Yeni Güvenlik Yaklaşımları Kapsamında Uluslararası Kuruluşların Rolü ve Uygulamaları: BM ve NATO Örneği
Prj. Asist. Servet Taşdelen Bursa Uludağ Üniversitesi
Prof. Dr. Filiz GİRAY Bursa Uludağ Üniversitesi
21’inci yüzyılda güvenlik anlayışında yaşanan değişmeler, güvenlik sorunlarının çözümünde hem uluslararası işbirliğinin önemini hem de uluslararası kuruluşların rolünü artırmıştır. Uluslararası kuruluşlar (Birleşmiş Milletler (BM) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) gibi) da bu bilinçle savunma politikalarını gözden geçirmek ve yeniden yapılandırmak durumunda kalmışlardır. Bu bağlamda gerek BM gerekse de NATO’nun hem bölgesel hem de küresel güvenliği sağlamada geliştirdikleri güvenlik politikalarının ve stratejilerinin incelenmesi ve araştırılması büyük önem taşımaktadır. Bu temelde yapılan bir analize dayanan bu çalışmada, “Yeni Güvenlik Yaklaşımları” paradigmasının kavramsal, kuramsal ve süreçsel değişimini ortaya koyarak özellikle Kopenhag Okulu güvenlik sektörleri tipolojisi bağlamında BM ile NATO’nun rolü ve uygulamalarının genel bir değerlendirmesi amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Güvenlik, Yeni Güvenlik Yaklaşımları, Uluslararası Kuruluşlar, Yeni Güvenlik ve BM, NATO, Kopenhang Okulu.
ABSTRACT
Changes in the understanding of security in the 21st century have increased both the importance of international cooperation and the role of international organizations in solving security problems. International organizations (such as the United Nations (UN) and the North Atlantic Treaty Organization (NATO)) have also had to revise and restructure their defense policies with this awareness. In this context, it is of great importance to examine and investigate the security policies and strategies that both the UN and NATO have developed to ensure both regional and global security. This study which is based on an analysis on this basis, aims at a general assessment of the role and practices of the UN and NATO, particularly in the context of the Copenhagen School of security sector typology, by demonstrating the conceptual, theoretical and process change of the paradigm of “new security approaches”.
Keywords: Security, New Security Approaches, International Organizations, New Security Approaches and UN, NATO, The Copenhagen School.
GİRİŞ
Uluslararası ilişkiler disiplininin en temel kavramlarından birisini güvenlik konusu oluşturmaktadır. Güvenlik, gerek kavramsal olarak gerekse de teorik açıdan oldukça farklı perspektiflerle ele alınıp incelenmektedir. Özellikle küreselleşme sürecinin başlaması ve soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte birçok alanda olduğu gibi güvenlik alanında da değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Örneğin Soğuk Savaş döneminin “Geleneksel/Klasik Güvenlik” anlayışının yansımaları olan realizm, neo-realizm, liberalizm ve neo-marksizm gibi güvenlik anlayışlarından, güvenliğin ekonomik, politik, sosyal, askeri ve çevresel boyutlarını ele alan “Yeni Güvenlik Yaklaşımları” olarak da ifade edilen çok boyutlu bir anlayışa geçilmiştir. Bu gelişim 1990’larda başlayan 2000’li yıllarda hızlanan küreselleşme olgusunun da bir sonucudur. Güvenlik anlayışında yaşanan bu çok boyutlu değişim, güvenlik sorunlarının ulusal düzeyden çıkıp uluslararası bir sorun haline gelmesine ve kolektif güvenliğe olan gereksinimin artmasına neden olmuştur. Dolayısıyla güvenlik anlayışından yaşanan bu değişim ve dönüşüm, güvenliğin sağlanmasında uluslararası işbirliğinin önemini artırmış ve temel aktör olarak da uluslararası kuruluşlar vazgeçilmez olmuştur.
Bu çalışmada Yeni Güvenlik Yaklaşımları kuramsal açıdan açıklandıktan sonra güvenlik konusunda önemli işlevler üstlenen iki uluslararası kuruluş olarak BM ile NATO’nun rolü ve uygulamalarını analiz edilecektir. Çalışma 3 bölüm şeklinde organize edilmiştir. İlk bölümde, uluslararası ilişkiler disiplininde güvenliğin kavramsal çerçevesi açıklanmaktadır. İkinci bölümde, güvenlik anlayışından yaşanan değişim, “yeni güvenlik yaklaşımları” çerçevesinde irdelenmiştir. Üçüncü bölümde ise soğuk savaş sonrası dönemde Kopenhag Okulu’nun beş boyutlu güvenlik tipolojisinden yola çıkılarak BM ile NATO’nun uygulamaları detaylı olarak analiz edilmiştir. Son bölümde de analiz bulgularına dayalı olarak BM ile NATO’ya yönelik durum tespiti yapılarak eleştiri ve öneriler yer almaktadır.
⦁ KAVRAMSAL ÇERÇEVEDE ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE GÜVENLİK
Güvenlik kavramı, insanoğlunun varoluşuyla ortaya çıkmış ve farklı perspektiflerle ele alınıp çok boyutlu bir araştırma alanına dönüşmüştür. Güvenlik alanındaki ilk çalışmalar insanoğlunun toplu yaşama geçişiyle korunma, barınma ve varlığını devam ettirme gibi temel gereksinimleri kapsarken sonraları devlet ve bireyi temel aktör olarak kabul eden, devlet ve bireyin makro ve mikro faaliyetlerini kapsayan geniş bir çalışma alanına evrilmiştir.
Güvenlik kavramına yönelik birçok tanımlama yapılmıştır. Uluslararası ilişkiler disiplininde güvenlik kavramını ilk ele alan Arnold Wolfers’e göre güvenlik; nesnel anlamda sahip olunan değerlere yönelik herhangi bir tehdidin yokluğu, öznel anlamda ise bu değerin saldırıya uğrayacağı korkunun olmaması halidir (Wolfers, 1952: 484-
485). Baldwin ise bu tanımı genişletmekte ve güvenliği, “sahip olunan değerlere karşı bir zararın en düşük olduğu durum” şeklinde tanımlamaktadır (Baldwin, 1997: 13).
Brauch, güvenlik kavramının barış ile yakından ilgili olduğuna dikkat çekerek şöyle tanımlamaktadır. Güvenlik, “sosyal bilimlerde genel çerçeve ve boyutlara tekabül eden, bireylere konulara, toplumsal adetler ile değişen tarihsel şartlara ve durumlara uyarlanan önemli bir kavramdır” (Brauch, 2008: 2). Bir tehlikeye yönelik tedbir alma ve savunma algısı üzerine kullanılan güvenlik kavramı, devletler açısından düşünüldüğünde ise devletlerin egemenliğini ve bütünlüğünü sağlama çabasıdır (Dedeoğlu, 2008: 24). Esas itibariyle güvenlik, coğrafi bölgelerin stratejik önemine göre bölge güvenliği, toplumun, devletin, uluslararası ve diğer grupların ve dolayısıyla bireyin güvenliği gibi birbirini etkileyen unsurları içermektedir (Bakan ve Şahin, 2018: 136). Güvenlik kavramı hangi bakış açısı ile ele alınırsa alınsın sosyal hayatın kozmopolit yapısıyla artan tehdit algısının farklılaşması ve aynı zamanda artması bu gün olduğu gibi gelecekte de kavramın değişmesine ve gelişmesine neden olacaktır.
⦁ ULUSLARARASI GÜVENLİK KAVRAMINDAN KOLEKTİF GÜVENLİĞE: GÜVENLİKTE YENİ YAKLAŞIMLAR
Uluslararası ilişkiler disiplinindeki kavramsal ve kuramsal yaklaşımlar; sistemin yapısından, uluslararası konjonktürden, dönemin koşullarından, sistemdeki aktör sayısından, aktörlerin niteliği ile niceliğinden ve aktörlerin birbirleriyle ilişkilerinden etkilenmekte ve bu çerçevede şekillenmektedir. Özellikle soğuk savaş döneminin durağan yapısı ve soğuk savaş sonrası sistemin belirsizlikleri bu savı destekler niteliktedir (Sandıklı ve Emeklier, 2012: 5). Soğuk savaş döneminin “Geleneksel/Klasik Güvenlik” kuramları (Realizm, neo-realizm, liberalizm, marksizm ve neo-marksizm) devleti temel aktör olarak kabul edip salt askeri konuların güvenliğine odaklanmışlardır. Oysa soğuk savaş sonrası dönemde gelişen ve “Yeni Güvenlik Yaklaşımları” olarak da literatürde yer alan eleştirel yaklaşım, konstrüktivist (inşacı) yaklaşım, feminist yaklaşım, Kopenhag Okulu ve Galler Okulu devleti temel aktör olarak görmenin yanı sıra güvenliğin askeri, siyasi, ekonomik, toplumsal ve çevresel boyutlarına da önem vererek güvenlik konusunun daha geniş bir perspektif ve kapsamlı bir hal almasını sağlamışlardır.
“Yeni Güvenlik Yaklaşımları” (Eleştirel Yaklaşım, Konstrüktivist (inşacı) Yaklaşım, Feminist Yaklaşım, Kopenhag Okulu ve Galler Okulu), güvenlik kavramına bir bütün olarak bakarak güvenliğin genişlemesini, çeşitlenmesini ve derinleşmesini sağlamışlardır (Waever, 2004: 8; Baysal ve Lüleci, 2011: 70). Özellikle Eleştirel Yaklaşımın; kimin güvenliği, neyin güvenliği ve kimden/neden koruma gibi sorularıyla güvenliği sorgulaması, Galler Okulu’nun özgürleşme güvenlik ilişkisi ve Kopenhag Okulu’nun güvenliği sektörel bazda incelemesi yeni güvenlik anlayışının özünü oluşturmaktadır. Bu bağlamda aşağıda yer alan Tablo 1, güvenliğin
sağlanmasına yönelik sorulan sorulara cevap verilmesi ve günümüzdeki güvenlik yaklaşımlarının özetlenmesi bakımından önem arz etmektedir.
