Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında hazinesi boşalmış, devlet askerine, memuruna maaşını ödeyemez duruma gelmiş ve Abdulhamit döneminde kriz zirve yapmıştır. Meşrutiyet dönemi devlet memurlarının düzenli maaş alamadığı dönemlerdir. Maaşların verildiği zamanlar memur ve esnaf âdeta bayram ederdi. Maaş alamayan memurlar, maaşlarını kırdırmak için tefecinin yolunu tutardı. Mali sıkıntı had safhaya ulaşmış büyük, küçük her kademeden memur sarrafa borçlanmıştı. Öyle ki saray efradının gayrimüslim olan Rum, Ermeni ve Yahudi sarrafları bulunuyordu.
Günümüz Türkiye’sinde ise Osmanlı sarraflarının yerini BAE, Kuveyt ve Yandaş yükleniciler aldı. Paraya sıkışıldığı zaman bunlara başvurmak rutin olaylardandır. Tabi bu iş karşılıksız değil bir karşılığı var: Toprak, yer altı ve yerüstü varlıklarını rehin göstermek veya satmak, özetle Türkiye’nin geleceğini satmaktan geçiyor. Bir kısım gayrimenkuller satılmış, bir kısmı da rehin olarak verilmiştir. Osmanlının enkazı olan Demiryollarının yabancılar tarafından işletilmesi bile yakın tarihimize kadar devam etmiştir. Yataklı vagonları Vagon’s Lits şirketi işletmiş ve altmışlı yıllarda TCDD Yolları işletmeye başlamıştır. Ve demiryollarının özelleştirileceği sıkça konuşulan konular arasında yer almaktadır. Otoyollar ve limanlar özelleştirildiğine göre demir yolları özelleştirilmezse olmaz.
Birde Osmanlıya bakalım parasız zamanda, iflasta iken neler yapmış? Osmanlı padişahı II. Abdulhamit: iki eskimiş savaş gemisi,ambar ve askeri nakliye gemilerini hizmet dışı bırakarak, tersanede söktürmüş demir aksam ile ahşap aksamı ayırttırmıştır. Geminin enkazı bir süreliğine bahriye subaylarının maaşını vermekte kullanılmıştı. Bunun için maaş kağıtları düzenlenmiştir. Maaşına karşılık ‘’şu kadar enkaz verile’’ yazılan kağıtları alanlar hemen enkazcılara koşarak paraya çevirirdi. Maaş kağıtlarını alan hurdacılar ellerindeki kağıtlarda yazan miktar enkazı tersaneden alırdı. Böylece enkaz parası ile maaşlarda ödenmiş olurdu.
Kanal İstanbul projesi altında satılan araziler acaba borç ödenmek amacıyla mı yoksa yandaşa çıkar mı sağlamak amacıyla mı satıldı? Sorusunu sormadan geçemiyoruz. Nitekim yapılan köprüler, oto yollar, madenler, kıyılar hatta ormanlar bile ipotek altındadır. Özelleştirme adı altında rantiyecilere verilmiştir. 100 sene değil ama içlerinde 60 sene kullanım ve gelir hakları devredilen yol, işletme, maden ve diğer değerler vardır. Alıp götürmeyecekler, 60 sene sonra tekrar bize kalacak hikayesi ise ayrı bir söylem trajedik. Bu kadar uzun bir süre Türkiye, kaynaklarını kullanamayacak hale düşmüştür. Bu arada çok bilinmeyenlerde vardır. Yap işlet devret anlaşmalarına göre bugün işlevsel olan tesisler o zaman bu işlevselliğini kaybedecek ve Türkiye yeniden bu tesisleri ayağa kaldırmak için çalışmaya başlayacaktır. Doğal alanlar, madenler, kıyılar ise bir daha onarılmaz bir şekilde tahrip edilecektir. Ekonomik kaybı olan Türkiye tüm kaynaklarından da mahrum olacaktır. Geleceğin Türkiye’si denilince tablo hiçte hoş ve eski deyimle müreffeh Türkiye vaad etmiyor.