DEVLET ADAMI

Süleyman Çelik ([email protected])

Süleyman Çelik (scelik44@gmail.com) - Dersim

13 Şubat 1925, karlı ve soğuk bir Ankara akşamı…

Çankaya köşkünde yenen resmi yemek sona ermiş; masalarda sohbet edilmekte ya da bezik, briç gibi kağıt oynanmaktadır…

İçeri giren yaveri, Atatürk’e bir telgraf uzatır; telgrafta “Doğu’da Şeyh Sait İsyanının başladığı” bildirilmektedir…

Telgrafı okuyan Atatürk, yaverine “bunu götür, Başbakan’a ver” der…

 Briç oynamakta olan Başbakan Fethi Bey (Okyar), telgrafa şöyle bir bakar ve masanın kenarına koyarak oyuna devam eder…

Atatürk yaverinden, “telgrafı oradan alıp İsmet Paşa’ya vermesini” ister ve masasındakilere, “izleyin bakalım, ne olacak?” der…

Başka bir masada bezik oynayan İsmet Paşa, telgrafı okuduktan sonra, sandalyesini geri çeker, gözlüğünü düzeltir ve bir daha okur. Biraz düşünür ve kalkar, elinde telgrafla Atatürk’ün masasına gelir; bu telgrafı okuyup okumadığını?” sorar!..

O gece Fethi Bey Başbakanlıktan istifa eder, İsmet Paşa Başbakan olarak atanır…

Ertesi gün gerekli yasal düzenlemeler yapılır ve Devlet tüm gücüyle eşkıyanın üzerine gider…

Ancak mevsim kış, her taraf karla kaplı, gerçi kar olmasa da ulaşım olanağı yok zaten: ne demiryolu ne karayolu ne uçak ne helikopter; hiçbir şey yok!..

Milletin varını yoğunu ortaya koymasıyla kazanılan Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulmuş olan Devlet henüz bir buçuk yaşında!..

Öte yandan hem Irak’ta bulunan İngiltere hem de Suriye’de bulunan Fransa tarafından donatılmış olan eşkıya, hazırlığını tamamladıktan sonra kendisi için elverişli olan zamanda saldırıya geçmişti…

Tüm bu olumsuzluklara ve yokluklara karşın gereği yapıldı ve eşkıya 3,5 ayda tepelenerek, hainler hak ettikleri şekilde cezalandırıldılar…

Çünkü, devletin hiçbir şeyi yoktu ama başında, hayata atıldıklarından beri yaşamları kan ve ateşle yoğrulmuş, “önce vatan” diyenler vardı: onlar ki ömürleri, Balkan dağlarından Yemen çöllerine, Trablusgarp’tan Kafkasya’ya koşarak, yokluklara karşın mücadele ede ede, imkansızı mümkün kılmakla geçmiş ve vatan topraklarının büyük kısmını kaybetmenin acıların tatmışlardı!..

***

PKK’nın 15 Ağustos 1984’de, Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçelerinde gerçekleştirdiği ilk saldırının üzerinden 37,5 yıl geçti; hala her gün şehitler geliyor, devlet hep misliyle (!) karşılık veriyor ama eşkıya bir türlü yok edilemediği gibi, Suriye’deki PYD/YPG örneğinde olduğu gibi, yavruluyor!

Üstelik o zamanki gibi yokluklar içinde de değiliz: son model savaş uçaklarımız, helikopterlerimiz, İHA’larımız, SİHA’larımız, kısaca her şeyimiz var

Olmayan ne?

***

Eşkıya ilk eylemini yaptığında Başbakan Turgut Özal, ayaküstü görüştüğü gazetecilere, olayı “birkaç çapulcunun eylemi” olarak niteledikten sonra, şortla merasim kıtasını selamlayıp Marmaris’e tatile gitmişti…

Ondan sonra gelenler arasında eşkıyayı yaratan/ donatan/ koruyan emperyalist ülkelerle işbirliği yaparak çözüm bulmaya çalışanlar oldu; eşkıyayla, hatta eşkıya başı ile masaya oturup pazarlık yapanlar oldu; askeri kışlaya, polisi karakola sokup meydanları ve yolları eşkıyaya teslim edenler oldu; eşkıyaları dağdan indirip, otobüs üzerinde kent kent gezdirip onur turu attıranlar oldu; hatta eşkıyayı tanık, eşkıyalarla savaşmış ve gazi olmuş kahramanları sanık yapan mahkemeler kuranlar oldu vs. vs…

Değişik değişik fiyakalı adlarla harekatlar düzenleyip dağı taşı bombaladık, hainlerin inlerine girdik vs.vs..

Ama bir türlü bitiremedik!..

Sizce neden?…

Süleyman Çelik (scelik44@gmail.com) - seyh sait

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir