Türkiye ve Yunanistan neden İngiltere ve Fransa gibi müttefik olamıyor ve neden eğitim ve bilime yatırım yapmak yerine soğuk savaş oyuncularından sürekli silah alıyorlar?
Bu soruya yanıt arayışında Yunanlı bir dostumuz Yunanlıların %90 gibi büyük bir kesiminin “Türkiye sınırındaki tüm şehirlerin Türkiye’ye ait olduğu ve vatandaşlarının ortak atalarımızdan geldiği” gerçeğini kabul ettiğini söylüyor. Bunu reddeden aşırı milliyetçi Yunanlar ise herhangi bir Yunan seçimlerinde %10’dan fazla oy alamıyorlar.
Yunanlıların herhangi bir yeri istila etmek niyetinde olduklarına dair herhangi bir işaret de yok. Aksine, Yunanistan‘ın uzun süredir devam eden politikası, Türkiye‘yi AB’ye mümkün olduğunca yaklaştırmak ve Türk ekonomisini Avrupa’nınkiyle bütünleştirmek. Yunanistan için, Türkiye’nin yüzünü Ortadoğu’ya dönmesi, Güneydoğu komşuları kadar istikrarsız hale gelmesi anlamını taşıyor.
Açıkça Rusya, AB ve NATO’nun kıta üzerindeki hakimiyetini azaltabilecek tek güç olarak gözüküyor. Putin, tek kurşun atmadan hem Brexit hem de Visegrad’da istediğini aldı. Ege kıyılarını kontrol eden ve Ege denizini paylaşan 2 dost komşu ihtimali, Rusya’nın Akdeniz özlemlerini boğma potansiyeline sahip. Putin’in Orban‘ı desteklediği gibi Erdoğan gibi liberal olmayan bir popülistin kalıcılığını da desteklemesi mantıklı. Böl ve yönet oyunun adı.
Bununla birlikte Kremlin, Avrupa’daki yabancı düşmanı sağı kışkırtmaya devam etse de, AB’nin bir parçası olmayan Norveç, İsviçre veya İzlanda ile yapılan düzenlemeler gibi pek çok AB-Türkiye ortaklık olasılığı var.
Lozan Antlaşması ile Doğu Ege kıyılarının tüm iyi tarıma elverişli toprakları Türk olmuş ve Rumlar çorak adaları ve çevresindeki denizleri almışlardı. Anlaşılan hem Mustafa Kemal hem de Eleftherios Venizelos bu düzenlemeden memnundu. Hem Rumların hem de Türklerin çoğunluğu da memnun gözüküyordu.
M. Kemal ve E. Venizelos tarafından imzalanan 1930 Ankara Anlaşması, Lozan Antlaşması ile ilgili diğer ihtilafların veya iddiaların uluslararası tahkim yoluyla çözüleceğini belirtti. Uluslararası Adalet Divanı’nın görevi tam olarak budur: uluslararası hukuka dayalı tahkim sağlamak.
Adalar’ın yarısı Lozan’da, diğer yarısı Türkiye ile İtalya arasında 1932 Ankara Sözleşmesi’nde tasnif edildiğinden ve M. Kemal Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olduğu için hiçbir zaman ada mülkiyeti sorunu olmadı.
Acaba denizin iki yakasındaki ülkeler aralarındaki sorunları çözüp, Almanya ve Fransa’nın yaptıkları gibi ittifak halinde birlikte güçlenmeyi ne zaman başaracaklar?
Bir yanıt yazın