Osmanlı El Turcos’dan Trump’ın Kudüs Hamlesine Filistin-İsrail Çatışması ve Latin Amerika
Doç. Dr. Sezai ÖZÇELİK Çankırı Karatekin Üniversitesi
Latin Amerika’daki İsrail algılanması, kurulduğu 1948’den bu yana devletler açısından dengeli ve tarafsız olurken kamuoyu açısından kötüye doğru gidiş göstermiştir. İsrail’in kuruluşunun Birleşmiş Milletler Genel Kurul’unda yapılan oylamasında Latin Amerika ülkelerinin bir kısmı olumlu ve bazıları çekimser kalarak destek vermişlerdir. Latin Amerika ülkeleri izledikleri izolasyonculuk politikaları gereği, Filistin’in 1947 yılında BM planı tarafından bölünmesine düşük seviyede ilgi göstermiştir. Arap devletleri ile iyi ilişkiler kurulmaması halinde Yahudilere ait İsrail devletinin kurulması Arjantin dış işleri bakanlığının politikasıydı. BM yapılan oylamada Latin Amerika’da Arjantin dahil altı ülke çekimser oy kullanmıştır. Aynı şekilde Arap devletlerinin İsrail’i boykot etme kararlarında Latin Amerika ülkeleri ekonomik yaptırımlar lehine oy kullanmıştır. Latin Amerika’da en büyük Arap ve Yahudi diasporaya sahip ülkelerden bölgelerinden biri olması sebebi ile Arap (Filistin) – İsrail çatışmasına iç politik nedenlerden dolayı ilgilenmiştir. Ayrıca Latin Amerika ülkeleri ile Arap ülkelerinin ilişkileri diplomatik, ekonomik, kültürel, dinsel ve propaganda alanlarında özellikle 1947 Savaşı sonrası dört aşamalı gelişim göstermiştir. İlk başlarda İsrail devletine gösterilen iyi niyet göstergesi, Latin Amerika’da sol eğilimli iktidarların başa geçmesi ve anti-Amerikancı söylemin yayılması ile tersine dönmüştür. Latin Amerika’daki bazı ülkelerin İsrail-Filistin çatışmasına verdiği tepkileri bu çalışmada incelenecektir. Son yıllarda Venezuala eski lider Chavez dışında Soğuk Savaş döneminde Küba lideri Castro ile İsrail-Filistin çatışmasında açık ve net şekilde Filistinlilerin yanında yer almıştır. Bunun dışında bölgesel güç olarak Brezilya’nın hem dış hem iç politik çıkarları gereği bu çatışmada izlediği politikanın analiz edilmesi de yerinde olacaktır. Bu çalışmada Latin Amerika ülkelerinin Arap-İsrail çatışmasındaki rolü incelenirken bu ülkede yaşayan Arap kökenli vatandaşları ile Yahudi diasporasının etkisi mercek altına alınmıştır. En çok Arap kökenlinin yaşadığı ve verilen sayıların belki de biraz abartılı ülke Brezilya’da 10 milyon büyük çoğunluğu Lübnan ve ikinci olarak Suriye kökenli Arap-Brezilyalı yaşamaktadır. 20nci yüzyıl başında Brezilya’ya gelen Araplar, Osmanlı İmparatorluğu pasaportu ile geldikleri için birçok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi turcos olarak anılmışlardır. Dünyada Ortadoğu’dan sonra en çok Filistinli’nin yaşadığı ülke Şili’dir. Ayrıca Latin Amerika ülkelerinin çatışmaya verdikleri tepkiler 1956, 1967, 1973 ve Soğuk Savaş sonrası dönemlerine göre ele alınmıştır. Filistin- İsrail çatışması ve Latin Amerika denilince Çakal Karlos lakaplı Venezuela asıllı olan Ilich Ramírez Sánchez’den söz etmemek mümkün gözükmemektedir. Son dönemdeki gelişmeler özellikle Brezilya’da Lulu başkanlığı sırasında bu çatışmaya verilen tepkiler yanında Trump’ın Kudüs’ü başkent ilan etmesinin Latin Amerika’da nasıl karşılandığı da analiz edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: İsrail, Filistin, Latin Amerika, Diaspora, Çatışma
GİRİŞ
Yirminci yüzyıl boyunca, Latin Amerika ve Ortadoğu bölgelerinde savaşlar, darbeler, çatışmalar ve silahlı şiddet olayları yaşanmıştır. Her iki bölgede halklar çoğunlukla diktatörler tarafından yönetilmiş ve özellikle Soğuk Savaş boyunca iki kutuplu dünyanın yarattığı istikrara karşın, sıcak çatışmaların yaşandığı yerler olmuştur. Soğuk Savaş sonrası Latin Amerika ülkelerinde demokrasi, hukukun üstünlüğü ve neo-liberalizmin yerleştiği görülürken, Ortadoğu ülkelerinin birçoğu 2010’lu yıllarda yaşanan Arap Baharı’na karşın, hala demokrasi ve barış ortamından uzak yaşamaya devam etmektedir. Latin Amerika’ya Latin denmesinin sebebi, bölgeyi uzun süre yöneten iki ülkenin konuştuğu İspanyolca ve Portekizce’nin Latin dilleri olmasıdır.
Latin Amerika’yı coğrafi olarak kıta olan Güney Amerika ile Orta Amerika, Meksika ve Karayipler (Batı Hint Adaları) oluşturur. Filistin’in yer aldığı Ortadoğu Bölgesi için, Kuzey Afrika eklenerek, MENA (Middle East and North Africa) bölgesi tanımlaması yapılmaktadır. Latin Amerika ve MENA bölgelerinin ortak yanlarından biri, Amerika ile karmaşık ve uzun ilişkilerinin dış politika ve bölgesel çatışmalara olan etkisidir. Berlin Duvarı’nın yıkılıp, Doğu Bloku’nun dağılmasının ardından, bu iki bölgedeki Marksist-Leninist devrimci örgütler etkisini kaybetmiş ve askeri cunta ve diktatörlerin yıkılması ile yeni bir dönem başlamıştır. Neo-liberal politikaların yükselişe geçmesi ile birlikte, iki bölgede ticaret anlaşmaları ve yabancı yatırımlar yoluyla ekonomik kalkınma ilerleme göstermiştir. Bu yeni dönem ile gelen yeni fırsatlar aynı zamanda yeni tehditleri de beraberinde getirmiştir. Özellikle gerilla grupların ve para-militer örgütlerin evrim geçirerek uyuşturucu ve insan ticareti yoluyla kara pazar ekonomisinin gelişmesi suç odaklı çatışmaların en önemli nedenleri olarak öne çıkmaktadır.
⦁ SOĞUK SAVAŞ BOYUNCA LATİN AMERİKA VE ORTADOĞU
Latin Amerika ile Ortadoğu’da yaşanan uluslararası politika gelişmeleri, en çok Soğuk Savaş döneminde benzer ve birbirine paralel süreçler izlemiştir. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan uluslararası sistem ve Soğuk Savaş döneminde yaşanan gelişmeler bu iki coğrafyayı aynı şekilde etkilemiştir. İki kutuplu sistem ve Doğu-Batı blokları arasındaki Soğuk Barış sonucu ortaya çıkan vekâlet savaşları, Latin Amerika ve Ortadoğu’yu yakından etkilemiş ve iki bölgenin dünyada yaşanan gelişmelere verdikleri tepkileri de şekillendirmiştir. Bunun yanında Latin Amerika’nın Ortadoğu’ya yönelik dış politikanın analizinin yapılması da önemlidir. Bu bölümde, Latin Amerika ile Ortadoğu’da Soğuk Savaş döneminde, özellikle dış politika alanında yaşanan gelişmeler kısaca incelenecektir.
Latin Amerika ve Ortadoğu’da Soğuk Savaş boyunca yaşanan çatışma ve savaşlar ile ilgili bazı ortak noktaların altını çizmek gerekir. İlk olarak, bu iki bölgede Soğuk Savaş’ın yoğun yaşanmasının sebebi, iki bölgenin karmaşık sistemsel yapısıdır. Castro’nun 1959’da sosyalist gerilla lideri Che Guevara ile birlikte başlattığı Küba
Devrimi, 1962 Küba Krizi ile iki süper gücü ve III. Dünya Savaşı’nın çıkarmanın eşiğine getirmesine yol açan olaylar zinciri tamamen bu karmaşık sistemsel yapının eseridir. Arap milliyetçiliğinin simgesi olan Mısır Lideri Nasır’da, Küba gibi, Ortadoğu’da Amerika’nın temsil ettiği neo-emperyalist ve neo-kolonist akımlara tepki olarak ortaya çıkmıştır. Latin Amerika ve Ortadoğu Soğuk Savaşı, tek bir çatışma değil, birbirinin içine geçmiş çatışmalar yumağıdır. Çatışmaların köklerinde bazen yüzyıllar ötesine giden sosyal, politik ve ekonomik nedenler yatmaktadır. İkinci olarak, bir yanda Latin Amerika milliyetçiliği ve Ortadoğu milliyetçiliği, diğer yanda Amerikan gücü ve hegemonyasına karşı duyulan güvensizlik ve sol akımların anti- emperyalist söylemleri, çatışmaları alevlendirmiştir. Üçüncü olarak, Bağlantısızlar Hareketi, Üçüncü Dünya ve Kuzey/Güney ayrımının ideolojik olarak Doğu/Batı bloku ekseninde körüklenmesi yine çatışmalara yol açmıştır. Son olarak, CIA’in organize ettiği “kirli savaşlar” ve İrangate gibi skandallar, bu iki bölgenin Soğuk Savaş’ta birbirine benzer olaylar yaşadığının kanıtlarıdır.1
⦁ LATİN AMERİKA VE ORTADOĞU: BENZERLİKLER
Latin Amerika ile Ortadoğu’yu birbirine benzer kılan birinci özellik, bu iki coğrafi bölgenin belli ekonomik hammaddeler konusunda uzun yıllar dünyada lider konumda yer almalıdır. Ortadoğu denince akla ilk gelen petrol olmasının yanında Latin Amerika’nın uzun yıllar dünyada birçok jeo-stratejik ve jeo-ekonomik hammaddenin temel sağlayıcısı olduğunu unutmamak gerekir. OPEC gibi Ortadoğu politikasında çok önemli rol oynamış uluslararası örgütün ilk kurucu üyeleri arasında, bir Latin Amerika ülkesi olan Venezuela da bulunmaktadır.
Bu iki bölgenin ikinci benzer özelliği, bu bölgede yer alan devletlerin çoğunun Üçüncü Dünya Ülkeleri içinde yer almalarıdır. Ayrıca Wallerstein’in Dünya Sistemi Teorisi’ne göre, yarı çevre olarak nitelenecek olan G-20 içinde, üç tane Latin Amerika ülkesi (Arjantin, Brezilya ve Meksika) yer alırken, Ortadoğu’dan iki ülke (Türkiye ve Suudi Arabistan) ve Güneydoğu Asya’dan Müslüman ülke (Endonezya) yer almaktadır.
Üçüncü olarak, Latin Amerika ve Ortadoğu’yu uluslararası ekonomi politik bağlamda anlamak için “bağımlılık teorisi” ve “Güney-Güney” ayrımına vurgu yapmak gerekir. İki bölgedeki gelişmekte olan ülkeler, özellikle ekonomik işbirliği anlamında birbirleri ile işbirliği ve yakınlaşmaya gitmiştir. İki bölge arasında bir yandan ekonomik, ticari ve teknik işbirliği artırılırken, öte yandan gelişmiş sanayi ülkelere bağımlılığı azaltmak, dış politikanın temel hedeflerinden biri olmuştur. Uluslararası sistem açısından Latin Amerika ve Ortadoğu aynı yaklaşımı paylaşmaktadır: İki- kutuplu sistem ya da tek bir hegemonik gücün hakimiyetinde olan uluslararası yapının
1 Hal Brands, Latin America’s Cold War, Cambridge, MA: Harvard University Press, 2010, s. 7.
yerine, çok-kutuplu sistem içinde uluslararası ilişkilerde dengeli ve adil bir yapının kurulması.
Dördüncü olarak, çevreleme politikası, ilk olarak Ortadoğu’da Türkiye ve İran üzerinden Moskova’yı çevrelemek amacıyla kullanılırken, Kremlin ise Küba ve diğer Latin Amerika ülkeleri üzerinden Beyaz Saray’yı çevrelemeye çalışmıştır. Bu iki örnek olay, Ortadoğu ve Latin Amerika’nın bir başka benzer yönüne işaret etmektedir.
