ÖZGÜRLÜK

Ne zaman bir konu hakkında bilgi araştırsam elimdeki kitapları karıştırır, sonra da herkesin kullandığı Google amcaya baş vururum. Bazı konuları bizatihi yaşadığım için hafızamı zorlarım. Aslında hafızamı kullanırken yıllarca tuttuğum hatıra defterim bana rehber olur. Neler yok ki içinde. Çok değişik işlerde çalıştığım bir gerçektir. 16 yaşımda yazları Devlet Hava Meydanları muhasebe bölümünde, işçi olarak çalışmaya başlamıştım. O tarihte bir çok müteahhit Devlet Hava Meydanlarına iş yapmaktaydı. Dairenin başında Vedat bey isimli bir başkan vardı. Ona Başkan denmezdi, REİS diye anılırdı. Onunla görüşmek isteyen müteahhitler kapısında sıraya girer, sekreter hanım yol vermezse huzura giremezlerdi. 

Çok büyük ihaleler olurdu, zarflar verilir, kişiye veya firmaya iltimas sağlanmazdı. İhale alan firmalar sadece bir kutu çikolata getirir, bazı bölümlerde çalışanlara ikram ederlerdi. Bende bu çikolatalardan tatmadım desem yalan söylerim. Ben hakkedişleri düzenleyen yerde çalışırdım. Çalıştığım yer muhasebe birimiydi. O tarihteki FACİT hesap makinasını kullanırdık. Bu makineyi çok severdim. Çarp, böl, çıkart veya topla, bir kol çevrilerek yapılırdı. Makinayı o kadar çok seviyordum ki, elektronik hesap makinaları çıktığında, antika haline gelen hesap makinasından bir tane alıp, çalışma odamın bir köşesine koydum. Diğer antikalarla beraber çalışma odamı süslemektedir. Burada, 1961 yapımı Philips marka lambalı radyomun yanında, çeşitli kuyumcu terazilerin bulunduğu, gram kesirlerinin sergilendiği, sürgülü cetvellerin boy gösterdiği bir köşedir. 

Üniversitede okurken de Türkiye Radyo Televizyon kurumunda kaşeli olarak çalışmaktaydım. Basın kurumlarından yazarları bu dönemde tanıdım. O tarihte saygın insanlarla tanıştım. Üniversiteden sonra çalışmaya başladığım süreçte çocuklarım  dünyaya geldiler. Onların doğumu ile bende resim çekme merakım başlamıştı. Olayları tespit etmek, anlık görüntüyü dosyalamak için resim çekmek ana merakım haline gelmişti. KODAK firmasının ürettiği yüksek hassasiyetli film almak ve onları saklamak bir başka bir uğraşımdı. 100-200 hatta 400 ASA filmlere çok para yatırdığımı hatırlarım. Çocuklarımın her ikisi de yüzme sporuna merak saldı, ve bir çok yarışlarda dereceler yaptılar. Uzun süre formasını taşıdıkları kulüp için yarıştılar. Daha sonraları yüzmeye ara verip özel kendi hayatlarını yaşadılar. Yüzme sporu yaparken değişik şehirlerde yapılan yarışlara da biz ana baba olarak merakla giderdik. Elimde, özel aldığım kamera ile gördüğüm ve sonra hatırlamak istediğim her kareyi çekerdim. Kızılay’daki filmleri tab eden firmaya bir servet harcadığımı hatırlarım. Kutular dolusu, hala sakladığım yüzlerce fotoğraflarım vardır. 

Her seyahate çıktığımda mutlaka fotoğraf makinam boynumda asılı dururdu. Her an bir resim karesi yakalardım. Bu gün hala bu makinalarımdan bir kaç tanesini saklamaktayım. Minolta, Pentax ve Olimpus marka makinaları severdim. Yine bir gün, bundan 35 sene evvel yurt dışında, bir tren istasyonunda tren beklerken bir yabancı aile yakınıma gelip bavullarını yere koydular. Bir kaç yaşında olan küçük kızları da bavullardan bir tanesinin üstüne oturdu. Üstüne üstlük bacak bacak üstüne atmış, başında etrafı fiyonklarla bezenmiş şapkası vardı. Bir fotoğraf çeken için muhteşem bir kare. Bunu kaçıramazdım. Elimdeki valizimi yere koyup makinamı elime aldım. Diz çöküp iyi bir kareyi tam tespit edecektim ki, birisi önüme dikildi. Hemen doğruldum. Adam neyin resmini çektiğimi sordu. Bende çocuğun vermiş olduğu pozun çok güzel olduğunu söyleyerek, bunu çekmek istiyorum dedim. Adam ‘ O benim çocuğum, iznim olmadan çekemezsin’ dedi. Donup kaldım. Hemen kameramı kapatıp çantamın içine koydum. Kişiden özür dileyerek, çocuğu seyretmeye devam ettim. Çok güzel bir resim olacaktı ama çocuğun babasının ‘ kişisel veri ‘ adına rızası olmadan resmini çekemeyeceğimi, o tarihte anlamıştım. 

Ne zaman bir konu hakkında bilgi araştırsam elimdeki kitapları karıştırır, sonra da herkesin kullandığı Google amcaya baş vururum. Bazı konuları bizatihi yaşadığım için hafızamı zorlarım. Aslında hafızamı kullanırken yıllarca tuttuğum hatıra defterim bana rehber olur. Neler yok ki içinde. Çok değişik işlerde çalıştığım bir gerçektir. 16 yaşımda yazları Devlet Hava Meydanları muhasebe bölümünde, işçi olarak çalışmaya başlamıştım. O tarihte bir çok müteahhit Devlet Hava Meydanlarına iş yapmaktaydı. Dairenin başında Vedat bey isimli bir başkan vardı. Ona Başkan denmezdi, REİS diye anılırdı. Onunla görüşmek isteyen müteahhitler kapısında sıraya girer, sekreter hanım yol vermezse huzura giremezlerdi.  - 1748579

Ülkemizde kişisel verilerin korunma kanunu, 24 Mart 2016 gün ve 6698 sayı ile yayınlanmış ve yürürlüğe girmişti.  Bu kanunun 6 ıncı maddesi çok açık bir şekilde konuyu ifade etmektedir. 

Madde 6:         1) Kişilerin Irkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi, veya diğer inançları, kılık ve kıyafeti, dernek, vakıf ya da sendika üyeliği, sağlığı, cinsel hayatı, ceza mahkumiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri özel nitelikli kişisel veridir. 

2)  Özel nitelikli kişisel verilerin, ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesi yasaktır. 

Benim karşılaştığım fotoğraf çekme olayını bundan 35 sene evvel yaşamıştım. Bu gün, sorumluluğu Devletin elinde bulunan ‘MOBESA’ suçlu takip görüntü sistemi, İstanbul Belediye Başkanının yabancı bir ülke sefiri ile bir lokantadan ayrılışlarını gösteren  görüntülerin, Devlet eli ile magazin yayınlarına servis edilmesini izlerken, ülke olarak Hukuk açısından, medeniyetten kaç sene geride olduğumuzu düşünmekteyim, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.Metin Atamer   


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir