KÜÇÜK BURJUVA İDEOLOJİSİ
Ukrayna konusunda konuşan her kim olursa olsun, belli bir ‘statolatrie’ ile konuşmasını sürdürmektedir.
‘Stattolatrie’ sözcüğü Status ve İdéolâtrie terimlerinin bileştirilmesinden oluşan ve ‘Devletin putlaştırılmasına’ varan bir anlayışı dile getirmektedir.
Ki, başlangıcından buyana ‘küçük burjuva ideolojisi’nin temelini oluşturmaktadır.
Kuşkusuz kökenlerini tarihin derinliklerindeki ‘Kutsal Devlet’ anlayışında da bulabiliriz.
Ancak Fransa’da, özellikle 1830 Monarşisi’nden sonra dinsel, felsefî ve tarihsel boyutlarına bir ‘sosyal’ boyutunun eklendiğini görüyoruz.
Ekonomide ‘ütopik sosyalizm’, edebiyatta ise ‘romantizm’ dönemlerine denk düşmektedir denilebilir.
Ne var ki, o gün bu gündür, ‘küçük burjuva’ kesimleri, kendi ‘ideal tarafsızlık’lıklarını ‘Devlet’in tarafsızlığına ‘teşmil’ ederek, ideolojik bir körlük boyutuna vardırmaktadırlar.
Demek ki, ‘Ukrayna sorunu’nda ‘tarafsız’ kalmak, bir anlamda ‘küçük burjuva ideolojisi’ne takılıp kalmak olmaktadır.
Bu ‘ideolojik körlük’ nasıl aşılabilir?
‘Felsefî bakışla’…
Çünkü ‘felsefe’, şimdilerde Youtube kanallarında anlatıldığı biçimiyle bir ‘öykü’ olmanın ötesinde, ‘bilgi’yi bir ‘yaşam sanatı’na uyarlamak eylemi ise, ‘bilimsellik’i aşan kesintisiz bir devinim içindedir demektir.
Demek ki, ‘küçük burjuva ideolojisi’ ve aynı anlama gelmek üzere ‘küçük burjuva felsefesi’ de yine, ancak ‘felsefe’nin içinden aşılabilecek demektir.
Ne var ki, burada dayanabileceğimiz ‘sağlam bilgi’lere gereksinmemiz olacaktır.
Şimdi ‘Ukrayna’ ile ilgili yüzeysel bilgilere dayanarak, ‘Ukrayna Devleti’ ve ‘Ukrayna ulusu’ kavramlarını kullanıp, haklı/haksız, korkak/cesur, güçlü/güçsüz yorumlarını yapmak, ancak ve sadece ‘küçük burjuva ideolojisi’ çıkmazına düşmek olmaktadır.
Ukrayna ilgili, örneğin bir ‘ulusal bilinç’ başlangıcından sözedilmektedir.
Bizim ‘küçük burjuva ideologları’, bildikleri kadarıyla bir ‘ulusal bilinç’ tasavvuruyla ‘yorum’ yapmaya çalışmaktadırlar.
Rus kökenli Fransız filozof Georges Sokoloff, Ukrayna’nın ‘birlik ve beraberlik’ ve ‘bağımsızlık’ı, ancak ve sadece Sovyetler Birliği’nin 1991 yılındaki ‘dağılma’sıyla gündeme gelmiştir demektedir (*).
Demek ki, son otuz yıl öncesine değin, tüm tarihi boyunca, Ukrayna’nın bağımsızlığı, Rusya’nın bağımsızlığıyla bir ve aynı şey olmakta idi.
Öyleyse, bugün Ukrayna’da kurulu bulunan, örneğin 19 nükleer tesis, ‘Ukrayna halkı’yla Rus halkının ‘ortak malı’ değil midir?
O zaman Ukraya’nın, toprakları dahil, daha bilmediğimiz nice ‘ulusal mal varlığı’ (patrimoine)nda Rusya’nın da ‘söz sahibi’ olmadığı nasıl ileri sürülebilecektir?
Dahası, Batı Emperyalizminin, Ukrayna topraklarında Rusya’ya yönelik 30 kadar ‘biyolojik ve kimyasal silah laboratuvarı’ kurmasına, Rusya’nın sessiz kalabileceği nasıl beklenebilir idi?
Kısaca, Rusya/Ukrayna ilişkilerinde sorunun bir ‘savaş’a varmasını, Putin ile Zelenski’nin psikolojik durumlarına, birinin ‘ulusal bağımsızlık’, diğerinin ‘emperyalist saldırı’ konumunda olmalarına bağlamanın olanağı var mıdır?
Bununla birlikte, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Stalin’in bugünkü Ukrayna’ya eklediği Lviv kenti ve çevresi gibi kimi bölgelerden sözedilebilir.
Sonuç olarak, Rusya’nın Ukrayna üzerinde ‘iddia ettiği hak’ların ‘emperyalist’ güdülerle olduğunu ileri sürmek, gelişmelere ‘küçük burjuva’ penceresinden bakmakla mümkündür diyeceğiz.
Böyle olunca, sorunu salt Ukranya/Rusya çelişkisine dayandırmakla yetinilecektir.
Oysa, bu çatışmanın, Batı Emperyalizmi tarafından uluslararası bir ‘yeni denge’ kurmak amacıyla kışkırtıldığına ilişkin istenmediği kadar kanıt ileri sürülebilir.
Georges Sokoloff, « LA RUSSIE : ENTRE RÉFORMES ET RÉACTION », Revue internationale et stratégique, IRIS éditions, 2005/1 N°57, pages 55 à 60
« Il convient de rappeler qu’une Ukraine, à la fois unie et indépendante, n’a pratiquement jamais existé avant 1991. La seule Ukraine indépendante, c’est celle dont l’histoire se confond avec celle de la Russie »