Yazılarımda teknik ifadeler kullanmaktan özenle kaçınıyorum. Çünkü bazı tanımlar ve açıklamalar gerekiyor. Bu da okuyucuyu yoruyor.
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla dediğimizde, bir yıl içinde ürettiğimiz mal ve hizmetlerin toplamını kast ediyoruz.
GSYH’nin %60’ı dolarla yapılan alışverişleri kapsıyor. Yani ülkemizde esas itibariyle, abartarak söylersek; Türkiye’de Türk Lirası geçmiyor.
Peki biz bu duruma nasıl geldik?
Amerika’nın dayatmasıyla, ülkemiz içindeki işbirlikçi sermaye ve onların siyasi sağ temsilcilerinin neo-liberal ekonomilerini uygulamakla geldik.
Bu ekonominin ana unsuru neydi?
Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.
Sermaye sınıfının önündeki tüm engelleri kaldıracaksın, yani devletin yetkilerini küçülteceksin, sermayenin yetkilerini artıracaksın.
Bunun için de ulusal pazarları sonuna kadar açacaksın, dışarıdan gelen sermaye, senin ulusal pazarlarını istediği gibi kullanacak.
Peki ulusal pazarlarımızı başkaları aldığında, biz ne yapacağız diye sorduğunuzda, siz de dış pazarlar arayacaksın dediler.
Ulusal pazarlarımızı KİT’leri özelleştirerek, yabancılara sattık. Kendimiz için de yurt dışından Pazar aramaya başladık.
Ulusal pazarlar yabancıların elinde olunca, bu pazarda kullanılan para da elbette, Türk Lirası olmayacaktı.
Yıllar içinde Türk parası değer kaybetti. Lira değer kaybettikçe, dolarızasyon arttı.
Dolarizasyon artıkça, ülke yönetilemez bir duruma geldi. Aslında, ulus devletin yetkilerinin sermaye sınıfına verilmesiydi, dolarizasyon.
Dolarizasyon demek; Türk Lirasının değerinin düşmesi demektir. Liranın değeri düştükçe, emeğin değeri düştü. Ülke fakirleşti.
Dolarizasyon fakirleştirdikçe, ülkede kurumlara olan ve devlete olan güven zayıfladı.
İktidara ve onun koruduğu sermaye sınıfına güvensizlik, ulus devlete olan güveni de zayıflattı.
Ülkemizdeki güven bunalımı ve böyle bir bunalım içindeyken, devletin elinin kolunun bağlı olması…
Piyasa İslam’ının piyasa her şeyi düzenler şeklindeki anlayışı, yani “piyasa ne yaparsa güzel yapar anlayışı”
Siyasi iktidarın bunalımı seyirci gibi seyretmesinin sebebi; onun da elinden bir şeyin gelmemesindendir.
İliklerimize kadar özelleştirmelerle, ekonomiyi, ulusal pazarları yabancılara terk etmekle, elinde bir yetki kalmayan iktidar, şimdi servet sınıfına ricalarda bulunuyor; krizin çözümünde bana yardımcı olun diyor.
Durum, iktidarın da servet sınıfının da buhranı seyretmesiyle sonuçlanmaktadır.
Buhranın 10 yıl süreceği tahmini buradan çıkmaktadır. Çünkü devlet hiçbir şey yapmıyor. Servet sınıfı dolarlarını almış kenara çekilmiş, halk kendi başına kalmıştır.
Halkın yağmacıların yağmasından doğan borçları ödemesi on yıl sürer diye düşünülüyor.
Ekonomik zorunluluklar, devrim diyor. Lakin güç ve kuvvet Siyasal İslam ve servet sınıfının elindedir.
Servet sınıfı iktidar değişikliği olacaksa, sadece Erdoğan gitsin düzen aynen kalsın diyor.
Bundan böyle yazılarımı şu ifade ile bitirmek istiyorum; “Amacımız umudu mümkün kılmaktır”.
21 Kasım 2021
Bir yanıt yazın