Bizler Türk hekimlerine emanetiz . Var olsunlar.
Bugün ‘’14 Mart Tıp Bayramı’’.
‘’14 Mart Tıp Bayramı’’; öyle ”Anneler Günü’’, ‘’Babalar Günü’’, ‘’Sevgililer Günü’’ vb. gibi dış kaynaklı, tüketim ekonomisini kalkındıracak uyduruk enternasyonal bayramlardan biri değildir. 14 Mart ilk tıp okulunun kurulduğu gündür. Her meslek örgütü kutsaldır ama 14 Mart, sıradan bir meslek örgütünün kuruluş yıldönümü de değildir… 14 Mart, aynı zamanda Türk tabiplerinin 1919 Mart’ında İstanbul’un İngiliz işgaline karşı özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini başlattığı gündür… 14 Mart, sadece bize özgü bir bayramdır…
14 Mart Tıp Bayramı sıradan bir bayram değilse, o zaman tarihçesine kısaca bir göz atalım.
İlk tıp okulunun kuruluşu
Sultan II. Mahmut yozlaşan Yeniçeri Ordusu’nu ortadan kaldırıp (17 Haziran 1826) yeni bir ordu kurar (Asakir-i Mansure-i Muhammediye). Bu yeni ordunun ise hekimlere ve cerrahlara ihtiyacı vardır. 21 yaşında iken hekimbaşılığını yapan Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi 26 Aralık 1826’da II. Mahmut’a bir dilekçe ile müracaat ederek bir tıp okulu kurmak istediğini söyler ve Padişah’tan onayını alır.
Bu onayla II. Mahmut döneminde, 14 Mart 1827’de, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağı’nda ”Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire” adıyla ilk tıp okulu kurulur. Bu okulun kurulduğu gün (14 Mart 1827) Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart da ülkemizde “Tıp Bayramı” olarak kutlanır.
İlk ‘’Tıp Bayramı’’ kutlaması
İlk kutlama da, 1919 yılının 14 Mart’ında işgal altındaki İstanbul’da gerçekleşir. O gün, Tıbbiye 3. sınıf öğrencisi Hikmet Efendi’nin (Hikmet Boran) önderliğinde tıp okulu öğrencileri işgali protesto için toplanırlar ve onlara Dr. Fevzi Paşa, Dr. Besim Ömer Paşa, Dr. Akil Muhtar (Özden) gibi dönemin ünlü hocaları da destek verirler… Böylece Tıp Bayramı, tıp mesleği mensuplarının yurt savunma hareketi olarak başlar… Olayın ayrıntıları ise şu şekildedir:
1919 Mart ayında İstanbul’da Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane (nam-ı diğer Gülhane Askerî Tıp Akademisi) İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Tıbbiye öğrencileri okulu kurtarmanın yollarını ararlar. İşgalcileri işkillendirmeyecek bir yol bulmaları gerekmektedir. Bu nedenle topluca okulun kuruluş yıldönümü olan 14 Mart’ı kutlamaya karar verirler. Ama asıl maksat işgali protestodur. Ve o gün Tıbbiyeli Hikmet Efendi önderliğinde büyük bir gösteri yapılır. Okulun iki kulesi arasına koca bir Türk bayrağı asılır. Bunu gören işgal kuvvetleri olaya hemen müdahale ederler fakat durduramazlar.
Sivas Kongresinde bir tıbbiyeli
Tıbbiyelilerin temsilci olarak seçtikleri Tıbbiyeli Hikmet Efendi tutuklanmamak için İstanbul’dan kaçar ve daha sonra da Sivas Kongresine katılır. Tıbbiyeli Hikmet Efendi Tıbbiyelilerin temsilcisi olarak katıldığı Sivas Kongresi’nde yaptığı manda karşıtı konuşması ile tanınır.
Mazhar Müfit Kansu anılarında (”Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2009) Sivas Kongresindeki Tıbbiyeli Hikmet Efendi’nin konuşmasını şöyle anlatır:
7 Eylül 1919’da yapılan ikinci celsede verilen önergede Hikmet Beyin de imzası vardır. Kongrenin 9 Eylül 1919 gecesi, mandacılık tartışmasında bu konuyla ilgili olarak Atatürk’e hitaben yaptığı konuşmada Tıbbiyeli Hikmet Efendi şöyle der:
‘’Paşam, murahhası bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal (örnek olarak), manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz (lanetleriz)…’’
Bu konuşmayı Mustafa Kemal şu sözleriyle değerlendirir:
‘’Arkadaşlar, gençliğe bakın; Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır..,”
Mustafa Kemal sonra Hikmet Bey’e dönerek: “Evlat; müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz, azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm!’’ der… Mustafa Kemal’in bu sözleri üzerine Hikmet Bey de yerinden fırlayarak: “Var ol Paşam!..” diyerek Mustafa Kemal’in elini öper… Metin Özata, ‘’Atatürk ve Tıbbiyeliler’’ (Umay Yayınları, 2007) kitabında (ki bu kitabı da bana yine bir Askerî Tıbbiye mezunu olan ancak iki yıl boyunca Şırnak dağlarında komando subayı gibi görev yapan Tabip Üsteğmen Tayfun Özdem hediye etmişti) Mustafa Kemal Atatürk’ün Sivas Kongresi’nde Hikmet Beyi alnından öperek Hikmet Bey’i ‘’Daima ilerici ve devrimci fikirlere alemdarlık etmiş olan Tıbbiyenin mümessili olan genç” diye tanıttığını ve milli meselelerde askerî tıp öğrencilerinin öncü olduğu kanaatini çeşitli zamanlarda dile getirdiğini yazar… Hikmet Bey daha sonra Kurtuluş Savaşı’na katılır… Savaştan sonra genel cerrah olarak görev yapar… Aslen Balıkesir Savaştepe’lidir. Gazeteci ve sanatçı Orhan Boran’ın babasıdır.
Hikmet Boran’ı anlatan B. Suat Çağlayan’ın ‘’Tıbbiyeli Hikmet, Ya İstiklal Ya Ölüm” (Bilgi Yayınevi, 2019) isminde güzel bir de kitabı var. Tıbbiyeli Hikmet’i tanımak için bu kitap okunmalı diye düşünüyorum… Aslında bütün tıbbiyeliler okumalı bu kitabı… Bize özgü bir bayram Görüldüğü gibi ‘’14 Mart Tıp Bayramı’’; ”Anneler Günü’’, ‘’Babalar Günü’’, ‘’Sevgililer Günü’’ vb. gibi dış kaynaklı, tüketim ekonomisini kalkındıracak uyduruk enternasyonel bayramlardan değildir. 14 Mart, Türk tabiplerinin 1919 Mart’ında İstanbul’un İngiliz işgaline karşı özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini başlattığı gündür… 14 Mart, sıradan bir meslek örgütünün kuruluş yıldönümü de değildir… 14 Mart, tıp camiasının emperyalist güçlerin karşısına fiilen ve resmen çıkışının yıl dönümüdür… 14 Mart, sadece bize özgü bir bayramdır.
Tıp Bayramı kutlama günleri
14 Mart 1919 tarihinden itibaren, 14 Mart günleri Tıp Bayramı olarak kutlanmaya devam edilir. Ancak 1929-1937 yılları arasında 12 Mayıs günü Bursa’daki Yıldırım Darüşşifası’nda ilk Türkçe tıp derslerinin başladığı tarihi baz alarak Tıp bayramı olarak kutlanır. 1937 yılında bu uygulamadan vazgeçilerek tekrar 14 Mart günü kutlanır. Dr. Kemal Demir’in Sağlık Bakanlığı yaptığı 1976 yılında alınan bir karar ile sadece 14 Mart günü değil, 14 Mart’ı içine alan hafta Tıp Haftası olarak kutlanmaya başlanır. Bu hafta ‘’Tıp Haftası’’ olarak kabul edilir. Gerçi bu haftayı ‘’Sağlık Haftası’’ olarak kutlayanlar da vardır.
Dünyada Tıp Bayramı
Dünyada benzer kutlamalar, farklı tarihlerde yapılmaktadır. Örneğin ABD’de ameliyatlarda genel anestezinin ilk defa kullanıldığı 30 Mart 1842 tarihinin yıldönümü; Hindistan’da ünlü Doktor Bidhan Chandra Roy’un doğum (ve aynı zamanda ölüm) yıldönümü olan 1 Temmuz günü “Doktorlar Günü” olarak kutlanır.
Günümüzde tıp ve tababet
Geçmiş böyleydi… Günümüzde ise; mevkii ve makam sahibi olup da yetkili ve sorumlu olanlar bugün ”Tıp Bayramı” diye iyilik perisi kesilerek doktorlarımıza, tabiplerimize gün boyu methiyeler düzecekler… Ancak bu methiyeler onların sorumluluklarını ortadan kaldırmayacaktır.
Ülkemizde hiçbir kurum görevini yapmaz kabak dönüp dolaşıp doktorların başına patlar… Nasıl mı? Bakın anlatayım…
Görevini yapmayan kurumlar
Karayolları Genel Müdürlüğü ve Trafik Hizmetleri görevlerini yapmazlar… Yollarda sağa dönüş, sola dönüş cepleri yoktur, yollarda dönüş yaptıktan sonra hızlanma şeridi, dönmeden önce yavaşlama şeridi yoktur… Yolların kalitesi bozuktur, tuzak çukurlar doludur… Belediye otobüslerinin, dolmuşların, taksilerin duracağı cepler yoktur… Araçlar denetimsizdir… Şoförler eğitimsizdir… Bütün bunlar kazalara yol açar… Sonra da ‘’yetiş doktor!’’
Tarım Bakanlığı ülkede sağlıklı ve yeterli ürünler üretmez, üretilenleri denetlemez, insanlarımız GDO’lu, NBŞ’li (Nişaşta Bazlı Şeker), ilaç kalıntılı ürünleri yedirirler, yetersiz ve sağlıksız beslenmeden hasta olurlar… Sonra da ‘’yetiş doktor!’’
Eğitim Bakanlığı koruyucu hekimlik, sağlıklı beslenme, beden eğitimi ve ilk yardım konularında eğitim vermez… Sonra da ‘’yetiş doktor!’’
Belediyeler doğru dürüst çalışmaz, içtiğiniz su kirlidir, nefes aldığınız hava kirlidir, dışarıda yediğiniz gıdalar sağlıksızdır… Sonra da ‘’yetiş doktor!’’
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı önce çevreyi sonra da şehri katleder, sağlıksız çevre ve sağlıksız şehir sunar, şehirlerde insanların nefes alacakları parkları, bahçeleri yoktur… Bu çevre, bu şehir insanları hasta eder… Sonra da ‘’yetiş doktor!’’
Hükumetler ideoloji peşinde koşup, halkı zenginleştirecek politikalar geliştirmezler. Halk fakir kalır, sağlıklı besinlere ulaşamazlar… Sonra da ‘’yetiş doktor!’’
Dünyada ve ülkede Korona salgını vardır. Tabipler TV’lerde bangır bangır, yalvar yakar bağırırlar, kapalı ortamlardan kaçının, yan yana bulunmayın, maske ve mesafeye dikkat edin diye. Ülkenin Cumhurbaşkanı kongrelerinde lebalep doldurdukları salonlarıyla övünür. Ülkenin Sağlık Bakanı lebalep cenaze törenlerine katılır… Sonra da ‘’yetiş doktor!’’
TV’lerde seyrettiğiniz her şey ve her kişi, gazetelerde okuduğunuz her haber psikolojinizi bozar… Sonra da ‘’yetiş doktor!’’
Sağlıksız hastaneler, toplumda olmayan hijyen, olmayan denetim… Sonra da ”yetiş doktor!”
Bu liste uzayabilir…
Doktor her şeye rağmen yine de yetişir de bu sefer de darp ederler… Sağlık Bakanlığı bile kendi sağlık çalışanlarını korumaz, sağlıksız sağlık sistemi, fazla iş yükü, kötü koşullar, stres, performans baskısı ile kendi doktorlarını hasta eder… Doktora kim yetişecek?
Askerî tıbbiye okulu öğrencilerinin başlattığı bu ‘’Tıp Bayramı’’nı askerî tıp okulu olmaksızın, ülkenin askeri askerî hekim ve ülkenin ordusu askerî hastanesi olmaksızın da kutlamak ayrı bir ironi ya! Neyse ama biz yine de kutlayalım… Dünyanın en zor ve en fedakâr mesleğini icra eden sağlık emekçilerinin hak ettikleri koşullarda görev yapabilmeleri dileği ile Tıp Bayramının tüm sağlık emekçilerine kutlu olmasını dilerim.
Ancak kutlamanın en güzelini de biliyorsunuz kim söylemişti:
‘’Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.’’
Osman AYDOĞAN
Bir yanıt yazın