BOŞUNA BEKLEME GİRNE, HİÇ GELEMEYECEKLER!
Hüseyin MÜMTAZ
Kıbrıs’ta geçen hafta erken genel seçim oldu. UBP bu sefer 24 sandalye ile tek başına iktidara biraz daha yaklaşırken CTP 18 vekil ile muhalefeti “garantilemiş” oldu. DP ve HP’nin ise 3’er vekilleri var.
UBP Genel Başkanı Sucuoğlu “kuvvetli” bir iktidar istiyor. Yâni, 50 sandalyeli mecliste 27 değil, 30 oy çoğunluğunda ısrarlı.
İlk olarak düşünülen ortak HP’dir. Devlet ve millet düşmanı kontenjan adayının seçilememiş olması da DP’nin önündeki engeli ortadan kaldırmıştır.
40 sene kadar önce KKTC’ye müftü olmak ideali ile ortaya çıkan muhterem ile kopyasını ise denklemin dışında bırakıyorum.
Ama Sucuoğlu’nun, 27 veya 30 vekil ile neler yapabileceğine bakmadan önce “vaziyet”e bir göz gezdirelim.
Harekâttan hemen sonra 1975 ve 76’da, OKTY ve KTFD’de evler tek katlı olmasına rağmen gece yatarken kapılar kilitlenmezdi, hele “yazın sekiz ay” pencereler bile açıktı.
Şimdi…Sokaklarda Nijeryalılar geziyor. İnşaatlarda Mezopotamyalılar çalışıyor, dolmuş şoförlerinin konuştuğu dili kimse anlamıyor.
Girne ve Lefkoşa’da gece uyuşturucu almış çıplak Afrikalılar dolaşıyor.
Suçu hep bu saydıklarım işliyor ve “yakalanırlarsa” da, kayıtsız ve oturma izni olmadan üç-beş yıldır ortalıkta gezindikleri ortaya çıkıyor.
Yâni kimin girip kimin çıktığı belli değil.
Dingo’nun ahırı yahut Tanti’nin hamamı.
“Larnaka’dan uçuş çok ucuz, Ercan’dan beş misli pahalı” manşeti atıyorlar; ucuzlasın diye Ercan’ı “iç hat” yapalım deyince de “vay biz vilayet miyiz?” diye feryat ediyorlar.
Duyan da, yaygarayı basanların Rum bağımlısı değil, “Tam bağımsızlıkçı” olduğunu zannedecek.
Rum tarafı İsrail-Yunanistan arasında elektrik aktarımı sağlıyor; ama onlar Türkiye’den bırakın elektriği, gelen suya hayır diyorlar.
Anadolu’dan gelen su, adanın ekolojik dengesini bozacakmış.
“BEY Faşizmine Son” diye başlamışlardı. Şimdi “Askerini, memurunu, paranı da al git” noktasına geldiler.
2015’den beri Türkiye’den adaya su gider, ama ilgili bakan daha geçen gün “Gelen suyu Güzelyurt’a ulaştıracağız” dedi.
Yıl 2022. Yâni yedi senedir Geçitköy Barajındaki su yarım saat ötedeki Güzelyurt’a ulaşamamış.
Ve işte bu Kıbrıs, bu KKTC bir de “bölünmüştür” efendiler.
Kimsenin sokulmadığı, kapısından bile bakamadığı, çalışanlarının maaşlarını kendilerinin ayarladığı, elektrik parası filan vermedikleri, devletin atadığı yönetim kurulunun söz hakkının olmadığı; devlet kurumlarının, bakanlıkların, hastanelerin elektriğini istediği zaman kesen faşist bir “koloni” idaresi kurulmuştur ülkenin kuzeyinde.
“Faşist işçi sendikası olur mu?” demeyin. Burada olur.
Akaryakıt taşıyan tankeri istediği zaman yanaştırır, istediği firmadan yakıt alır, kontrolünü yapar ya da yapmaz, kendi bileceği iştir.
Ülkenin herhangi bir yerinde elektriği istediği zaman ve süre keser.
Bozulan üniteleri tamir eder veya etmez. Kimse karışamaz.
Bacalara filtre kimse taktıramaz.
Kırk senedir bu böyledir.
Faşist, ayrı bir imparatorluktur.
Ve yeni kurulacak kabinenin; yukarıda saydıklarımdan başka en önemli problemi burasıdır.
