamak istemiyorum.

Tansu Hanım’ın serveti o  dönemde kamuoyunun dikkatini çekmişti: “Özer Çiller önceki gün TBMM Malvarlığı Soruşturma Komisyonu’na verdiği ifadede, kayınvalidesi Muazzez Çiller’in vefatından sonra evde buldukları çıkın içinden o zamanki değeriyle 50 milyar liralık  altın, pırlanta yüzükler, dolar ve mark çıkınca şaşırdıklarını açıkladı. Sadece çıkından çıkan dövizlerin bugünkü yaklaşık değeri 250 milyar lirayı aşıyor. Altınlarla birlikte bu miktar 270 milyar liraya ulaşıyor.” )

Sayın Çiller  Başbakan olduğu dönemde  yaptığı gaflarla anılmıştır.  Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’e yazmış olduğu satırlar hafızamızdan  silinmemiştir.

Eski Başbakanlardan  “Tansu Çiller parti mi kuruyor?” sorusunu sayın Çiller, "Toplumu kucaklamak lazım. Bunu en iyi yapabilecek girişimin her tarafı kucaklayan bir merkez sağ oluşumu olacağını düşünüyorum. Bunun Türkiye’ye yeniden kazandırılması gerektiğine inanıyorum" şeklinde cevaplandırmıştır. Yeni Şafak gazetesinden Yusuf Özdemir'e ise  şunları söylemiştir: - Screenshot 3 2

“Davamız yarım asırlık yani 65 yıllık. (bu nasıl matematik bilgisi) Yüce önder. (büyük harf değil) Ulu ve büyük Atam! Doğru Yol Partisi’nin 14’üncü yılını idrak ediyoruz. (Sonra 14’ün üzerini karalamış 15 yapmış) Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ve demokrasinin bekçileri olarak 16’ıncı yılımızda huzurundayız… davamız yarım asırlık yani 65 yıllık (yarım asır 65 yıl mı eder) bir davadır. Milliyetçilik ve çağdaşlık yolunda yarım asır yani tam kırk yıldır  (yarım asır 65’mi yoksa 40 yıl mı? bir türlü karar verememiş)yürüyoruz. Biz bu ülkenin çimentosuyuz. (insandan hiç çimento olur mu?) Bizimle tuğlaları yapıştıracaklar, duvar örecekler, (sanki tuğla kıtlığı var da insandan duvar örecekler) bina yapacaklar, içimize girecekler. (ayıp ifade)…partimizin 17’nci yılını kutluyor saygılar sunuyorum. Görüşmek üzere…”

Benim  anlam veremediğim son iki kelime şudur:görüşmek üzere” (Au revoir, let’s meet again)  Anlamı şudur: “Buluşup konuşmak, konuşup sohbet etmek, dostluk, ahbaplık etmek, bir iş, bir konu üzerinde karşılıklı görüş ileri sürmek, müzakere etmek.” Tansu hanım acaba Atatürk ile öbür dünyada  buluşup, sohbet  ve müzakere etmek mi istedi acaba bu ifadeyi kullandı?  Acaba görüşmek üzere derken AB ile gümrük birliğini görüşmek istemiş olabilir mi? Böyle olsa bile bunun yeri Anıtkabir değildir. Bu konuda 8 Nisan 2004 tarihinde Milliyet Gazetesi’nde 18 yıl öncesinde yayınlanan görüşümü paylaşmakta yarar gördüm.

Eski Başbakanlardan  “Tansu Çiller parti mi kuruyor?” sorusunu sayın Çiller, "Toplumu kucaklamak lazım. Bunu en iyi yapabilecek girişimin her tarafı kucaklayan bir merkez sağ oluşumu olacağını düşünüyorum. Bunun Türkiye’ye yeniden kazandırılması gerektiğine inanıyorum" şeklinde cevaplandırmıştır. Yeni Şafak gazetesinden Yusuf Özdemir'e ise  şunları söylemiştir: - Screenshot 4 2
Eski Başbakanlardan  “Tansu Çiller parti mi kuruyor?” sorusunu sayın Çiller, "Toplumu kucaklamak lazım. Bunu en iyi yapabilecek girişimin her tarafı kucaklayan bir merkez sağ oluşumu olacağını düşünüyorum. Bunun Türkiye’ye yeniden kazandırılması gerektiğine inanıyorum" şeklinde cevaplandırmıştır. Yeni Şafak gazetesinden Yusuf Özdemir'e ise  şunları söylemiştir: - Screenshot 5 2

