KAZAKİSTAN’DA İŞLER KARIŞTI BİZİM AKSAKAL NEREDE?
Basından takip edebildiğimiz kadarıyla; akaryakıt zammı sonrası halkın sokağa çıkmasıyla yangın yerine dönen Kazakistan’da hükümetin istifası sonrası ülke genelinde OHAL ilan edilmesine rağmen sular bir türlü durulmuyor. Tırmanan gerilim sonrası Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, üyesi olduğu Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü liderlerinden yardım talep ederken girişim sonrasında Rusya, Kazakistan’a asker gönderdi.
Göstericilerin birçok devlet binasına saldırması ve Almatı Uluslararası Havalimanı’nı ele geçirmesi sonrasında Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Rusya önderliğinde bir barış gücünün bölgeye gönderileceğini duyurmuş.
Onca keyfi yönetime ve can dayanmaz zamlara rağmen, Türkiye’de bu tür gösteriler ve kamu binalarına saldırılar neden olmuyor? Yani kamu binalarına neden zarar verilmiyor? Bunu nasıl açıklamak gerekiyor? Bunu, Türklerin köklü devlet geleneğiyle açıklamak en doğrusudur. Çünkü Türklerde devlet kutsaldır. İktidarlar ve hanedanlar değiştirilir, hükümdarlar öldürülür belki ama devlet teşkilatı ve bu teşkilatın cismani göstergeleri olan kamu binalarına zarar verilmez.
Türk Devleti, İskitlerden (Sakalar) beri yaklaşık 2750 senedir ayakta ise, bunun sebebi, milletin devlete zarar verecek hareketlerden uzak durmasıdır. “Türkler şu kadar devlet kurmuştur” önermesi, yanlıştır bu anlamda. Çünkü Türk devleti hiçbir zaman yıkılmamıştır, yıkılanlar ve kurulanlar sadece hanedanlıklar ve devleti yöneten aileler, sülaleler olmuştur.(Devlet kavramını bugünkü anlamıyla, yani sınırları ve kurumları belli siyasi yapı anlamında kullanmıyorum. Bazen 3-5 yüz çadırdan ibaret oba ya da obalar topluluğu anlamında kullanıyorum. Mesela Dede Korkut hikayelerinde geçen Hanlar Hanı Bayındır Han ve diğer hanlar da yerine göre birer hükümdardı ve en büyük han olan Bayındır Han’a tabi idiler). Devlete saldırma, kamu binalarını tahrip etme, yağma ve çapul geleneği, orta doğulu halkların, daha doğrusu Arapların gelenekleridir.
Bugün Kazakistan ve diğer Türk Cumhuriyetleri, devletleşme sürecini tam olarak tamamlayabilmiş değildirler. Komşuları olan büyük devletlerin yönetimler üzerindeki etkisi çok fazladır. Muhtelif tarikatların ve Taliban vb. dini yapılar aracılığı ile Suudilerin sapık mezhebi Vahhabilik öğretisinin etkisi hissedilir derecededir Orta Asya’da. Bu muzır öğreti; daha çok El Kaide ve Taliban zihniyeti tarafından taşınmaktadır bölge ülkelerine. 70 yıl boyunca dinsiz bir rejim olan Komünizmin etkisinde kalan Orta Asya’da oluşan dini boşluğu, herkes kendine göre doldurmaya çalışmaktadır. Bölgedeki toplumsal sorunların bir sebebi de budur. Elbette bu ülkelerde yaşanan yolsuzlukların, hukuksuzlukların, iltimas ve kayırmaların, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin, yeni toplumsal sınıflar yaratma çabalarının, akraba taallukatı zengin etme gayretlerinin de etkisi vardır bu konuda.
Kazakistan 2.725.000 km. kare ile coğrafya olarak büyük, tabi kaynaklar bakımından çok zengin, ancak 18.75 milyon nüfusuyla küçük bir ülkedir ve bu nüfusun %40’ı, çoğunluğu Ruslar (%23) olmak üzere Kazak dışı insanlardan oluşmaktadır. Yani bu nüfus yapısının böyle bir ülkeye adam akıllı sahip çıkması, zaten olası değildir. Hele de yanı başında, coğrafyası nüfusuna dar gelen Çin ve Kazakistan’daki elini hiçbir zaman çekmeyen Rusya gibi iki emperyalist ülke dururken. Elbette ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalist ülkelerin, Orta Asya’ya yönelik emellerini de unutmamak gerekiyor.
Peki Kazakistan, ülkedeki karışıklıkları bastırmak için neden Türkiye’den değil de, içinde Rusya ve Ermenistan’ın da bulunduğu NATO benzeri bir örgüt olan Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden (CSTO) yardım istedi? Türk İşbirliği Teşkilatı neden devreye girmiyor? Aksakallar Heyeti neden ortalarda yok? Bizim Aksakal Binali Yıldırım’ın neden hiç sesi çıkmıyor bu konuda? Aksakal sıfatıyla neden devreye girmiyor?
Belli ki; birçok örgüt gibi, bu TİT (Türk İşbirliği Teşkilatı) ve “Aksakallar Konseyi” de hiçbir fonksiyonu olmayan, içi boş teşkilatlar ya da oluşumlar! Demek oluyor ki; büyük güçler, Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerin daha ileri gitmesini istemiyorlar!
Esasen Kazakistan, Rusya ile savaşarak ve kan dökerek bağımsızlığını kazanmış bir ülke de değildir ki; Kazak halkı bağımsızlığın kıymetini yeterince takdir edebilsin! Kazakistan da tıpkı 1991’de dağılan Sovyetlerden kopan diğer devletler gibi Rusya’nın rızası ve bir nevi bağışı ile bağımsız olmuş bir devlettir. Rusya elini hiçbir zaman çekmemiştir bu ülkeden ki; Rusya’nın en büyük uzay üssü olan Baykonur, hâlâ Kazakistan’dadır.
Rusya, egemenliği altındaki ülkelerin bağımsızlığına göz yummuştur ama onları tam da özgür bırakmış değildir. Çok taraflı anlaşmalarla onları tam anlamıyla kendisine bağlamıştır. En başta da 1993 yılında Gürcistan’da imzalan bir anlaşmayla bu ülkelerin önemli bir kısmını “Bağımsız Devletler Topluluğu” adı altında kendisine bağlamıştır. Rusya ile birlikte Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldova, Özbekistan ve Tacikistan bu topluluğun üyeleridir. Unutmayın ki; geçtiğimiz yıl Karabağ’da verilen savaşta, Türkiye Azerbaycan’ın yanında aktif şekilde yer aldığı halde, Masa’da yer alamadı. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki anlaşma Rusya’nın gözetiminde, daha doğrusu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sopası altında imzalandı. Rusya, gerektiğinde kendisinden ayrılan devletlere askeri müdahalede de bulunmaktadır ki; bunu önce Ocak-1990’da Azerbaycan’da yaptı, daha sonra 2008 yılında Gürcistan’da girdi, 2014 yılında Ukrayna’ya müdahale ederek Kırım’ı işgal etti…
Burada diyeceğim şudur; Türkiye’de hatırı sayılır sayıda yabancı mülteci, geçici sığınmacı ve kaçak yaşayan yabancı bulunmaktadır. Bunların çoğunluğu da çapul ve yağma geleneği olan orta doğu halkalarındandır. Herhangi bir kıvılcımda bu insanların fırsatı ganimet bilip, provokatör rolü oynayabilecekleri akılda tutulmalı ve bu insanlar bir an önce memleketlerine gönderilmelidir. Türkiye’nin ve Türk Cumhuriyeti Devletinin geleceği kesinlikle risk altındadır.