Ermenistan ile İlişkiler Sözde Normalleşirken  Hocalı Soykırımını Asla Unutmayalım

Türkiye ile  Ermenistan arasında normalleşme süreci dördüncü defa  karşılıklı özel temsilcilerin 14 Ocak’ta Moskova’da bir araya gelmesiyle başlamıştır.  2008 yılındaki girişimler sonucunda 2009’da Zürih’te protokoller  imzalanmış  fakat onaylanmamıştır.  Görüşmelerin olumlu sonuçlanabilmesi için  iki temel şart vardır. Bunlar; Ermenistan’ın ve  diasporanın (ANCA) sözde Ermeni soykırımını  uluslararasında kabul ettirme çabalarından  ve  Türkiye Cumhuriyeti’nin  doğu vilayetlerini  Batı Ermenistan”  olarak göstermekten  vazgeçmesidir.

Türkiye ile Ermenistan arasındaki son gelişimlerden rahatsız olan  ABD’deki etkili Ermeni diasporası, taraflar arasında  anlaşmaya varılmasına karşı çıkmakta, Türkiye’ye yaptırım uygulanması için yönetime baskı yapmakta, uluslararasında sözde Ermeni sayrımınım parlamentolarda tanınması için yoğun çaba göstermektedir. Bunları unutmamak gerekir.

“Ermenistan’da kamera önünde konuşmayı kabul eden alışveriş yapanlar ve satıcılar çok az sayıdadır. Pek çoğu, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın, Ermenistan’ın 1915 soykırımı dediği şeyi tanımadan Türkiye’nin görüşme davetini kabul etmesine kızgındır. Bir Erivanlı olan Haïg’in dediği gibi, ‘Sınırları açmak çoğunlukla ekonomik kalkınmayı teşvik etmek içindir. Ama daha kardeşçe bir ilişki kurmak, hayır, bu söz konusu değil. Bir Ermeni atasözü der ki, ‘Düşmanınız dostunuz olursa, yine de  elinde bir sopa tutmalısınız. If your enemy becomes your friend, you should still keep a stick in your hand.” )

Cumhurbaşkanı Erdoğan  resmi ağızdan ilk  defa  1915  tehcirine ilişkin Ermenilere taziye mesajı iletilmiş olmasına rağmen  karşı taraf  mesajın içeriğini anlayacak durumda değildir. Cumhurbaşkanı  Abdullah Gül’ün 6 Eylül 2008 tarihinde futbol maçı izlemek için Erivan’a yaptığı ziyaretin ardından atılan adımlar, Türkiye-Ermenistan arasında başlayan yakınlaşma süreci karşılıklı olmadığı için  havada kalmıştır. Günümüzde Ermenistan’daki okul duvarlarında asılan haritalarda Türkiye’nin 12 ili yer almaktadır.

Türkiye ile  Ermenistan arasında normalleşme süreci dördüncü defa  karşılıklı özel temsilcilerin 14 Ocak’ta Moskova’da bir araya gelmesiyle başlamıştır.  2008 yılındaki girişimler sonucunda 2009'da Zürih’te protokoller  imzalanmış  fakat onaylanmamıştır.  Görüşmelerin olumlu sonuçlanabilmesi için  iki temel şart vardır. Bunlar; Ermenistan’ın ve  diasporanın (ANCA) sözde Ermeni soykırımını  uluslararasında kabul ettirme çabalarından  ve  Türkiye Cumhuriyeti’nin  doğu vilayetlerini  “Batı Ermenistan”  olarak göstermekten  vazgeçmesidir. - Screenshot 1 5

Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti’nin 23 Ağustos 1990 tarihli Bağımsızlık Bildirisi’nin 12’nci maddesinde “Ermenistan Cumhuriyeti, 1915 Osmanlı Türkiye’si ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen soykırımın uluslararası alanda kabulünün sağlanması yönündeki çabaları destekleyecektir denilmektedir. Soykırım yalanının uluslararası alanda tanınmasının Ermenistan’ın dış politika hedefi olduğu, Ermenistan Milli Marşı’nda “Topraklarımız işgal altında, bu toprakları  kurtarmak  için ölün, öldürün” ifadesinin yer aldığı unutulmamalıdır.

Karabağ’da katliam yapan Ermeni kuvvetlere komutanlık yapan eski Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, İngiliz yazar Thomas De Waal’a, “Hocalı’dan önce Azeriler bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu- stereotipi- (zekâ geriliği) kırmayı başardık” demiştir.

Ermenistan futbol takımının Azerbaycan bayrağını çiğnemesi     bir provakosyondur. Bu kabul edilemez bir davranıştır. Bayrak kutsaldır. Atatürk,  İzmir’e girdiğinde Yunan bayrağını çiğnememiştir:  “ Bayrak bir milletin şerefidir, ne olursa olsun yerlere serilmez ve çiğnenmez, kaldırınız!” 

Bugün 1992 yılında yaşanan Hocalı Katliamı’nın 30’ncu yıl dönümüdür. Azerbaycan Meclisi, 1994 yılında düzenlenen  oturumda 613 vatandaşının katledildiği saldırıyı “Hocalı Soykırımı” olarak kabul  etmiştir. Meksika, Macaristan, Pakistan, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna Hersek, Honduras, Peru, Sudan ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)    katliamı “soykırım” olarak tanımaktadır.  Teşkilat tanımaktadır ama İİT’nın günümüzde  57 üyesinden sadece Sudan ve Pakistan katliamı soykırım olarak tanımıştır. Türk Cumhuriyetlerinden ise tanıyan yoktur.

İİT’nın üyeleri şunlardır: Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Brunei, Burkina-Faso, Cezayir, Cibuti, Çad, Endonezya, Fas, Fildişi Sahili, Filistin, Gabon, Gambiya, Gine, Gine Bissau, Guyana, Irak, İran, Kamerun, Katar, Kazakistan, Kırgızistan,  Komorlar, Kuveyt, Libya, Lübnan, Maldivler, Malezya, Mali, Mısır, Moritanya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Özbekistan, Pakistan, Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Surinam, Suudi Arabistan, Tacikistan, Togo, Tunus, Türkiye, Türkmenistan, Uganda, Umman, Ürdün, Yemen’dir. Suriye’nin üyeliği 14-15 Ağustos 2012 tarihlerinde düzenlenen 4. Olağanüstü İİT Zirvesi’nde askıya alınmıştır.

Hocalı Katliamı’nı 5 ülke parlamentosu kınarken, ABD’de 16 Eyalet Meclisi katliamı “soykırım” olarak kabul etmiştir. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) ise  Dağlık Karabağ Savaşı sırasında işlenenleri “katliam” olarak  nitelendirmiştir. Birleşmiş Milletler, Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’nin bağlayıcı bir karar almasını engellemektedir. Buna rağmen  1993 yılında BM Genel Kurulu, Ermenistan’ı kınamış,  BM Güvenlik Konseyi de 822 sayılı Kararla, Ermenistan’dan işgal ettiği Azerbaycan topraklarını terk etmesini istemiştir.

Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaş sırasında Ermeni güçlerinin, 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece, Dağlık Karabağ’ın Hocalı kasabasına girerek sivilleri hedef aldığı saldırıda, resmi rakamlara göre 83’ü çocuk, 106’sı kadın olmak üzere 613 Azeri hayatını kaybetmiştir. Ermeni güçlerinin 1991’in sonlarına doğru ablukaya aldığı Dağlık Karabağ’ın Hocalı bölgesi, 936 kilometrekarelik alana sahip, 2 bin 605 ailenin, toplam 7 bin kişinin yaşadığı bir kasabaydı. Aralık 1991’de Karabağ’ın başkenti olarak kabul edilen Hankendi şehrini ele geçiren Ermenilerin bir sonraki hedefi Hocalı olmuştur.

Eski ASALA eylemcilerinden Monte Melkonian, Hocalı’ya yakın bölgede Ermeni askeri birliklere komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğünde anlatmıştır.
Melkonian’ın ölümünden sonra Markar Melkonian ( ve Seta Melkonian) kardeşinin günlüğünü Benim Kadeşimin Yolu”(My Brother’s Road: An American’s Fateful Journey to Armenia, I.B.Tauris,2005, s.235) isimli kitapta Hocalı katliamı için şunları yazmıştır:

“Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı zamanda bir öç alma eylemiydi: Khojalu had been a strategic goal, but it had also been an act of revenge.” (

Büyük Ermenistan idealist ve yazarlarından Zori Balayan 1996 yılında yayınlanan Ruhumuzun Canlanması (Revival of Our Souls , Vanadzor Publishing House) kitabında (Balayan, böyle bir kitap yazmadığını söylemektedir) Hocalı’da soykırımın yapıldığını  itiraf etmiştir:

“Arkadaşımız Haçatur’la ele geçirdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğunun bağırışları çok duyulmasın diye, Haçatur çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Daha sonra 13 yaşındaki Türk’e onların atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından ve karnından derisini soydum.
Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü. İlk mesleğim hekimlik olduğu için hümanist idim, bunun için de Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ama ruhum halkımın yüzde birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanırdı. Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türk’le aynı kökten olan köpeklere attı. Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir Ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim. Haçatur da çok terlemişti, ama ben onun gözlerinde ve diğer askerlerimizin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizmin mücadelesini gördüm.
Ertesi gün biz kiliseye giderek ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için dua ettik.
 Ancak biz Hocalı’yı ve vatanımızın bir parçasını işgal eden 30 bin kişilik pislikten temizlemeyi başardık.” (The next day we went to the church to clear our souls from what done previous day. But we were able to clear Khojali from slops of 30 thousand people) s. 260-262.
Balayan’ın bu kitabı yazmadığına Onur Caymaz ve Ayşe Günaysu gibi Ermeni kökenli olmayan Türk vatandaşları da inanmaktadır. Bunlardan Günaysu, The Ermenian Weekly’de yazmaktadır. (Gunaysu: The Reign of Lies in Turkey, http://www.armenianweekly.com/2012/05/11/gunaysu-the-reign-of-lies-in-turkey/)

 Balayan inkar etse de, Ermeni yazar Avetis Aharonian, “From Sardarapat to Sevres and Lausanne,” Armenian Review, Vol. 16, No. 3-63, Autumn September 1963, s. 47-57’de Ermenilerin Zangezour, Surmali, Etchmiadzin, ve Zangibasar’de soykırım yaptıklarını kabul etmektedir. Unutmayalım, Ermenistan’ın eski Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan  Karabağ’da katliam yapan Ermeni kuvvetlere komutanlık yapan kişidir.

Ermeni çeteleri Hocalı’da tarihin en vahşi katliamlarından birini yapmış, çocuk, yaşlı, kadın, bebek demeden birçok Azeri’yi  vahşice katletmiştir. İnsanların kafa derilerini yüzmüş, sağ olarak ele geçirdiklerini  işkenceye tabi tutmuş, testereler ile  kol ve bacaklarını kesmiş,  babanın gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babayı kurşuna dizmiş, kesik kafaları sepetlere doldurmuş, 56 hamile kadının karnını yarmışlardır. Tüm bu gerçekleri görmek istemeyip sözde Ermeni soykırımını Türkiye’ye kabul ettirmek isteyenler, Ermeni isyanlarını konu alan ve Amerikalı yönetmen Philip M. Callaghan tarafından çekilen “Ermeni İsyanı 1894-1920” belgeselini izlemelidirler.  )

Türkiye ile  Ermenistan arasında normalleşme süreci dördüncü defa  karşılıklı özel temsilcilerin 14 Ocak’ta Moskova’da bir araya gelmesiyle başlamıştır.  2008 yılındaki girişimler sonucunda 2009'da Zürih’te protokoller  imzalanmış  fakat onaylanmamıştır.  Görüşmelerin olumlu sonuçlanabilmesi için  iki temel şart vardır. Bunlar; Ermenistan’ın ve  diasporanın (ANCA) sözde Ermeni soykırımını  uluslararasında kabul ettirme çabalarından  ve  Türkiye Cumhuriyeti’nin  doğu vilayetlerini  “Batı Ermenistan”  olarak göstermekten  vazgeçmesidir. - Screenshot 2 4

Amerikalı tarihçi Prof. Dr. Justin Mc Carthy’nin Ermeni iddialarına yönelik kitaplarını mutlaka genç nesiller okumalıdır.  Mc Carthy’nin 17 Nisan 2014 tarihinde açıkladığı Ermeniler bu kadar yıl geçmesine rağmen neden hala bu iddiaları sürdürdüklerine ilişkin görüşü önemlidir: “Bunun nedeni çok basit. Çocuklara nefret etmeyi öğretirseniz, onlar nefretle büyür ve nefret ne olursa olsun büyümeye devam eder. Diğer bir diğer sebep de yurt dışındaki Ermeni milliyetçi gruplar bundan fayda sağlayacaklarına, para alacaklarına, Kars, Erzurum, Bitlis, Van’da toprak kazanacaklarına inanıyorlar. Bunlar yanlış ama yine de inanıyorlar.”

Fransa Parlamentosu, 29 Ocak 2001 tarihinde “Fransa 1915 yılındaki Ermeni soykırımını tanırcümlesinden oluşan bir yasayı kabul ederek sözde Ermeni soykırımını tanımıştır.
Bu yasanın çıkmasından bir ay sonra Paris’in Sevr banliyösündeki müzenin önüne sözde Ermeni soykırım anıtı 8 Mart 2001 tarihinde dikilmiştir. Üzerinde “1915’te Jön Türk Hükümeti tarafından katledilen 1,5 milyon Ermenin anısına” yazılıdır.

Bu ifade Auschwitz-Birkenau toplama kampının önünde de vardır. Bir farkla. 1,5 milyon Yahudi 1.5 milyon Ermeni olarak değiştirilmiştir. Paris’in Sevr banliyösünde 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Anlaşması’nın imzalandığı Porselen Müzesi’nin önüne bu anıtın dikilmesinin sebebi şudur:
“Biz Ermeniler Türkiye Cumhuriyetini kuran Lozan Anlaşmasını tanımıyoruz. Bizler Sevr Anlaşması’nın halen yürürlükte olduğunu kabul ediyoruz. Çünkü Sevr’de büyük Ermenistan vardır.” Azerbaycan, Fransa’nın hiçbir yerinde  Hocalı’da yapılan soykırımı ile ilgili  anıt dikemez.

Rusya’nın Ukrayna’yı  işgaline Batı dünyası  tepkisini yazılı beyan olarak açıklamakla  yetinmiş,  ata toprağı Kırım’ı (babam Kırım kökenlidir) işgal etmesine de ses çıkarmamıştı. Ermenistan ile ilişkileri düzeltelim derken Rusya’nın Ermenistan’ın arkasında durduğunu hiçbir zaman unutmayalım.

Türkiye ile  Ermenistan arasında normalleşme süreci dördüncü defa  karşılıklı özel temsilcilerin 14 Ocak’ta Moskova’da bir araya gelmesiyle başlamıştır.  2008 yılındaki girişimler sonucunda 2009'da Zürih’te protokoller  imzalanmış  fakat onaylanmamıştır.  Görüşmelerin olumlu sonuçlanabilmesi için  iki temel şart vardır. Bunlar; Ermenistan’ın ve  diasporanın (ANCA) sözde Ermeni soykırımını  uluslararasında kabul ettirme çabalarından  ve  Türkiye Cumhuriyeti’nin  doğu vilayetlerini  “Batı Ermenistan”  olarak göstermekten  vazgeçmesidir. - Screenshot 4 3

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir