Osmanlı tapusu davaya müdahil oldu

Sn.Pınar'ın  paylaştığı "Osmanlı tapusunu davaya müdahil oldu" gazete haberini okuyunca Mesnevideki "Aslanın Payı ibretliği geldi.İşin içinde AB ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM)  olunca erken paçaları sıvalamamak gerekir. Mal Komisyonu'nun kararı  Vakıflar Yönetimi'nin lehine olsa bile temyizi için  AİHM sürecinde AB "aslan payı adaleti" ın tecellisi için boş durur mu? - aslan payi

Sn.Pınar’ın  paylaştığı “Osmanlı tapusunu davaya müdahil oldu” gazete haberini okuyunca Mesnevideki “Aslanın Payı ibretliği geldi.İşin içinde AB ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM)  olunca erken paçaları sıvalamamak gerekir. Mal Komisyonu’nun kararı  Vakıflar Yönetimi’nin lehine olsa bile temyizi için  AİHM sürecinde AB “aslan payı adaleti” ın tecellisi için boş durur mu?

***
İbretlik bu ya! 

Aslan, kurt ve tilki” , üçü bir olmuşlar, avlanmak üzere ormana girmişlerdi. Akşama kadar bir dağ öküzü, bir keçi, bir de tavşan avlayan üç arkadaş, avlarını sırtlayarak bir mağaraya getirmişler, sofraya oturmuşlardı. 

Aslan, kurda dönerek:“Gel bakalım aziz dostum, şu hayvanları paylaştır da karnımızı doyuralım,” emrini verdi.

Kurt, ezile büzüle avı şöyle paylaştırdı:“Ey, ulu sultanım! Şu dağ öküzü, senin payın. O büyük, sen de büyük ve çeviksin. İzin verirseniz, yaban keçisi de benim olsun. Tilki kardeş, tavşanı sever; şu semiz tavşan da onun olsun.”

Aslan bu paylaşıma kızdı:“Sen kim oluyorsun budala! Unutma ki, ormanlar şahı aslanın huzurundasın. Ben varken, paylaşımda sana söz düşer mi!” diyerek, bir pençede zavallı kurdu yere serdi.

Durumu gören tilki, korkudan titriyordu. Aslan bu sefer ona döndü:“Ne bakıyorsun öyle! Haydi sen pay et şu avları!

Tilki başına gelecekleri bildiğinden, korkuyla:“Ey büyük sultan! Pay etmek haddim değil ama, söyleyeyim: Bu tavşan, sizin sabah kahvaltınız. Keçi öğle yemeğiniz için nefis bir yahni olur. Öküzü de akşam yersiniz.

Aslan, bu paylaşımdan çok hoşlanıp tilkiye sordu:

“Bu kadar adaletli paylaşımı nereden öğrendin dostum?”

Tilki, boynunu bükerek yerde cansız yatan kurda bir göz attı, aslana:

Şu haddini bilmez kurdun halinden,” diye yanıt verdi.

Bunun üzerine aslan:

Sen bizim aşkımıza kendi payından vazgeçtin; üçü de senin olsun, üçünü de al götür,” dedi.

Tilki de, “Aslan, bana kurttan sonra teklif etti; bunu pay et diye önce bana teklif etseydi, ondan canımı kurtarabilir miydim?” diyerek içinden yüzlerce kez şükretti.

Akıllı o kişidir ki, dostlarının başına gelenlerden ders alır. Eğer ululanmayı bırakmaz, ders almazsa, onun azgınlığından başkaları ders alır.(Aslanın Payı-Mesneviden  )

———- Forwarded message ———
Gönderen: EMI P

Osmanlı tapusu Maraş’taki davaya müdahil oldu

Sn.Pınar'ın  paylaştığı "Osmanlı tapusunu davaya müdahil oldu" gazete haberini okuyunca Mesnevideki "Aslanın Payı ibretliği geldi.İşin içinde AB ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM)  olunca erken paçaları sıvalamamak gerekir. Mal Komisyonu'nun kararı  Vakıflar Yönetimi'nin lehine olsa bile temyizi için  AİHM sürecinde AB "aslan payı adaleti" ın tecellisi için boş durur mu? - lefkose osmanli tapusu

Ömer BİLGE / LEFKOŞA

Şubat 06, 2022 07:00

KKTC’de bir Rum’un Kapalı Maraş’taki mülk davasına bakan Taşınmaz Mal Komisyonu, tarihte ilk kez Vakıflar İdaresi’nin Osmanlı döneminden kalma tapusunu davaya dahil etti. Kararın emsal teşkil etmesi durumunda, Vakıflar İdaresi’nin diğer mülkler için de itirazda bulunabileceği belirtiliyor.

