Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi lideri Çehrekanlı: Fars-Molla rejimi Şiiliği herkese karşı silah olarak kullanıyor. – Independent / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER
Güney Azerbaycan Milli Uyanış Harekatı (GAMOH) Lideri Mahmut Ali Çehrekanlı, 14 yılda beri Amerika’da yaşıyor
Ülkesinden uzakta da olsa Azerbeycan’daki gelişmelerle yakından ilgileniyor Çehrekanlı.
Çehrekanlı İran’ın Azerbeycan başta olmak üzere bazı ülkelere rejim ihraç etmek istemesine karşı.
Amaçlarının Fars şovenizine karşı çıkmak olduğunu ifade eden Çehrekanlı, Independent Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
“Mücadelemiz, en basit milli haklarımız ve demokrasi içindir”
Kendinizi okurlarımıza tanıtmanızı rica ediyoruz. İran’da siyasete ne zaman başladınız, ne gibi baskılarla yüzleştiniz?
Güney Azerbaycan’da beni Çehregani, Kuzey Azerbaycan’da Çöhreganlı, Türkiye’de ve Türk dünyasında ise Çehrekanlı olarak tanıyorlar.
Her zaman büyük Türk milletimizin oğlu ve askeri olmaktan gurur duymuşum ve yaşamım boyunca milletimin İran Fars-molla rejimi tarafından kabul görmeyen hakları uğruna önce bir fert ve daha sonra örgüt lideri olarak savunmuşum.
Bu mücadeleyi sürdüreceğime herkes emin olabilir. Siyasete 1995-1996 yıllarında İran Parlamentosu’na beşinci dönem milletvekili seçimleriyle başladım.
Amacımız sadece milletvekili mazbatası alarak 35 milyon Azerbaycan Türkü ve toplamda 40 milyon İran Türk’ünün çiğnenen ve reddedilen en basit milli haklarını savunmak ve onların haykırışlarını kürsüye taşımakla kalmayıp sesimizin Tahran’daki şoven ve ırkçı Fars molla yöneticilerce de duyulmasıydı.
Bilindiği üzere Tebriz’in tarihinde misli görülmemiş bir katılımın gerçekleşmesiyle 600 bin seçmenin oyunu almama rağmen rejim beni parlamento yerine cezaevine gönderdi (1996).
Türkler olarak biz kendi haklarımızı istemiştik. İran isimli devletin anayasasında ve yasalarında bu haklarımıza yer verilmesine rağmen bu rejim İran’ın sahibi olarak sadece kendisini görüyor.
Onunla sırf barışçıl yollardan ve demokrasi kuralları çerçevesinde mücadele edenleri ise tutuklamalar, ağır işkenceler ve hatta suikastlar bekliyor, rejim muhalifleri bu yolla etkisizleştiriliyor.
Yedi sene süren cezaevi ve ev hapsi sürecinde iki kez beyin enfarktüsü geçidim, ağır işkencelere karşı Tebriz hapishanesinde 63 gün açlık grevi yaptım.
Doktor raporlarına göre, ölüm orucu beni ölümün bir adımlığına getirmiş, ciğerlerim tükenmiş durumundaydı.
İç kanamalar ve enfarktüsler sonucunda vücudumun sol kısmında etkisini uzun süre devam ettirecek kısmi felç oluştu.
1994-2001 yıları arasında içerde ve dışarıda Çehrekanlı ve onun yol arkadaşı şehit Gulam Rıza Amani gibi şerefli milliyetçiler korkmadan ve yılmadan mücadeleyi sürdürdüler.
– Güney Azerbaycan Milli Uyanış Harekatı (GAMOH) ne zaman kuruldu? Bu, toplumun sizden talebi ve beklentisi miydi yoksa siz kendiniz topluma bir şeyleri anlatma ve mücadele başlama gereği duydunuz?
Güney Azerbaycan Milli Harekatı ismine “Uyanış” kelimesi Bakü’nün önerisiyle eklendi ve biz 1995 yılında GAMOH örgütümüzü yarattık.
Amacımız Fars şovenizminin bizi esaret altında tutmasına karşı, barışçıl mücadele yoluyla en basit anayasal haklarımızı almaktı.
Örgütümüz milletimizin birçok fedakar evladı tarafından kurulmuştu; o nedenle biz Güney Azerbaycan’ın özü, sözü ve hatta ön sözüydük.
Tarihten ibret dersi alarak, bu kez hareketimizi laiklik felsefesi üzerinde kurmuş, çiğnenmiş, ayaklar altına alınmış Türk kimliğimizi ve çağdaşlık ilkelerimizi ön plana çıkarmıştık.
Parlamento seçimleri sürecinde sayısız toplantımız, seminerimiz, açık hava gösterilerimiz oldu. Kendi evimde otuz kişiye, Tebriz’in Kırk Metre mahallesinde ise elli bin kişiye hitap ettiğimi hatırlıyorum.
Mahmut Ali Çehrekanlı olarak mazlum, hakları çiğnenmiş; ama gururundan hiçbir şey kaybetmemiş şerefli milletime verdiğim sözü hiçbir zaman unutmadım.
Ana sloganımız “Türklük, çağdaşlık ve inanç özgürlüğü”ydü. GAMOH örgütümüzün üç ana sloganı bunlardır.
Türkçülüğümüzden bahsederken kuşkusuz, diğer milletleri de kendimizle eşit görmekteyiz, sadece Türk olduğumuza vurgu yapmak için bunu bir ilke olarak benimsemişizdir.
Asla ırkçı değiliz. Bunu yapan Fars molla rejimi olup, biz de onlarla mücadele ediyoruz.
– GAMOH’u kurduktan sonra örgütü nereye kadar büyütmeye muvaffak oldunuz, Tahran rejiminin ne gibi engelleriyle karşılaştınız?
Biraz önce de belirttiğim üzere Fars molla rejimi bizim barışçıl demokratik mücadelemizi ve çalışmalarımızı kendisi için büyük tehdit olarak görüyor ve bundan dolayı ilk günden başlayarak bize karşı yasadışı ve hukuksuz uygulamalar yapmaktadır.
Fakat buna rağmen 2001 yılına kadar mücadelemizi içeride ve dışarıda başarıyla sürdürdük.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nde, Türkiye’de dünyanın bir dizi ülkesinde örgütümüzü iyice tanıttık.
1945-46 yıllarında Tebriz merkezli Milli Azerbaycan devletinin en büyük eksikliği Türkiye ile devlet olarak ilişki kuramamasıydı.
Zira Pişeveri hükümeti o zamanki Doğu Bloğu içindeydi, Türkiye ise kapitalist ve demokrasiye daha açık bir ittifakın içinde.
Biz kendimizin, bizden önce Azerbaycan’ı yönetmiş Pişeveri’den veya yönetme iddiası bulunan Şeriat Medari’den daha becerikli olduğumuzu ortaya koymak için gelmişiz.
Biz milletimizin kendi dostunu ve düşmanını tanıması, kendi kaderini çizmesi için gelmişiz.
Uyanış bundan dolayı önemlidir. Bugün sevinerek şunu söyleye bilirim: GAMOH sadece Güney Azerbaycan sınırları içinde kalmayıp Türk dünyasının dört köşesinde kendini tanıtmış ve kanıtlamış bir örgüttür.
Bunu sürekli temas halinde bulunduğumuz uluslararası örgütlerin üst düzey temsilcilerine, ABD Kongresi ve Senatosu üyelerine, devlet kurumlarına sürekli anlatıyoruz.
– İran’ı neden terk ettiniz? Terk ettikten sonra nerede yaşıyorsunuz? İran vatandaşlığınız devam ediyor mu? Herhangi başka bir ülkenin vatandaşlığına geçtiniz mi?
Belirttiğim üzere İran isimli ülkeden 63 gün süren ölüm orucu sonucunda Azerbaycan Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti, AB ve ABD’de yaşayan binlerce insanın BM’ye gönderdiği dilekçeyle Genel Sekreter Kofi Annan’ın doğrudan müdahalesiyle kurtuldum.
Bay Annan’ın, İran’ın dini liderine yazdığı mektupta benim hayatımı kaybetmemin doğrudan sorumlusunun İran devleti olacağı vurgulanınca bizi salıverdiler.
Günümüzde kendim ve ailem ABD’de ikamet etmekteyiz. Maalesef kardeş bildiğimiz ülkeler bu imkanı bize sağlayamadılar.
Haziran 2006’da Türkiye’den sınır dışı edildim, Bakü’ye gitmek istedim, havaalanından geri çevirdiler, oraya da girişim yasaklanmış durumda.
Biz ABD’de ikamet iznine sahibiz. Şunu da belirtmek isterim ki, anti demokratik İran rejimi şimdiye kadar hiçbir muhalifin vatandaşlığını iptal etmemiştir.
– Genel kanı yurtdışındaki Güney Azerbaycan menşeli örgütler arasındaki ilişkilerin zayıflığı ve onların kendi güçlerini konsolide edememeleri eleştiriliyor. Bununla ilgili siz ne düşünüyorsunuz?
Şahsımın 2006 yılında kardeş ülkeler tarafından sınır dışı edilmeme kadar GAMOH yekvücut bir örgüttü.
Benim fevkalade düzeyde ve eşi olmayan bir insan olma iddiam asla bulunmamaktadır. Fakat tarih İran devletinin benim kendi bölgemizde bulunmamdan fevkalade rahatsızlık duyduğunu tastiklemiştir.
Bundan dolayıdır ki, Bakü’ye ve Ankara’ya baskı yaparak benim artık on dört seneden beri bölgemize yaklaşmama izin verilmiyor.
Bu, her şeyden önce milletimizin gücü ve prestijidir. Bu süre içersinde benim ve lideri olduğum örgütün ortaya çıkmasına asla izin verilmemiştir.
Fakat bu baskılarla bizim kendi mücadelemizden geri adım atacağımızı düşünenler büyük yanılgı içindeler. Biz bu mücadeleye ölümüne bağlıyız.
Dışarıda birlik olunamamasının nedeni samimi ve milletini gerçekten sevmeyen insanların kendilerini bu harekatın bir parçası olarak tanıtma girişimleriyle ilintilidir.
Yüzümüze kapanmış kapıların kısa sürede açılmasını umuyoruz, ondan sonra herkesle eşit çalışmalar yapma ve kendini tanıtma fırsatı da doğacaktır.
İşimizin zor olmasına rağmen asla yılmayacağız.
– İran’da verdiğiniz mücadelenin amacı ne?
İran isimli ülke bin seneden fazla sürede aralıksız Türklerin kurduğu devletler tarafından yönetilmiştir. Toprağı sıksan her karışından Türk kanı fışkıracaktır.
Günümüzde İran nüfusunun yarısını Türklerin oluşturmasına rağmen biz orada azınlıkların sahip olması gereken haklara bile sahip değiliz.
Fars din adamları, Türklerin dilinin cehennem dili olduğunu iddia ederek bizim tarihimizi inkar ediyorlar.
1946’da Tahran’dan gelen Fars rejiminin güvenlik güçleri, otuz bin insanımızı katliama maruz koydu.
Fars rejiminin aralıksız şekilde uyguladığı menfur asimilasyonlar canımızı boğazımıza getirmiştir. İran devleti kendi anayasasına koyduğu hakların hiçbirini bize tanımamaktadır.
Kültür her adımda imha ediliyor. Fars rejimi kendine kalkan olarak İslam dini ve Şia mezhebini seçmiştir.
Biz buna karşı çıkmışız ve çıkmayı sürdüreceğiz. Bizim silahımız dilimiz ve kalemimizdir. Gandi ve Mandela gibi mücadeleyi sürdüreceğiz.
80 milyon nüfuslu İran’da bizim nüfus sayımızı 40 milyon olup en basit haklarımızı istiyoruz.
Halihazırda Güney Azerbaycan’da her evde bir milli harekatçı bulunmaktadır. Bu da 7 milyon insan demektir. O nedenle mücadelemizde geri adım atmamız imkansızdır.
– Haziran 2006’da Türkiye’ye gelip birkaç gün kalmanızdan sonra sınır dışı edildiniz, daha sonra defalarca girişimleriniz oldu fakat bir türlü gelemediniz. Bunun sebebi ne, Türkiye’ye karşı herhangi kırgınlığınız söz konusu mu?
Bizim Türk devletine karşı herhangi bir kırgınlığımız söz konusu olamaz. Mücadelemiz zor olup bunun bedellerinin de olacağını bilmekteyiz.
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan beyefendiden istirham ettiğim tek şey, İran rejiminin kendisinin gösterdiği saygıyı hak etmemesidir.
En kısa sürede bunu göreceklerini umduğum gibi, kendime karşı uygulanan yasakların da yakın dönemde kalkacağına inanıyorum.
İran rejimi gibi çağdışı bir yapının Türkiye Cumhuriyeti gibi çağdaş ve laik devletlere baskı yapma hakkı bulunmamalıdır.
– Aynı zamanda Azerbaycan Cumhuriyeti’ne de gidemiyorsunuz? Sizi neden Bakü’ye sokmuyorlar?
Kuzey Azerbaycan’ımıza da on dört seneden beri girememekteyiz. Oradaki durum farklı olup maalesef iktidar bizim harekatımızı bölüp parçalamak için uğraşıyor.
Bizim bu haksızlıklar karşısında susmamızın imkanı bulunmamaktadır. Bizler ivedilikle Kuzey Azerbaycan’da da demokratik rejimin kurulmasını istiyoruz.
Aliyev iktidarı bugüne kadar İran rejimine bir kere bile olsa “Sen hangi hakla benim 35 milyon insanımı eziyorsun?” diye sormamıştır.
Hatta BM’deki oylamalarda Aliyev iktidarı İran aleyhinde kesin tavrını koymamaktadır. Çoğu zaman İran rejiminin yanında durması esef vericidir.
– Halihazırda ABD”de ikamet etmenizden dolayı kimi güçler sizin orasıyla ile derin ilişkide olduğunuzu iddia etmektedirler. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bugün Türkiye’ye ve Azerbaycan Cumhuriyeti’ne girişimiz yasaklandığı için ABD’de ikamet etmekteyiz. Fakat buna rağmen gönlümüz hep vatanımızın ve milletimizin yanındadır.
ABD devlet yetkilileriyle zamanında gerçekleştirdiğimiz buluşmalarımızda milletimizin haklarının nasıl çiğnendiğini anlatmışızdır.
Burada Güney Azerbaycan Türklüğünün varlığından büyük ölçüde bizim çalışmalarımız sayesinde haberdar oldular.
Bizler milletimizin önünde eğilmiş insanlarız ve her yerde milletimizin hakları uğruna mücadele veriyoruz. Başka türlüsünü düşünmek iyi niyet dışındadır.
– İran’daki mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Mücadelenizin bugünkü somut plan ve hedeflerine ilişkin konuşmayı ister misiniz? Mücadelenizin kendi hedeflerine ulaşma imkan ve fırsatlarına ilişkin ne düşünmektesiniz?
Milletimiz gün geçtikçe uyanmaktadır. İran, bugün süngülerin üzerinde ayakta durmaktadır.
Her elli senede bir bölgemizi sarsan olaylar yaşanıyor. Milletimizin her zaman ayık olması gerekiyor.
Bizim de kendimize göre tahlillerimiz ve öngörülerimiz vardır. Özgür olmak dışında alternatifimiz bulunmamaktadır. Biz kardeş Türkiye gibi başımızı dik tutmak istiyoruz ve bunu başarmalıyız.
Türkiye’nin İran’a ilişkin stratejilerini gözden geçirmesi gerektiğine inanıyorum. Kerkük’e ve Suriye Türkmenlerine yardımda geç kalınmıştır.
Güney Azerbaycan’ın da gelecek stratejilerini oluşturmada Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duymaktadır.
Tebriz’in, Urmuiye’nin, Erdebil’in, Karabağ’a veya Kerkük’e dönüşmemesi için geç kalınmaması gerekir.
Fars rejiminin yıkılması için kardeşlerimizle omuz omuza mücadele etmemiz gerekir, o zaman bölgede 120 milyonluk Türk etnik birliği ortaya çıkacaktır.
– İran’daki mücadelenizde dış ülkelerden destek bekliyor musunuz? Yoksa milletin kendi kaderini belirleyeceğine mi inanıyorsunuz? Millet kendi özgürlüğünü kendisi kazanacak mı?
Biz milletimize inanıyoruz. Milletimizin kendi bağımsızlığını, kendisi bedel ödeyerek kazanacağından eminiz.
Bakü’deki Özgürlük meydanına toplanan milyonlarca kardeşimiz gibi. Çanakkale Savaşı’nı, Kurtuluş Savaşı’nı kazanan kardeşlerimiz gibi.
Türkiye’nin kırk milyonluk Güney Azerbaycan Türküne sahip çıkması gerekir. Her zaman şuna vurgu yapmışızdır: Milletimizin dediği olacaktır, bu kaçınılmaz durumdur.
