EKONOMİK REFLEKSİVİTE (5)

EKONOMİK REFLEKSİVİTE (5)

Yeniden üretim, ‘Denge’ ve ‘Regülasyon’ paradigmalarını ‘ekonomik süreç’i ele alış biçimleriyle karşılaştıracak olursak;

2° Walras’çı paradigma, ekonomik sürecin, tartışmasız bir biçimde, arz ve talebin mekanik etkileşimi sonucu oluşan ‘fiyat’lar aracılığıyla ‘denge’ye gelebileceğini ileri sürmektektedir.

Denklemin bir tarafında ‘mal’ öte yanında, denilebilirse eğer, ‘insan’ bulunmaktadır, ki buraya bir mim koymamız gerekiyor.

Öte yandan, ‘fiyat’ denilen şeyin ilgili nesnenin ‘eder’i olduğunu, oysa ‘yeniden üretim’ paradigmasının malların ‘değer’ini dikkate aldığını belirtelim.

 ‘Denge’ paradigmasını temel alan günümüz ‘ussal kestirimci’ (anticipations rationallesmonetaristlerinin de, yıkıcı etkileri olacağı dolayısıyla Devlet müdahalesine tümden karşı çıktıklarını biliyoruz.

‘Yeniden üretim’ci paradigma ise, ekonomik gerçekliğin ‘politik’ anlayışını savunmakta ve diğer tüm paradigmalardan ‘mülkiyet’ konusunda temelden ayrılmaktadır.

Regülasyon paradigması ise, parasal, bütçesel, endüstriyel, sosyal ve ücretsel tüm ‘ekonomi politikaları’nın, ‘birikim’ ve ‘büyüme’ üzerinde ‘belirleyici’ etkisi olması gerektiğini önermektedir.

3° Her üç paradigma,  ‘kriz’ konusunda ise tamamen ayrı kutupları oluşturmaktadırlar.

Genel denge’ciler, ekonomiye herhangi bir müdahale olmadan krizlerin aşılabileceğini; ‘yeniden üretim’ciler onun kaçınılmazlığını ve ‘regülasyon’cular ise ekonomiyi yöneten kurumlarda yapılacak reformlarla en azından ‘büyük kriz’lerden sakınılabileceğini düşünmektedirler.

Konuyu dağıtmadan, ‘ussallık’ ve ‘piyasa’ ve ya da çoğu kez söylendiği gibi ‘piyasanın ussallığı’ kavramına dönülecek olursa, genel olarak felsefede ve giderek psikoloji ve sosyoloji’de sıkça gördüğümüz eylem (action) kuramlarına da girilmiş olunacaktır.

Böylece ‘refleksivite’ ve ‘eylemin mantığı’ (logique de la pratique) ve yine giderek adalet ve güç ilişkisi ile zorunluluk (déterminisme) ve tam-özgürlük (libre-arbitre) arasındaki ilişkilere geri dönmüş olacağız.

Burada son kavramın, yani Fransızca’daki libre-arbitre sözcüğünün Türkçe’ye cüzi irade diye çevrildiğine dikkat çekmek gerekir.

Bireyin tam özgürlüğünün olamayacağı çünkü onun üzerinde belirleyici bir üst-iradenin olduğunu kabul etmek, insana saygı şöyle dursun, bilimle ‘teoloji’yi biribirlerinden ayırd edememek olmaktadır.

Bourdieu ve izleyicileri ‘ekonomik ajan’ konusunda, ortodoks ekonomistlerin (birey= représentations) anlayışından farklı olarak, (birey= vücud+ représentations) denkleminde olduğu gibi daha gerçekçi bir görüşü savunmaktadırlar (*).

Burada ‘représentations’ sözcüğünün Türkçe karşılığını doğrusu bulamadım.

Spinoza’daki conatus teriminde olduğu gibi (vücud+ ruh) denklemindeki ‘ruh’a karşılık geliyor olabilir.

Emile Durkheim’de ise, toplumların düşünce ortaklığı biçimleri (formes collectives de pensée) olarak ele alınmakta ve toplumsal représentations’lar için kullanılmakta idi.

Birey sözkonusu olduğunda, représentation, en geniş anlamıya  eğitim ve öğretim tarafından bireye kazandırılmış olan her‘şey’e karşılık gelebilir: bilgi ve tanıma (connaissance).

Eğer öyleyse, Jean Migne’nin haklı olarak dediği üzere, ‘représentations’lar ile ‘bilimsel kavramlar’ın farklı ‘tanıma’ biçimleri olduğunu ileri sürülebilecektir.

Dahası, sıradan ya da doğal olarak edinilmiş ‘tanıma’ biçimleri şöyle dursun, ‘bilimsel kuramlar’ alanında bir ‘sınırlı refleksivite’nin olabileceği kolaylıkla ileri sürülebilecektir.

Nitekim Franck Bessis’in ilişikte anılan makalesi tam da bu konuya ayrılmış bulunmaktadır.

(Sürecek)

(*) Franck BESSIS, « La Théorie de la réflexivité limitée : une contribution au débat sur l’action entre l’économie des conventions et la théorie de la régulation »,Cahiers d’économie Politique, 2008/1 n° 54 | pages 27 à 56


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir