Son yıllarda birçok köyü, kenti, ilçeyi ziyaret ettik. İnsanlarımızın sorunlarını dinledik. Karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk.
Bazen yolumuz bir köye iki kez düştü.
Gazeteci olarak halkın arasına sık sık karışırız.
Sorular sorarız. Soruları yanıtlarız. Paneller, konferanslar düzenleriz.
İşçinin, köylünün, memurun görüşlerini, düşüncelerini öğrenmek için söyleşiler yaparız.
Esnafla konuşuruz.
Amaç, çeşitli konularda halkımızın nabzını tutmak ve yazılarımızı bir masa başı çalışması, sanal ürün olmaktan çıkarıp, gerçeklere dayandırmak, halkımızla bütünleşmek…
İlk gidişimizde izlenimlerimiz şunlardı:
Genellikle köylüler durumlarından şikâyetçiydi. Mazot, gübre, tarım girdilerinin pahalı olduğundan, hükümetin çiftçileri desteklemediğinden yakınıyorlardı.
Ürünlerinin para etmediğini, ekmek parası bulamaz duruma geldiklerini söylüyorlardı.
Bu şikâyetler karşısında biz de onlara “Demokratik direnişlerle, yasal yollarla haklarını aramalarını” öneriyorduk. Şöyle yanıtlar geliyordu:
“Siz ne ‘hak’kından söz ediyorsunuz? Demokratik direnişi kim yapacak? Koca koca paşaları içeri atıyorlar. Bizim hacmimiz ne cirmimiz ne? Ateş olsak düştüğümüz yeri yakarız…
Bu yoklukta bir de dört duvar arasına girersek, çoluğumuz çocuğumuz hepten aç kalır…”
Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra kendileri bizi davet ettiler. İkinci gidişimizde yine aynı şikâyetleri sıraladılar ama bu kez görüşleri ve tavırları değişmişti.
“Bıçağın kemiğe dayandığını, bu iktidardan kurtulmak gerektiğini” söylüyorlardı.
Halk korku duvarını aşmıştı.
Korku duvarını esnaf da aşmaya başlamıştı.
Düziçi’nde köftecilik yapan bir esnaf, Köfteci Osman Usta, TC düşmanlığını protesto etmek için dükkânının camına, “TÜRKİYE CUMHURİYETİ KÖFTECİSİ” yazmıştı…
Kimseden korkusu yoktu şimdi onun.
Üstelik bu direnişlere katılanlar sadece öğrenciler de değildi. Aralarında bakkal Hüseyin, balıkçı Temel, kasap Hasan da vardı…
Bu gelişmeler, hak aramalar karşısında yönetenlerin yüreğine korku, kuşku düştü.
Korku yer değiştirdi…
Egemen güçler telaşlandılar…
Ama korkunun ecele faydası yoktur.
Halkımız, insanlarımız çok perişan bir durumdalar ve palavralara, boş vaatlere kanmıyorlar artık.
Gerçekleri görmeye başladılar.
Kimlerin bir avuç aşırı zengin müteahhittin yanında, kimlerin garip gurebanın yanında yer aldığını biliyorlar.
“Hak arama dönemi” başlıyor şimdi.
Bundan sonra10 binler 100 binlere, 100 binler milyonlara dönüşecek; sömürü düzenine son verecektir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Osmanlının küllerinden yarattığı Türkiye Cumhuriyetini yeniden kuracaktır.
Koca dev, uyanmaya başlamıştır.
Nazım’ın deyişi ile ezilenler, yıllardan beri aldatılanlar, “Nasırlı ellerini toprağa koymuş, dizlerinin üstünde doğrulmak üzeredirler…”
Birlik, bütünlük, dayanışma, birleşme toplantıları yapılmaktadır.
AKP’li yurtseverler de bu gidişattan, vurgun ortamından rahatsızdırlar.
AKP’den kopmalar, ayrılmalar başlamıştır.
Yakında vatanseverler, ellerindeki ay yıldızlı bayraklarla tüm yurdu miting alanına dönüştürüp, gelincik tarlasına çevireceklerdir.
Halk “korku duvarı”nı aşmıştır.
Ey AKP, duyduğun bu sesler üç beş çapulcunun değil, tüm yurtseverlerin ayak sesidir.
Kapınıza doğru yaklaşmaktadır. Çok yakınlarda, seçim sandıklarında egemenliğinize, zulmünüze, sömürünüze son vereceklerdir…
Bu vatandan bir tek çakıl taşının bile koparılamayacağını hem siz hem de dış düşmanlar çok yakında anlayacaktır…
Sonunuz Vahdettin’lerin, Damat Ferit’lerin sonu gibi olacaktır…