Tablo 1: Genişletilmiş Güvenlik Kavramları
Güvenlik Kavramları | Gösterilen (Kimin Güvenliği?) | Risk Altındaki Değer (Neyin Güvenliği?) | Tehdit Kaynağı/Kaynakları (Kimden/Neden Korunma?) |
Ulusal Güvenlik [Siyasi, Askeri Boyut] | Devlet | Egemenlik, Toprak Bütünlüğü | Diğer Devlet, Terörizm (Devlet Dışı Aktörler) |
Toplumsal Güvenlik [Boyutu] | Milletler, Toplumsal Gruplar | Ulusal Birlik, Kimlik | (Devletler) Milletler, Göçmenler, Yabancı Kültürler |
Ekonomik Güvenlik1 | Bireyler (Tüccarlar) | Ticaret, Üretim, Finans İlişkileri | Devletler, Terörizm, Küreselleşme |
İnsan Güvenliği | Bireyler, İnsanlık | Beka, Hayat Kalitesi | Devlet, Küreselleşme, Küresel Çevre Sorunları (GEC), Doğa, Terörizm |
Çevresel Güvenlik [Boyutu] | Ekosistem | Sürdürülebilirlik | İnsanlık |
Cinsiyet Güvenliği | Cinsiyet İlişkileri, Yerli Halk, Azınlıklar | Eşitlik, Kimlik, Dayanışma | Ataerkillik, Totaliter/Erktekelci Kurumlar (Hükümetler, Dinler, Elitler, Kültür), Hoşgörüsüzlük |
Kaynak: Brauch, 2008: 11.
1 Tarafımızca eklenmiştir.
Tablo 1’de görüldüğü üzere, güvenlik kavramı askeri güvenlik, siyasi güvenlik, toplumsal güvenlik, ekonomik güvenlik, insan güvenliği, çevresel güvenlik ve cinsiyet güvenliği üzerinden sınıflandırılmıştır2. Güvenlik kavramının bu denli geniş tutulması Soğuk Savaş sonrası dönemde gerek risk ve tehditlerin öngörülememesi gerekse de güvenliğin sadece devletin bekasıyla sağlanamayacağıdır. Bu nedenle devletin bekasının yanı sıra bireyi de güvenliğin merkezine alan yeni güvenlik anlayışı, bireyin refahına etki eden her türlü risk ve tehlikenin güvenlikleştirilmesini amaçlamaktadır. Ayrıca Tablo 1’e bakıldığında Kopenhag Okulu, güvenlik kavramını tek boyutluluktan kurtararak, çok boyutlu ve sektörel bir düzeye taşıdığı görülmektedir. Okul’un kategorize ettiği bu sektörleri kısaca şu şekilde detaylandırmak mümkündür.
Askeri güvenlik sektörü, devletlerin askeri kapasiteleri ile devletlerin birbirlerinin niyetleri hakkındaki algı yönetimleri veya tanıma ilişkilerini kapsamaktadır. Askeri sektördeki temel referans noktası devlettir. Bu bağlamda Soğuk Savaş sonrası dönemde nükleer silahların varlığına yönelik yaklaşımlar askeri güvenlik sektördeki algılamalara örnek teşkil etmektedir (Buzan, Waever ve Wilde, 1998: 123). Siyasi sektörde de baskı ilişkilerine dayalı ideolojik tehditler ve diplomatik tanımama gibi konular güvenlik tehditleri olarak nitelendirilmektedir. Fakat bu nitelendirme söyleme dayalı olmalıdır. Çünkü söylemde dile getirilmeyen hiç bir şey tehdit olarak kabul edilmemektedir. Diğer bir ifadeyle, güvenlikleştirme, tehditlerin kapsamı kadar tehditlerin ortaya çıkışında da belirleyici bir yaklaşımdır (Akgül-Açıkmeşe, 2011: 59). Ekonomik güvenlik sektörde, kaynaklar ve piyasaya erişimi ile devletlerin ekonomik yünden güçlenmesi ve sosyal refahlarının sürdürülmesi açısından incelenmektedir. Toplumsal sektör, kolektif kimlik konuları ile ilgilenmektedir. Toplumların aidiyet ve mensubiyetlerini temel alan din, dil, kültür ve kimliklerini güvenlik kapsamına almaktadır. Son olarak çevresel güvenlik sektörü, kaynak kıtlıklarından çevre felaketine kadar, bölgesel düzeyden küresel düzeye kadar yaygınlık göstermektedir. Kısacası insan faaliyetleri ve biyosfer arasındaki ilişki ele alınmaktadır (Baysal ve Lüleci, 2011: 73). Cinsiyet güvenliği ise biz ve ötekiler, yerli ve yabancılar, azınlıklar temelinde şekillenmekte ve feminist teoriye dayanmaktadır. Genel olarak feminist teori, ataerkil ve totaliter bir toplum yapısında gerek uluslararası ilişkilerdeki temel aktörlerin gerekse de sosyal hayattaki insani ilişkilerde etkili olan erkeklerin oluşuna odaklanmaktadır. Feminist teori, her platformda kadın ve erkek eşitliğini savunmaktadır.
2 Ayrıntılı bilgi için bkz. Buzan, B., (1983), People, States, and Fear: The National Security Problem in International Relations, Brighton, Harvester Wheatsheaf. Buzan, B. Wæver, O. ve Wilde, J., (1998), Security: A New Framework for Analysis, Boulder, Londra: Lynne Rienner Publishers.
⦁ YENİ GÜVENLİK YAKLAŞIMLARI KAPSAMINDA BM İLE NATO’NUN ROLÜ VE UYGULAMALARI
Soğuk savaş sonrası dönemde risk ve tehditlerin çeşitlenmesiyle “ulus devletlerin” yanı sıra “uluslararası kuruluşların”, “sivil toplum örgütlerin” ve “düşünce kuruluşlarının” önemli birer güvenlik aktörü haline geldiği görülmektedir. Bu kuruluşlar içinde özellikle BM ve NATO önemli roller üstlenen kuruluşlar olarak yer almaktadırlar. Dolayısıyla bu dönemde neredeyse dünyadaki tüm bağımsız devletleri kendi çatısı altında toplayan ve uluslararası güvenlik ve barışı sağlama misyonuyla BM, yine “kolektif savunmadan”, “kolektif güvenliğe” dönüşen NATO’nun rolü ve uygulamaları dikkate değerdir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası barışın ve güvenliğin sağlanması ve korunması noktasında BM yeni uygulamaları hayata geçirmiştir. Bunlar; önleyici diplomasi, barış yapma yöntemi, barış tesis etme yöntemi ve barış koruma yöntemidir. BM, bu faaliyetlerine ek olarak çevre sorunları, mültecilik ve göç sorunları, konvansiyonel ve nükleer silahlanma, biyopolitika gibi yeni güvenlik konseptinin ve kolektif güvenliğin içinde yer alan güvenlik sorunlarına da odaklanmıştır (İşyar, 2008: 6-12). NATO ise söz konusu dönemde müdahaleler, kriz yönetimi ve barışı destekleme operasyonları kapsamında çevre sorunları, iklim değişikliği, siber güvenlik, uluslararası göç ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmiştir (Şahin, 2017: 70).
Soğuk savaş sonrası dönemde Eleştirel Yaklaşımlar içinde gerek Galler Okulu’nun özgürleşme güvenlik ilişkisi gerekse de Kopenhag Okulu’nun ortaya koyduğu beş boyutlu güvenlik tipolojisi güvenlik sorunlarının tespiti ve analizinde büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda hem BM’nin hem de NATO’nun uluslararası barışı sağlamada rolü ve uygulamaları; askeri, siyasi, ekonomik, toplumsal ve çevresel güvenlik başlıkları altında değerlendirilecektir.
⦁ Askeri ve Siyasi Güvenlik
Soğuk savaş sonrası değişen ve dönüşen yeni konjonktürde BM, bölgesel savaşlarda tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan insan hakları ihlallerinin önlenmesi ve post- modern kuramların ön plana çıkardığı insan güvenliğinin sağlanması noktasında aktif bir rol üstlenmiş ve soğuk savaş dönemindeki siyasi güvenliğe ilişkin uygulamalarının dışında yeni bir yaklaşım ortaya koymuştur. Nitekim BM Güvenlik Konseyi’nin “688 sayılı Kararı” ile ilk kez Irak’a, ardından “794 sayılı Karar” ile Somali’ye insancıl amaçlarla egemen devletlerin içişlerine kuvvet kullanılarak müdahalede bulunulmuştur. Aynı kapsamda, demokratik kurallara uyulmadığı gerekçesiyle Birmanya’daki seçimler iptal edilmiş ve Haiti’ye müdahale izni verilmiştir. Böylece BM’nin devletlerin iç işlerine müdahale edilmemesi ilkesinin soğuk savaş sonrasında söz konusu kararlarla aşılması, gerek uluslararası hukuk açısından gerekse de
uluslararası ilişkiler bağlamından çok önemli bir dönüm noktası olmuştur (Ergül, 2012: 192-193).
BM barışı koruma gücünün (UNPROFOR, United Nations Protection Force) görev üstlendiği en önemli yerlerden birisi eski Yugoslavya topraklarıdır. Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Bosna savaşı patlak vermiştir. Artan çatışmalar üzerine BM Güvenlik Konseyi 1992 tarihinde aldığı “743 sayılı kararla”, UNPROFOR’un karargahının Bosna-Hersek’te kurulabileceği kararı alınmıştır. UNPROFOR’un görevi taraf tutmaksızın, çatışma düzeyini yavaşlatarak ve azaltarak, barış sürecinin ilerlemesine katkıda bulunmaktır. Ancak ilan edilmiş tarafsızlığına ve barışçıl temsiline karşın UNPROFOR, askeri, siyasal, sözlü ve psikolojik olarak, özellikle Sırp tarafının saldırılarına uğramış ve başarılı olamamıştır. 1995’te ABD’nin öncülüğünde NATO’nun hava harekatına (Kararlı Güç Harekatı) başlaması ile Sırbistan’ın müzakere masasına oturmasını sağlamıştır. Hava saldırıları sürerken 14 Aralık 1995 yılında Dayton Antlaşması’nın imzalanmasının ardından Yugoslav savaşı sona erdi. NATO’nun Bosna-Hersek’teki askeri harekatı NATO’nun kuruluşundan beri en büyük askeri harekatıdır (Emiroğlu ve Çakır, 2015: 680-684).
Barış ve güvenliğin sağlanması için BM ile NATO’nun bir diğer harekatı 1998 yılında Kosova’ya olmuştur. BM Güvenlik Konseyi’nin 12 Haziran 1999 tarihli “1244 sayılı kararı”, Kosova sorununun çözümüne yönelik bir yol haritası ortaya koymuştur. “1244 sayılı karar”, Kosova için geçici yönetim yaratılmasına zemin sağlarken; BM, anlaşmada Yugoslav kuvvetlerinin bölgeden çekilmesini düzenlemiştir. NATO, bölgede tarafları birbirlerinden ayrı tutmak, silahsızlandırmak, düşmanlıkları önlemek, ad hoc idari birimin başarılı olmasını sağlamak için Kosova Kuvvetini (KFOR) oluşturmuştur. BM de, insani meselelerde sorumluluk üstlenen ve sivil yönetimin oluşturulması için BM Kosova Misyonunu (UNMIK) kurmuştur (Emiroğlu ve Çakır, 2015: 685). 1999-2008 yılları arasında BM idaresi altında bir bölge olan Kosova, 2008 tarihinde tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan ederek denetim BM’den AB’ye geçmiştir.
11 Eylül 2001 terör saldırıları, güvenlik değerlendirmelerine ilişkin politika ve stratejilerin köklü değişime uğradığı bir kırılma noktası niteliğindedir. 11 Eylül saldırılarından hemen sonra, 12 Eylül 2001 tarihinde toplanan BM Güvenlik Konseyi aldığı “1368 sayılı Kararla” 11 Eylül saldırıları kınanmış, BM Antlaşmasının 51. maddesinde3 kayıtlı bireysel ve kolektif kendini savunma hakkını vurgulamıştır. Ancak bir ülkeye müdahale yetkisi verilmemiştir. ABD, BM’nin bu kararını hiçe sayması üzerine aynı BM, 28 Eylül 2001 tarihli ve “1373 sayılı Kararında” ise,
3 “Bu Antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez” (UN, 1945: 10-11).
terörizmle mücadele çağrısı yapmıştır (Tavas, 2011: 192-195). BM Güvenlik Konseyi “1373 sayılı Kararı” ile ABD liderliğindeki koalisyon kuvvetleriyle birlikte Ekim 2001’de Afganistan’a saldırmışlardır. NATO ise ittifakın 5. maddesini4 işleterek ilk kez kendi sınırlarının ötesinde bir askeri harekâta katılmıştır. Bu bağlamda 11 Eylül, “yeni” güvenlik tehdit ve risklerinin kendi öznel alanlarından güvenlik alanına taşınmasına neden olmuş ve böylece, güvenlik ortamıyla bu tehdit ve riskler arasında anlamlı bir ilişki kurulmasını sağlamıştır. Böylesine kapsamlı bir güvenlikleştirme sürecine neden olmuş olması 11 Eylül’ü farklı kılan önemli bir özelliktir (NATO, 2018).
Nitekim NATO’nun 2011 yılında barışın tesisi için Libya’ya düzenlediği askeri müdahale bir diğer önemli gelişmedir. Libya müdahalesi, meşru “insancıl müdahale” kapsamında ele alınmış ve BM Güvenlik Konseyi’nin “1973 sayılı Kararı” ile gerçekleşmiştir (Sak, 2015: 141). Ancak gerek BM’nin gerekse de NATO’nun Arap Baharıyla Tunus, Ürdün, Yemen, Mısır, Bahreyn ve Suriye’de yaşanan insanlık trajedilerine karşı sessiz kalmaları ve aynı reaksiyonu göstermemeleri eleştirilerin odak noktası haline gelmişlerdir. Özellikle Suriye’de 8 yıldır devam etmekte olan savaş, 100 binlerce insanın ölümüne ve milyonlarca insanın dünyanın farklı coğrafyalarına mülteci olarak sığınmasına neden olurken, BM tarafından hala bir kararın alınmamış olması örgütün varlığını tartışılır hale getirmektedir. Bu nedenle öncelikle BM Güvenlik Konseyi’nin kurumsal yapılanmasına ilişkin yapılması gereken reformlar, bu kurumun daha etkin yapılanması amacıyla yönetişim anlayışının ilkeleri doğrultusunda belirlenmelidir. BM sistemi, hem fonksiyonel hem de organik bakımdan yeniden tanımlanmalı, insanlığın yeni güvenlik algılamaları çerçevesinde sorunların çözümünü sağlayabilecek kapasiteye sahip kurumlar ve kurallar ihdas edilmelidir.
⦁ Ekonomik ve Toplumsal Güvenlik
Ekonomik güvenlik, genel olarak piyasa mekanizmalarının işleyişi, kaynakların varlığı ve tüketim düzeyleri gibi iktisadi ilişkiler perspektifinden değerlendirilir. Ancak Kopenhag Okulu ekonomik güvenlik kavramını genişleterek küresel bağlamda değerlendirmektedir. Bu bağlamda ekonomik güvenlik, istikrarsızlık ve eşitsizliklerin ortadan kaldırıldığı, gelir dağılımında adaletin sağlandığı, bireylerin asgari
4 “Taraflar, Kuzey Amerika’da veya Avrupa’da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa BM Yasası’nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır. Böylesi herhangi bir saldırı ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirilecektir. Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman, bu önlemlere son verilecektir” (NATO, 1949: 1).
ihtiyaçlarının karşılandığı, toplumsal refah ve kalkınmanın üst seviyelere yükseltildiği ve devlet egemenliğinin olduğu bir ortamda sağlanmaktadır (Mesjasz, 2008: 142).
Küresel ölçekte kalkınmanın sağlanmasına ve gelir dağılımında eşitsizliklerin ortadan kalkmasına odaklanan BM, ekonomik güvenlik ve kalkınmanın merkezine insanı koyarak kabul edilebilir bir yaşam kalitesine ulaşmayı hedeflemektedir. Bu nedenle 1990 yılından itibaren Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), ülkelerarası sosyoekonomik gelişmişlik düzeylerini karşılaştırmak için “İnsani Gelişme Endeksleri (İGE)” yayınlamaktadır. BM, insani gelişme politikaları ile ekonomik krizden etkilenen ülkelerin ekonomik ve sosyal yönden zayıf, korunmaya muhtaç olan dezavantajlı grupların karşı karşıya kaldıkları yoksulluk problemlerini ele almaktadır (Doğan ve Tatlı, 2014: 99-102).
BM, ekonomik ve toplumsal güvenliğin sağlanması ve yoksulluğun azaltılması için toplantılar yapmakta ve raporlar yayınlamaktadır. Bu kapsamda “Kopenhag Toplumsal Kalkınma Deklarasyonu ve Eylem Programı”, “21. Yüzyılda BM Raporu” ve “BM Binyıl Bildirgesi”, “21.Yüzyıl Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kalkınma ve Barış”, “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu (UNESCO) Kalkınma ve Yoksullukla Mücadele Stratejisi”, “BM Sürdürülebilir Tüketim ve Yoksulluğun Azaltılmasına Doğru” ve “UNDP Globalleşme ve Yoksulluk” yayınlanan raporlardan birkaçıdır (Aktan, 2018). Özellikle 2018 yılındaki BM Güvenlik Konseyi’nin toplantısında “yolsuzluk ve çatışmalar” konusunun da ele alınması dikkate değerdir. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, yolsuzluğunun çatışmaları tetiklediğini bununda uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiğini belirtmiştir. Söz konusu raporlar ve toplantıların gerek politik aktörler gerekse de uluslararası kamuoyu için bir farkındalık yaratması bakımından çok önemlidir. Raporların bir diğer önemli getirisi de ekonomik ve toplumsal güvenliğin ülkelerin toprak bütünlüğü kadar önemli olmasına vurgu yapmasıdır. Görüldüğü gibi BM, var olan sorunlara her ne kadar kökten çözüm üretmese de sorunların varlığına dikkat çekmesi noktasında önemli rol oynamaktadır.
Ekonomik güvenliğin sağlanması için NATO ise Aden Körfezinde korsanlarla mücadele etmiştir. Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’nda deniz ticareti yapan tüccarlar ve Dünya Gıda Programı çerçevesinde Somali’ye yardım götüren gemiler sık sık Somalili korsanların saldırılarına maruz kalmaktaydılar. Bu nedenle NATO, 2009 yılında deniz ticareti güvenliği sağlamak için Aden Körfezine operasyon düzenlemiştir. Yine deniz ticareti güvenliği için Akdeniz’de gözlem harekâtı, Ukrayna’da hava keşif görevleri (Air Policing) ve Afrika Boynuzu’nda ise haydutlukla mücadele görevleri NATO’nun icra ettiği diğer görevlerdir (NATO, 2018).
⦁ Çevresel Güvenlik
Çevresel güvenlik, kaynak kıtlıklarından çevre felaketlerine kadar, bölgesel düzeyden küresel düzeye kadar yaygınlık göstermektedir. Konunun güvenlik boyutuyla birlikte ele alınması 1970’li yıllarda meydana gelen çevresel bozulmalara kadar götürmek mümkündür.
BM bünyesinde 1972 yılında BM Uluslararası Çevre Programının (UNEP) kurulmasıyla BM’nin çevresel güvenlik alanındaki faaliyetlerinde bir artış söz konusu olmuştur. 1992 yılında da BM Çevre ve Kalkınma Konferansı Rio Deklarasyonuyla çevre ile güvenlik arasındaki ilişkinin önemle vurgulanması ve çevre hukukunun kurumsallaşması sağlanmıştır. Çevresel güvenlik kapsamında BM bünyesinde gerçekleşen bir diğer önemli gelişme ise 2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’dür. Kyoto Protokolü, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda atılacak adımların etkinleştirilmesi yönünde bir girişimdir. Kyoto Protokolünü diğer uluslararası çevre sözleşmelerinden farklı kılan en önemli özellik, belirlenen hedeflere ve yükümlülüklere uyulmaması takdirde bir takım yaptırımlar sisteminin içermesidir (Ergül, 2012: 199-200).
