Dünya’da ki hiç bir örgütlenme ve Millet, sistemde ki değişimin içerik, biçimsel, matematiksel, mimari, mühendislik, düşünce ve felsefi yönden fizibilitesini yapmadan doğru sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi başarı kazanamaz.
Gerçek ve istenilen değişimide yapamaz.
Ama şeklende olsa göreceli bir değişiklik olursa onu da iyi bir şey sanır! Onunla bir süre avunur.
Değişim şansa bırakılamaz.
Değişim şans işi değildir.
Değişimde özne açısından bir çok iç ve dış dinamikler rol oynar.
Halbuki tarih bize göstermiştirki her değişiklik iyi ve istenilen sonucu vermez.
Esasında iyi de değildir.
Değişim:
Bazen felakettir.
Bazen aldatmacadır.
Bazen uyutmacadır.
Çoğu zaman,
‘Değişim’ sürecinde ‘ değişim’ olduğunu sananlar, olay olup bittikten sonra yağmurdan kaçarken dolu’ya yakalandıklarını sandıkları zafer ‘sarhoşluğu’ geçtikten uzun bir süre sonra anlarlar.
Ayrıca çok sık olarak görülen bir durum olarak hesapsız değişim yapanların, bu yüzden ve sonradan millet ve kendine karşı günah çıkarmaya çalışması ise hiç bir işe yaramaz.
Çünkü bir çok değişimde, iktidarın dışında ki bir başka üstü cilalı grup tarafından piyon olarak kullanılan bir çok insan, yeniden, bilmeden yada ne olursa olsun mutlaka değişim olsun diyerek avlandıklarının bile farkına kısa sürede varamaz, farkına vardıklarında ise çoğu zaman yeniden içine battıkları yeni bir çamurla daha uğraşmaları gerekir, bu durumda ‘değişim’ yapanların tüm enerjisini ve umutlarını ellerinden alır.
Ve daha sonrada bu olumsuz sonuçlar öznelerin umutlarını çökertir.
Ayrıca umut olarak değişik siyasi umut tüccarları tarafından piyasaya sürülen ve farkındalık yaratan, tecrübe edinilmiş bu değişim fikirlerini genellikle halk sorgulayarak desteklemedikleri ve çoğu zamanda körü körüne desteklediği için, var olan kısa hafızasıylan çabuk unutur.
Ve bu unutulan umutları sanki yeni bir şeymiş gibi gerektiğinde siyasi umut tüccarları yeniden ve ısıtarak belli bir çıkar sürecinde kullanmak içinde ilerde, zamanı geldiğinde bu umutları yine bir umut olarak yine bozuk bir para gibi harcamak için ceplerine koyarlar.
Yine bir yeni süreç içinde yeniden zamanını ve yeni doğacak siyasi avlarını ve av mevsimini beklerler.
Sonuçta ise, bir defa daha umut tüccarları tarafından aldatılan vatandaşlar, yeniden, yeni bir değişimi hazırlamak için millet olarak yeni bir nesili beklemek zorunda kalırlar.
Bu kısır döngüyü incelemek için Türkiye’yi bu konuda gerçek bir alan çalışması bölgesi olarak, sosyal, kültürel ve siyasi bir laboratuar gibi seçmek bugün için çokta yanılış olmaz.
Türkiye’de bugün, ‘muhalifler’ ve emperyal güçler tarafından da defalarca açıktan ifade edildiği gibi bu siyasi iktidar değiştirilmek istenmektedir.
Bunu istemek ve yapmak çağdaş ülkelerde Millet için tabiki demokratik bir haktır.
Buna bugün Türkiye’de ki her türlü yıkım göz önünde bulundurulduğunda da hak vermemekte doğru değildir.
Ama bu mevcut iktidarın değiştirmesininde kiminle, nasıl, neden ve ne zaman yapılması gerektiği yukarıdaki gibi yapılmayıp kervan yolda düzülür hesabı, yani alaylı bir hesap gibi yapıldımıydı, onun adı değişim değil, yeni emperyal yıkım projesenin bir başlangıcı yada eskinin yeni renk değiştirmiş halinin şeklen yeni bir devamının olacağını bellrtmek hiçte yanlış olmayacaktır.
Aynı emperyalist tarafından geçmişte de bu iktidar için verilen icazetin ve kurgulanan bir sürecin yeniden tekrarlanması için, örneğin bugünkü sarı muhalefete de emperyalistler tarafından verilmesini sistemde ve iktidarda içeriksel bir değişim olarak görmek; düşünen, plan yapabilen ve uygulayabilen çağdaş bir insan ve toplum için bu, çağdaş anlamda ki en ileri toplumsal noktanın çok gerisinde bir noktada pineklemek anlamını taşımaktadır.
Biliyorsunuz psikoloji de hayvandan insana ve insandan hayvana diye insanın ne kadar akıl ve faliyet olarak ileriye gittiğini yada geriye gittiğini, durduğu yeri ve gelişmesinide medeni anlamda gösteren ve inceleyen bilimsel bir ölçüm çizelgesi vardır.
Aristo’nun da dediği gibi insan gerçekte siyasal bir hayvandır.
Yani insan düşünerek planlayarak, yaratarak bir şeyleri tatbik eden değiştiren ve kurgulayan kültürel, sosyal ve siyasi bir varlıktır.
İşte bu meziyet insanı diğer hayvanlardan ayıran en önemli özelliktir.
Peki buna göre, Türkiye’de ki insanların bugünkü mental gelişmelerinde ki ortalamayı bu ölçekte ele alırsak, Türkiye’de ki insanların, yukarıdaki siyasal hayvan kavramının içeriğine ve hayvandan insana ve insandan hayvana adlı psikolojik çizelgeye göre seviye olarak nerede olduğu bellimidir?
Bu ölçüm sansürsüz bir biçimde yapılmışmıdır?
Bu durum Türkiye’de toplum ve kişi olarak yada ortalama olarak bilimsel anlamda hangi katagoride ele alınabilinir?
Bu veriler ne olursa olsun illa ‘değişim’ diyenler ve isteyenlerce bilimsel olarak ele alınmışmıdır?
Bilindiği gibi siyasette ve toplumsal hayatta değişmez bir kural vardır.
Değişim evrim yoluyla olur.
Yada toplum ve insan mühendisliğiyle olur.
Siyasi ve ideolojik hareketlilik, düşünce ve fikirler ise burada katalizatör görevi görür.
Yeni bir şey yaparken veya ne yaptığını ve ne yapacağını bilmeden ve onu iyi hesap etmeden, aldanmaya ve aldatılmaya çok açık olan ve sorgulanmayan her yeni alternatif, çoğu zaman eski sözde yıkıldığında bu millet ve devlet açısından felaketleri de beraberinde getirir.
Bunun örnekleri dünyada çoktur.
Bir ülkede ve toplumda değişimi yaparken, değişimi neden, kimlerle ve nasıl ve hangi amaçla yapacağını iyi hesaplamamışsa değişim isteyen insanlar, var olanı yıkmak, yada güya değiştirmek esasında yıkmayı ve değiştirmeyi kavram, içerik ve şekil olarak yıkmaktan başka bir şey değildir.
Bu tür yaklaşımlar ve uygulamalar millet ve devlet açısından çok tehlikeli ve aldatıcıdır.
Bu bir milleti ve devleti süreç olarak var olan kötüden daha da tehlikeli bir hale sokmak demektir.
Yani bunun adı, kızgınlıkla, psikolojik bir ortam yaratarak, millet adına da olsa zapdedilemez bir kaos yaratmaktır.
Yada bu renk değiştirmiş yeni bir siyasi bukalemuna alet olmaktır.
Kısaca, eğer Türkiye’de gerçekten doğru bir iktidar değişikliği isteniyorsa, millet o zaman içerik olarak nüans farklılığı olan ama esasta benzer olan bir iktidarın bir başka türüne doğru bir geçiş yapmamak için, değişim için destekleyecekleri siyasi kişileri ve örgütleri bizzat zihinsel ve pratikte sorgulayarak gerçek değişimi öncelikle kendi zihninde, söylemi ve eyleminde yapmalı ve gerçekten de Aristo’nun dediği gibi insanlar kendilerinin; siyasal bir hayvan olduğunun farkına varmalı ve psikoloji testinde olduğu gibi de hayvandan insana doğru bir çizelgede hareket etmelidir.
Aksisi bundan sonrada Türkiye açısından malumun şimdiden ilanından başka bir şey olmayacaktır.
Yani sistemde sanılan ve istenilen gerçek bir değişim olmayacaktır.
Her zaman olduğu gibi,
Atatürk’le kalın.
Cumhuriyetle kalın.
Hoşçakalın.
Sefa Yürükel