Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Ukrayna Üzerinden Çatışma Kültürü ve Kültürler Çatışması
Ukrayna’daki çatışmaların analizinde ırk, din, dil, insanlık değerleri gibi kavramlar da gündeme gelmektedir. Çatışmalar ve savaşlarda siviller, yaralılar, muharip olmayan kadınlar, yaşlılar, çocukların güvenliği ile okullar, mabetler, sağlık vb. kapsamdaki binaların hedef alınmaması, İnsancıl Hukuk gereğidir. Uluslararası Hukukun bir dalı olan bu alanda, Cenevre Sözleşmeleri temel belgelerdir. Barış sürecinde tankların ezdiği sivil araçlar, füzeyle hedef alınan çocuk hastanesi, tahrip edilen okulların hesabı ayrıca masaya gelecek demektir. Çatışmanın kültür ve medeniyet boyutu ise bir anlamda dokunulmaz kalmaktadır.
Ukrayna’da yaşananlar, çoktan çöpe atılmış olan “Medeniyetler Çatışması”nın üzerine birkaç kürek daha toprak atmıştır. Buna göre farklı medeniyetler arasındaki çatışmalar kaçınılmaz olup bir anlamda İslam dünyasına yönelik saldırı ve yok etme operasyonları, doğa yasası gereği idi. Teorik çerçeveye oturtulan, oldukça fazla ses getiren bu yaklaşım, aslında gözlemlerin bilimsel analizi değil de temenninin teorik kılıf altında sunumu olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Bu durumda aynı Hıristiyan, Slav, Ortodoks kültüründen gelen iki devletten Rusya’nın Ukrayna’ya asker, sivil demeden saldırısı mümkün değildi. Suriye’nin, Irak’ın, Afganistan’ın ve diğer İslam coğrafyasındaki Müslümanların Hıristiyan güçler tarafından bombalanması, öldürülmesi ise bilimsel gerçeklerin kaçınılmaz sonucu idi.
Müslüman toplumlar içinde batılı aktörlerin oluşturduğu terörist gruplar veya komşu halkların birbirini öldürmesinde ise bu silahların nereden geldiği, saldırgan örgütlerin nerede ne zaman kurulduğu, hangi ülkenin desteği ile kan dökmeye devam ettiklerini sorgulamak abesle iştigal demekti. Onun yerine İslamiyetin ilk asırlarında, kitap ve sünnette açık olmayan hususlarda farklı metotlarla çözüm üreten mezhepler, müçtehitler, imamları sorgulamak gerekmekteydi. Hatta iman konusu olan ayetleri sorgulayan, geçerliliğinin kalmadığın iddia eden teologlar yanında sosyal bilimcileri de çokça gördük. Bu bağlamda çatışmalar ve geri kalmışlığın temelinde Gazali, Maturidi, Eş’ari gibi isimler ve yaklaşımlar bulunmaktaydı. Bunlar üzerinden temel kaynaklar dahil İslam esaslarını bir kenara iterek çağdaş uydurma yorumlarla çıkış yolu araştırma modası ortaya çıktı.
Dinde reform, sömürgeciliğin öncü karakolları olarak Oryantalist çalışmaların önemli alanlarındandır. Bu kapsamda nice ajan provokatör, reformist, molla görüntülü teröristler yetiştirilerek Müslümanların başına bela edilmiş, birçok saf mümin bunlara aldanmış, insanlar birbirine düşman haline getirilmiştir. Sadece toplumun temelini oluşturan gelenekler, itikat, inanç ve ibadet değil mezarlara kadar uzanan medeniyet ve kültür varlıkları tahrip edilmiştir. Batılı ülkelerin “bir kamyon silah, bir çuval para, bir manga terörist” formülüyle, onlardan gelen ekonomik, hatta siyasi destekle bu yıkım devam ederken asırlar öncesinin, sadece İslamın değil insanlığın dahi nümune şahsiyetlerinde kusur arama, onları sorumlu tutma hobisi, sosyal bilimciler arasında moda haline geldi.
Ortodoks kiliseler, sadece Rusya’nın değil Balkanlar’dan Doğu Avrupa’ya birçok ülkenin aynı zamanda devlet ve kimlik politikalarının temelini oluşturmaktadır. Batı Avrupa’daki çatışma, uluslaşma, devletleşme süreçlerinde de kiliselerin rolü büyük olmakla birlikte günümüzde önemli ölçüde etkisi azalmıştır. Rusya, halen gerçek Ortodoksluğun kalesi olduğunu iddia ettiği halde Ukrayna Ortodoks Kilisesi, Moskova’dan ayrılarak otosefal (bağımsız) statüsü kazanmıştır. Ukrayna’da düşük oranda Katolik ve diğer kiliseler de bulunmaktadır. Yaşanan saldırı, işgal girişimi ve çatışmaların sonucunda Rus temelini dışlayan bir Ukrayna kimliğinin güçlendiği ayrı bir konudur.
