“Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en karanlık, en hazin dönemini yaşıyor. Bir tarafta, Türkiye Cumhuriyeti’ni koşulsuz savunan, ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİNİN SAHİBİ ve izleyicisi, aydınlanmacı, tam bağımsızlıkçı, sömürünün her türüne karşı, evrensel barıştan yana, yurtsever, ilerici, ULUSALCI KESİM var. Ancak NE BİR SİYASAL PARTİYE, NE BASIN VE YAYIN KURULUŞLARINA, ne de kendilerini destekleyecek ulusal sermaye gücüne SAHİPler. Ülkenin elden gidişini sessiz çığlıklarla izliyorlar… Mumcular, Üçoklar, Aksoylar, Kışlalılar ve olup-biteni izleyen milyonlarca örgütsüz, dağınık Türk yurtseveri!.. Karşı tarafta ise, ülkeyi etnik ve mezhepsel esasa dayalı olarak bölmeye, YER ALTI-YERÜSTÜ EKONOMİK KAYNAKLARINI PAZARLAMAYA, din devleti kurmaya ve halkın dinsel inançlarını sömürmeye, hatta Cumhuriyet’in başına numara koymaya kararlı, zengin, güçlü, dış destekli, örgütlü vatan hainleri ve işbirlikçileri ile peşlerinden sürükledikleri ulusal bilinçten yoksun diğer bir kesim!..”
Yukarıdaki satırları Sevgili Necip Hablemitoğlu, Köstebek kitabının ikinci baskısına önsöz olarak yazdı (05.08.2002) ve böyle şeyler yazdığı için, 4 ay sonra, kitabının yayımlanmasını göremeden Mumcular, Üçoklar, Aksoylar ve Kışlalılar gibi Türkiye Cumhuriyeti düşmanı vatan hainleri tarafından, 19 yıl önce bugün, şehit edildi…
Sevgili Necip, böyle başladığı kitabını şöyle bitirmişti: “…sonuç olarak geldiğimiz nokta şu ki, DEVLETİ YIKMAYA, DEVLETİ ÜLKESİ VE ULUSU İLE PARÇALAMAYA, CUMHURİYETE KAST ETMEYE, ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİNİ, LAİK HUKUK SİSTEMİNİ YOK ETMEYE ÇALIŞANLAR VE TÜM BU İHANETLERİ DIŞ ÜLKELER ADINA GERÇEKLEŞTİRENLER, DEVLET GÜCÜNÜ, DEVLETİ SAVUNANLARA KARŞI KULLANMA AŞAMASINDALAR… Bunlara karşı olmak, onaylamamak artık yetmiyor… Her yurtseverin mağdur olma pahasına, elini taşın altına koyması, devletimizin, tam bağımsızlığımızın geleceği açısından inisiyatif kullanırken canının yanmasını, bedel ödemesini göze alması gerekiyor. Çoğunluk seyrettikçe, mücadele etmek yerine mücadele eder gibi yaptıkça, onlardan daha çok cesur ve namuslu olmadıkça bilelim daha çok Asteğmen Kubilaylar, Uğur Mumcular, Ahmet Taner Kışlalılar, Bahriye Üçoklar, Muammer Aksoylar aramızdan yitip gidecekler. Cumhuriyete bağlı olduğunu söyleyen bizler de, utanmadan ve sıkılmadan “devrim şehitlerimizi” sadece ölüm yıl dönümlerinde anımsamaya devam edeceğiz; neye can verdiklerinin nedenini sorgulamadan, hesabını sormadan…”
“Mücadele etmek yerine mücadele eder gibi yapan” bizler, aradan geçen 19 yılda, Necip’in yazdığı onca kitap ve yazıları arasından alıntıladığım, yukarıdaki iki küçük paragraftaki öngörülerinden hangilerinin gerçekleşmiş olduğunu görebiliyor muyuz? Necip’ten sonra tetikçi kullanılmadan yok edilen Kuddusi Okkır, İlhan Selçuk, Kâşif Kozinoğlu, Abdülkerim Kırca, Cem Aziz Çakmak, Ali Tatar vd. nasıl şehit edildiler? Bunları anlarsak, karşımızdakilerin artık son aşamaya gelmiş olduklarını algılarız. O zaman tehlikenin farkına varır ve belki kendimize gelir, toparlanarak bir şeyler yapmaya çalışırız. Yoksa…
Bir yanıt yazın