“Karluk, 6 Mart 1995’te Ortaklık Konseyi kararıyla Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği’ni 1 Ocak 1996’da gerçekleştirmeyi AB’ye taahhüt ettiğini anlatarak, 50 ve 52. koalisyon hükümetlerinin Başbakanı Tansu Çiller’in, Gümrük Birliği’ni gerçekleştirerek AB’den tarih alacağını ümit ettiğini söyledi.
Çiller’in Mayıs 1995’te Gazetelere ‘’En geç 1998’de AB’ye tam üyeyiz’’ şeklinde demeçler verdiğini anlatan Karluk, şöyle devam etti:
‘’AB ile Gümrük Birliği’ni gerçekleştirme pahasına Türkiye, GKRY’nin AB ile üyelik görüşmeleri başlatılma kararı alındığı Fransa’daki Cannes Zirvesi’nde sesini çıkarıp itiraz etmemiştir. Yine Türkiye Aralık 1995 Madrid Zirvesi’nde de görüşmelerin başlatılması için alınan tarihe itiraz etmemiştir. Bunda temel faktör, Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği’nin Yunanistan tarafından engelleneceği korkusudur. Oysa Katma Protokol gereğince Yunanistan’ın böyle engelleme hakkı yoktu.”

“AB’ye Kıbrıs müracaat ettikten sonra o dönemde Tansu Çiller Başbakan, Türkiye AB’ye girecek gümrük birliğine 96 yılında girdi. Tansu Hanım demeç verdi, gümrük birliğine girdikten sonra Türkiye AB üyesi olacak dedi. Tansu Çiller’den önce 59 yılında Türkiye ortak üyelik başvurusunda bulundu. Kıbrıs meselesi nedeniyle 80 dönemi öncesi Hayrettin Erkmen Dış İşleri Bakanı olarak 81 yılında Yunanistan AB’ye tam üye olacak. Süleyman beyin başbakan olduğu hükümette Hayrettin Erkemen’e 81 yılı bitmeden önce tam üyelik başvurusunda bulunacaktır dedi. Erbakan gensoru verdi, Süleyman Demirel dışişleri bakanına sahip çıkmadı. 81 yılında Yunanistan tam üye olur ve bizi engeller, başvuruda bulunalım diye girişim yaptı ve Hayrettin Erkmen T.C tarihinde gensoru ile düşürülmüş tek dış işleri bakanıdır. 59 yılından bu zamana kadar geçen bütün hükümetlerin programlarında Türkiye’nin AB’ye üyeliği hedefleri vardır. Tansu Çiller gümrük birliğine girdim AB’ye girerim diye demeç verdi. Eğer Güney Kıbrıs’ı veto ederseniz ben de sizin gümrük birliğine izin vermem dedi. Tansu Çiller de gerekli girişimi yapmadı ve girmesine göz yumdu. Türkiye’de AB’ye girelim diyenlerin oranı yüzde  75’lerdeydi. Bu bir hataydı.”

O zamanki ismi Avrupa Ekonomik Topluluğu olan AB ile 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve 1 Aralık 1964’de yürürlüğe giren Ankara Anlaşması’nın temelini oluşturduğu ortaklık rejimi çerçevesinde ilişkiler başlamıştır. 1 Ocak   1973  tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol’de Geçiş Dönemi’nin  şartları belirlenmiş, taraflar arasında Gümrük Birliği 1 Ocak 1996’da  yürürlüğe girmiştir.  7 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde 1999’da Helsinki’de alınan karar onaylanmış, müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılması kararlaştırılmış ve   müzakereler başlamıştır. Ankara Anlaşması’nı AB’ye 2004 yılında katılan yeni üyelere teşmil eden Ek Protokol ülkemiz ile AB Dönem Başkanlığı ve Komisyon arasında 29 Temmuz 2005 tarihinde mektup teatisi aracılığıyla imzalanmıştır.

