Geçen hafta bir gazetede yer alan “Rektörden özel kaleme özel ilan” haberi dikkatimi çekti. Daha önce de basında “Adrese teslim iş ilanı ‘pes’ dedirtti” başlıklı bir haber yayınlanmıştı. Türkiye’nin 11’nci Kalkınma Plan hedefleri arasında ekonomik hedeflerin yanında çok önemli bir hedefi daha vardır: “Dünya akademik başarı sıralamaları 2023 itibariyle Türkiye’den en az 2 üniversitenin ilk 100’e ve en az 5 üniversitenin de ilk 500’e girmesi sağlanacak.”
URAP (University Ranking by Academic Performance) Başkanı Prof. Dr. Ural Akbulut “ilk beşyüzdeki ve ilk bindeki üniversitelerimizin sayısı giderek azalmaktadır” diyerek gelişmelere dikkat çekmiştir. Eğer bir “vakıf” üniversitesinde profesör atamasında aşağıdaki bilim dışı 9 kriter esas alınıyor ve YÖK bunu kabul ediyorsa, Türk üniversiteleri değil ilk 500’e ilk 1,500’e bile giremez. Çünkü, aşağıdaki 9 bilim dışı kriterin hiçbiri maalesef THE sıralamasında esas alınmamaktadır: !/page/0/length/25/sort_by/rank/sort_order/asc/cols/stats)
- Dosyanın Daha Düzenli Olması,
- Taşınır Bellek,
- Adayın Genç Olması,
- Adayın Dinamik Olması,
- Adayın Yaşı,
- Adayın Lisans ve Yüksek Lisans Programında Ders Vermesi,
- Alanında Yetkin Olması,
- Profesörlük Kadrosuna Atama Kriterlerini Fazlasıyla Taşıması,
- Şartları Fazlası ile Sağlaması
Bu kriterlerin uluslararasında bilimsel değeri koca bir sıfırdır.
Bunları esas alan bir üniversite uluslararası derecelendirmelerde alt sıralara bile giremez. Prof. Akbulut bunun sebebini şöyle açıklamaktadır: “Ancak bu artış sırasında, etki değeri en yüksek dergilerde çıkan makalelerin sayısı artırılamadığı için ilk 500’deki ve ilk bindeki üniversitelerimizin sayısı giderek azalmaktadır.” Eğer üniversitede profesör olacak aday “GENÇ”, “DİNAMİK” ve “YETKİN” ise ataması yapılacak, değilse atanmayacaktır.
Bu “komik”, “saçma” ve “bilim dışı” kriterler dünyanın hangi üniversitesinde geçerlidir diye bir soru sorulursa, cevap basittir. Bu kriterler Türkiye’de sadece bir “vakıf” üniversitesinde profesör atamasında geçerlidir. Daha da ilginci, YÖK bu kriterleri profesör atamalarında kabul etmektedir. Çünkü, YÖK’e bildirilen sözüm ona bilim dışı kriterleri atamada kullanan vakıf üniversitesi hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır.
Times Higher Education Dünya Üniversiteler sıralaması (Times Higher Education World University Rankings: THE) tarafından 2010 yılından bu yana yıllık olarak üniversiteler sıralanmaktadır. Son yıllarda dünya sıralamalarına giren üniversitelerimizde yukarıda yer alan 9 kriter kullanılmasa bile, Türk üniversiteleri dünya sıralamalarında sıra kaybetmektedir.
Boğaziçi, İstanbul Teknik ve Orta Doğu Teknik 2014 yılında BRICS ülkeleri üniversiteleri arasında sırasıyla 2014 yılında 5, 7 ve 9’ncu sıralarda iken, 6 yıl sonra 124, 100 ve 140’ncı sıraya gerilemişlerdir. Eğer sözü edilen üniversitelerde yukarıda yer alan ve bir vakıf üniversitesinde atamalarda esas alınan 9 kriter kullanılmış olsaydı, 3 Türk üniversitesi sıralamaya bile giremezdi.
Türk üniversitelerinin son 10 yılda dünya sıralamalarında gerilemelerine yol açan faktörlerin başında, atıf alan makale sayısının artmaması ve etki değeri düşük dergilerde yapılan yayınlardır. Sıralamalarda SCI, SSCI ve AHCI taramalarına giren ve etkinlik çarpanı bakımından ilk yüzde 75’lik dilimde yer alan dergilerde basılan makale sayısıiletoplam atıf sayısının çok az olması önemli bir faktördür.
ODTÜ 2021-2022 sıralamasında makale ve atıf puanları hesaplanırken, etki değeri yüksek olan dergilerdeki makaleler (üst %75’lik dilim (Q1, Q2, 2 Q3) sıralamaya alınmıştır. Etki değeri en düşük olan son %25’lik dilime (Q4) giren dergilerdeki makaleler ile etki değeri sıfır veya henüz belirlenmemiş olan dergilerdeki makaleler bu sıralamada değerlendirme dışında bırakılmıştır.
URAP’ın 179 üniversiteyi kapsayan 2021-2022 dönemi sıralamasında 150-160 bandında yer alan bir vakıf üniversitesinde olduğu gibi yukarıda yer alan 9 kriter ile profesör atanabiliyorsa, hiçbir Türk üniversitesi THE sıralamasına giremez.
