‘EKONOMİ BİLİMİ HASTA’ (4)
Fizyokrasi, merkantilizm ve Klasik ekonomi politiğin ardından dördüncü paradigma olarak marksizm’in temel bileşenlerine bakalım:
IV-Marksist paradigma;
-vizyon: bir ücret ekonomisinde kapitalistler arası rekabet
–kuram: ekonomik dinamizm içinde Değer, Artı-değer ve Fiyat
–temel kavram: üretim biçimi ve sınıf çatışması
–mekanizma ve süreç: Çelişki, birikim ve kriz
Dikkat edileceği üzere, marksist paradigma ile birlikte yeni kavramların keşfinin yanısıra, mekanizma ve süreçler, kendinden önceki paradigmalardan çok farklı olarak, toplumsal yaşamın başka alanlarını kapsayacak biçimde değişmiş bulunmaktadır.
Öte yandan ekonomik düşüncenin doğrusal değil ama kesikli bir gelişim içinde olduğu da görülmektedir.
Oysa klasik ekonomistlerin, örneğin Jean-Baptiste Say ve Ricardo’nun, ekonomik krizler olmayacağına ilişkin öngörülerine karşın, neredeyse her 8/10 yılda bir ekonomik krizler ortaya çıkmakta idi.
İşte marksist paradigma, hem ekonominin işleyiş mekanizmasının krizler doğuracak bir nitelik taşıdığını ortaya koyuyor ve hem de geliştirdiği kavram ve kuramlar ile bunun nasıl olacağını gösteriyordu.
Nitekim daha klasik dönemde, Wilhelm Roscher, Bruno Von Hildebrand ve Charles Knies gibi ‘tarihsel Okul’ taraftarları bile, ‘klasik kuram’ ile ortaya çıkan ekonomik gerçeklikler (faits) arasındaki uyuşmazlığı görerek, ortada ‘epistemolojik’ bir sorun (kriz) olduğuna dikkat çekmişlerdi.
Althusser’e göre Marx çok daha karmaşık bir ‘epistemolojik kopuş’u ortaya koymuştur.
Bir başka açıdan, ‘bilgi’ (connaissance) ve gerçek ilişkisi, yani gnoseolojik bir altüst oluşa yol açmıştır. Öyle ki, ampirizmin anglo-sakson ‘materyalist’ biçimi olduğu kadar, Alman ‘idealist’ biçimiyle de bir ‘kopuş’a yol açmıştır.
Anımsatmak gerekirse, ‘Viyana Çevresi’ne göre tanıma (connaissance), ‘duyum’a (sensation) dayanan bir ‘deneyim’le mümkün olabiliyordu. Sonra bu bilgi/tanıma, matematiksel mantıkla açıklanmaya çalışılıyordu.
Burada çok daha ilginç olan, Marx’ın Engels’e yazdığı 31 Mayıs 1873 tarihli mektupta, ekonomik çevrimlerin matematiksel kuramını kurmak isteğini iletmesidir (*).
O nedenle, ‘Marksist paradigma’yı, onun hukuksal, tarihsel, sosyolojik, etnolojik, antropolojik ve psikolojik boyutlarını gözönüne almadan yapılacak her değerlendirme, kendi deyimiyle ancak ‘sıradan’ (vulgaire) akademisyenlere özgü olmaktadır.
Gerçekten de Marx, ekonomiden önce hukuk ve tarih öğrenimi görmüştü. 1836’da antropoloji dersleri aldı. 1845’te Engels’le birlikte Alman İdeolojisini kaleme aldılar. 1854-1865 yılları arasında Kapital’i yazarken etnoloji üzerine de yazılar yazdı.
1870’lere doğru (ideolojik) toplumsal bilimlerin sözde kuramlarını incelemek yerine, onların ‘ekonomik temelleri’ni incelemeye koyuldu. Böylece, aynı zamanda ‘toplumsal formasyon’ların biliminin de kurulabileceğini göstermek istiyordu.
Nitekim ‘Kapital’ler, onun görüşlerinin ‘kismî’ bir bölümünü dile getirmekte olup, onları ‘yeniden okumak’ üzerine bolca yazılar yazılmıştır.
Sözün kısası, ‘Marksist paradigma’, sadece ‘ekonomik kriz’ler değil ama, aynı zamanda ‘toplum’lar ve ‘toplumsal bilimlerin krizi’ni ele alıp, onu aşmanın yollarına ilişkinkir (**).
Ayrıntısına başka yerlerde girmek üzere, gelecek yazıda Walrasçı ve Keynezyen paradigmayı ele alacağımızı belirterek geçelim.
(Sürecek)
(*) Serge Latouche, « La crise de l’économie politique et ses effets épistémologiques ». In: L’Homme et la société, N. 18, 1970. Sociologie économie et impérialisme. pp. 215-240
(**) Ayıp olmayacaksa, bu satırların yazarının tam kırk yıl önce kaleme aldığı ilk yazının konusunun da ‘toplumsal bilimlerde kriz’ olduğunu belirtelim. Bu ayıba, kırk yılda bir arpa boyu yol almamış olmanın ayıbını da eklersek, matematiksel olarak ayıp² ediyor herhalde.
Bir yanıt yazın