Nazım Hikmet bir şiirinde, “demeğe dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin, canım kardeşim” diyor.
Nazım, halk iktidar ilişkisinin, hep iktidardan yana işliyor olmasından dertli olduğunu, bu dizelerden biliyoruz/anlıyoruz.
Namuslu aydınımızın içinden çıkamadığı kadim sorundur. Aydın halka, gerçekleri ve geleceğin nasıl olacağını, anlatmaya çalışır, lakin halk hep arkadan gelir. Bu açık, hiç kapanmaz.
Hatta bazen bu açık halk aleyhine geriye de gider.
Aydın şundan yakınır. Güçlülerin, güçlerini sürdürmek için, hep halkı kandırır ve yanına çeker. Böyle durumlarda, gerçek bir işe yaramaz, aydın dımdızlak ortada kalır.
Bizim neslin aydınları da en az Nazım’ın neslinin aydınlarının dımdızlak kaldığı kadar, ortada kaldı.
Kamuculuğun, devletçiliğin hızlı bir saldırıya uğradığı zaman dilimlerinde, yaşamak durumunda kaldık.
Özelleştirmeler olursa, hayat ucuzlayacak, refah artacak, sermaye tabana yayılacak, üretim artacak, teknoloji gelişecek, velhasıl havalarda uçuyor olacaktık.
Devlet gözümüzün önünde lime lime edildi. Bir şey yapamadık. Hep servet sınıfı ile birlikte olan, devletin içinde ve dışında güçten yana olanların, düşünceleri hayatımızın ana eksenini oluşturdu.
Krizler tarihini iyi incelediğimi düşünüyorum. Kapitalizm kapitalizm olalı böyle bir kriz yaşamadı.
Bu ifade birçok düşünürün ve kriz uzmanlarının ifadesidir.
Krizin on yıl süreceğini ve bu on yıl sonunda, kapitalizmin kapitalizmden başka bir duruma evrileceğini ifade ediyorlar.
Bu krizi büyük tekellerin, çok uluslu şirketlerin organize ettiği, dolayısıyla yapay bir durum olduğunu iddia edenler, komplo teorisi uzmanlarıdır.
Bu kriz, krizlerden çıkmak için kapitalistlerin para basarak, parayı ucuzlatarak, borçlanmayı kolaylaştırarak, krizden çıkmak yerine, daha büyük bir krizin içinde kendilerini ve tüm dünyayı, krizde bırakan bir olgudur.
Karşılığı olmayan paraların dünyada yarattığı sıkıntıdır. Olmayan paralar borç diye verilmiştir. Bu borçların kapitalize edilmesi imkansızdır.
Şimdi dünya yeni bir döneme giriyor.
Ekonomik olarak, siyasi olarak, devlet yapıları olarak, yeniden bir yapılanmaya varacağız.
Özelleştirmeler yoluyla çok uluslu tekellerin ulus devletleri ortadan kaldırma, “çok uluslar devleti” kurma, bunun da başında, Amerikan devletinin olacağı varsayımı çöktü.
Küreselleşme terse döndü. Ulusların birbiri ile ticaret yapmasını, küreselleşme olarak satanlar, aslında kendi hegemonyalarının peşindeydi.
Yeni bir ekonomik modelin kamu ağırlıklı bir ekonomi olacağı şimdiden çok net görünüyor.
Buna uygun bir insan düşüncesinin, eğitiminin, kültürünün ağırlık kazanacağını görüyorum.
Sağlıkta daha ileri kamulaştırmaların başı çekeceği, stratejik enerji kurumlarını mutlaka halkın denetiminde olacağı görünüyor.
Özelleştirmeleri alkışlayanların bile, felaketleri gördükçe düşüncelerini değiştireceğini söylemek kehanet değildir.
Seçim ve seçimler hangi sonuçları getirirse getirsin, halkın ekonomik güvenliğini temin edecek düşünce dünyası gelişerek ilerleyecek.
9 Şubat 2022
Yazıları posta kutunda oku