Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı ve Milli Kültür Tanımı – tıbbiyeli hikmet / turkishforum – Abdullah Türer Yener
Atatürk, Cumhuriyet’i ilan ederken en önemli hedeflerinden biri çağdaş batı uygarlığı seviyesine ulaşmaktı. Batı emperyalizmine sonuna kadar karşıydı fakat Batının medeniyetine, bilimine hayrandı. Bunun için de öncelikle ümmetçilikten kurtulmuş milli benliğine sahip bir Türk ulusu yaratmanın şart olduğunun farkındaydı. Çağdaş, laik temeller üzerine oturtulan, evrensel değerleri savunan, dünya milletleriyle barışık bir Türk milleti hayali vardı. Ancak bu sayede batı ile aramızdaki uçurumu kapatacağını düşünüyordu.
Atatürk bir yandan milletini çağdaş Batı seviyesine çıkarmak isterken, diğer yandan köklerine sıkı sıkıya bağlı, özünden kopmamış bir millet yaratmayı amaçlıyordu. Bu açıdan bakıldığında batıcılık ile Atatürk milliyetçiliği birbirinden çok farklıdır. Batıcılık, Tanzimat döneminden sonra batıyı körü körüne taklit ederek batılı gibi olacağını zanneden taklitçi bir düşüncedir. Atatürk milliyetçiliği ise evrensel değerlere sahip çıkan, batının uygarlık seviyesine yükselmek için çalışan fakat bunu yaparken milli karakterinden taviz vermeyen özüne bağlı şuurlu bir milliyetçiliktir. Kendisine Türk milletinin gelecekte hangi yolu izleyeceğini soran ABD li gazeteci Miss Ring’e şu cevabı vermiştir:
“Türkiye bir maymun değildir. Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye, ne Amerikalılaşacak, ne Batılılaşacaktır; o, sadece özleşecektir” ( Dursun Yıldırım, “Atatürk ve ‘Yeni Bir Güneş Gibi Doğma Kavramı”, Milli Kültür, 1981, C. 11, s.7)
Türk milletinin hedefinin özleşmek olduğunu açıkça ifade eden Atatürk için milli hars (kültür) bir milleti ayakta tutan en büyük değerdir. Eğer bir millet, kendi milli kültürüne sahip çıkmazsa millet olma vasfını kaybetmiş demektir. İşte bu noktada Atatürk’ün milliyetçilik anlayışının temelinde milli kültür olduğu, asla ırkçı bir milliyetçilik olmadığı bir kez daha açıkça görülmektedir. Atatürk’ün şu sözleri onun milliyetçiliğinin milli kültürle ne kadar sıkı sıkıya bağlı olduğunu bir kez daha göstermektedir:
Atatürk’ün masasındaki Bozkurt heykeli
Milli kültürü Türk milleti yüzyıllar boyunca ayakta tutan en büyük güç olarak gören Atatürk, dünyada saygın bir yere sahip olabilmemiz için her şeyden önce milli karakterimize sahip çıkmamız gerektiğini, eğer benliğimize sahip çıkmazsak batının kölesi olmaktan kurtulamayacağımızı birçok kez ifade etmiştir. Bir konuşmasında Türk milletinin dünyada saygınlık kazanması için öncelikle Türklüğüne sahip çıkması gerektiğini şöyle anlatmıştır:
“Dünyanın bize hürmet etmesini istiyorsak, evvela biz, kendi benliğimize hürmet edelim. Benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün efal ve harekâtımızla gösterelim. Bilelim ki, milli benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin şikârıdır’’ (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, Ankara, 1959, s. 143)
Ankara Türk Ocağında Türk Tarih Kurumu toplantısında (19 Temmuz 1931)
Dünyaca saygı görmek için milli karakter sahibi olmanın şart olduğunu söyleyen Atatürk’ün bu sözleri, Atatürk devrimlerini taklitçilikle suçlayanların iddialarını kökten çürütmektedir. Başka bir konuşmasında ise milli kültüre sahip çıkmadan asla dünyada saygın bir yere sahip olamayacağımızı şöyle ifade etmiştir:
“Bir milletin namuskâr bir mevcûdiyet-i şâyan-ı hürmet ve mevki sahibi olması için, o milletin, yalnız âlim ve mütefennin bulunması kâfi değildir. Her ilmin, her şeyin fevkinde bir hassaya sahip olması lâzımdır ki, bu da milletin muayyen ve müsbet bir seciyyeye mâlik bulunmasıdır” (Müjgan Cunbur – Atatürk ve Milli Kültür Kültür Bakanlığı, 1981 s.45)
Sağlam temeller üzerine kurulmuş bir Türk milliyetçiliği için milli kültüre büyük önem veren Atatürk milli kültürden ne anladığını şöyle açıklamıştır:
“… Benim harstan anladığım (şudur): Bir devleti meydana getiren cemiyeti, yani milleti düşünün. Bir millette kaç türlü hayat tasavvur olunabilir? Devlet hayatı, fikir hayatı, İktisadî hayat değil mi?
Her millet, devlet hayatında, fikir hayatında, iktisadi hayatında bir şeyler yapar. İşte bu üç hayatın toplamına ve sonuçlarına hars denir. Bizim devlet hayatımızda, bilindiği gibi, Osmanlı siyaseti gayr-ı mütecanis unsurlardan ve maddelerden meydana gelmişti. Bunlardan bir halita yapmak mümkün olmadığı için, Osmanlı siyaseti yerine yeni bir siyaset çıktı. O siyaset, milli bir siyasettir. Türkçülük siyasetidir. Bu siyaseti ilan edip yaygın hale getirmekle beraber, fikrî, İçtimaî, iktisadi hayatı ilerletmek gerekir. Bu üç şeklin hayattaki gelişme dereceleri birleştiği zaman, ortaya o milletin harsı çıkar. Bazıları harsla medeniyeti ayırmazlar. Bundan maksat, devlet, fikir ve iktisadi hayattır ki, bu, o milletin harsıdır.
Bilindiği üzere her milletin kendine mahsus bir harsı vardır. Hars, bu hassa ve karakterle ifade edilir. Bence de en İlmî olanı, harsla medeniyeti birleştirmektir (Türk Ocakları ve Atatürk Ankara. 1993, s.11)
Atatürk 22 Mart 1922 Nevruz Bayramı’nda, Ankara Etlik bağlarına kurulan çadırda Rusya, Azerbaycan, Afganistan ve Buhara Elçileri ile birlikte şenlikleri seyrederken
Sanırım bu açıklama tüm Atatürk devrimlerinin altında yatan düşünceyi özetliyor. Milli kültür demek milli bağları gevşeten tüm yabancı unsurlardan arınmış, saf, duru bir benliktir. İşte bu saf milli kültürü elde eden milletler dünya siyasetinde söz sahibi olurlar ve saygı görürler.
Batının ilmine, çağdaş insanlık değerlerine hayran olan Atatürk’ün amacı kesinlikle batıyı taklit etmek değildir. Batının ilmini olmazsa olmaz olarak gören Atatürk, batı biliminin altındaki bilimsel felsefe alınmadan, batının ilmini içimizde sindirip kendi içimizden dünya insanlığına bir değer katmadan hiçbir önemi olmadığını açıkça vurgulamaktadır.
“Bu millete gideceği yolu gösterirken, dünyanın her türlü ilminden, keşfiyatından, terakki yatından istifade edelim. Lâkin unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak mecburiyetindeyiz’’ (Türk Ocakları ve Atatürk Ankara. 1993, s.6-7)
Cumhuriyet’in ilanından sonra yaptığı tüm devrimlerin amacını ‘’Büyük davamız, en uygar ve en rahata kavuşmuş millet olarak varlığımızı yükseltmektir’’ cümlesiyle özetleyen Atatürk için Türk milliyetçiliği Türk milletinin varlığını yükseltme davasıdır. Bu yönüyle de bakıldığında Atatürk’ün milliyetçilik anlayışının kuru kuruya bir ecdat övgüsü ya da Turancılık gibi hayalperest bir düşünce olmadığı açık şekilde anlaşılacaktır (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.I, Ankara, 1945, s.386)
Türk milliyetçiliğini Türklük dışı unsurlardan sıyırıp hak ettiği değeri kazandıran, yüzyıllardır cahil köylü diye aşağılanan Türk kimliğini yücelten, tarih araştırmalarıyla Türklerin barbar, medeniyetsiz geri kalmış bir kavim değil tam aksine dünyanın en büyük medeniyetine sahip milletlerden biri olduğunu tüm dünyaya ispatlayan Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı Türk milletinin ilelebet sahip çıkması gereken bir milliyetçilik anlayışıdır.
TIBBIYELİ HİKMET
Bir yanıt yazın