Türk üniversitelerinin uluslararasında üst sıralara çıkabilmesinde önemli faktörün öğretim üyelerinin yayınlarına yapılan “atıflar” eğer dikkate alınmıyorsa, bu üniversite sıralamalarda üst sıralara çıkamaz. Times Yüksek Öğretim Sıralaması Editörü Phil Baty’nin değerlendirmesi önemlidir: “Maalesef, Doğu Avrupa’daki ve Ortadoğu’daki komşu ülkeler gibi, Türkiye’deki üniversitelerden hiçbiri tabloya dahil değil.” Baty, Türkiye’nin sıralamada yaşadığı düşüşün hayal kırıklığı yarattığını şöyle açıklamıştır:
“Asya ülkeleri masaya oturmaya devam ederken, Türkiye’nin Dünya Üniversiteleri Sıralamalarında düşüş yaşaması hayal kırıklığı yaratıyor. Sonuçlar, yüksek öğretim sektöründe artan küresel rekabeti yansıtıyor; bununla birlikte, Türkiye’nin akademik özgürlüğü konusundaki endişeleri, ülkenin gelecekteki performansına zarar verebilir.” Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tespitleri de çok önemlidir:
“Bazı vakıf üniversitelerimizin, vakıf mantığıyla asla uyuşmayacak şekilde sadece kazanç odaklı faaliyet gösterdiklerini de üzüntüyle müşahede ediyoruz. Bu meselenin üzerinde de hassasiyetle durulması gerekiyor…” “Vakıf üniversitelerimizin, kendilerine sağlanan onca ayrıcalığa rağmen, kimi istisnalar hariç, eğitim-öğretimde kalitenin yükseltilmesi beklentilerimize yeteri kadar katkıda bulunamadıklarını görüyoruz.” “…ilk 500’ün içinde iki üniversite değil, daha da artırmamız lazım. Hocalarımızdan biraz daha gayret. İnşallah çok sayıda üniversitelerimizle girip, adımızı oralara yazdıralım.”
Üniversitelerimizi sıralarken makalelerin nerede yayınlandığı ve atıf sayıları gözden uzak tutulmamalıdır. Yayınların yapıldığı dergilerin “etki faktörü” (impact factor) önemlidir. Sıralama yapılırken, etki faktörü düşük, kolay makale kabul eden dergilerde yapılan yayınlar ile ciddi bilimsel dergilerde yayınlanan makaleleri bir tutmamak gerekir. Türkiye’de akademik yükseltmelerde makale sayısı önemli olduğu için “impact” faktörüne dikkat edilmemektedir.
Üniversitelerimizde çok sayıda yayın değil, kaliteli yayın yapılmalıdır.
“H faktörü”, bilim insanının yaptığı yayınların aldıkları atıfların ifadesi olan değerdir. Tüm yayınlardan kaçının bu değerin üzerinde atıf aldığını gösterir. A öğretim üyesinin 100 yayını olsa ve bunlardan sadece 20 tanesi 20´nin üzerinde atıf almışsa, “H faktörü” 20, B öğretim üyesinin 21 yayını olsa ve bunlardan 20´si 20´nin üzerinde atıf alsa, bu öğretim üyesinin de “H faktörü” 20’dir.
Üniversiteler, bu kriterleri ön plana çıkararak öğretim üyesi yetiştirirse, dünya sıralamalarına girebilir. Kriterleri yok sayarak üniversiteler öğretim kadrosunu genişletirse, dünya üniversiteleri arasında çok gerilere düşer. Türkiye’de üniversitenin işlevleri olan eğitim-öğretim, temel bilimsel araştırmalar ve toplum hizmetlerinin değerlendirilmesi çok önemlidir.
YÖK tarafından hazırlanan raporlarda temel kriter “yayın”dır. Bilimsel yayın performansının değerlendirilmesinde toplam yayın sayısı üretkenliği göstermesi açısından önemli bir kriter olmakla birlikte bunların bilimsel niteliklerinin de yüksek olması gerekir.
Eğer üniversitelere h-faktörü yerine “YAŞ, GENÇ, TAŞINIR BELLEK, PROJE, DİNAMİK” gibi YÖK mevzuatında ve Türkiye’de hiçbir üniversitenin puanlama sisteminde olmayan kriterlerle öğretim üyesi alınırsa, bu üniversiteler uluslararası sıralamalarda son sıralara bile giremezler.
Üniversiteler bilim insanı seçerken adayın “h-i” endeksini (faktörünü) kriter olarak almalıdır. Nobel ödülü alanların yüzde 84’ünün “h-i” endeksinin en az 30 olduğu görülmüştür.
Bilim insanını değerlendirmede yayınlarına yapılan “atıf sayısı” önemlidir. Bilim dünyasında hiyerarşinin en önemli göstergesi, öğretim üyesinin eserlerinin almış olduğu atıf sayısıdır. Vakıf üniversitesinde “atanmayan” adayının yayınlarına yapılan atıf “2,730” iken, “atanan” adayının yayınlarına yapılan atıf “574” ise, o üniversitenin uluslararasında sıralamaya girmesi mümkün değildir.
Türk üniversitelerinde atamalarda bilim dışı 9 kriter esas alınırsa, bu üniversitelerin uluslararasında dereceye girmesi bir hayaldir. YÖK bu durumu açıklığa kavuşturmadığı sürece, Türk üniversitelerinin 11’nci Kalkınma Plan hedeflerine ulaşması da mümkün değildir: “Dünya akademik başarı sıralamaları 2023 itibariyle Türkiye’den en az 2 üniversitenin ilk 100’e ve en az 5 üniversitenin de ilk 500’e girmesi sağlanacak.”
Yazıları posta kutunda oku