EKONOMİK REFLEKSİVİTE (4)

EKONOMİK REFLEKSİVİTE (4)

            Geçen yazıda, ‘oyun kuramı’yla ‘ekonomik denge’ye nasıl ulaşılabileceğine ilişkin görüşlere yer vermiştik.

Burada, ekonomik denge, ‘piyasa’, ‘fiyat’, ‘ekonomik ajan’ vb kavramların aksiyomatik kabulüne dayanıp, onların ‘hesabî’ boyutlarıyla ele alındığı bir muhasebe pratiği olmanın ötesine geçmemektedir.

Oysa, anımsanacağı üzere, ‘üretim ve dağılım ilişkileri’ni bir bütünlük içinde ele alan paradigmalardan biri ‘yeniden üretim’ (reproduction) ve bir başkası yeniden üretimi Keynezyen bakışla yorumlayan ‘regülasyon’ paradigması idi.

Regülasyon paradigması, bir yanıyla Keynes’i yeniden ele alırken,  bir başka yönüyle de yapısalcılığı (o bağlamda markist paradigmayı) aşmaya çalışan Pierre Bourdieu’ye dayanmaktadır.

Gerçekten de, ‘regülasyon okulu’ tarafından doğrudan ekonomik alanda uygulanmak istenen, Bourdieu’cü habitus kavramının‘toplumsal yapıların yeniden üretiminin kalbi’dir anlayışından başkası değildir.

Öyleyse, ‘Yeniden üretim’ kavramının soyağacına (généologie) biraz daha yakın bakmamız gerekecektir.

Yeniden üretim, ‘Denge’ ve ‘regülasyon’ paradigmalarının biribirleriyle ortak ve karşıt yönlerini belli başlı üç noktada toparlamak mümkündür: (*)

1° Her üç paradigma, ekonomik ya da değil, olguların (phénomènezamansallığını kendilerine özgü bir biçimde ele almaktadırlar.

Walras’cı ‘genel denge’, kendi içinde bir dizi değişken içeriyor gibi görünse de, sistemdeki ‘değişim’leri dikkate almayan salt bir ‘değişmez’ (invariant) dir.

Öyle ki, ‘sistem’ bir dizi dalgalanmalardan  (fluctuations) geçse de, geometrik olarak gösterilen ‘çan eğrisi’nin  ‘tepe’ ya da ‘dip’ yapmasının ardından ‘denge’ye gelmektedir.

Böyle olunca, bu paradigmanın asıl amacının, ‘sistem’in kalıcılığını göstermekten başka bir şey olmadığı bile söylenebilir.

Regülasyon okulu’ ise ardarda gelen toplumsal, politik ve parasal koşullara bağlı ‘birikim rejimleri’ndeki değişimlere ‘ekonomik mantık’ katmakla yetinmektedir.

Oysa ‘yeniden üretim’i soyağacı olarak, Keynes değil ama Quasnay’e, yani ilk ‘ekonomik tablo’ yazarına  dayandıran yaklaşım, zamansallık olarak ‘dönemsellik’ (périodicité) üzerine kurgulanmıştır.

Öyle ki, bir ‘dönem’in kapanması bir ‘yeni dönem’in başlaması demek olacaktır.

Ve bu ‘dönemsel geçişler‘,  sistemin ‘iç çelişkileri’ne bağlı olarak dinamik bir ‘eğilim’  (tendance) göstermektedir.

Gerçekten de, ‘yeniden üretim’ kavramını, ekonomik düşünceye katan François Quesnay olup, eğer ekonomik düşüncede gerçek bir ‘epistemolojik başa dönüş’ (récurrence épistémologique) sözkonusu olacaksa, bu Quesnay’dan başkası olmamalıdır.

Nitekim çağdaş ‘ulusal ekonomi muhasabesi’nin babası Léontief’i olduğu gibi Marx’ın da ‘model’ olarak aldıkları ‘tablo’ işte bu tablodur ki, ileride biraz daha ayrıntılandırmaya çalışacağız.

Oysa, ağızlarını büzerek Edım Smit diye söze başlayan kimi sözde ekonomistin, çözümlemelerine Adam Smith’le başlamaları, baştan arabayı öküzlerin önüne koyduklarını göstermeye yeter.

Ki, Adam Smith’in ‘ekonomik tablo’yu yanlış yorumlamaya çalıştığını da, ayrıca eklemek gerekebilir.

Burada, şu kadarını belirtmek gerekirse; Quesnay’in ‘Net ürün’ (produit net) dediği, her ne kadar ‘basit’ yeniden üretiminsonucu ise de, özde ‘sömürünün sonucu’ olmaktan başka bir şey değildir.

İşte, yapılabilirse eğer, bu ‘süreç’in ‘dolanım’ının (circularité) her kezinde başa değil ama daha üst bir konuma yükseldiğini göstermek, ‘yeniden üretim’i anlatmanın ilk adımı olacaktır.

(Sürecek)

(*)Etienne BALIBAR, “Reproduction: une généalogie”, Reproduction Sociale, Actuel Marx, 2021, n°70, pp:12-29


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir