II) ARAÇLARI VE FAALİYETLERİ
A) Önce bir ekonomik tetikçinin bir “ekonomist” olarak nasıl işe başladığını görelim: Bay Einar Greve bir uluslararası danışmanlık firması olan MAIN’de genel müdür yardımcısıdır. Dünya Bankası’nın, hidroelektrik santrallar ve diğer altyapı projeleri için sanayileşmesi engellenmiş bir ülkeye -örneğin Türkiye’ye- borç verip vermemesi hususunu karara bağlamak için yürütülen çalışmalardan sorumludur.
E. Greve aynı zamanda Amerikan ordusunda yedek albay konumundadır.
Birgün Einar Greve J. Perkins’i iş görüşmesi için MAIN’in Boston’daki merkezine davet eder. Görüşme sırasında MAIN’in asıl işinin mühendislik olduğunu söyler ve ekler: Şirket en büyük müşterisi olan Dünya Bankası’nın, mühendislik projelerinin fizibilitelerinde kullanılan ekonomik tahminleri hazırlamak için yetenekli bir ekonomiste ihtiyaç duymaktadır. Bundan önce istihdam ettikleri ekonomistler istenen performansı gösterememiştir. Ekvador, Endonezya, İran ve Mısır gibi ülkelerde seyahat edip yerli liderlerle görüşmelerini ve o bölgelerdeki ekonomik gelişme imkânları hakkında değerlendirme yapmalarını isteyen sözleşme koşullarını hiçbiri yerine getirememiştir. Aynı iş için teklif alan Perkins uluslararası danışmanlık şirketi MAIN’de ekonomistlik görevine Ocak 1971’de böyle başlar. Ne var ki asıl görevi bunun çok ötesindedir. Gerçeği kısa sürede öğrenecektir.
B) Ekonomik tetikçiler hedeflerine ulaşmak için belirli araçlar kullanırlar. Bu araçların başında kurban ülkelerin borçlandırılması gelir. Verilen borçları bir yardım, bir iyilik gibi gösterirler. Çünkü bunlar -elektrik santralleri, otoyollar, limanlar, havaalanları, sanayi siteleri gibi- alt yapı yatırımları için verilen borçlardır. Ancak projelerin çok önemli bir şartı vardır: Bütün yatırım projeleri, Merkez ülkelerin mühendislik ve inşaat firmaları tarafından gerçekleştirilecektir. Bunun stratejik anlamı şudur: Verilen borç paranın çoğu Merkez ülkeyi, örneğin ABD’yi terk etmez bile. Para sadece aynı ülke içinde yer değiştirir: Washington’daki banka kasalarından Newyork, Houston ya da San Fransisco’daki mühendislik ofislerine akar. Verilen borç para alacaklı ülkeye anında geri gelirken, borçlu ülkeye düşen, anaparayı faizi ile birlikte son kuruşuna kadar geri ödemektir.
Ekonomik tetikçinin sağladığı başarının temel ölçütlerinden biri, kurban ülkeyi olabildiği kadar borca sokmaktır. Ülke o kadar borca batırılmalıdır ki birkaç yıl içinde, geri ödemeleri yapamaz bir hale gelmelidir. Eğer bu sağlanabilmişse küresel imparatorluğa bir ülke daha eklenmiş demektir. İşte o gün, tetikçinin günüdür: Artık diyetini isteyebilir. İşte birkaç diyet örneği:
-Ülkenin Birleşmiş Milletler’de vereceği oy,
-Ülkede askerî üs kurulması,
-Petrol imtiyazları ya da stratejik bölgelere ulaşım olanağı.
-Derin Merkez’in (dolayısıyla ulus ötesi şirketlerin) planlarına destek.
C) Ekonomik tetikçinin kullandığı başka bir araç da ekonomik kalkınma masalı çerçevesinde, kurban ülkenin gözünü, bilimsel kılıklı ekonomik modellerle boyamaktır. Bu tür bir model çerçevesinde bir ülkeye milyarlarca dolar yatırım yapmanın sebep olacağı etkiler tahmin edilir. Özellikle uzun dönemli, örneğin 20-25 yıl sonraki ekonomik büyüme tahmin edilir, farklı projelerin etkileri değerlendirilir. Mesela bir ülkeye 1 milyar dolar kredi verilmesine karar verilmişse, bu paranın elektrik santralleri yatırımında kullanılmasının faydaları ile, yeni bir demiryolu şebekesi ya da iletişim sistemi yatırımında kullanılmasının faydaları karşılaştırılır. Ya da bir ülkeye modern bir elektrik şebekesi kurulmasına karar verilmişse, ekonomik tetikçi böyle bir şebekenin açılacak krediyi haklı kılacak boyutta bir ekonomik büyümeye sebep olacağını göstermek zorundadır.
John Perkins bu nitelikte bir modeli nasıl hazırladığını kitabında şöyle anlatıyor: İlk gerçek ekonomik tetikçilik görevim Endonezya ile ilgiliydi. Cava adası için bir master enerji planı hazırlamakla görevli bir ekibin üyesiydim. MAIN’de genel müdür yardımcısı Einar öyle iyimser tahminler yapmamı istiyordu ki Cava ekonomisinde bir patlama olacağı izlenimi uyandırmalıydı. Böyle bir tahmin, Dünya Bankası, USAID ve diğer uluslararası bankaların açacağı kredileri haklı gösterecekti. İyi bir tahminci olarak sivrilmem ve daha fazla yükselmem de ekonomik modellerimin daima bu şekilde olmasını gerektiriyordu. Daha somut bir deyişle Cava ekonomisi coşmalı, bir kartal gibi süzülüp yükselmeli, grafikleri âdeta delip geçmeliydi. Bu ise zor değildi; çünkü istatistikler, tahmincinin eğilimlerini doğrulayanlar dahil, birçok farklı sonuçlar doğuracak şekilde kullanılabilirdi.
Görülüyor ki uluslararası kredilerin usulünce tahsisinde anahtar konumunda olan, ekonomik tetikçinin yapacağı tahminlerdir. Çünkü kurulacak tesislerin büyüklükleri, dolayısıyla da verilecek kredilerin boyutları bu tahminlere bağlı bulunmaktadır. Proje tercihinde kritik faktör gayrisafi millî hasıladır. Seçilecek proje, en yüksek millî hasıla artışını sağlayacak olan projedir. Eğer elde tek proje varsa, uygulanacak projenin, millî hasılaya çok olumlu katkıları olacağını ispatlamak gerekir.
Bütün bunlar, işin görünen yüzüdür. Görünmeyen yüzü ise bütünüyle farklıdır: Projelerin gizli ve asıl amacı başkadır. Şöyle ki birinci olarak hükümetlerin uzun süreli finansal bağımlılıkları ve bu yoldan politik sadakatları güvence altına alınmalıdır. İkinci olarak, müteahhit firmalara büyük kârlar sağlanmalıdır; krediyi alan ülkedeki bir avuç varlıklı kesim daha da zenginleşmelidir. Merkez açısından, verilen borç ne kadar fazla ise o kadar iyidir. Çevre ülkeler açısından ise, kurban ülkenin omuzlarına bindirilen borç yükü, ülke halkını onlarca yıl sağlık, eğitim ve diğer hizmetlerden yoksun bırakacaktır. Ancak bu kayıplar, kimsenin umurunda değildir.
Bir yanıt yazın