Azerbaycanlı gazeteciden T.C. Cumhurbaşkanına mektup: “Yasalarla çalışmasını bilmeyen görevlilere değil, Size yüzümü tutuyorum…ÜLKER FERMANKIZI – YALOVA / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER
Sovyetler döneminde yaşarken, Türkiye bizler için “Türklerin Cenneti” gibiydi. Herkes kendi memleketindeki haksızlıklarla mücadele ederken, Türkiye “Türklerin Cenneti” sayılan bir ülke gibi her bir Türkün umut kapısıydı. Herkes Türkiye’ye gelse bir eli balda, bir eli yağda yaşayıp gidecek sanıyordu. Sovyet döneminde, dedemden miras kalarak, her gece Türk bayrağını öpüp alnına koyup, sonra yastığının içinde saklamak zorunda olan bir Türk olarak, ben de herkes gibi Türkiye benim hür, özgür ve mutluluk için tek şansım olduğuna inandım. Atatürk’ü okudukça, Türkiye’de eğitime, bilime ne kadar değer verdiğine biraz daha çok inanıyordu insan. Sanıyorduk ki, Türkiye’de her bir Türkün karnı tok, işi gücü, vari hali yerindedir. Her kesin evi barkı var. Ben Türkiye’ye gelmeden önce düşünüyordum ki, Türkiye demokrasinin merkezidir. Burada yasalar insanların sağlıklı faaliyetleri için, sağlıklı bir gelecek için gerçek anlamda garantidir. Her bir resmi kurumda çalışan kişi düşünüyordum ki, 2 defa Azerbaycan Parlamento üyesinden çok olan Türkiye Milletler Meclisi üyeleri en azından kabul ettikleri yasaların yürekliğe girmesi içinde çalışanlardandır.
Bence düşüncelerde, hayallerde, ve Atatürk’ün kitaplarında yazan Türkiye’den, Sovyet’ler döneminde “Türkün Cenneti” diye anılan Türkiye anlayışından “Gerçek Türkiye” anlayışına geçmeliyiz. Çünkü iki farklı kavram aslında. Böylesi daha sağlıklı olur diye düşünüyorum. O yüzden de, bir gazeteci olarak, Türkiye’deki belki de, son görevi yapmak adına, sayın cumhurbaşkanına tüm haksızlıkları ve biz Türklerin “Cennet”i olarak gördüğümüz memleketin çok üzücü halini anlatmak istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan,
Sayın Cumhurbaşkanım, kardeş ülke dediğiniz Azerbaycan uyrukluyum. Yani en büyük hayaliniz olan Turan memleketinden olan Azerbaycan Türküyüm. Tam üç senedir Türkiye’de ikamet ediyorum. Bir onu anladım ki, Türkiye’de yasalar var, ama neredeyse her bir kurumda yasalardan bir haber kişiler görev yapıyor. Bu memleket her bir Türk için mukaddes, doğmadır. Türkiye’nin her karış toprağı benim için Karabağ toprağı, Azerbaycan toprağı kadar doğmadır. Dili dilimden, dini dinimden, canı canımdan olan Türk toprağı benim de yurdumdur, toprağımdır. Ben Sovyet’ler zamanı Türk bayrağını korkarak yastığına saklayan dedemin nasihatini gerçekleştirmek için buradayım. İki oğul annesiyim. Onları Türk askeri olarak görmek istiyorum. Ama bir Türk olarak, Türkiye’de barınmak, yaşamak çok zor. Şartlar her geçen gün bir az daha yaşam mücadelesi veren biz Türk’leri sınıyor…
İlk Türkiye’ye geldiğimde Yalova Milli Eğitim İl Müdürlüğü Diploma Denklinkini istedi. Denklik olmazsa ücretli öğretmenlik veya Halk Eğitim Merkezine işe alamayacaklarını söylediler. Ankara Yükseköğretim Kuruluna müracaat ettim. 6 ay bekledikten sonra Diploma Denklinkimi elime aldım. Milli Eğitim Müdürlüğüne bir umut yine gittim. “Biz resmi kurumuz ve senin için çalışma izni alamayız”, dediler. Diploma Denklinki konusunu çözmüştüm. Ama bu defa da, çalışma izni olmadan çalıştırılamadığım için yine çalışamıyordum. Bu defa Türksoy’lu belgesi olursa çalışma imkanı olur dedi, Milli Eğitim Müdürlüğünde çalışan bir görevli. Azerbaycan konsolosluğu ile verdiğim büyük bir mücadele sonucu Türksoy’lu belgesini nihayetinde aldım. Valiliğin Nüfus müdürlüğü bölümünden müracaat ederek, İç İşleri Bakanlığından Türksoy’lu kimliğimi aldım. Türksoy’lu kimliğine göre, yasaya uygun olarak, biz Türksoy’lu yabancılar Türkiye’de Türk vatandaşlarının hukuklarına eşit bir hukuka sahibiz. Resmi kurumlar dahil herkes çalıştırmak adına çalışma izni alma yetkisine sahiptir. Altını çizdiğim bu yasayla ve Türksoy’lu kimliğimle yine Yalova Milli Eğitim İl Müdürlüğünün kapısını çaldım. Resmi kurumlarında çalışma izni alma yetkisine sahip olduğunu Milli Eğitim İl Müdürlüğünün yardımcısına ispat ettikten sonra, yetkili şimdi gerçekleri demeye karar verdi: “Tam bir liste Türk vatandaşı çalışmak için sıra beklerken, ben sizin için çalışma izni alamam”. dedi.
Madem bir liste çalışmak için sıra bekliyor, o zaman bu yasalar niyçindi? Madem devlet memleketinde bir Türkü çalıştıramayacaktı ne diye Türksoy’lularla ilgili yasa kabul ediyordu? Madem listede çok sayıda kişi bekliyor, kim yasadan bir haber yetkililere beni gerçek anlamda oyalamak için onlara hak tanıyor? Önce denklik, sonra Türksoy’lu belgesi, sonra dilekçe yaz, sonra Valiliğe git, sonra SGK ya git, İşkur’a git, Çalışma bakanlığına git diye neden oyalıyorlardı?
Üç senelik mücadelenin sonunda bana “Türk vatandaşları varken biz sana çalışma izni alamayız” demeleri bir kurumun biz Türklere, dalga geçmesi değil de nedir?
Milletvekilleri, Valilik, Belediye dahil, bir sıra Parti il başkanları ile de görüştüm. Konunun en trajedi tarafı o ki, hiçbir yetkili biz yapamayız demiyor. Ama benim başıma getirilen gibi her Türkü canından bıktırıyorlar.
Sayın Cumhurbaşkanım, ben bir Türküm. Azerbaycan Türküyüm. Geçen sene Sizin Şuşa’daki konuşmanızı hatırlıyorum, Şuşa beyannamesinde yer verdiğiniz maddeleri de biliyorum. Türkiye’m için çalışmak Türkiye’de de hizmet vermek istiyorum. O yüzden ben bu yasalarla çalışmasını bilmeyen görevlilere değil, Size yüzümü tutuyor, Sizin adaletinize, Sizin eğitime ve bilime verdiğiniz değere dayanarak, bana çalışma imkanı sağlamanızı sizden rica ediyorum.
Ülker Fermankızı
ulker.semedova@mail.ru
05550137759