Haluk Dural
Milli Merkez Genel Sekreteri
4 Şubat 2022
ABD liderliğindeki batı, eski doğu bloku ülkelerini sırasıyla; Çekya, Macaristan ve Polonya’yı 1999’da, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya’yı 2004’de, Arnavutluk ve Hırvatistan’ı 2009’da, Karadağ’ı 2017’de ve Kuzey Makedonya’yı 2020’de NATO üyesi yaparak, NATO’nun sınırlarını Rusya’ya doğru genişlettiler. Ukrayna 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan ettiğinden buyana ABD’nin yoğun ilgi alanında olan bir devlettir. Bağımsızlığın beri Ukrayna’nın yaşadığı iç karışıklıkları ve Rusya ile sıcak çatışmaları hakkında konuyu farklı yönleriyle ele alan çok fazla bilgi herkese açık kaynaklarda mevcuttur. ABD’nin Ukrayna’ya olan ilgisi, bu ülkenin Karadeniz’de kıyısı olması ve Rusya ile en uzun sınıra sahip coğrafyasından kaynaklanmaktadır. Bu yazımızda Rusya-Ukrayna krizini başka bir boyutuyla inceleyeceğiz.
Geçtiğimiz 1 Şubat günü gazeteci-yazar değerli Banu Avar’ın kendi sitesinde yayınladığı, Moskova Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde doktorasını yapmış bir Amerikalı uzman Dr. Andrew Korybko ile yaptığı ropörtajda, Dr. A. Korybko, Rusya-Ukrayna krizi için şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Mevcut kriz, bir Rus-Ukrayna toprak krizinden ziyade bir Rus-ABD füze krizi. Amerika özellikle anti Balistik Füze (ABM) Antlaşması, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Antlaşması ve Açık Semalar Antlaşması gibi Rusya ile yaptığı kilit silah kontrol anlaşmalarından geri çekildi ve buna paralel olarak NATO doğuya doğru sürekli genişledi. Moskova, Amerika’nın kendi sınırlarına ve hatta ilerde Ukrayna’ya hipersonik saldırı silahları yerleştirmeyi planladığından endişe duyuyor.” [] diyerek, konunun arka planına farklı bir yaklaşım getirmiştir.
Şimdi biraz gerilere giderek bazı gelişmeleri hatırlayalım:
Amerika’nın Ukrayna ve Karadeniz’e girmek istemesi için başlıca üç sebep sayılabilir;
- Ukrayna’daki batıcı hükümeti desteklemek, Kırım üzerinden Rusya’yı güneyden kuşatmak,
- Gürcistan’a tam destek vermek, NATO’ya alarak Gürcistan’daki askeri üslere yerleşerek, Rusya’yı Kafkaslardan kuşatmak, bu çerçevede Mustafa Kemal ve Lenin’in anlaşarak yıktıkları “Kafkas Seddi”ni tekrar kurup, Rusya ile Türkiye’nin irtibatını keserek, Türkiye’yi kuzeyden kuşatmak,
- En önemlisi ise Romanya’ya ve Ukrayna’nın Odessa veya başka uygun bir limanında Avrupa Füze Kalkanı projesi kapsamında Füze Kruvazörü konuşlandırarak, böylece Rusya’nın stratejik hedeflerini vurma imkânını elde etmektir.
BU yazımızda, özellikle (iii). şıkta bahsedilen stratejik amacı irdelemek istiyoruz.
NATO’nun (2-4) Nisan 2008 Bükreş zirvesinde kararlaştırılan Füze Kalkanı kurulması konusu, “başkanlığını ABD eski dışişleri bakanı Madeleine K. Albright’ın yaptığı ve içinde Türkiye’den B. Elçi Ümit Pamir ve Türkiye’nin NATO eski askeri temsilcisi Korgeneral Yılmaz Oğuz’unda bulunduğu NATO Uzmanlar Gurubu tarafından hazırlanan 17 Mayıs 2010 tarihli “NATO 2020: Assured Security; Dynamic Engagement, Analysis and Recommendations of the Group of Experts on a New Strategic Concept for NATO” başlıklı raporda Avrupa-Atlantik bölgesine yapılacak balistik füze saldırısına karşı bir füze savunma sistemi kurulması” şeklinde önerilmektedir. Bu raporda balistik füze tehdidinin İran’dan geleceği açıkça ifade edilmiştir.[]
ABD-NATO tarafından Türkiye’ye yerleştirilmek istenen füze kalkanının (henüz adı telaffuz edilmemiş, 2012’de Malatya-Kürecik’e yerleştirilen radar) “İran’a karşı” olduğu yüksek sesle dillendirilmesine rağmen, NATO’nun 19-21 Kasım 2010 tarihli Lizbon liderler zirvesi kararlarında ne İran, ne Suriye, hatta ne de Rusya “tehdit” olarak yer almaktadır.[]
Hâlbuki, Avrupa Füze Kalkanı kurulmasının esas amacının, Şubat 2009 tarihli ABD Kongre Bütçe Ofisi Raporu’nun[] 14. sayfasında verilen 3 seçenekli haritalarda, İran’dan ABD’ye yapılacak balistik füze tehdidinin önlenmesi için olduğu açıkça ifade edilmekte, Avrupa Füze Savunması bileşenlerinin yerleştirileceği 2 nolu seçenekte Ukrayna limanlarına füze destroyeri konuşlandırılması öngörülmektedir.
Avrupa Füze Kalkanı hazırlıkları öncesindeki çalışmalarda İran’dan Avrupa ve ABD’ye yönelik balistik füze saldırılarına karşı;
- Doğu Avrupa’ya (Polonya’ya) 2011-2013 yıllarında uzun menzilli füzesavar yerleştirilmesi,
- Pasifik’teki test alanında kullanılmakta olan orta-yörünge radarının 2011’de Orta Avrupa’ya (Çek Cumhuriyeti’ne) yerleştirilmesi,
- İran tehdidine karşı ise (Türkiye’ye) seyyar bir izleme ve takip radarı yerleştirilmesi,
öngörülmüştür.[]
Polonya’nın Baltık Denizi sahilinde Redzikowo’daki Ustka-Wicko üssüne yerde konuşlu füzesavar sistemi yerleştirilmesi, gecikmeler nedeniyle 2020’ye ertelenmiş durumdadır.[]
Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirilmesi düşünülen orta-yörünge radarı projesi Eylül 2009’da Obama’nın kararıyla iptal edilmiştir.[]
Romanya’nın Devesolo üssüne karada-konuşlu Aegis füzesavar sistemleri yerleştirilmesi tamamlanmıştır. Ancak modernizasyon kapsamında tesise SM-3 Block 2A füzelerinin[] yerleştirilmesi yapılmakta olup[], sistem işletmeye açılana kadar Amerika üsse geçici olarak yedi bataryalık THAAD (Terminal High Altitude Area Defense) füze sistemi yerleştirilmiştir.[]
Rusya, Devesolo üssüne yerleştirilen Amerikan füzesavar sistemlerinin kullandığı Mk-41 dikey fırlatma kovanlarının saldırı amaçlı füzeler içinde kullanılabileceği gerekçesiyle, bu durumun nükleer başlıklı karadan-karaya atılabilen, menzili 500 ile 5.500 kilometre arasında olan nükleer ve konvansiyonel balistik füzelerin yasaklanmasını öngören ve ABD ve SSCB arasında imzalanmış olan 1987 tarihli Orta menzilli Nükleer Kuvvetler (Intermediate Nuclear Forces-INF) anlaşmasına aykırı olduğu gerekçesiyle kaldırılmasını talep etmiştir.[] Ancak ABD 3 Şubat 2019 itibariyle anlaşmadan çekildiğini açıklamıştır.
Pentagon tarafından yayınlanan Missile Defense Review 2019 raporunda Amerikan anavatanına yönelik gelecekteki ve mevcut balistik füze tehdidi kaynakları olarak Kuzey Kore, İran, Rusya ve Çin açıkça düşman olarak sayılmaktadır.[]
Rusya’dan ABD’ye yönelik balistik füze tehdidi
Bugün Rusya Stratejik Füze Kuvvetleri (RVSN) üç ordudan oluşmaktadır. Bunlar 27, 31 ve 33. Muhafız füze ordularıdır. RVSN’nin komuta merkezi Moskova’nın güneybatı köşesinde, yedek savaş merkezi ise Ural’lardaki Kosvinsky dağındadır (59o31’00.36”K, 59o02’59.78”D). Ancak son yıllarda stratejik füze sistemlerinde yapılmaya başlanan modernizasyonlar neticesinde yeniden organizasyona gidilmektedir.
Bu üç ordudan yedisi hareketli ve dördü siloda konuşlu toplam 11 Kıtalararası Balistik Füze tümeni bulunmaktadır. Uralların batısındakiler; Vypolzovo, Kozletsk, Tagil, Teykovo, Yoskar Ola, Tatischkovo ve doğudakiler ise, Domborovskiy, Novosibirsk, Barnaul, Uzhur ve Irkutsk’tur.[]
Uralların batısındaki üslerden atılacak füzelerin izleyeceği rota Grönland üzerinden doğu ve orta Amerika yönünde olacaktır. Bu füzelerin rotaları ve her türlü bilgisi; önce Norveç-Vardo Globus-II
Şekil-1: Rusya Kıtalararası Balistik Füze Üsleri
Şekil-2: Norveç-Vardo, Globus-II radarı
Radarı, daha sonra Grönland’daki Thule, ABD’nin doğu kıyısında Massachutte-Cape Cod, batısında ise Alaska-Clear ve Kaliforniya-Beale üslerindeki Erken Uyarı Radarları tarafından izlenir. Rusya’dan ABD’ye yönelik batı yönünde balistik füze saldırısı halinde füzelerin izleyeceği rotaları, füzeler henüz Rusya sınırları içindeyken izleme imkânı olan en gelişmiş radar, Norveç’in Vardo kentindeki Amerikan Gobus-II radarıdır.[]
Menzili 40.000 km’den büyük olan bu radarın, radar kesit alanı (RCS) 0,01 m2= 1 dm2= 10×10 cm’lik çözünürlükteki menzili, yaklaşık 2.800 km olup, Kırım’a kadar olan bütün alanı izleyebilecek kapasitededir.[]
Bütün ileri düzeydeki özelliklerine rağmen bu radarın da bir zafiyeti bulunmaktadır. Çok hassas ve uzun menzilli (40.000 km mesafeden bir tenis topu boyundaki bir cismi tanımlayabilmektedir) olan radar, dünyanın yuvarlaklığı nedeniyle ufuk çizgisinin altında kalan bölgeleri göremez. Rusya’nın Ural dağları ile Moskova’nın batısı arasındaki bölgede yeralan füze üsleri Vardo radarı için kör alanlarda bulunmaktadır. Bu nedenle, bu üslerden atılacak balistik füzelere, Vardo radarının ufuk çizgisine yükselene kadar herhangi bir müdahale yapılamaz.
Radarın gelişmiş özelliklerine rağmen, Bu konular ABD’deki Massachusetts Institute of Technology-MIT’de görevli Bilim, Teknoloji ve Ulusal Güvenlik Politikası Güvenlik Çalışmaları Programı hocası Prof. Theodore A. Postol tarafından ayrıntılı olarak araştırılmıştır.[]
Rus SS-18/19’un kıtalararası balistik füzelerinin uçuş profili incelendiğinde, füzenin 2. Kademe yakıtının, füze ateşlendikten yaklaşık 340 saniye sonra tükendiği (burn-out) ve savaş başlığını taşıyan yeniden giriş aracının (re-entry vehickle-RV), atış noktasından 670 km uzaklığa ve 400 km irtifaya ve atmosfer dışında maksimum hızına (tahminen 7,9 km/sn) eriştiği görülür[]. Rus füzeleri radarın izlemesine yakalandığı andan itibaren, Polonya’nın Redzikowo’daki Ustka-Wicko üssüne yerleştirilen Aegis SM-3 Block 2A (RIM-161 A) füzesavarlarının hedefi olacaktır. Ancak Amerikan füzasavarlarının, Rus balistik füzelerinin eriştiği hız ve irtifada onları yakalaması mümkün görülmemektedir.
İran’dan ABD’ye yönelik balistik füze tehdidi
ABD, Polonya’daki üsse yerleştirdiği füzesavar sisteminin yetersiz kalacağını hesapladığından, ek tedbir olarak Rusya’nın Karadeniz’in kuzeyinde bulunan Kıtalararası Balistik Füze üslerini tehdit altına almak için İran’dan Avrupa’ya ve ABD’ye atılacak balistik füzelere karşı olmak bahanesiyle Romanya’nın Devesolo üssüne karada-konuşlu Aegis füzesavar sisteminin SM-3 Block 2A füzelerini yerleştireceği Mk-41 dikey fırlatma kovanları (Vertical Launch System-VLS) koymuştur. Ancak Romanya’ya yerleştirilen Aegis sistemindeki AN/SPY-1 radarlarının hedef tespit menzili çok kısadır, (yaklaşık 185 km[]) ve füzesavar füzelerinin en gelişmişi olan RIM-161A bile, ABD’nin İran’ın uzun menzilli füzelerine karşı çok yavaştır. Ayrıca, Aegis radarları uçakları izleyebilir ve birkaç 10 km’lik menzilde füzeleri uçaklara kilitleyebilir. Ancak uçakların radar resimleri, uzun menzilli balistik füzelerin savaş başlıklarının imajından yüzlerce veya binlerce kez daha büyüktür. Balistik füze savaş başlıkları yüksek hızları nedeniyle yüzlerce km uzaklıktan tespit edilmelidir ki, Aegis radarları bunun için yetersizdir.
Gerçekte ABD, gerek Polonya ve gerekse Romanya’daki üslere konulan Mk-41 dikey fırlatma rampalarına, W84 model 150 kilotonluk taktik nükleer başlık takılan güncellenmiş Tomahawk seyir füzeleri (menzil 2.500 km, hız 890 km/sa) yerleştirmeye hazır hale getirmiştir. Bu amacını gizlemek için Trump yönetimi Rusya’nın 2017’de kullanıma soktuğu 2.500 km menzilli SSC-8 (9M729) seyir füzesinin (hız 850 km/sa) 1987 tarihli Orta-menzilli Nükleer Kuvvetler (Intermediate Nuclear Forces-INF) anlaşmasını ihlâl ettiği gerekçesiyle bu anlaşmadan çekildiğini açıklamıştır.
ABD, Romanya’daki üsten fırlatabileceği bu seyir füzeleri Karadeniz üzerinde alçak irtifadan uçarak, Rusya’nın Karadeniz kuzeyindeki Kıtalararası Balistik Füze üslerini vurabilecek yetenektedir.
Ancak Rusya’nın Karadeniz kuzeyinde Krasnador vilayetindeki Baranovski üssünde bulunan 6.000 km menzilli, ufuk ötesini de görebilen (over-the-horizon) iki adet Armavir Voronej-DM radarları bu Tomahawk seyir füzelerini tespit edebilecek yetenektedir.
Rusya, Romanya’daki Devesolo üssündeki Amerikan füze üssüne karşı tedbir olarak Krasnodar’da Molkino’ya (44o47’29,440’’K, 39o13’04,754’’D) taktik nükleer başlıklı İskender Füzeleri yerleştirmiş bulunmaktadır.
Montrö’nin önemi bu noktada çok fazla ortaya çıkmaktadır. Çünkü ABD, Romanya’daki Devesolo üssünü, Rusya’nın İskender füzelerine karşı koruyabilmek için, Karadeniz’de sürekli Aegis füzesavar sistemine sahip savaş gemileri; Ticonderoga (CG-47) Sınıfı Kruvazörler veya Arleigh Burke (DDG-51) sınıfı muhripler bulundurmak istemektedir ki, Montrö Sözleşmesi, Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelerin savaş gemilerinin Karadeniz’de bulunmalarını 21 gün ile sınırladığından ABD’nin önündeki en büyük engeldir.
Rusya-ABD füze krizi
Bu uzun açıklamalardan sonra tekrar Rusya-Ukrayna anlaşmazlığına dönersek, anlaşmazlığın aslında Rusya ile ABD arasındaki füze krizi olduğunun netleştiği görülür. Rusya tarafından ABD ve NATO’ya sunulan, Rusya’nın güvenlik kaygıları ve taleplerini içeren mektuba verilen cevaplar, İspanyol El Pais gazetesine sızdırılmış ve açıklamalar Amerikalı yetkililerce de teyid edilmiştir.[]
Buna göre, “Ukrayna sınırındaki Rus askeri yığınaklanması üzerinden gelişen gerilimin azaltılması için, ABD ve NATO müzakerecileri Moskova’ya, müttefiklerinin iki balistik füze üssünde saldırı füzeleri olmadığını inceleme fırsatı vermeyi önermişlerdir.
Bu öneri, Romanya ve Polonya’daki iki Aegis Füzesavar kara üslerinde Moskova’ya yönelik Tomahawk kara saldırı füzeleri olmadığı konusunda teminat verecek bir “şeffaflık mekanizması” içermekte ama aynı şekilde Amerika da seçeceği iki Rus sabit füze üssü için de benzer şeffaflık istemektedir.”
Romanya ve Polonya’daki üslerde, Amerikan destroyerlerindekileriyle aynı tarama radarları ve Mk-41 dikey fırlatma rampaları ve teknik olarak yerleştirilmiş çeşitli füzeler bulunmaktadır. Amerikan tarafı bu üslerde sadece, İran’dan atılacak balistik füzelere karşı kurulan Balistik Füze Savunma (Balistic Missile Defense-BMD) yeteneği için Standart Füze-3 (SM-3) füzesavar füzeleri yerleştirildiğinde ısrar etmektedir.
Ancak, Moskova bu üslerin Rusya’nın güvenliğini tehdit ettiğini belirtmektedir.”
Amerikanın bu önerilerinin Rusya tarafında Kabul edilmesi mümkün değildir. Çünkü, şu anda Romanya ve Polonya’daki üslerde Standart Füze-3’ler bulunsa bile, ABD’nin Yunanistan’ın Dedeağaç limanından yapmakta olduğu büyük; ağır silah, zırhlı araçlar, tanklar, toplar, saldırı helikopterleri ve binlerce asker yığınağının, Bulgaristan ve Romanya’da askeri üslere kaydırılacağı açıklanmışken, bu malzemeler içinde gizlice sevk edilecek, nükleer başlıklı Tomahawk füzelerinin olabileceği ve gerektiğinde bunların Mk-41 rampalarına yerleştirilmesinin her zaman mümkün olduğu bir gerçektir.
Sonuç itibariyle, Rusya-Ukrayna krizi gerçekte Rusya ve ABD arasındaki füze krizidir ve Ukrayna’nın geleceği ABD açısından ikincil öneme sahiptir.
Kriz; ABD’nin önceliğinin muhtemel bir savaşta Rusya’dan ABD’ye karşı yapılabilecek balistik füze saldırısına karşı bu füzeleri Avrupa coğrafyasında iken imha etme kabiliyetinin çok sınırlı kalması nedeniyle Romanya ve Polonya’daki Aegis füzesavar üslerine ihtiyacı olmasından kaynaklanmaktadır.