NATO, 1991 stratejik dönüşümünde ilk kez çevresel güvenliğe yer vermiştir. Burada ulusal, bölgesel ve siyasi güvenliğin savunma boyutuna vurgu yapan NATO, güvenlik ve istikrarın sağlanması için çevresel güvenlik unsurlarında kapsama alındığı kolektif savunmadan geçmektedir. İttifak’ın çevresel güvenlikle ilgili sorunlar karşısında uluslararası alandaki ilk somut adımı ise, 2004 yılında kurulan Çevre ve Güvenlik Girişimi’dir (Environment and Security Initiative, ENVSEC). Bu Girişim, hassas bölgelerde ulusal güvenliği tehdit eden çevresel sorunların ele alınması amacıyla kurulmuştur. NATO aynı zamanda, Barış ve Güvenlik Bilim Komitesi savunma ile ilgili çevresel meseleleri ise, 2009 yılının Ekim ayında kurduğu, Savunma ve Çevre Uzmanlar Grubu (Defence and the Environment Experts Group, DEEG) aracılığıyla yerine getirmektedir. Grubun temel hedefleri, çevreyi askeri operasyonların zararlı etkilerinden korumak, askeri teçhizatı fiziksel ortama adapte etmek, iklim değişikliğinin etkisinin azaltılması ve NATO görevlilerini çevresel güvenliğin artırılması konusunda eğitmek vb. faaliyetlerde bulunmaktadır (Çolakoğlu, 2012: 104-105).
⦁ SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Soğuk savaş döneminde hakim olan geleneksel güvenlik anlayışı, askeri konulara önem vermekte ve devleti temel aktör olarak görmekteydi. Ancak soğuk savaş’ın sona ermesi ile birlikte güvenlik anlayışında da değişim yaşanmış, geleneksel güvenlik anlayışı sorgulanır hale gelmiştir. Bu yeni dönemde güvenliğin ekonomik, politik, sosyal, askeri ve çevresel boyutlarını ele alan “Yeni Güvenlik Yaklaşımları” olarak da ifade edilen çok boyutlu bir güvenlik anlayışına geçilmiştir. Güvenlik alanının bu şekilde genişlemesi beraberinde birçok güvenlik sorunu da getirmiştir. Bu nedenle
sorunların çözümünde ülkelerin gösterdikleri ferdi mücadele sonuçsuz kalırken uluslararası kuruluşlarla birlikte hareket etmeyi ve uluslararası kuruluşların varlığı kaçınılmaz olmuştur. Bu bağlamda gerek BM’nin gerekse de NATO’nun rolü ve uygulamaları oldukça önemlidir.
Kopenhag Okulu’nun güvenlik sektörleri kapsamında BM’nin rolü ve uygulamaları incelendiğinde askeri ve siyasi konularda BM Güvenlik Konseyinin daimi üyelerinin tutumuna göre hareket edildiği görülmektedir. Örneğin BM’nin Bosna ve Kosova savaşlarında binlerce insanın ölümünden sonraki vakitsiz müdahalesi ve Arap Baharıyla Ortadoğu’da yaşananlara sessiz kalması söz konusu savı doğrular niteliktedir. BM, ekonomik ve toplumsal konularda kısmen başarılı olurken çevresel konularda ise UNEP’in uygulamalarıyla son derece başarılıdır. BM’den beklenen sadece belli alanlarda değil tüm güvenlik sektörleri alanlarında başarılı olup barış ve güvenliğin tesis edilmesidir. Bunun içinde BM, veto etme yetkisine sahip devletlerin tekelinden çıkartılıp hem fonksiyonel hem de organik bakımdan yeniden tanımlanmalı, 21. yüzyılda yaşanan değişim ve dönüşüme cevap verebilecek kurumlar ihdas edilmelidir.
İttifak üyelerinin güvenliğini sağlamak gibi geleneksel görevlerini yerine getiren NATO ise yeni güvenlik yaklaşımları çerçevesinde kendini yeniden yapılandırmıştır. NATO salt askeri konuların dışında siyasi, ekonomik, toplumsal ve çevresel güvenlikle ilgili kendi sınırları dışında yeni misyonlar ve görevler üstlenmiştir. Kuruluş felsefesine bağlı olan NATO, BM kadar bir çok faaliyete dahil olmasa da üstlendiği tüm faaliyet ve programları başarılı bir şekilde yürütmektedir. Ancak tüm bunlara rağmen NATO, çok acilen ABD’nin hegemonyası altından çıkmalıdır. NATO, barış ve güvenliğin tesisi için sadece üye ülkelerinin sınırlarını değil, sınırlarının çok ötesinde istikrarı bozabilecek her türlü yasal olmayan yapıyla müdahale etmeli ve operasyonlarını artırmalıdır.
KAYNAKÇA
Açıkmeşe-Akgül, S., (2011) “Algı mı Söylem mi? Kopenhag Okulu ve Yeni-Klasik Gerçekçilikte Güvenlik Tehditleri”, Uluslararası Ilişkiler, Cilt: 8, Sayı: 30, ss.43- 73.
Aktan, C.C., (2018), Sosyal Devlet, Gelir Dağılımı ve Yoksulluk, Ankara: HAK-İŞ Yayınları.
Bakan, B., ve Şahin, S., (2018), “Uluslararası Güvenlik Yaklaşımlarının Tarihsel Dönüşümü ve Yeni Tehditler”, The Journal of International Lingual, Social and Educational Sciences, Cilt:4, Sayı:2, ss.135- 152.
Baldwin, D.A., (1997), “The Concept of Security”, Review of International Studies, Cilt: 23, ss.5-26.
Baysal, B. ve Lüleci, Ç., (2011), “Kopenhag Okulu ve Güvenlikleştirme Teorisi”,
Güvenlik Stratejileri, Sayı:22, ss.61-96.
Brauch, H.G., (2008), “Güvenliğin Yeniden Kavramsallaştırılması: Barış, Güvenlik, Kalkınma ve Çevre Kavramsal Dörtlüsü”, Uluslararası İlişkiler, Cilt:5, Sayı:18, ss.1-47.
Buzan, B., (1983), People, States, and Fear: The National Security Problem in International Relations, Brighton: Harvester Wheatsheaf.
Buzan, B. Wæver, O. ve Wilde, J., (1998), Security: A New Framework for Analysis, Boulder, Londra: Lynne Rienner Publishers.
Çolakoğlu, E., (2012), “NATO’nun Çevreye İlişkin Rolü”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:33, ss.101-112.
Dedeoğlu, B., (2008). Uluslararası Güvenlik ve Strateji, İstanbul: Yeniyüzyıl Yayınları.
Doğan, E.M., ve Tatlı, H., (2014), “İnsani Gelişme ve İnsani Yoksulluk Bağlamında Türkiye’nin Dünyadaki Yeri”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt:28, Sayı:1, ss.99-124.
Emiroğlu, H. ve Çakır, F., (2015), “Soğuk Savaş Sonrası Birleşmiş Milletlerin Barışı Koruma/Güçlendirme Misyonu ve Türkiye”.
content/uploads (Erişim Tarihi 07.11.2019).
Ergül, N., (2012), “Yeni Güvenlik Anlayışı Kapsamında Birleşmiş Milletler’in Rolü ve Uygulamaları”, Teoriler Işığında Güvenlik, Savaş, Barış ve Çatışma Çözümleri, ed. Sandıklı, A., İstanbul: Bilgesam Yayınları, ss.165-208.
İşyar, Ö.G., (2008), “Günümüzde Uluslararası Güvenlik Stratejileri: Kavramsal Çerçeve ve Uygulama”, Akademik Bakış, Cilt:2, Sayı:3, ss.1-42.
Mesjasz, K., (2008), “Ekonomik Güvenlik”, Uluslararası İlişkiler, Cilt:5, Sayı:18, ss.125-150.
NATO, (1949), The North Atlantic Treaty, Washington D.C.,
0822_nato_treaty_en_light_ 2009.pdf (Erişim Tarihi: 06.11.2019).
NATO, (2018), (Erişim Tarihi: 25.10.2019).
NATO, (2018), NATO, (2018),
(Erişim Tarihi: 15.10.2019).
Sak, Y., (2015), “Uluslararası Hukukta İnsancıl Müdahale ve Libya Örneği: Suriye’de Yaşanan ya da Yaşanacaklar İçin Dersler”, Uluslararası İlişkiler, Cilt:11, Sayı:44, ss.121-153.
Sandıklı, A., ve Emeklier, B., (2012), “Güvenlik Yaklaşımlarında Değişim ve Dönüşüm”, Teoriler Işığında Güvenlik, Savaş, Barış ve Çatışma Çözümleri, ed. Sandıklı, A., İstanbul: Bilgesam Yayınları, ss.3-67.
Şahin, G., (2017), “Küresel Güvenliğin Dönüşümü; NATO Bağlamında Kavramsal, Tarihsel ve Teorik Bir Analiz”, Savunma Bilimleri Dergisi, Cilt:16, Sayı:2, ss.59- 81.
Tavas, T., (2011), Uluslararası Güvenlik Sisteminde Değişim: Kolektif Müdahale Doktrininin Yükselişi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası ilişkiler Anabilim Dalı Doktora Tezi.
UN, (1946), Charter of the Uiıted Nations and Statute of the International Court of Justice, , (Erişim Tarihi:
06.11.2019).
WEAVER, Ole (2004), “Aberystyth, Paris, Copenhagen: New Schools in Security Theory and Their Origins between Core and Periphery”,
Aberystwyth-
Paris-enNew-Schools-in-Security-Theory-and-Their-Origins-Between-Core andPeriphery,
Wolfers, A., (1952).””National Security” as an Ambiguous Symbol“, Political Science Quarterly, Vol.67, No.4, pp.481-502.