Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Ukrayna’da Savaş Çığlıklerı ve Derin Avrasyacı-Atlantikçi Çatışma
Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri yığınağından hareketle büyük bir savaşın çıkmak üzere olduğu, aylardan beri uluslararası gündemin ilk maddesini oluşturmaktadır. Bu savaşın bir kaç haftaya kadar çıkmasının kesin olduğu, birkaç güne kadar Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceği, arkasından Almanya ve diğer NATO ülkelerinin karşı saldırıya geçeceği senaryoları her fırsatta seslendirilmektedir. Bu konudaki haberler, diplomatik temaslardan seçilen beyanatlar, araziden görüntüler, nihayet yıllardır devam eden çatışmalardan sahnelerle “süslenmektedir”.
2022 başı itibariyle Rusya-Ukrayna arasındaki sorunların oluşturduğu bagaj, sınır veya toprak sorunlarının ötesinde tarihi, kültürel, ekonomik ve jeopolitik boyutlarıyla taşınması oldukça güç ağırlıktadır. Bununla beraber sözkonusu sorunların, bu derece ağırlaşmasında diğer küresel güçlerin katkı ve hesaplarını da görmek gerek. Daha da önemlisi ise özellikle ABD-İngiltere hattındaki Atlantikçilerin krizi fırsata çevirme veya yeni kumpaslara kapı açmak için uzlaşmazlığı kabartma, bölgeselleştirme stratejileridir. Bu anlamda Moskova merkezli Asya ve Avrupa’yı Atlantikçilerden koruma stratejisi ile ABD-İngiltere’nin Avrasya’daki uzlaşmazlıklardan çıkar sağlama hesapları ilk bakışta çatışmaktadır.
Atlantik-Avrasya çelişkisi, çatışması, jeopolitik gerçeğin kaçınılmaz sonucu olmasına karşın Soğuk Savaş döneminden beri sözkonusu çatışmanın aslında danışıklı dövüş olduğu görülmüştür. Nitekim aynı dönemde iki süper gücün desteğiyle birçok savaşlar yaşanmış, ancak bu güçler karşı karşıya gelmemiştir. Hatta küresel dengeleri etkileyen çatışmalardan ve uzlaşmazlıklardan ABD ve SSCB bir şekilde çıkar sağlamıştır. Türkiye’nin NATO’ya girmek zorunda kalmasında, İngiliz medya ve diplomasisinden menkul Rus taleplerini de hatırlamak gerek.
Küresel dengelerin yeninden kurulması sürecinde Ukrayna merkezli mevcut veya muhtemel çatışmalar kapsamında bazı önemli hususları şöyle sıralayabiliriz:
- 1990’lar boyunca Rusya Federasyonu var olma mücadelesini sürdürmüştür. Putin ile birlikte bu mücadele kazanılmıştır. Soros’un ön planda yer aldığı renkli devrimler ile Rusya, Sovyet coğrafyasına davet edilmiştir. Günümüzde ısrarla Ukrayna’nın NATO üyeliğini savunan Atlantikçiler, aslında Rusya’nın saldırganlık dozunu takviye ettiğini çok iyi bilmektedirler. Benzer durum Gürcistan ve diğerleri için de geçerlidir.
- Renkli devrimlerin asıl sonucu, Avrupa’da varlık sebebi tartışılan ABD’nin ikamet tartışmasını bitirmesidir. Bu bağlamda NATO ve AB üyesi olan eski Sovyet cumhuriyetleri ve Doğu Bloku ülkeleri daha fazla ABD/NATO varlığını gündeme getirmiştir. Bununla berabe Avrupa’nın patronu Almanya, bu gelişmelerden en fazla rahatsız olan ülke olup Rusya ile ilişkileri zedelememek, daha fazla geliştirmek istemektedir. Ukrayna’nın istila edileceği stresi ile eski Varşova veya SSCB, yeni NATO ülkelerindeki tahkimat hızla artırılmakta, böylece NATO üzerinden ABD’nin Avrupa’daki varlığı takviye edilmektedir.
- Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Dombas’taki etkinliği, öncelikle Almanya’yı rahatsız etmektedir. Bununla beraber Alman yönetimi, İngiliz Mackinder’in Almanya ile Rusya’yı birbirinden uzak tutma, günümüzde Ukrayna üzerinden çatıştırma tezgahına düşmemeye çalışmaktadır.
- Ukrayna sınırındaki Rus yığınağı devam ederken İngiltere’nin Ukrayna’ya askeri yardımının bir amacı, Almanya’yı, dolayısıyla AB’ni de sahaya çekmektir. Brexit sonrasında AB’ni ateşe atmayı, bir şekilde karıştırmayı amaçlayan İngiltere’nin, temel statejilerde ABD ile birlikte hareket etmesinin jeopolik ve stratejik olduğu kadar tarihi ve kültürel temelleri de oldukça güçlüdür.
- Washington Post’un “Türk sihaları Ukrayna’da dengeleri değiştirdi” haberi, hepimizi mutlu etmiştir. Türkiye hakkında pek de dürüst olmayan bu küresel medya organının, tam da kriz kabarırken Türk silah sanayiinin niçin reklamını yaptığını sorgulamak gerek. Bütün görsel unsurlarıyla haberin veriliş tarzına bakıldığında sanki Ukrayna’da bir Türk-Rus savaşının varlığı haberleştirilmektedir. En azından Rus yöneticilere ve kamuoyuna böyle bir mesaj verilmiştir. Bu politik psikoloji zemininden yeni bir “uçak krizi” senaryoları beklenebilir. Türkiye, Ukrayna tezgahı için Rusya’ya karşı NATO’nun fuzuli piyonu olma hatasına düşmemelidir. Daha önceki yanlışların aslında Ukrayna’ya da, Kırım Türklerine de bir faydası olmamıştır.
- Krizin derinleşmesinde Boğazlara sahip, Ukrayna ile iyi ilişkileri olan, Rusya ile birçok alanda göbekten bağlı Türkiye, Ukrayna kadar olmasa da büyük zarar görecektir.
- Küresel medyanın pombaladığı “bu kış çetin geçecek” haberleriyle enerji fiyatlarındaki tırmanış, net satıcılar ABD ve İngiltere’ye de yaramıştır. Piyasayı kontrol etmek üzere Venezüela, İran, Libya, Irak gibi büyük üreticilerin bir şekilde kısıtlanmasında veya engellenmesinde Atlantikçilerin katkısı önemlidir. Bu süreçte aynı zamanda enerjide dışa bağımlı olan AB, Japonya, Çin gibi rakipleri de zayıflatma strajisi işlemektedir.
- Ukrayna’ya saldırı senaryoları üzerinden Rusya’nın enerji pazarındaki konumunu kısıtlamak üzere yaptırımlar gelebilir. Bunun Rusya kadar Almanya ve Türkiye yanında diğer ithalatçı ülkeleri zora sokacağı açıktır.
Diğer bölgesel ve küresel dengeler ile aktörler dikkate alınarak yukarıdaki liste uzatılabilir. Ancak Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi günümüzde de bir Rusya-NATO çatışmasına yol açacak Rus saldırısı ufukta görülmemektedir. “Rusya hakkındaki en doğru tahmin, tahminde bulunmamaktır” tespitinde haklılık pay varsa da yüz ifadesindeki derin stratejiler hiç değişmeyen Putin’in, böyle bir tuzağa düşmesi uzak bir ihtimaldir. Tıpkı bilgi toplumu düzeyindeki Almanya’nın yeni savaşlar tuzağından kaçınması konusundaki hassasiyeti gibi.
Dombas’ta Rusya’nın desteklediği ayrılıkçılarla Ukrayna güçleri arasındaki çatışmalar, zaman zaman şiddeti azalmakla birlikte yıllardır sürmektedir. Bilinçli bir şekilde köpürtülen bu istikrarsızlık sonucunda batı Dombas’ın ne kadarının Kiev’den bağımsızlık ilan edeceği, Güney Osetya veya Abhazya’da olduğu gibi bu bağımsızlığı hangi ülkelerin tanıyabileceği, Kırım’da olduğu gibi bağımsızlığını ilan edecek Dombas birimlerinin Rusya’ya katılma kararı ile Moskova’nın kabulü gündeme gelebilir. Bu kapsamdaki her adımın Moskova’ya ağır faturası olacağını gören Putin, geri adım atmadan muhtemelen çözümsüzlük hattında beklemeyi tercih edecektir. Unutmayalım ki Putin, Kırım’ı aslında kurşun atmadan, Rus ordusunu cepheye sürmeden ülkesine katmıştır. Dombas’taki istikrarsızlıktan beslenen endişeler ise Kırım ilhakını gündemin gerilerine itmekte, fiili durumun hukukileşmesi için zaman ve zemin fırsatı kollanmaktadır.
Bütün bu aşamalardan sonra Rusya’ya yönelik yaptırımlar, İran’da olduğu gibi Putin’in elini güçlendirir, iç muhalefet karşısındaki pozisyonunu takviye eder. Kazakistan’da olduğu gibi ABD ve AB’ye yakın veya denge politikası güden ülkelerin batı ile ilişkilerini gözden geçirmesine yol açabilir. Esasen ABD’nin temel stratejisi, saldırgan bir Rusya sayesinde Avrupa’da daha fazla etkinlik kurmaktır. Bunun için eski Sovyet cumhuriyetlerini daha fazla Moskova’ya mecbur etmek aslında Yalta mantığının da gereğidir. Sonuç olarak görünüşte Avrasyacı Rusya hedefte olsa da derin stratejilerle saldırganlığı desteklenmiş Rusya üzerinden AB ile birlikte Türkiye de sıkıştırılmaktadır.
alaeddinyalcinkaya@gmail.com
Yazıları posta kutunda oku