Prof. Dr. Süleyman Çelik (scelik44@gmail.com)
“Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olan 25 Kasım’da Kadınlar kitlesel gösteriler yaparak, son yıllarda gittikçe artan şiddeti ve bununla ilişkili, “İstanbul Sözleşmesi”nin iptal edilmesini protesto ettiler…
Öncelikle belirtelim ki kadına yönelik şiddet, “Kadın Hakları”ndan ayrı düşünülemez; çünkü kadının hakkının olmaması, zaten bir şiddettir…
Kadın hakları da “İnsan Hakları”ından ayrı düşünülemez ve kadın haklarının olmadığı toplumlarda, insan hakları da yok demektir…
Dikkat ederseniz, şiddete başvuranlar genelde, ya kendi haklarını da elde edememiş alt sınıf erkekler, ya da kendilerini her şeye muktedir gören egemen sınıf erkekler arasından çıkmaktadır…
***
25 Kasım ve öncesinde, sosyal medyada birçok ileti dolaştı…
Bunlar arasında, üzerinde “sana ruh üflendiğinde bir kadının karnındasın” yazan bir afiş dikkatimi çekti…
“Ruh üflenmesi” dinsel bir söylem, oysa dinde kadın haklarını bırakın, kadının adı bile yoktur…
Bu durum yalnız İslam dininde değil, diğerlerinde de aynıdır…
O kadar ki Yunanistan’da Ortodoks rahiplerin yaşadığı Aynoroz‘daki Athos yarımadasına kadınların, hatta dişi hayvanlara bile girmesi yasaktır…
İslam’da kadının peçe takmasının tersine, yobaz Musevi erkekler, kadınların yüzünü görmemek için kendileri peçe takarlar…
Nedeni, tümünde kadın günah kaynağı kabul edilmesidir…
***
Avrupa’da uzun ve acılarla dolu mücadeleler sonucunda elde edilen Aydınlanma ile teokrasi yıkılıp laiklik elde edilmiş; bundan sonra “İnsan Hakları” ve bu kapsamda “Kadın Hakları” mücadelesi başlamıştır.
Kadınlar haklarını mücadele ettikçe, zamanla elde etmişler ve bu süreçte kurbanlar da vermişlerdir…
Kadın haklarının elde edilmesinde km taşı olan bu günler, “özel günler” olarak anılmaya başlanmıştır…
Örneğin, 8 Mart böyle bir gündür…
8 Mart 1857’de Amerika’da dokuma işçisi kadınların çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve aynı işi yapan erkek işçilerle eşit ücret istemi ile başlattıkları grevi kırmak isteyen polisin müdahalesiyle yüzlerce kadın yanarak can vermiştir…
Kadın hakları için yanarak can veren bu kadınların anısını yaşatmak için 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kabul edilmiştir…
Bunu bir kâr kapısı yapmak isteyen kapitalizm, 8 Mart’ı anma günü olmaktan çıkarıp kutlama gününe dönüştürmüş ve geçmiş günahlarını unutturmak için “emekçi” sözcüğünü unutturarak adını “Dünya Kadınlar Günü”ne dönüştürmüştür.
Böylece 8 Mart, sosyetik kadınlar arasında hediye alıp verme ve karnaval havasında kutlanma günü olmuştur…
Ülkemizde kadınlar haklarına, Türk Aydınlanma Devrimi olan Atatürk devrimleri ile mücadele etmeden kavuşmuşlar ve hatta bu nedenle, bazı haklarını Batılı kadınlardan önce elde etmişlerdir…
***
Görüldüğü üzere, laiklik Aydınlanmanıntemeli olduğu gibi kadın haklarının da temelidir ve laiklik yok olursa Aydınlanma yok olacağı gibi, öncelikle kadın hakları yok olacaktır…
Bu bakımdan Türk Kadınları öncelikle laikliğe sahip çıkmalı; evrensel anısı olan günleri de anmakla birlikte, asıl kutlamaları gereken gün laikliğin kabul edildiği gün olmalıdır…
Bu tarih, bana göre, içinde ‘laik’ sözcüğü geçmemekle birlikte, Türk Medeni Kanunun kabul edildiği tarih olan 17 Şubat (1926)’dır.
Medeni Kanun, kadınların eşit ve özgür bireyler olarak toplumsal ve kamusal yaşamda yerini almasının başlangıcıdır.
***
AKP iktidarı özellikle hukuk ve eğitim alanında yaptığı değişikliklerle laikliğin, sürekli olarak altını oymaktadır.
Eğitim dinselleştirilmiş, imam hatipler temel eğitim kurumu yapılmış, Öğretim Birliği Yasasına aykırı olarak medrese vb. çağdışı eğitim kurumları açılmış, bir milyonu aşkın çocuk buralarda eğitilir olmuştur…
Anayasa’ya aykırı olarak ticaret hukukundaki bazı yasalarda şer’i düzenlemeler yapılmıştır…
Kadınlar bu değişiklikler hiç tepki vermedikleri gibi, doğrudan kendilerini ilgilendiren, imamlara resmi nikah kıyma yetkisi veren yasa değişikliğine de seslerini çıkarmamışlardır…
İstanbul Sözleşmesi ayrıntıdır, asıl olan laikliktir…
İstanbul Sözleşmesini ilk imzalayanlardan olan AKP iktidarının, bugün çekilmesinin nedeni, Şeriatçı oyları toparlayarak iktidarını sürdürmektir…
Bununla birlikte İstanbul Sözleşmesinden çıkılması da protesto edilsin, ancak kadınlar öncelikle laikliğe sahip çıkmalı ve dinsel söylemden uzak durmalıdırlar…
Eğer “ruhun üflenmesinden” söz edilerek hak elde edilmeye çalışılırsa, yobazlar da örneğin, “dine göre kadının nasıl dövülmesi gerektiğini” anlatarak her zaman üste çıkacaklardır!..
Bir yanıt yazın