EKONOMİYİ ÇÖKERTİP, SIKIŞINCA O’NU HATIRLAMAK…
Dr. Noyan UMRUK
*24 KASIM Öğretmenler günü münasebeti ile Baş Öğretmeni yâd ederek değerli öğretmenlerimize halisane duygularla aydınlık günler dilerken…
“Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.
…Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış olabilir…”
Akıl ile yürek ile “O’nu özümseyebilmenin” her babayiğidin harcı olmadığını O’nun sonsuzluğa yürüyüşünden sonra geçen yıllar öylesine öğretti ki hepimize…
Akıl ister yürek ister bağımsız düşünme yeteneği ister. Bilinç ister, bilgi ister, birikim ister, onur ister, vakar ister, engin yurt, vatan ve millet sevgisi ister, basiret (ileri görüşlülük), itidal, hoşgörü ve tevazu ister ve her şeyden önce ciddiyet, ahlak ve de namus ister O’nu anlamak ve özümsemek…
Ve de ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz… Bu doğrultuda eylem ister…
*Mesela; milletle birlikte ülkenin aydınlanması ve gönenci için girişilen devrimler yerine, kökü dışarıda cunta darbeciliği, bir kaç dolarlık beyinlerle ve “Atatürkçülük edebiyatı” ile Atatürkçü olunmaz…
*Mesela; söylenildiğine göre MİT ve GENKUR’ca, devletin en üst kademelerinin bir türlü uyarılamadığı, kiminin sözüm ona eniştesinden, kiminin komşusundan öğrendiği, ortaklık hukuku gereği “taammüden” yıllardır önlerine kırmızı halı döşetilenlerin giriştiği bir garip İslamcı kalkışmayı fırsat bilerek, bu kurumların başındakilerin içine düşürüldüğü akıl almaz, anlaşılmaz tutumdan yararlanarak, iyice düşünmeden, danışmadan ülkenin, Osmanlıdan bu yana kök salmış, başta Ordu ve irfan yuvaları olmak üzere bütün dünyada örnek gösterilen yargı başta olmak üzere tüm kurumlarının köküne kibrit suyu dökerek de asla Atatürkçü olunmaz…
*Mesela; son 10 yıldır sürekli taammüden darbelere maruz bırakılan Ordunun, başına çuval geçirilerek maruz kaldığı ilk darbeyi bıyık altından gülerek “ne notası vereceğiz, müzik notası mı?” laubaliliğiyle de Atatürkçü olunamaz…
*Ergenekon ve Balyozla aldığı ikinci ağır darbeyi destekledikten sonra, 15 Temmuz’da aldığı öldürücü darbeden istifade edip, acil karar ve eylemlerle onun emir –komuta birliğini iyice sıfırlayıp, itibarını yerlerde süründürerek bu cadı kazanı bölgede, ülkeyi, küresel taleplerin pazarı haline getirmekle de heeeeeç Atatürkçü olunamaz…
*Mesela; komşu ülkeler üzerine yayılmacı emeller beslemekle, uluslararası ilişkiler alanında sürekli zikzaklar çizip, ülkenin itibarını sıfırlamakla, vakti zamanında tüm dünyanın takdirlerine mazhar olmuş diplomasimizi “monşer” aşağılaması ile dışlayarak da Atatürkçü olunmaz…
*Mesela; saçı bitmemiş yetim hakkına, kul hakkına, namusuna saygı göstermemekle ya da saygı göstermeyenlere kol kanat germekle de Atatürkçü olunmaz…
*Mesela; kitleleri aydınlanmanın erdemlerine yabancılaştırarak, eğitimi “cihadileştirerek”, bundan istifade cehaletin karanlığı içinde hababam usulü yönetmeyi yeğ tutmakla da Atatürkçü olunmaz…
*Mesela; “Siz meydanlara, biz sahip çıkın, gerisini bize bırakın, biz “malı” götürürüz…” lümpenliği ile halkı koyun gibi görmekle de Atatürkçü olunmaz…
*Mesela; sıkışınca orayı burayı boydan boya Atatürk posterleriyle donatarak, ulusal bayram ve yas günlerini mümkün olduğunca es geçmek için mizansenler yaratmakla da Atatürkçü olunmaz…
*Mesela; Kurtuluş Savaşında bile iradesinden bir milim dışarı çıkılmayan gazi TBMM’sini es geçerek de Atatürkçü olunmaz…
*Mesela; Ülke için hayati alanlarda sürekli “kandırıldığı edebiyatı” ve de telafisi mümkün olmayan çok ciddi hatalar yapıp, ülkenin felaketlere sürüklenmesine yol açıp, “Rabbim ve milletim biz affetsin…” yakınması ile işin içinden sıyrılmak, halkı ahmak yerine koymakla da Atatürkçü olunmaz…
O’nun döneminde I.Beş Yıllık Sanayi Planı’nı 1934 yılında başlatılan planlı kalkınma anlayışını rafa kaldırarak, yoksul ülke ve halkının zorunlu ihtiyaçlarını süratle milli imkânlarla karşılayabilmek için izlenilen üç beyazlar(Un, şeker, dokuma), üç siyahlar( Kömür, demir ve petrol (neft) politikaları uyarınca yurdun dört bir yanına kurulan fabrikaları, Etibank, Sümerbank gibi üretim tesislerini haraç mezat satarak da Atatürkçü olunmaz, |
*Reel sınai üretimi, teknolojik- bilimsel gelişmeleri elinin tersiyle iterek, bu milletin dişiyle, tırnağı ile yüz yılda oluşturduğu ulusal serveti, varlıkları betona gömerek, saçı bitmemiş yetim hakkını yabancılara, yandaş çetelere peşkeş çekerek rant spekülasyon ekonomisi bataklığında dans ederek, Türk lirasını dünya aleme kepaze edip, kitleleri yoksulluğa sürükleyerek heeeeç Atatürkçü olunmaz…
Ancak gerçekten, “hidayete erip”, içtenlikle Atatürk’e ve Cumhuriyet değerlerinin önem ve anlamını geç de olsa idrak etmiş olanlar için söz meclisten dışarıdadır tabii… Yaşadığımız 20 yıllık dönemin tek yararı olmuşsa o da budur herhalde…
Ekonomisi çökmüş ve sıfırlanmış uluslararası güven itibarını yitirmiş, karşı devrim sürecini aşamamış bir ülkenin bütün bu atmosferden yılmış, bıkmış, yorgun halkıyla birlikte ülke yönetimine talip olanların bir şeyler yapmasının zamanı şimdi değilse ne zamandır…
Aksi takdirde Rodrik, durum böyle gelişirse “İyi ihtimalle Malezya, kötü ihtimalle Afganistan…” diyor ülkem için…
Hala böyle bu çıkmaz yol izlenmekte iken yukarıda yazılanların hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur…
Lakin işleri çoook çok zordur…
Böyle çoook çakma Atatürkçü gördü bu ülke…
Dolayısı ile artık karnı toktur…
Yazıları posta kutunda oku