Türkiye yangın yerine döndü…
Çarşılar, pazarlar, esnaf, köylü, işadamı yanıyor…
İşçiler, memurlar yanıyor, her taraf alev alev…
MHP, “Devletin bakiyesini devam ettirmek için!” kırk yıllık düşmanı ile kol kola…
Sanki ortada Devlet kalmış gibi…
O, iktidarın yanlış ekonomik programlarını ve hukuk dışı icraatlarını görmezden geliyor.
Oysa “Halk, muhtaç olmuş kuru soğana…”
“Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir” diyor. MHP yöneticileri postu kurtarma sevdasına düşmüş.
MHP’li vatandaşlar ise sorgulamıyor, hesap sormuyor. Emir, demiri kesiyor. Kurt, kuzu olmuş… Tümü de sessiz, sedasız başkanlarının peşinden gidiyorlar.
Başkan ne derse o oluyor. “Otur otur, kalk kalk…”
“Yoksulun sırtından doyan doyana…”
Bu gidiş, ülkemizde 20 yıllık bir ekonomi politikasının doğal sonucudur…
İsrail’in ve ABD’nin yönlendirmesi ile sanayi ile birlikte tarım ve hayvancılık da bitirildi.
Yerli tohum yok edildi. Onun yerini İsrail’in GDO’lu tohumları aldı. Ne ararsan var bu tohumda derde devadan gayrı…
Hastalık, böcek, mikrop, zehirlenme…
AKP iktidarı, 31 Ekim 2006 tarihinde çıkardığı 5553 sayılı tohum yasası ile çiftçinin elinden doğal tohumunu aldı, onun yerine işlenmiş, yapay tohumu dayattı.
Bu yasaya göre yerli tohum kullanan çiftçiye destekleme yapılmıyor.
GDO’lu tohum satan ülkeler, sadece tohum satmıyorlar, aynı zamanda hastalık da ihraç ediyorlar ve bunun karşılığında ilaç vurgunu yapıyorlar…
Ama İsrail kendi ülkelerinde doğal tohum kullanıyor.
Olan, elinden doğal tohumu alınan çiftçiye ve bu ürünü yiyen insanlarımıza oluyor…
Fabrikaların, üretim kurumlarının, toprakların, ormanların satışı ve yağmalanması işte hep bu ekonomi programları ile ortaya çıktı.
İşsizlik artıyor, yoksulluk artıyor. Hepsinden önemlisi üretim azalıyor.
Şeker fabrikalarının satılmasıyla, şeker pancarı köylünün elinde kaldı. Çünkü şeker fabrikaları pancar almıyor. Üretim yapmıyor, işçi çıkarıyor.
Onlarım tek amacı var, yok pahasına aldıkları arsaları iskâna açıp, trilyonlar kazanmak…
İlk şeker ithalatı da başladı zaten.
Uzak olmayan bir zamanda soğan ithalatı da yapacağız ve ondan sonra millet olarak, hep bir ağızdan, “Yoksulun sırtından doyan doyana, yiğit muhtaç olmuş kuru soğana” türküsünü söyleyeceğiz…
Bir grup zengin daha zenginleşirken ülkemiz, kentler harabeye döndü. Yoksullaştı…
Bir taraftan da mültecilerin istilasına uğradık. Her altı Suriyeli, bir insanımızın işsiz kalmasına neden oluyor…
Bu politik girişimler de yetmedi, şimdi dolar karşılığında yabancılara TC vatandaşlığı veriliyor.
Bundan sonra bankalara 3 yıllığına 250 bin, 500 bin dolar yatıran bir mülteci, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayılacak, pasaport verilecek…
Gördünüz mü kanla – canla kazanılan TC vatandaşlığı, yurttaşlık ne hale getirildi?
Ne kadar ucuzlatıldı?
Bunlar da yetmedi şimdi bir de limanlarımızın satışı başladı.
AKP ve MHP’lilerin oylarıyla bir gecede çıkarılan yasalarla limanlar Katarlılara ve yabancı şirketlere peşkeş çekiliyor.
Politikacıların bir tek amacı var: Ülkeye döviz girmesini sağlamak ve bu yolla Bataklığa düşen iktidarı çamurdan çıkarmak…
Koltukları korumak…
Altın yumurtlayan Antalya limanı bu amaçla, ihalesiz, 49 yıllığına Katarlılara verildi. Üstelik kullanım süresinin dolmasına daha 5 yıllık bir zaman varken…
Çünkü seçimi kaybedeceklerine artık onlar da inanmaya başladılar ve yangından mal kaçırmaya çalışıyorlar…
Bu ihanetler karşısında savcıları, yargıçları, adalet kurumlarını göreve davet ediyoruz.
Sendikaların yandaşlığı bırakıp, seslerini yükseltmelerini, vatan topraklarını korumalarını diliyoruz…
Haydi, görev başına…
Bir yanıt yazın