O dönemde en gerçekçi yorumu Prof. Dr. Süheyl Batum   yapmıştır:  “3 Ekim’e kadar çözüm olmazsa Kıbrıs tehlikede. Bazı ülkeler Türkiye’nin üyeliğini gerekli olduğu takdirde engelleyebilecek bazı koşullara yer vermek istediler. Bunları ortadan kaldırtamadık. Bu nedenle önemli bir aşamadır ama ne zaferdir, ne yenilgidir… 3 Ekim’e kadar çözüm bulunmazsa Kıbrıs’ta Rum tarafını Ada’nın tek meşru hükümeti olarak kabul etmek durumunda kalacak bir sonuçla karşılaşabiliriz. Bugünkü karardan Kıbrıs konusunda benim okuduğum maalesef bu…”

Tansu Hanım gibi bir bakan da  sayın Nihat Zeybekçi idi. İzmir’de Ağustos ayında Ticari ve Ekonomik İşbirliğinde Yeni Dönem başlığıyla düzenlenen Türkiye-Rusya İş Forumu’nda bir konuşma yapan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Merkel’in ‘gümrük birliğini güncellemeyeceğiz’ demecinin yanlış olduğunu söylemiş, Türkiye’nin AB ile olan birlikten ayrılmadan Avrasya Gümrük Birliği’ne dahil olmayı hedeflediklerini açıklamıştır. (Hürriyet, 19.08.2017)

Bakan Zeybekçi Pamukkale’de 13 Aralık 2014 tarihinde düzenlenen Serbest Bölgeler Çalıştay’ında yaptığı konuşmada ise, “Avrasya Gümrük Birliği, Türkiye için vazgeçilmezdir. Biz orada olmak zorundayız. Körfez İşbirliği Teşkilatı içinde olmak zorundayız. Orta Afrika Birliği denen… birliğin içinde yer almak zorundayız” diyerek Türkiye’nin Avrasya Ekonomik (Gümrük) Birliği’nde yer alması gereği üzerinde durmuştur. )

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’ nün “Ankara-Moskova arasındaki mesafe, Ankara-Brüksel arasındaki mesafeden daha yakındır” açıklamasının da fiziksel km uzaklığı olarak anlaşılmasında yarar vardır. Çünkü, Ankara-Moskova 2,406 km, Ankara-Brüksel ise 3,121 km’dir. Aksi düşünülürse, Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkileri sorgulanır duruma gelir.

Bakan Zeybekçi’nin Avrasya Gümrük Birliği, Türkiye için vazgeçilmezdir. Biz orada olmak zorundayız” görüşünün hiçbir hukuki temeli yoktu.  Çünkü, Ankara Anlaşması ve Katma Protokol değişmediği sürece GATT/WTO kuralları gereğince Türkiye aynı anda iki farklı gümrük birliği içinde olamaz. (S. Rıdvan Karluk, Uluslararası Kuruluşlar, Beta Basım, 7. Baskı, İstanbul, 2014, s. 225-285) Sayın Bakan bu durumu bilmeden açıklamayı yaptığını o dönemde düşündüm. 1982 yılında rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın oluru ile Devlet Planlama Teşkilatı’nda AET Dairesini  kuran ve AB konusundaki iki temel kitabı 14 baskı yapan  bir öğretim üyesi olarak  o dönemde konuyu açıklamıştım.

Eski Başbakanlardan  “Tansu Çiller parti mi kuruyor?” sorusunu sayın Çiller, "Toplumu kucaklamak lazım. Bunu en iyi yapabilecek girişimin her tarafı kucaklayan bir merkez sağ oluşumu olacağını düşünüyorum. Bunun Türkiye’ye yeniden kazandırılması gerektiğine inanıyorum" şeklinde cevaplandırmıştır. Yeni Şafak gazetesinden Yusuf Özdemir'e ise  şunları söylemiştir: - Screenshot 6 1

Tansu Hanım’ı  Kapıkule’nin dışına çıktığı zaman canı gönülden desteklerdim. Çünkü,  akıcı İngilizcesi, hoş fiziği ile Norveçli siyasetçi, Norveç’in ilk kadın Başbakanı İşçi Partili Gro Harlem Brundtland’dan (3 Kasım 1990 – 25 Ekim 1996) daha üstün bulurdum. Fakat bu üstünlük Kapıkulde’den içeri girdiği zaman hemen ortadan  kalkardı. Başbakanlık görevini 1993-1996 yılları arasında sürdüren Çiller, 1993-2002 yılları arasında   DYP Genel Başkanlık, 1996-1997 yılları arasında Başbakan yardımcılığı ve  Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenmiştir.

Gro Harlem Brundtland’ı desteklememim  sebebi, yazımın başlığındaki gerçek dışı açıklamadır: “En Geç 98’de Avrupa Birliği’ne Tam Üyeyiz.” Bir iktisat profesörünün bunu dememesi gerekirdi. Eğer benim öğrencilerim  o dönem Avrupa Birliği dersinde yazılı kağıdına bunu yazmış olsalardı  sınıfta kalırlardı. Çünkü  AB ile Gümrük Birliğini gerçekleştirmek ile AB (AET, AT) üyesi olmanın arasındaki farkı bilmiyorlarsa, o öğrenci sınıfta kalmalıydı.

Sayın Çiller, uzun yıllar yurt dışında yaşadığı için Türkçe kelime haznesi  çok zayıftı. SBF’den sınıf arkadaşım olan rahmetli Mesut Yılmaz için de TBMM’de  “Mesut Yılmaz iktidarsızdır” demiş, tüm Meclis, Mesut  Yılmaz da dahil olmak üzere gülmekten kırılmıştı.

Tansu Çiller’e miting alanından biri “abla pıttığını yerim deyince, “ablanızın pıttığı size feda olsun” diyeli de 22 yıl oldu. Fakat  bu  dönemde AB üyelik yolunda bir arpa boyu yol alınamadı, “En Geç 98’de Avrupa Birliği’ne Tam Üyeyiz” lafı da suya yazılan yazı olarak tarihin tozlu  raflarındaki yerini aldı. AB  Türkiye’ye BOBON Kriterleri (BO: Bizden Olanlar, BON: Bizden OlmayaNlar) uyguladığı sürece  Türkiye AB üyesi olamaz. Çünkü Türkiye, geçmişte olduğu gibi bugün de “BON” kapsamındadır. Yakın bir zamanda bunun değişebileğine  inanmıyorum. Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger’in, “Önümüzdeki dönemde en güçlü ihtimal, (Türkiye ile AB arasında) ilişkilerin yeniden tanımlanması olacak. Bunun adının imtiyazlı ortaklık veya başka bir şey olması gerekmiyor”   görüşüne ben de katılıyorum.

Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen 5 Eylül 1980’de hakkında “Milli menfaatlere aykırı politika izlediği,  Avrupa Ekonomik Topluluğuna girmeye teşebbüs ettiği, İslam Dünyası’na karşı Batı yanlısı politika takip ettiği” gerekçesiyle,  MSP tarafından TBMM’ne verilen ve  CHP tarafından desteklenen gensoru önergesinin 231 oyla kabul edilmesi sonucunda Türk siyasi hayatında gensoru ile düşürülen ilk bakan olmuştur.  Temel neden,  Türkiye’nin  Avrupa Ekonomik Topluluğuna girmeye teşebbüs etmesidir.

Böylece Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir bakan AET’ye girme teşebbüsünden dolayı gensoru ile düşürülmüştür. 27 Mayıs 1960  tarihinde  askeri darbe olunca  ilişkiler buzdolabına konmuş, arkası gelmemiştir. Türk kamuoyunda pek bilinmez ama 1 Ağustos 1959 tarihli Ulus Gazetesi’nde Bülent EcevitAvrupadaki İktisadi Birleşme ve Türkiye” başlıklı yazısında  Türkiye’nin  AET’ye girmesine karşı çıkmıştı. (Karluk, AB Türkiye İlişkileri, 2013, s.3.)


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir