Sn.Çelik’in” Atatürk yaşamı boyunca çevresinde dalkavuk barındırmadı, tersine eleştiriden hoşlandı, eleştirel bir yaklaşımla kendisine karşı çıkanları cezalandırmak bir yana, ödüllendirdi. Örneğin, 1924 Anayasası hazırlanırken, “cumhurbaşkanına yasaları veto edebilme yetkisi” istedi; ancak iki genç milletvekili, Mahmut Esat Bozkurt ve Şükrü Saraçoğlu, “Meclis’in üzerinde hiçbir makamın olamayacağını” savunarak, buna karşı çıktılar ve bunların dediği oldu…” tümcesinde de yazdığı gibi dalkavukluklara prim vermeyen, eleştiriden ve tartışmadan(münazara) korkmayan özgüveni yüksek kişilikte bir önder(lider) olduğunu bugüne kadar okuyup ,dinlediğim kaynaklarda teyit etmektedir.
Mazlum milletlerinde önderi olan Gazi Mareşal’in önderliğine ait sayısız kısa öykü olduğu malum. Satır arası: Her gördüğün sakallıyı deden sanma özlü sözü uyarsa da günümüzde her siyasi parti başkanına önder(lider) denilmesine bizleri alıştırdılar mı?
***Niyazi Berkes’in Unutulan Yıllar kitabının 147 sayfasında şöyle bir olay yer almaktadır:
Karşısında el pençe divan oturan yüksek kişilerden biri olan ak sakallı milli şair Mehmet Emin Bey : ” Ah paşam o köpeğin yerinde olmayı ne kadar isterdim” deyince Atatürk bu sözden o denli huylanmış ki kendini tutamayıp, ” Sen o köpekten de aşağı birisin” diye başlayan bir hakaret yağmuru yağdırmış. Bu olmuş olabilir mi? Ancak kitapta yer almış. Anı kitabıdır. İhtiyatlı olmak da yarar var. Ancak gerçek olan özgüveni yüksek olan devlet adamların çevrelerinde dalkavuk ve çıkarcıları barındırmadığı ,barınanlara da prim vermediği bilinmektedir.
***Milli şair olarak bildiğimiz ,milli yazın öncülerinden Mehmet Emin Yurdakul’un ilkokul çağımızda milli bayramlarda şiirlerini okuyup, dinledik.
Anadolu Şiirinde gençliğe şöyle seslenir:
Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın:
Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz dargın;
Derileri çatlak, bağrı kapkara,
Sağ elinin nasırında bir yara
Başında bir eski püskü peştemal
Koltuğunda bir yamalı boş çuval…
……………………
-Ne o bacı?
– Ot yiyoruz, n’olacak! ..
-Tarlan yok mu?
– Ne öküz var, ne toprak…
Bugüne dek ırgat gibi didindim;
Çifte gittim, ekin biçtim, geçindim,
Bundan sonra…
– Kocan nerde?
– Ben dulum;
Kocam şehit, bir ninem var, bir oğlum.
– Soyun, sopun?
– Onlar dahi hep yoksul!
Ah Efendi, bize karşı İstanbul
Neden böyle bir sert, yalçın taş gibi?
Taşraların hayvanlık mı nasibi? ..
……………………
Hayır hayır, bu nasibi almak için doğmadın.
Onun için doğdun ki sen kadınlığın hakkiyle
Ocağının karşısında saadete eresin,
Göğsünü kabarttıran anneliğin aşkiyle
Evladına südün gibi pak duygular veresin.
Sen bir aziz yoldaşsın:
Senin sesin hayat için dövüşmeğe koşturur;
Senin sevgin vatan için fedakarlık öğretir;
Senin yüzün insan için bir merhamet duyurur;
Senin ile insanoğlu yeryüzünü şenletir.
Lakin bizler bu hakları unuttuk;
Kadınlığı hayvanlıkla bir tuttuk;
Ninen gibi sana dahi hor baktık;
Seni dahi garip, yoksul bıraktık! ..
Yazıları posta kutunda oku