Beşinci olarak, Latin Amerika ve Ortadoğu’da Batı karşıtı ve emperyalist karşıtı akımlar, farklı ideolojik görüşlere sahip olsa da, ortak amaç etrafında buluşabilmişlerdir. Bu benzerlik, özellikle Ortadoğu’da Ahmedinejad liderliğindeki İran ve Latin Amerika’da ise Chavez liderliğindeki Venezuela ve Castro liderliğindeki Küba için geçerlidir. Foreign Policy dergisinin analizinde, Venezuela’nın İran’ın Batı yarımküresindeki en önemli destekçisi olduğu belirtilmektedir. Washington Times iddiasına göre, Nisan 2010’da İran Devrim Muhafızları Ordusu mensupları Venezuela’da bulunmaktaydı. ABD, Venezuela’nın BM Güvenlik Konseyi’ndeki geçici üyelik için adaylığını, 2006 yılında İran’a karşı uygulanması gündemde olan ambargoya karşı oy kullanabileceği gerekçesi ile engellemeye çalışmıştır. Genel Kurul’da 47 tur yapılan oylama sonucunda, ne Venezuela, ne Amerika’nın aday ülkesi Guatemala oylamayı kazanmıştır. Panama, 2006 yılında İran ile Venezuela arasındaki yakınlaşmayı engellemek adına, 2006 BM Güvenlik Konseyi geçici üyesi olmuştur.2
⦁ FARKLILIKLAR
Latin Amerika ile Ortadoğu arasındaki farklılık, Latin Amerika ülkelerinde, örneğin Brezilya’da dışarıdan gelenleri kabul etmenin kültürel olarak mümkün olmasıdır. Ortadoğu kültürleri bu açıdan Latin Amerika’dan ayrılmaktadır. Brezilya’da “cunhadismo” denen bir ritüel bulunmaktadır. Günümüzdeki Brezilya kimliğinin oluşmasında bu ritüel önemlidir. Türkçeye “enişteleştirmek” olarak çevrilebilir. Dışarıdan gelen yabancıların küçük toplulukların parçası olması sağlanmaktadır.3
Bir diğer farklılık, Latin Amerika ülkelerinin bağımsızlıklarını 19. yüzyılın başlarından itibaren kazanmalarıdır. Latin Amerika’nın ilk bağımsız ülkesi ve siyahların ilk kez iktidara geldikleri yer Haiti olup, tarihler 1 Ocak 1984’ü göstermiştir. 212 yıldır bağımsız olan Haiti, ismini Arawak yerlilerinin dilinden almış ve bağımsızlığını Fransa’ya karşı elde etmiştir. Kıta anakarasında ilk bağımsız olan
2 Alexander Main, “Latin America and the Middle East: A Threatening Alliance?”, Foreign Policy, , (Erişim Tarihi: 25.09.2019).
3Russell G. Hamilton, “European Transplants, Amerindian In-laws, African Settlers, Brazilian Creoles: A Unique Colonial and Post-Colonial Condition in Latin America”, Coloniality at Large: Latin America and Post Colonial Debate, (Ed.) Mabel Morana, Enrique Dussel, ve Carlos A. Jauregui, Durham: Duke University Press, 2008, s. 118.
ülke ise İspanya’dan bağımsızlığını 20 Temmuz 1810 tarihinde alan Kolombiya’dır. Ortadoğu’da ise bağımsızlık süreçleri yirminci yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır.
