İran Rejiminin Garantisi Olarak ABD Yaptırımları

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

İran Rejiminin Garantisi Olarak ABD Yaptırımları

Humeyni devriminden sonra, İran’a karşı gittikçe dozu artırılan, bazen başta BM olmak üzere bazı uluslararası örgütlerin de katıldığı yaptırımların, mevcut rejimi takviye fonksiyonu son derece önemlidir. İsrail ve Siyonist lobinin yönlendirmesi ve ABD öncülüğündeki yaptırımlar yaklaşık 40 yıldır “resmi” İran ekonomisini zincire vurmuş, zincir kilidinin anahtarlarını da mollalara vermiştir. Böylece rejim her geçen gün güçlenerek varlığını ve etkinliğini sürdürmeyi başarmıştır. Halbuki bu derece ağır yaptırımlar ekonomiyi çökertir, doğal olarak kitleler büyük zarar görür, bir aşama sonra sosyal patlamayla rejimin çökmesi beklenirdi.

İran ekonomisine yön veren kurumlar, dış ticaret rakamları, yaptırımların baskıladığı ekonomi ve rejim gerçeği dikkate alındığında, bu yaptırımların molla rejimini güçlendirdiği, muhalif kesimlerin ve kitlelerin sesini kestiği, dolayısıyla çarpık yönetimin varlık sebebi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yöndeki bilimsel analizler ve araştırma sonuçları da öncelikle ABD’de yayınlanmakta, raporlar her fırsatta yöneticilere sunulmaktadır. “Ekonomik yaptırımlar, ancak katılımcı rejimlerde başarılı olabilir” tezi doğrudur. Fakat İran’da devrimin temelinde katılımcılık iddiaları bulunmasına karşılık, yaptırımlar bu yöndeki gelişmelerin en büyük engeli olmuştur.

Humeyni devriminden sonra, İran'a karşı gittikçe dozu artırılan, bazen başta BM olmak üzere bazı uluslararası örgütlerin de katıldığı yaptırımların, mevcut rejimi takviye fonksiyonu son derece önemlidir. İsrail ve Siyonist lobinin yönlendirmesi ve ABD öncülüğündeki yaptırımlar yaklaşık 40 yıldır "resmi" İran ekonomisini zincire vurmuş, zincir kilidinin anahtarlarını da mollalara vermiştir. Böylece rejim her geçen gün güçlenerek varlığını ve etkinliğini sürdürmeyi başarmıştır. Halbuki bu derece ağır yaptırımlar ekonomiyi çökertir, doğal olarak kitleler büyük zarar görür, bir aşama sonra sosyal patlamayla rejimin çökmesi beklenirdi. İran ekonomisine yön veren kurumlar, dış ticaret rakamları, yaptırımların baskıladığı ekonomi ve rejim gerçeği dikkate alındığında, bu yaptırımların molla rejimini güçlendirdiği, muhalif kesimlerin ve kitlelerin sesini kestiği, dolayısıyla çarpık yönetimin varlık sebebi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yöndeki bilimsel analizler ve araştırma sonuçları da öncelikle ABD'de yayınlanmakta, raporlar her fırsatta yöneticilere sunulmaktadır. "Ekonomik yaptırımlar, ancak katılımcı rejimlerde başarılı olabilir" tezi doğrudur. Fakat İran'da devrimin temelinde katılımcılık iddiaları bulunmasına karşılık, yaptırımlar bu yöndeki gelişmelerin en büyük engeli olmuştur. - israil iran

İran’daki 1979 devriminin arkasında, ülkedeki farklı etnik grupların ve sosyal kesimlerin Şah’ın zulmüne karşı Humeyni ile stratejik işbirliği bulunmaktaydı. Çok geçmeden gelen gideni aratmaya başladı, ülkede iç savaş başladı. Humeyni karşıtı hareketlerin bastırılmasında ise Irak’la yaşanan savaş bir anlamda can simidi oldu. Savaş uzayınca Şah döneminden kalan silahlar için gerekli malzemeyi de ABD-İsrail, İrangate skandalı olarak bilinen yöntemle İran’a takdim etti. Savaş şartlarında her türlü muhalefet bastırıldı. Bu süreçte hazırlanan anayasada rejimin adı cumhuriyet olmasına rağmen bütün yetkilerin mollalarda ve dini liderde toplandığı, kısaca molla-krasi diyebileceğimiz bir sistem ortaya çıktı. Bu sistemde seçimlerde milletvekili ve cumhurbaşkanı adayı olabilmek için mollalar meclisinin, nihayet dini liderin onayı gerekmektedir. Netice itibariyle halkta tabanı olan, siyasi ağırlığı bulunan, mollalara mesafeli birinin adaylığının kabulü mümkün değil ki halk da onu seçebilsin. Bu yüzden bazıları için reformcu da dense sonuçta her başkan veya milletvekili, Hamaney ve ekibinin onayı ile seçilmiştir. Birçok bakımdan kritik bir süreçten geçtiğimiz dönemde, Hamaney’in işareti ile seçilen mevcut başkan Reisi’nin savcılık yıllarında ipe gönderdiklerinin çokluğundan dolayı “Katliam ayatullahı” veya “kasap” gibi lakapları İran’da sıklıkla kullanılmaktadır.