– Güney Azerbaycan’da öne çıkan mücadele faktörü hangisi; din-mezhep mi yoksa etnik haklar uğruna mücadele mi?
Bizim için en önemli öğe Türklük bilinci olup Anadolu’da çok sayıda Sünni kardeşimizin olduğunu hiçbir zaman unutamayız.
Şia kardeşlerimiz ise ağırlıklı olarak Güney ve Kuzey Azerbaycan’dalar.
Biz milli kimliğimizi idrak etmek suretiyle demokrasi uğruna mücadele veren örgütüz. İran rejimi, Türk kimliğimizi silmenin yanı sıra demokrasi mücadelemize de engel olmaktadır.
Bölgede Şia hilali oluşturmaya çalışan İran bundan dolayı mezhepsel çatışmaların da başını çekmekte ve başrolü oynamaktadır.
– İran ile Irak arasında baş gösteren gizli mücadeleyi ve bölgesel mücadelenin geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Irak nüfusunun çoğunluğunun mezhepsel olarak Tahran rejimine yakın olmasından dolayı olası bölgesel çatışmalarda Irak’ın toprak bütünlüğü soru işaretine alınabilir.
Irak’ta aylardan beri süregelen hükümet krizi ekonomiyi daha da kötü duruma sürüklemektedir.
Bizi zor aylar, yıllar bekliyor, o nedenle toprak kaybı yaşamamamız için hazırlıklı olmalı ve millet olarak kendi hakkımızı almamız için mücadelemizi sürdürmeliyiz.
– Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta ABD tarafından öldürülmesinin İran içinde ve bölgedeki etkilerine ilişkin ne söylemek isterdiniz?
Kasım Süleymanlı isimli kişi İran rejiminin Hameney’den sonraki ikinci adamı olarak bilinmekteydi. Kendisinin faaliyet alanı İran isimli ülkenin sınırları dışındaydı.
Şia hilali olarak bilinen bölgede ve ondan kenarda kendi misyonunu yerine getirmekteydi.
Bir dizi siyasi ve askeri analist, Beşşar Esad rejiminin de Süleymani sayesinde ayakta kaldığını gündeme getiriyordu.
Irak’ta ki ABD ve Batılı istihbarat örgütlerine ağır zayiatlar veren ve Yemen’e kadar uzanan çizgide gayet etkili olan Süleymani’nin sıradan çıkarılması İran için ağır bir darbe olup Fars molla rejiminin Batı karşıtı komutanlarının ciddi hedefte olduğunu ortaya koymaktadır.
Süleymani olayı rejime ağır bir darbe niteliğinde olup ondan sonraki gelişmelerde Tahran’ın nükleer program üzerinde kısıtlamayı kaldırması Batı’nın daha ağır yaptırımlar uygulamasına ve ekonomik durumun daha da ağırlaşacağına işaret etmektedir.
İran bir taraftan ABD’den korkmadığını kendi toplumuna göstermek isterken diğer taraftan, olası çatışmaların rejimin tamamen çökmesine neden olacağından endişe etmektedir.
Bölgemizi zor süreçler beklemektedir. Milletimiz bu süreçleri kendi lehine dönüştürmek için hazırlıklı olmalıdır.
– Gazetemiz üzerinden vermek istediğiniz somut mesajlar hangilerdir?
Gazeteniz okurlarını saygı ve sevgilerimle selamlarken, özgürlüğün verilmediğini, bedeli ne olursa olsun, mücadeleyle kazanıldığını bir daha vurgulamak isterim.
İran gibi çağdışı ülkelerde özgürlüğün bedeli de can ve kandır.
Milletimizin yüce duruşu ve yılmaz mücadelesi Fars-molla rejimini düz üste getirecektir. Biz bunu tarih önünde tescilleyeceğiz.
Gelecek bizimdir, biz İran’ın parçalanmasını istemeyiz; zira İran, ta eskiden Türk toprağıdır.
İran’da Türkiye’nin yarısı kadar demokrasi olursa, biz özgür seçimlerle Cumhurbaşkanı makamını da alırız, Meclis çoğunluğu da bizde olur.
Bundan korktukları için bize adaletli davranmıyorlar, demokrasiyi getirmiyorlar.
Yazıları posta kutunda oku