KKTC’de mahkeme olarak görev yapan Taşınmaz Mal Komisyonu, 46 yıl kapalı kaldıktan sonra iki yıl önce ziyarete açılan turistik Maraş kentiyle ilgili tarihi bir karar aldı. Buna göre; KKTC aleyhine bir Rum’un açtığı mülk davasında, söz konusu taşınmazın Osmanlı döneminden Abdullah Paşa Vakfı’na ait olduğunu orijinal tapuyla belgeleyen Vakıflar İdaresi davaya müdahil oldu. İçinde iki yabancı üyenin de bulunduğu mahkeme, bugüne kadar yalnızca 1974’teki tapu kayıtlarını, yani Rumların bireysel tapularını geçerli sayıyordu. Osmanlı dönemindeki tapulara ilişkin olarak ise itirazlar dile getiriliyordu.

ZAMAN AŞIMI TARTIŞMASI

Komisyon geçen hafta, Vakıflar İdaresi’nin söz konusu davaya müdahil olma talebini değerlendirdi. Rum tarafının avukatı, 1940’lı yıllarda bireysel mülk tapusu yapılan taşınmaz ile ilgili Vakıflar Hukuku’na (Ahkam-ül Evkaf) göre itiraz süresinin 36 yıl olduğunu, ancak bu süre üzerinden 80 yıl geçtiğini ve itirazın zaman aşımına uğradığını savundu. Vakıflar İdaresi avukatları ise orijinal tapuların 1990 yılında bir apartmanın bodrum katında bulunduğunu ve itirazla ilgili zaman aşımı süresinin bu tarihten başlaması gerektiğini bildirdi. Böylece Komisyon, tarihinde ilk kez, ihtilaflı bir mülk davasında Vakıflar İdaresi’nin davaya dahil olmasına karar verdi. Vakıflar bugüne kadar ancak davacı kabul ederse davalara müdahil olabiliyordu.

‘YAĞMALADILAR’

Vakıflar İdaresi Genel Müdürü İbrahim Benter, Hürriyet’e yaptığı açıklamada davanın devam ettiğini ve alınan kararın hukuk mücadelelerinde önemli bir adım olduğunu belirterek şöyle dedi: “46 yıl kapalı tutulan Maraş kenti 4637 dönümden oluşuyor. Bu alanın tümü Osmanlı döneminden 3 vakfa tapulu. Rumlar 1944’te İngilizlerin mal dönüşüm yasalarını da kullanarak, devredilmesi hukuken mümkün olmayan vakıf mülklerini hileli yöntemlerle bireysel mülk haline getirdi. Maraş’ın tümü Osmanlı mülküdür. Göreve geldiğim günden bu yana mücadele ediyorum, ecdadımızın mirası, yetim mallarını kimseye yedirmeyeceğiz. Kim vakıf malına zarar verirse, Kanuni Sultan Süleyman’ın vakıf bedduası üzerlerine olsun.”

‘TÜRKLERİN TUZAĞI’

Rum yönetimi lideri Nikos Anastasiadis ise komisyonun kararına sert tepki gösterdi. Rum halkına Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurmama çağrısı yapan Anastasiadis, “Türklerin tuzağı bu. Osmanlı tapularıyla Maraş’ın tümünü almak istiyorlar” dedi. Rum lider, geçen yıl gündeme getirdiği, “Maraş’ı BM üzerinden bize verin, Ercan Havaalanı’nın BM denetiminde uluslararası trafiğe açılmasına izin verelim” teklifini de tekrarladı. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ise, “Maraş’ın iadesini istiyor, ne münasebet, mümkün değil” karşılığını verdi.

İNGİLİZ ÜSSÜNDEKİ MÜLKLERİN DURUMU

İbrahim Benter, Kıbrıs’ta İngiltere’nin deniz ve hava üslerinin bulunduğu iki egemen bölgesi olduğuna dikkat çekerek, “İngiltere Ağrotur hava üssündeki arazilerinin önemli bölümünü askeri bölge statüsünden çıkardı. Bu alan İngiliz toprağı kabul ediliyor ancak 1960’taki anlaşmalara göre, vakıf arazilerini bize devretmek zorundalar. İngiliz üsleri komutanı Tümgeneral Robert John Thomson, 2400 dönüm vakıf arazisini Rumlara devretmeyeceği yönünde yazılı taahhütte bulundu. Ancak imar konusunda Rum belediyelerine devretti. Şimdi İngilizleri de dava edeceğiz” dedi.

30 BİN KURUŞA SATIN ALMIŞ

MARAŞ’ta Abdullah Paşa Vakfı’na ait 2743 dönüm arazi, günümüzde 5 yıldızlı otellerin bulunduğu sahil şeridinin tümünü kapsıyor. Sadrazam Abdullah Paşa, Kıbrıs Valisi olduğu dönemde hak sahiplerine 30 bin kuruş ödeyerek mülkleri satın almış ve vakfetmiş.

TAŞINMAZ MAL KOMİSYONU NEDİR?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yönlendirmesiyle 2005’te kurulan ‘mahkeme niteliğindeki’ Taşınmaz Mal Komisyonu, Rumların özellikle 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonraki bireysel mülk davalarına bakıyor. Komisyon, KKTC’deki mülk davalarına tazminat, iade ve takas yöntemleriyle çözüm buluyor. Maraş kentiyle ilgili 400’e yakın başvuruya ise iki yıl öncesine kadar ‘askeri bölge’ olması nedeniyle bakılamıyordu.
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _

Audacity begets tyrants

By CM Guest Columnist

February 6, 2022

Nikos Christodoulides after being appointed foreign minister in March 2018

The former foreign minister’s hardline policies on Cyprus issue were a failure. He should not stand for president

By Christos Panayiotides

In the summer of 1962, I had the great pleasure of being one of the members of the chorus in Sophocles’ Oedipus Rex. It was a historic performance that was staged in the ancient theatre of Salamis, directed by Panayiotis Serghis, our late teacher at the Greek Gymnasium of Famagusta.

The ancient theatre had been uncovered a little earlier in 1959, and our performance was the first staged in that sacred place since Roman times, when successive earthquakes in the 4th century AD ruined the theatre.

From that historical performance I remember very vividly the verse “audacity gives birth to tyrants”, as rendered in Modern Greek by Photis Politis, a great literary scholar. The other prophetic verses which stick in my mind are the very last verses of this great play. After 1974, every time I recall them, I find it completely impossible to hold back a tear.

“Thus, until we see the end of a mortal’s life,

we should not be envious of anyone,

prior to reaching, without sorrows and pains,

the very last hour of his life”.

What I find truly surprising is that one of the protagonists of the Cypriot tragedy is warming up to claim a place in the race for the position of the president of the Republic. I am referring to Nikos Christodoulides, who throughout his professional career systematically claimed and secured a protagonistic role in the management of the Cyprus problem and with his misguided choices has contributed to Cyprus’ current heart-wrenching plight. Instead of withdrawing from political life, apologising to the people for what has been inflicted on the country, it is extensively rumoured that he intends to aggressively seek office as president, thus satisfying his personal ambitions. This is how the verse of the ancient tragedian sprang to my mind and has been used as the title of today’s article. Regrettably, Nikos Christodoulides was one of the many “career diplomats” serving at the foreign ministry, who saw perpetuating the Cyprus problem as the road to secure their professional advancement.

The climax of his career was reached at the stage when Ioannis Kasoulides resigned his position as foreign minister because of his reservations over the hardline approach promoted at the time which led to the collapse of the talks at Crans-Montana. The slogan “zero troops, zero guarantees, here and now” was heard in July 2017 at Crans-Montana from Greece’s then foreign minister Nikos Kotzias, supported by no other than Nikos Christodoulides. Christodoulides then assumed the position of foreign minister on March 1, 2018, having served as government spokesman from April 14, 2014 to February 28, 2018.

The policies which he formulated and followed, and his handling of the situation truly constitute a fiasco. This conclusion emerges effortlessly from the miserable situation in which our country finds itself today. That efforts to solve the Cyprus problem are at an all-time low is a fact, which is acknowledged by Christodoulides himself as well as by Andreas Mavroyiannis, the Greek Cypriot negotiator throughout this crucial period.

The hardline policies Christodoulides followed towards Turkey and the Turkish Cypriots were based on the belief that only by causing pain could they be forced to adopt reconciliatory positions that would lead to a solution of the Cyprus problem. The principal levers for exercising the pressure that would yield the desired result were the following:

  • Projecting the legitimacy of the Greek Cypriot claims and securing the support of the international community in claiming these rights (hence the insistence of seeking a solution problem within the framework of the United Nations, rather than any other route).
  • Excluding Turkey from the hydro-carbon developments in the Eastern Mediterranean and by extension curtailing its influence in the area, in contrast to Cyprus which would thus secure a protagonistic role in the game of exploiting the oil wealth hidden in the area.
  • The economic, social and political isolation of Turkish Cypriots to press them to show a higher level of willingness to curtail their claims.
  • Concluding partnerships/alliances with neighbouring countries, such as Israel, Egypt and Greece, that would strengthen the defensive capabilities of Cyprus and would further isolate Turkey.
  • Using the European Union as a lever on Turkey by imposing economic and other sanctions, which would cause pain to Turkey, by invoking the obligation to support a member state of the union but also by utilising the veto power enjoyed by all the members, on various issues of high importance to Europe.
  • The (unsuccessful) canvassing of the Russians to favour Greek Cypriot positions to counterbalance the risk of the West yielding to Turkey’s Cyprus-related demands.

It is so readily apparent that the policies employed by the Cypriot foreign minister blatantly failed to meet their goals that the rendering of evidence in support of this conclusion is truly redundant. It is a classic case of “no witnesses required to prove the case”.

Nikos Christodoulides has not publicly disclosed his intention to stand as a presidential candidate. I beg him to reconsider his intentions for the good of the country. The future of Cyprus’ long history is under immediate threat and the survival of the island, as we know it, is dependent on the decisions which will be taken by Greek Cypriots over the next 12 months.

Christos Panayiotides is a regular columnist for the Cyprus Mail, Sunday Mail and Alithia


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir