Özelleştirme basit bir tanımla kamu mülkünün (fabrika, tesis, toprak,…) yerli ya da yabancı özel şahıslara satılmasıdır. Kamuflaj amacıyla kulağa gayet hoş gelen gerekçelerle yapılan özelleştirmelerin asıl amacı; serveti kamudan yani halktan alıp, yerli ve yabancı şahıs ve şirketlere devretmekten başka bir şey değildir.
Türkiye’de “özelleştirmenin şampiyonu kimdir” deseniz, kim olsa, “AKP iktidarıdır” diye yanıt verir. Bu iktidar geldiği günden beri kamu mallarını, babasının malı gibi sattı savurdu. Yukarda vurguladım, özelleştirmeye düşkünlüğü neredeyse iptila derecesindedir; hiçbir hukuki ve ahlakî sınır da tanımadı, tanımamakta da ısrarlı.
Konuyu biraz bilen, izan sahibi biri; özelleştirmenin bir Batı icadı, bir Batı dayatması olduğunu fark etmekte gecikmez. Özelleştirme Batı oligarşisinin kendi çıkarı için, kendi koşullarına göre geliştirdiği Neoliberalizm’in bir gereğidir. Neoliberalizm, köhnemiş liberalizmin yeni kamuflajıdır. Neoliberalizm, dünyaya 1979 yılından itibaren hâkim olmaya başlamıştır. Dayanışmaya (barışa) değil, rekabete (savaşa) dayanır. Devleti (kamu sektörünü) küçültmek ve etkisizleştirmek ister. Nasıl? Özelleştirme yoluyla elbette!… Liberalizm, bilindiği gibi ekonomide devlete yer vermez. Devlet ekonomiden çekilsin, kamu işletmeleri satılsın, özelleştirilsin ister. Türkiye gibi bir ülke serbest ticarete açılıp borçlanmaya başlayınca, sıra özelleştirmeye gelir. Özelleştirmelerle birlikte ülkeye, sömürgeleştirme amaçlı yabancı sermaye girişi de hızlanır.
Özelleştirmeler asla toplumun, kamunun, Türk milletinin lehine bir politika ve uygulama değildir. Emperyalist Batı’nın dayatmasıdır. Türkiye’de iç bedhahların, aymazların işbirliği ile uygulamaya konulmuştur. Halkımızın 90 yıllık birikimi; bu yoldan, iç ve dış bedhahlarca talan edilmiş, paylaşılmıştır, paylaşılmaya da devam etmektedir.
‘***’
Yazıları posta kutunda oku