⦁ FİLİSTİN‐İSRAİL ÇATIŞMALARI VE LATİN AMERİKA ÜLKELERİ
Latin Amerika’daki İsrail algısı, kurulduğu 1948’den bu yana, devletler açısından dengeli ve tarafsız olurken, kamuoyu açısından kötüye doğru gidiş göstermiştir. İsrail’in kuruluşunun BM Genel Kurul’unda yapılan oylamasında, Latin Amerika ülkelerinin bir kısmı olumlu ve bazıları ise çekimser kalarak destek vermişlerdir. Latin Amerika ülkeleri izledikleri izolasyonculuk politikaları gereği, Filistin’in 1947 yılında BM planı tarafından bölünmesine düşük seviyede ilgi göstermiştir. Arap devletleri ile iyi ilişkiler kurulmaması halinde, Yahudilere ait İsrail devletinin kurulması, Arjantin dış işleri bakanlığının politikasıydı. BM Örgütü bünyesinde yapılan oylamada, Latin Amerika’da Arjantin dahil altı ülke çekimser oy kullanmıştır. Aynı şekilde Arap devletlerinin İsrail’i boykot etme kararlarında Latin Amerika ülkeleri ekonomik yaptırımlar lehine oy kullanmıştır.4
Latin Amerika ülkeleri ile Arap ülkelerinin ilişkileri diplomatik, ekonomik, kültürel, dinsel ve propaganda alanlarında, özellikle 1947 Savaşı sonrasında dört aşamalı gelişim göstermiştir. Aslında bu aşama İsrail-Latin Amerika ilişkileri içinde geçerlidir. Birinci aşama, İsrail Devleti’nin kurulmasından (1947) başlayarak, Süveyş Krizi (1956) ile sona erer. Bu dönem diplomatik faaliyetlerin kısıtlı olduğu ve çok az ilişkinin yaşandığı dönemdir. 1957’den 1967’deki Altı Gün Savaşları’na kadar geçen ikinci aşama, ilişkilerin daha koordineli ve sıklığının arttığı dönemdir. Pan-Arap milliyetçiliğinin Nasır ile yükselişe geçmesi, Latin Amerika’da yaşayan Araplar üzerinde etkisini göstermiştir. 1967-1988 arası üçüncü aşama, Filistin sorununun merkezi konuma geldiği ve Arap ve İsrail ülkelerinin Latin Amerika’ya yönelik politikalarını her alanda gelişmesi ile göze çarpar. Bu dönemde Latin Amerika’daki devrimci hareketler ile Arap ülkeleri, özellikle Filistin’deki devlet dışı aktörler arasında ilişkilerin gelişmesine tanık olunur. Son aşama ise Soğuk Savaş sonrasından günümüze kadar uzanır. Birçok Latin Amerika ülkesinin Filistinlileri desteklediği bu dönem Başkan Trump’ın Beyaz Saray’a yerleşmesinin ardından dönüşüm göstermeye başlamıştır.
Latin Amerika ülkelerinin Arap-İsrail çatışmasındaki rolü incelenirken, bu ülkede yaşayan Arap kökenli vatandaşları incelemek yerinde olacaktır. En çok Arap kökenlinin yaşadığı ve verilen sayıların belki de biraz abartılı ülke olan Brezilya’da, büyük çoğunluğu Lübnan ve ikinci olarak Suriye kökenli olan 10 milyon Arap- Brezilyalı yaşamaktadır. Yirminci yüzyıl başında Brezilya’ya gelen Araplar, Osmanlı İmparatorluğu pasaportu ile geldikleri için, birçok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi Turcos ya da El-Turcos olarak anılmışlardır. Brezilya için Şam’dan daha fazla Suriyeliye ve tüm Lübnan’dan daha fazla Lübnanlıya ev sahipliği yaptığı sıklıkla dile
4 Sezai Özçelik, “The Role of the United…”, a.g.m., s. 227.
getirilen bir gerçekliktir. Latin Amerika’da Arap nüfusun fazla olduğu diğer ülkeler sırasıyla Arjantin, Meksika, Şili, Kolombiya ve Honduras’tır. Arjantin’de Suriye- Lübnan kökenli Araplar ağırlıkta iken yaklaşık beş yüz bin ile bir milyon arası Arap kökenlinin yaşadığı Şili, dünyanın en büyük Filistin diasporasına sahip ülkesi olarak kayıtlara geçmiştir. 1948 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra Filistinliler, Şili ve Orta Amerika ülkelerine gelmiştir. 1970li yıllarda Mısırlılar, Latin Amerika’ya göç etmiştir. Son yıllarda Faslılar, Brezilya’ya her yıl artan sayılarla yerleşmektedir. Osmanlı’dan göç eden Levant Arapları gibi, Faslılar Brezilya toplumuna kültürel olarak etki etmektedir.5
⦁ LATİN AMERİKA ÜLKELERİNİN FİLİSTİN POLİTİKASI
Latin Amerika ve Ortadoğu arasında Filistin-İsrail çatışması çerçevesinde incelenebilecek benzerliklerden biri, radikal örgütler arasındaki ilişkidir. Sovyetler Birliği başta olmak üzere Doğu Bloku6 ülkelerinin ideolojilerini ithal etmeye başlamaları, Ortadoğu ve Latin Amerika’da birçok radikal örgütün kurulmasına yol açmıştır. Sovyet dış politikası radikal grupları kullanarak, Sovyet etki alanında bulunmayan ülkelerde istikrarsızlık ve güvensizlik yaratmaktır. Bunun bir ayağı, Batı demokrasilerindeki komünist ve sosyalist partileri desteklemektir. İkinci ayağı ise, Üçüncü Dünya olarak adlandırılan ülkelerde radikal grupları Sovyet dış politikasının bir aracı olarak kullanmaktır. Üçüncü Dünya devrimci hareketleri ve radikal grupları desteklemek, Sovyet Dışişleri Bakanlığı ve Sovyet Birliği Komünist Parti Uluslararası Departmanı’nın en önemli görevlerinden biriydi.
Latin Amerika’da Sovyetler Birliği’nin en önemli uydu devleti kuşkusuz Küba ve Fidel Castro, Ortadoğu başta olmak üzere Kuzey Afrika ve Afrika ülkelerinde aktif olarak çalışmıştır. Küba’nın Arap-İsrail çatışmasında Arapları desteklemesi, 1973 yılından sonra yaşanmıştır. 3-12 Ocak 1966’da Havana’da yapılan, Afrika, Asya ve Latin Amerika özgürlük hareketi temsilcilerinin katıldığı Halkların Dayanışması Konferansı’nda Arap delegasyonunun önerisi ile Siyonizm’in doğasında emperyalizm olan, ırkçı ve faşist metotları kullanan ve İsrail’in işgal edilmiş topraklarda varlığını sürdürmesini kınayan bir karar alınmıştır. Uruguay, Arjantin, Şili ve Sovyetler Birliği delegeleri, bu kararda çekimser kalmıştır.
FKÖ ile Latin Amerika ülkeleri arasındaki ilk bağlantı, 1966 yılında Küba’da yapılan Asya, Afrika ve Latin Amerika Halkları Dayanışma toplantısına örgütün katılmasıdır. Mayıs 1972’de Cezayir’de Küba Lideri Castro ile FKÖ lideri Arafat bir araya gelmiş ve Latin Amerika’daki gerillaların eğitimi için işbirliği yapılması konusunda anlaşma sağlanmıştır. Ayrıca 1973 yılında Küba, İsrail devleti tanıma kararını geri çekmiş ve
5 Fehmy Saddy, “Arab-Latin American Relations in the Twenty-First Century: An Introduction”, The Arab World and Latin America: Economic and Political Relations in the Twenty-First Century, (Ed.) Fehmy Saddy, London: I.B. Tauris, 2016, s. 3-32.
6 Guy Burton, Rising Powers and the Arab-Israeli Conflict since 1947, Lanham: Lexington Books, 2018, s. 96.
1974 yılında FKÖ Havana’da ofis açmıştır. FKÖ, daha sonra Nikaragua, Panama, Jamaika, Guyana, Meksika, Brezilya, Kolombiya ve Venezuela’da ofis açmıştır.
1970’lerde Filistin ve Latin Amerika arasındaki ilişki hakkında gündeme oturan konu, dünyaca ünlü Çakal Karlos lakaplı ve Venezuela asıllı olan Ilich Ramírez Sánchez’in Filistin sorununda oynadığı roldür. 1949 yılında doğan Karlos’un adı, Ekim Devrimi’ni yapan Vladimir Ilich Ulyanov ya da Lenin’den esinlenen Markist olan babası tarafından verilmiştir. Kardeşlerinin adları ise Lenin ve Vladimir’dir. Birçok kitap ve filme konu olan Çakal Karlos, iki Fransız gizli ajanını öldürmek suçundan halen ömür boyu hapis cezasını çekmektedir. FHKC aktif üyesi olan Çakal Karlos, Avrupa’da birçok İsrail hedefine düzenlenen terörist saldırılarda rol oynamıştır. Ramirez Sanchez’in Filistin davası ile tanışması, radikal komünist bir avukat olan babasının 1968 yılında Rusya’da buluna Patrice Lumumba Üniversitesi’ne kayıt ettirmesi ve ustası olarak gördüğü Hıristiyan Filistinli Wadi Haddad ile tanışması ile olmuştur.7
⦁ LATİN AMERİKA ÜLKELERİNİN İSRAİL İLE İLİŞKİLERİ
Latin Amerika ile İsrail ilişkilerini anlamak için, 29 Kasım 1947 yılında BM’de yapılan İsrail’in kuruluşu oylaması sonuçlarını incelemek yerinde olacaktır. Latin Amerika ülkeleri oylamada ezici bir çoğunlukla İsrail karşıtı bir duruş sergilemiştir: 13 ülke olumsuz, 6 ülke çekimser ve 1 ülke olumlu. 1949 yılında ise İsrail’in BM kabul edilmesi oylamasında Latin Amerika oyları belirleyici olmuştur. 1968 yılına gelindiğinde ise Tel Aviv’de bulunan 15 büyükelçilik arasında 10 tanesinin Latin Amerika ülkelerinin olması Latin Amerika-İsrail ilişkilerinin evrilmesini göstermektedir.
Latin Amerika ülkelerinin Filistin-İsrail çatışmasına 1947-1967 yılları arasında eşit uzaklıkta olduğu söylense bile, Yahudi davasına daha fazla sempati duyulduğu söylenebilir. 1948 yılında sadece üç büyük Latin Amerika ülkesinde (Brezilya, Arjantin ve Meksika) toplam beş Arap diplomatik misyonu bulunmaktaydı. Arap devletleri dışında bölgede yaşayan büyük Arap nüfusu lobi faaliyetleri yapacak derecede organize olamamıştı. II. Dünya Savaşında yaşanan Yahudi Soykırımı (Holocaust) yanında, Yahudilerin Filistin’de İngiliz otoritesine karşı askeri silahlı mücadele yapması sempati toplarken, Batı toplumlarına daha yakın hisseden ve kendini Batılı olarak tanımlayan Latin Amerika elitleri, tarihsel olarak Arap ya da Mağrip olarak tanımlanan her şeye antipati besliyordu.8
7 Jon B. Perdue ve Stephen Johnson, The War of the All the People: The Nexus of Latin American Radicalism and Middle Terrorism, Washington D.C.: Potomac Books, 2012, s. 47-49.
8 Juan Abugattas, “The Perception of the Palestinian Question in Latin America”, Journal of Palestine Studies, Cilt: 11, Sayı: 3, ss. 117-128.
İsrail’in Latin Amerika politikası, temelde ekonomik değil, politik kavramlarla özellikle Filistin-İsrail çatışması çerçevesinde gelişmiştir. İsrail’in temel amacı, bağımsız İsrail devletinin kurulmasının ardından, Latin Amerika’daki Arap etkisini azaltma ve yerel Yahudi topluluklarını desteklemektir. Latin Amerika, İsrail için aktif olunması gereken fakat düşük önceliğe sahip bir bölgedir. Ayrıca Amerika’nın arka bahçesi olan bölgede Washington’un çıkarlarını destekleyici politikalar izlenmektedir.
SONUÇ
Latin Amerika ülkelerinin, genel olarak Arap ve Ortadoğu dünyasına, özel olarak Filistin-İsrail çatışmasına ilgisinin artması, bu ülkelere Güney-Güney ekseninde yeni işbirliği olanakları konusunda daha önce görülmemiş fırsatlar sunmaktadır. Bu yeni diplomatik bakış açısı, bir yandan hem Araplar, hem İsrail ile Ortadoğu temelinde bölgeler-arası ticaret bağlarının güçlendirilmesine odaklanırken, öte yandan İsrail- Filistin çatışmasına uluslararası hukuk çerçevesinde çözüm bulunmasını desteklemektedir. Filistin ve İsrail ile ilgili konularda Latin Amerika ülkeleri dünyanın birçok ülkesinin yaşadığı “Ekonomi mi? Politika mı?” ikilemini yaşamaktadır. Bir de buna, bölgede yaşayan Yahudi ve Filistin/Arap diasporalarının iç politikaya olan etkisi eklenince, konu daha karmaşık ve girift bir hal almaktadır. Bölge ülkelerinin uzun yıllar Arap ve Filistin davasını destekleyici yaklaşımları, özellikle Başkan Trump döneminde Amerika’nın İsrail-Filistin çatışmasındaki paradigmasının değişmesinin ardından, İsrail lehine değişim göstermiştir. ABD ile çoğu zaman iyi ilişkilere önem veren Latin Amerika ülkelerinde sol iktidarların gerilemesinin ardından, İsrail’in bölgedeki etkisinin artmasına paralel olarak, Filistin ve Arap etkisi azalarak, denge durumu oluşmuştur. İki kişinin tango yapacağı akılda tutulursa, bölge ülkelerinin ikili düzeyde Filistin ve Arap ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeleri gerekirken, Latin Amerika ile Ortadoğu arasında özellikle Araplar özelinde ilişkilerde düşüş yaşanmaktadır.
Latin Amerika’da Filistin-İsrail çatışmasının etkisi karmaşık olup, çoklu-seviyeli, çoklu-nedenli açıklamayı gerekli kılmaktadır. Küresel olarak, Latin Amerika ülkelerin bir kısmı uzun yıllardan beri gelen Bağlantısızlar Hareketi’nin parçası olmaları nedeniyle, özellikle BM düzeyinde Filistin davasının en hararetli savunucuları olurlarken, bir kısmı ise Amerika’nın hegemonik etkisi nedeniyle İsrail devleti ile dengeli politika izlemektedir. Yerel düzeyde ise bu konu, Latin Amerika’da bulunan Arap ve Yahudi diasporaları ilişkilerini etkileyen önemli unsurlardan biri olmuştur. Uluslararası politik ekonomi yönüyle İsrail’in, başta silah ticareti olmak üzere, bölge ülkeleri ile ticaret ve yatırım alanında kurduğu yakın ilişkileri yanında, özellikle 1973 Petrol Krizi sonrası ekonomik nedenlerle Latin Amerika ülkeleri, Filistinlileri ve Arapları desteklemiştir. Bir başka seviye ise sistemsel düzeyde Soğuk Savaş döneminde Filistin ve İsrail çatışması özellikle vekâlet savaşlarında bölge ülkelerinden örneğin Küba’nın Suriye’ye asker göndermesi ya da İsrail’in Orta Amerika’da Amerika’nın bıraktığı boşluğu doldurarak, kontra-gerilla hareketlerine yardım yapması şeklinde ortaya çıkmıştır.
KAYNAKÇA
Abugattas, Juan. “The Perception of the Palestinian Question in Latin America”, Journal of Palestine Studies, Cilt: 11, Sayı: 3, ss. 117-128.
Brands, Hal, Latin America’s Cold War, Cambridge, MA: Harvard University Press, 2010.
Burton, Guy. Rising Powers and the Arab-Israeli Conflict since 1947, Lanham: Lexington Books, 2018.
Hamilton, Russell G. “European Transplants, Amerindian In-laws, African Settlers, Brazilian Creoles: A Unique Colonial and Post-Colonial Condition in Latin America”, Coloniality at Large: Latin America and Post Colonial Debate, (Ed.) Mabel Morana, Enrique Dussel, ve Carlos A. Jauregui, Durham: Duke University Press, 2008, s. 113- 130.
Main, Alexander “Latin America and the Middle East: A Threatening Alliance?”, Foreign Policy, east-a-threatening-alliance/, (Erişim Tarihi: 25.09.2019).
Özçelik, Sezai. “The Role of the United Nations in Conflict and Peace in Latin America”, Muharrem Hilmi Özev ve Aydın Erdoğan (eds.), The United Nations and its Conflict Resolution Role, İstanbul: İstanbul University Press, 2019, ss. 213-233.
Perdue, Jon B. ve Stephen Johnson, The War of the All the People: The Nexus of Latin American Radicalism and Middle Terrorism, Washington D.C.: Potomac Books, 2012.
Saddy, Fehmy.“Arab-Latin American Relations in the Twenty-First Century: An Introduction”, The Arab World and Latin America: Economic and Political Relations in the Twenty-First Century, (Ed.) Fehmy Saddy, London: I.B. Tauris, 2016, s. 3-32.