Sucuoğlu becerebilip de El-Sen’i hallederse 50 yıl daha iktidarda kalır.
…
Ve bir başka can alıcı konu.
Akay Cemal yazıyor; [i]
“Lefkoşa’nın Rum kesimine Metehan Kapısı’ndan geçtikten hemen sonra, karşınıza çıkan reklam tabelası şeklindeki afiş dikkatinizi çekiyor. Küçük bir çocuğun, yıkık duvar deliğinden, Girne’ye baktığı görünen afiş üzerinde yer alan ibareler arasında, ‘Girne-1974 yılından beri Türk askerleri tarafından yasa dışı olarak işgal altında’, ‘Girne bizi bekle’, ‘Girne, benim DNA’ma kazınmıştır’ ifadeleri göze çarpmaktadır. Afişi hazırlayan da Rum İlkokul Öğretmenler Sendikası (POED)’dir. Söz konusu sendika, Rum öğretmenlerin ve aynı zamanda öğrencilerin haklarını her koşulda savunmakla birlikte, milliyetçi bir tavır da sergileyerek, mensubu olan üyelerinin, öğretmenlerin ve aynı zamanda öğrencilerin kendi tarih ve kültür bilgilerine sadık kalarak eğitim almalarını sağlamaktadır. Afişten de anlaşılacağı gibi, Rum İlkokul Öğretmenler Sendikası, barışçıl bir tutum takınmaktan uzak bir tavır sergilemekte ve aşırı milliyetçiliğini gözler önüne sermektedir. Bizdeki öğretmen sendikaları ise, bunun tam aksi tavırlar ortaya koymakta olup, geçmişte yapılan savaşların barbarlık olduğunu, tarihte yaşananların okul çağındaki çocuklara anlatılmasının çocuklar üzerinde travmalara neden olduğunu savunmaktadır. Her iki kesimde de aynı amaç için kurulmuş sendikaların amaç ve hedeflerinin ne denli farklı olduğu net bir şekilde ortadayken, adada bir uzlaşı sağlanmasını beklemenin ve bu konuda uğraş vermenin boşa kürek çekmekten bir farkı olmadığı aşikârdır”.
İşte tam burada geçen haftayı hatırlıyoruz.[ii]
Bakın Sabahattin İsmail, Facebook’tan Beratlı’nın hangi dediklerini aktarıyor:
“Sabahattin İsmail, bu konuda sustum konuşmadım…
Yıllardır bu memleketin üniversitelerinde ‘Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi dersi mecburi ders olmalıdır’ diye bağırıp duruyorum.
Şu memlekette (EOKA’CI) Markos Dragos’u özgürlük kahramanı, (EOKA’CI) Afksentiu’yu antiemperyalist mücadeleci sanan tipler türedi.
EOKA’yı temize çıkarmaya çalışan, Türkçe konuşan tipler ortaya çıktı.
Sonunda 5 üniversite hocası ( Mehmet Balyemez, Ulvi Keser, Ata Atun, İhsan Tayhani ve ben) bir muhtıra yazıp bu “milli” eğitim bakanına ( OLGUN AMCAOĞLU) başvurduk.
YÖK ve Türk Tarih Kurumu’nun desteğini de alıp, bildirdik kendisine…
Yanına giden arkadaşlara (ben gitmedim Corona bulaştırır diye korkarım kendisinden) ‘Haaa’ demiş, ‘eyya, lûzumdur’… (Tanık: Doç. Dr. M. Balyemez… Bir sene geçti, tık yok… Ben de Cumhurbaşkanı ile görüştüm…
Halâ tık yok…
Gidiyor, AB fonlu derneklerle görüşüp, liselere ‘…elik’ dersi koydurma protokolu yapıyor…
Ben milliyetçi değilim… Sadece bir Kıbrıslı Türk’üm…
Bu milliyetçi mi? Konuşturmayın beni…”
Hem Beratlı’ya, hem Sabahattin İsmail’e bravo.
Sucuoğlu işte bir de bu “KIBRIS TÜRK MÜCADELE TARİHİ” meselesini halletmelidir.
…
İlâhi Beratlı!…))
Demek “KIBRIS TÜRK MÜCADELE TARİHİ”ni bir “Kıbrıslı Türk” yazdı ha?
…)))
[i]
[ii] https://www.turkishnews.com/tr/content/2022/01/12/kibrista-casuslar-varmis-huseyin-mumtaz/
Yazıları posta kutunda oku