Bununla beraber “sarı saçlı, mavi gözlü” insanlar, yine aynı kökten, aynı mezhapten gelenler tarafından öldürülürken batılı Uluslararası İlişkiler uzmanlarının bu alanda oldukça tembel kaldıkları görülmektedir. Belirtmek gerekir ki “burası Suriye değil, Afganistan değil, sarı saçlılar, mavi gözlüler ölüyor” diyenler, yarım ağız kınanmış olsalar da bilinçaltındaki gerçekleri ortaya koyan bu sözler, batı toplumun derin kişiliğinin samimi ifadesidir. Buna göre Müslümanların ölmesi, öldürülmesi, aç kalması, yollarda helak olması, evlerinin bombalanması eşyanın tabiatı gereğidir. Nitekim Suriye’de, Afganistan’da, Irak’ta, Yemen’de, Doğu Türkistan’da… Müslümanlar öldürülürken rakamların sadece istatistik değeri vardı. Yaralıların, sakatların, harabeye çevrilmiş şehirlerin, hastanelerin, mabetlerin adı bile yoktu. Ukrayna’daki yıkım ve katliam, zikrettiğim ülkelerdekinin yüzde biri değildir. Ancak Ukrayna’dakilerin bültenlerdeki yeri, kat kat fazladır. Sorun Ukraynalılara yaşatılan acıların haberleştirilme derecesi değil fakat çok daha fazlası Müslümanlara yapılırken duygusuz kalma, umursamama kültürüdür. Bu kültürün parçası olarak Müslümanlara yönelik katliam, sömürü, zulüm politikaları karşısında yöneticiler, oldukça rahat hareket etmekte, kamuoyu baskısı altında kalmamamaktadırlar.
İslam dünyasındaki ekonomik geri kalmışlıktan bitmeyen çatışmalara her sorunun temelinde müçtehitleri, imamları, mezhepleri, tarikatları gören analistlerin biraz da Hıristiyan coğrafyasında akan kanların kökenine inmeleri beklenmektedir. Sorunu sadece Ukrayna kilisesinin Moskova Başpiskoposluğuna başkaldırısıyla izah etmek yüzeysel kalır. İlahiyatçılardan da yardım alınarak Putin’in emri ile dev siteler harabeye dönüp milyonlar yollarda perişan olurken, akan kanın ve yaşanan acıların durdurulması için bunun temelindeki hangi sorunlu Hıristiyanlık öğretisi, doktrin, yorumların bulunması beklenmektedir. Havarilerden itibaren hangi Azizin, Sant veya Santanın hangi yaklaşımı yüzünden bu felaketlerin yaşandığının izah edilmesi son derece önemlidir. Çan seslerinin melodisinden ayin düzenine, kiliselerdeki ilahilere eşlik eden enstrümanlardan kaynaklanan kişilik bozukluğuna, dolayısıyla saldırganlaşmaya varan sebep-sonuç ilişkilerinin acilen tahlili gerekmektedir.
Ukrayna’daki insanlar ülkelerini kurtarmak için acılar içinde kıvranmaktadır. Atlantikçi cephenin derin tezgahıyla Putin ekibinin cinnet politikaları sonucu Rusya’ya hergün binlerce asker cesedi veya yaralısı gitmektedir. Hal böyleyken bu alaycı yazıyı kaleme aldığım için hem Ukraynalılardan hem de Ruslardan özür diliyorum. Öte yandan Rus ordusunun yarıdan fazlasını oluşturan Kafkas kökenli Müslümanların veya diğer Türklerin özellikle Ukrayna cephesine sürülmesi, çatışma kültürünün ayrı bir boyutunu oluşturmaktadır.
Covid-19 enformasyon stratejileriyle küresel sermaye önemli kazanımlar elde etti. Hedef şirketler, sektörler, ülkeler üzerinden büyük projelerde önemli aşamalar geçildi. Ukrayna savaşının haberleştirme tarzı ile enerji, finans, gıda, otomotiv başta olmak üzere birçok sektörde yeni proje hazırlıkları görülmektedir. Ekonomik temelli tezgahların elbette siyasi sonuçları da olacaktır. Bu gerçek ışığında başta tarım olmak üzere iç üretim ve toplumsal barışın önemi çok daha fazla artmıştır.
alaeddinyalcinkaya@gmail.com
twitter.com/alaeddinyalcink
Bir yanıt yazın