Dünya Adalet Projesi (World Justice Project: WJP) Hukukun Üstünlüğü Endeksi, hukukun üstünlüğü konusunda dünyanın önde gelen önemli bir kaynağıdır. 139 ülke ve yargı alanını kapsayan Endeks, hukukun üstünlüğünün dünya çapında nasıl deneyimlendiğini ve algılandığını ölçmek için 138.000’den fazla hane ve 4.200 hukukçu ve uzmanla yapılan ulusal anketlere dayanmaktadır.
Hukukun üstünlüğü, bir ülkenin iyi yönetildiğini gösteren kriterlerden en önemlisidir. Hukukun üstünlüğü, toplumun kurallarının bir uzantısıdır. Bir ülkenin bu ilkeyi benimsemesi durumunda yönetimine “nomocracy” denir. “Nomos”, hukuk ve “kratos” güç anlamındadır. Nomocracy, hukukun üstünlüğü anlamına gelir. Hukukun üstünlüğü kavramsal olarak “şekilci” (ince) ve “asli” (kalın) olarak iki yaklaşımla açıklanabilir. Şekli veya usule yönelik yaklaşıma göre, adaletten çok kurallar ve yasalar ön plana çıkar. Buna karşılık asli yaklaşımda, esas olan adalettir. Kurallar ve kanunların ötesine geçilerek, gerçek anlamda adaletin sağlanıp sağlanmadığı sorgulanır.
Türkiye Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde geçen yıla göre 10 sıra düşerek 139 ülke arasında 117’ncü sırada yer almıştır. Hukukun üstünlüğünde ilk 10’da Danimarka, Norveç, Finlandiya, İsveç, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Lüksemburg, Avusturya ve İrlanda yer almıştır. Türkiye geçen yıl 128 ülke arasından 107’nci olmuştu. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde son 10 sırada yer alan ülkeler şunlardır: Bolivya, Pakistan, Nikaragua, Haiti, Moritanya, Afganistan, Kamerun, Mısır, Kongo Demokratik Cumhuriyet, Kamboçya ve Venezuela.
Türkiye’nin yakın bir zamanda ilk sıralarda yer alması beklenemez. Fakat Türkiye’nin; bir NATO üyesi, bir OECD üyesi, Avrupa Konseyi kurucu üyesi ve de AB’ye tam üyelik başvurusu yapan Batılı bir ülke olarak ismi duyulmamış ülkeler kategorisinde yer alması düşündürücüdür. Türkiye, hukukun üstün olmayan ülkeler kategorisinden en kısa zamanda çıkmak zorundadır. Bunun için yargıya büyük iş düşmektedir. Daha önce verilmiş yargı kararlarına rağmen bu kararların “yok” (keenlemyekun) hükmünde sayılması durumunda Türkiye 117’nci sıradan da aşağılara gider.
Hukuk devleti ilkesi, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan cumhuriyetin niteliklerinden birisidir. Hukuk devleti ilkesi bir ideali ifade etmekte olup bu ilkenin hayata geçirilebilmesi, diğer gereklerin yanında hukuki güvenliğin sağlanmasını da gerektirir. Hukuk devletinde mahkeme kararlarında “makul bir istikrar” bulunmalıdır. Bu durum, hak arama hürriyeti, adil yargılanma hakkı ve hukuki güvenlik ilkesi ile doğrudan bağlantılıdır.
Mahkeme kararlarında istikrar olmasının çeşitli yararları vardır. Önceki kararlardan yararlanma mahkemenin önündeki uyuşmazlık için vereceği kararda zaman ve emekten tasarruf etmesini, kararın sorumluluğunu tek başına üstlenmekten kurtulmasını ve mahkeme kararlarında birlik ve uyumu sağlar. Benzer davaların benzer şekilde çözümlenmesi hukuk hayatında “eşitlik,” “kesinlik,” “tarafsızlık” ve “hukuki belirlilik” ilkelerinin gerçekleştirilmesinde yardımcı olur.
Anayasa Mahkemesi’ne göre kişilerin “hukuki güvenliğini” sağlamayı amaçlayan güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını gerektirir. Yasama, yürütme (idare) ve yargı erklerine çeşitli yükümlülükler getiren; “belirlilik”, “istikrar” ve “öngörülebilirlik” alt ilkelerinden oluşan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk devletinin ön şartıdır. Bir mahkeme benzer konuda farklı bir karar vereceği zaman, bunun gerekçesini ortaya koymalıdır.
Danıştay’a göre durum açıktır: “…yüksek mahkemelerin içtihatları birleştirme kararları yargı organlarını bağladığı gibi, idareyi de bağlayan kararlardır. İdare, benzeri olaylarda bu kararlar yönünde işlem tesisine zorunlu bulunmaktadır. Bunun dışındaki kesin yargı kararları ise, yalnızca tarafları bağlayan kararlardır.” (D1D, E. 1996/172, K. 1996/190, KT. 30.09.1996, DD, 1997, s. 92, s. 83, aktaran, Akyılmaz/Sezginer/Kaya, s. 50)
Hukuk devleti ilkesi, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan cumhuriyetin niteliklerinden birisidir. Bu ilkenin hayata geçirilebilmesi, diğer gereklerin yanında hukuki güvenliğin sağlanmasını da gerektirir. Hukuk devletinde mahkeme kararlarında “makul bir istikrar” bulunmalıdır. Bu durum, hak arama hürriyeti, adil yargılanma hakkı ve hukuki güvenlik ilkesi ile doğrudan bağlantılıdır.
Anayasa’nın 138. maddesi şöyledir: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” Danıştay’a göre yüksek mahkemelerin içtihatları birleştirme kararları yargı organlarını bağladığı gibi, idareyi de bağlayan kararlardır. İdare, benzeri olaylarda bu kararlar yönünde işlem tesisine zorunlu bulunmaktadır. Bunun dışındaki kesin yargı kararları ise, yalnızca tarafları bağlayan kararlardır.
Şimdi, aşağıdaki örneklerden hareketle 139 ülke arasında Türkiye’nin neden 117’ncü sırada yer aldığı açıklanmaya çalışılacaktır.
29 Mart 2021 tarihinde ÜK’un “İLGİLİ ALANDA ÇOK SAYIDA ÖĞRETİM ÜYESİ BULUNMASINA KARŞI BU JÜRİNİN OLUŞTURULMUŞ OLMASI SORUNLU BULUNMUŞTUR” kararı ilgili kurumlar tarafından dikkate alınmamış, yok sayılmıştır. Çünkü, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun Kararı yoruma gerek bırakmayacak kadar açıktır:
“…mevzuatta öngörüldüğü ve amaçlandığı şekilde, adayın bilimsel değerlendirmesini yapacak olan jürinin, adayın BİLİM ALANIYLA ilgili kişilerden oluşturulması esas olup, jüri değerlendirmesinin bir bütün olarak dikkate alınması gerekeceği de kuşkusuzdur. Olayda, diğer üniversitelerde Farmasötik Toksikoloji Anabilim dalında öğretim üyesi bulunup, bulunmadığı araştırılmaksızın, DAVACININ BAŞVURDUĞU PROFESÖRLÜK, KADROSUNUN BULUNDUĞU BİLİM ALANINDAN ÇOK AYRI BİR BİLİM ALANINDA, ANALİTİK KİMYA ANABİLİM DALINDA GÖREVLİ BİR ÖĞRETİM ÜYESİNİN JÜRİ ÜYELİĞİNE SEÇİLMİŞ OLMASI İTİBARİYLE, JÜRİNİN OLUŞUM BİÇİMİNİN MEVZUATA UYARLIK TAŞIMADIĞI AÇIKTIR. Bu durumda, usulüne uygun oluşturulmayan jüri değerlendirilmesine dayanılarak tesis edilen dava konusu işlemlerin hukuka uygun olduğunun kabulüne imkân bulunmamaktadır.” (Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, E. 1990/744, K. 1991/41, K.T. 11.10.1991)
Mahkeme kararı, “yargı organının, önüne gelen bir uyuşmazlığı kesin olarak çözmek amacıyla, uyuşmazlığa ilişkin kişiler ve olaylar ile somut hukuki durumlara ilişkin araştırma, gözlem ve hukukun ne dediğini belirlemek faaliyetinin sonucu olarak, hâkimin vicdani kanaati ile vardığı sonucu, yazılı hüküm olarak tespit ettiği kararlar” olarak tanımlanmaktadır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun E. 1991/453, K. 1992/38, (14.02.1992) kararı yoruma yer vermeyecek kadar açıktır: “Davacı hakkında rapor veren jüride görevlendirilen (…) UN DAVACI İLE AYNI ANABİLİM DALINDA OLMAMASI NEDENİYLE JÜRİNİN USULÜNE UYGUN OLUŞTURULMADIĞI ANLAŞILDIĞINDAN ve bu durumda, davacının bilimsel yeterliğinin yasa ve yönetmeliğe uygun olarak saptandığından söz edilemeyeceği sonucuna varıldığından, jürinin olumsuz raporuna dayanılarak tesis edilen işlemde mevzuata uyarlık görülmemiştir.”
Mahkeme kararlarının hukukun “yardımcı kaynağı” olduğu, mevzuatta düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu madde 1/3’e göre “Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun kararlarının dikkate alınmadığı Türkiye, adalete erişebilirlikte 139 ülke arsında 113’ncü sırada olup, Doğu Avrupa ve Orta Asya’daki 14 ülke arasında Rusya’nın gerisinde kalarak sonuncu sıradadır. Türkiye’nin 113’ncü sırada olmasının sebebi sorgulanmadığı sürece Türkiye’nin üst sıralara çıkması mümkün değildir.
Hukukun üstünlüğü, hukukun bir ülkedeki yayılmışlığını ve yetkisinin yüksekliğini açıklar. İlk defa Aristo tarafından “hukuk hükmetmelidir” şeklinde kullanılmıştır. Bütün demokratik toplumların ortak belirleyici özelliği olması sebebiyle hukukun üstünlüğü, özgür ve müreffeh bir toplumun en önemli ön şartıdır.
Hukukla yaşamak tek seçenek olmasa da, toplumlar için daha iyi yaşam yollarının başında gelen bir yol olduğu konusunda şüphe yoktur. Ancak hukukun üstün olduğu toplumlarda vicdanlarda adalet duygusu ve özgüven sağlanabilir, kişiler ancak adil bir hukuk sisteminde ferah içinde yaşayabilir. Daha önce verilmiş yargı kararlarının yok sayıldığı toplumlarda adil bir hukuk sisteminden ve de vicdanlarda adalet duygusundan söz edilemez. Bu tip toplumlar da 139 ülke arasında 117’ncü sıradan daha üste çıkamaz.
Yazıları posta kutunda oku