Humeyni devriminden sonra, İran'a karşı gittikçe dozu artırılan, bazen başta BM olmak üzere bazı uluslararası örgütlerin de katıldığı yaptırımların, mevcut rejimi takviye fonksiyonu son derece önemlidir. İsrail ve Siyonist lobinin yönlendirmesi ve ABD öncülüğündeki yaptırımlar yaklaşık 40 yıldır "resmi" İran ekonomisini zincire vurmuş, zincir kilidinin anahtarlarını da mollalara vermiştir. Böylece rejim her geçen gün güçlenerek varlığını ve etkinliğini sürdürmeyi başarmıştır. Halbuki bu derece ağır yaptırımlar ekonomiyi çökertir, doğal olarak kitleler büyük zarar görür, bir aşama sonra sosyal patlamayla rejimin çökmesi beklenirdi. İran ekonomisine yön veren kurumlar, dış ticaret rakamları, yaptırımların baskıladığı ekonomi ve rejim gerçeği dikkate alındığında, bu yaptırımların molla rejimini güçlendirdiği, muhalif kesimlerin ve kitlelerin sesini kestiği, dolayısıyla çarpık yönetimin varlık sebebi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yöndeki bilimsel analizler ve araştırma sonuçları da öncelikle ABD'de yayınlanmakta, raporlar her fırsatta yöneticilere sunulmaktadır. "Ekonomik yaptırımlar, ancak katılımcı rejimlerde başarılı olabilir" tezi doğrudur. Fakat İran'da devrimin temelinde katılımcılık iddiaları bulunmasına karşılık, yaptırımlar bu yöndeki gelişmelerin en büyük engeli olmuştur. - iran israil

Normal şartlar altında bir yönetimin iktidardaki süresi uzadıkça, yozlaşma, adam kayırma, hantallaşma sonucu idareye karşı güvensizlikle birlikte sosyo-ekonomik problemler artar ve bu kadronun sonu yaklaşır. İran’da merkezi bölgelerin dışındaki nüfusun önemli bir kısmı Ortaçağ şartlarında yaşamakta olup birçok yönüyle temel insan hakları sorunları da bulunmaktadır. Caferilik resmi mezhep olduğundan ehl-i sünnetten olanların önemli görevlere gelmesi mümkün değildir. Bu bakımdan nüfusu çok daha az olan Hıristiyan ve Yahudilerin durumu daha iyidir. Farisi olmayan Şiiler (Araplar, Türkler) için de birçok temel insan hakları sorunları sözkonusudur. Başta Hamaney olmak üzere üst kademe yöneticilerin Türk kökenli olması bu gerçeği değiştirmemektedir. İlginçtir Karabağ’ın işgalden kurtarılmasından sonra Ermenistan sınırındaki Türkler başka yere nakledilmiştir.

Bununla beraber 40 yıla varan yaptırımlar, her aşamada dini lider ve kadrosunun elini daha da güçlendirmiştir. Üretim, pazarlama, hizmet faaliyetlerinin ve temel ekonomik sektörlerin, yaptırımlardan etkilenmemesi için önde gelen iktisadi kuruluşlar devlet dışı kurumlara, Halkın Mücahitleri örgütüne, mustazafan gibi molla vakıflarına ve benzeri oluşumlara devredilmiştir. Öyle ki İran ekonomisinde özel sektörün payı yüzde 10 civarına düşmüştür. Kamu sektörü, vakıflar ve benzeri organizasyonlar ise doğrudan Hamaney’e ve mollalara bağlıdır. Bu gerçeği memnuniyetle karşılayan Hamaney “ambargoların İran ve Ahmedinejad hükümeti için bir fırsat olduğunu” söylemiştir. ABD-Siyonizm merkezli ambargolar gündemde iken mütevazi özel sektör temsilcileri veya İran elitleri için rejimin yanında bulunmaktan başka bir alternatif kalmamış olup Hamaney’in işaret ettiği fırsat da budur.

Humeyni devriminden sonra, İran'a karşı gittikçe dozu artırılan, bazen başta BM olmak üzere bazı uluslararası örgütlerin de katıldığı yaptırımların, mevcut rejimi takviye fonksiyonu son derece önemlidir. İsrail ve Siyonist lobinin yönlendirmesi ve ABD öncülüğündeki yaptırımlar yaklaşık 40 yıldır "resmi" İran ekonomisini zincire vurmuş, zincir kilidinin anahtarlarını da mollalara vermiştir. Böylece rejim her geçen gün güçlenerek varlığını ve etkinliğini sürdürmeyi başarmıştır. Halbuki bu derece ağır yaptırımlar ekonomiyi çökertir, doğal olarak kitleler büyük zarar görür, bir aşama sonra sosyal patlamayla rejimin çökmesi beklenirdi. İran ekonomisine yön veren kurumlar, dış ticaret rakamları, yaptırımların baskıladığı ekonomi ve rejim gerçeği dikkate alındığında, bu yaptırımların molla rejimini güçlendirdiği, muhalif kesimlerin ve kitlelerin sesini kestiği, dolayısıyla çarpık yönetimin varlık sebebi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yöndeki bilimsel analizler ve araştırma sonuçları da öncelikle ABD'de yayınlanmakta, raporlar her fırsatta yöneticilere sunulmaktadır. "Ekonomik yaptırımlar, ancak katılımcı rejimlerde başarılı olabilir" tezi doğrudur. Fakat İran'da devrimin temelinde katılımcılık iddiaları bulunmasına karşılık, yaptırımlar bu yöndeki gelişmelerin en büyük engeli olmuştur. - israil iran savasi

Rejim ideolojisinin propaganda merkezleri durumundaki vakıflar, hemen her şehirde örgütlenmiş olup aynı zamanda yoksul kesimin zorunlu ihtiyaçlarını karşılama kurumlarıdır. Bu anlamda kültürel dönüşüm ve sosyal kontrol aracı fonksiyonunu ifa etmektedir. Devrimin ilk yıllarından itibaren düşük gelirliler için bir yönüyle sosyal güvenlik kurumu görevini yerine getirirken rejime sadakatin, ideolojik baskılamanın da garantisi olmuşlardır. Mollaların kontrolündeki bu vakıflar sadece dini lidere karşı sorumlu olup mali denetim ve vergi dışındadır. Üstelik ülkenin en büyük 100 firmasının %90’u bu vakıfların bünyesindedir. Dini liderlik, vakıflar aracılığı ile sağladıkları yardımlarla hem rejim karşıtı hareketleri önlemekte, hem de politik gücünü takviye etmektedir.

Derya Tuğlu’nun Marmara Üniversitesi, Uluslararası Politik Ekonomi programında başarıyla savunduğu doktora tezindeki resmi raporlar, istatistiksel bilgiler ve diğer analizlerin ortak noktası, sözkonusu yaptırımların kesinlikle başarısız kaldığı, buna karşın halkın büyük çoğunluğunun karşı olduğu molla rejimini ayakta tuttuğudur. Zaman zaman BM ve AB gibi aktörlerin de katıldığı her yaptırım kararına karşın İran yönetimi bunu aşma yönünde birçok başarılı yöntemler geliştirmiş, ekonomik faaliyetlerin resmi olmayan belirli kesimlerde toplanmasının ve finansal akışın yer altına inmesinin de yolu açılmıştır. Nitekim Trump döneminde ABD’nin yeni yaptırım kararı üzerine İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, “yaptırımları delmenin her zaman bir yolu vardır ve İran bu konuda doktora yaptı” ifadesiyle gerçeği özetlemiştir.

Merak edilen husus: Yaptırımları aşmak için ekonomik faaliyetleri hesap sorulamaz bir şekilde dini lidere ve mollalara havale etmenin yolunu açan bu uygulamalar, geçen kırk yılda rejimi sadece daha güçlendirmiştir. Bütün raporlar ve analizler bunu gösterdiği halde özellikle Siyonist lobi niçin bu yaptırımların devamında ısrar etmektedir? İsrail’in varlığını ve istilacı siyasetini sürdürmesi, ABD’nin bölgededeki etkinliğini takviye etmesi için ulusal ve uluslararası kamuoyunu ikna edecek gerekçeye ihtiyaç vardır. Orta Doğu’nun her tarafında kan döken, kırk yıldır İsrail’i ortadan kaldırmaya ve son Yahudiyi öldürmeye yemin ettiği halde birçok bölgede Sünni katliamından başka hiçbir Yahudiye zarar vermeyen, batıda İslamofobi takviyesi için gerekli olan malzemeyi her fırsatta tedarik eden molla rejimi, Siyonist stratejilerdeki başarının en önemli unsurlarındandır. Zaman zaman Basra Körfezi’nde ABD-İran arasında nükseden krizlerde de bu gerçek sözkonusudur.

alaeddinyalcinkaya@marmara.edu.tr


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir