HANGİ YÜZÜNCÜ YIL? (2)
HÜSEYİN MÜMTAZ
Bu bölüme, geçen yazıda bahsi geçen Türk Ortodoks Patrikhanesi ile devam edelim… Çünkü Eylül’ün 22’sinde, Atatürk’ün kurduğu bu patrikhane de 99’uncu kuruluş yılını kutlamıştı.
Bilindiği gibi Atatürk’ün “fesat ve ihanet ocağı” diye nitelendirdiği Fener Rum Patrikhanesi, Anadolu’nun işgaline destek vermiş ve Anadolu Hristiyanlarının Yunan olduğu propagandasını yapmıştır. Türk Ortodoks Patriği Papa Eftim ise Aralık 1918’de yayınladığı beyanname ile Yunan değil Türk olduklarını vurgulayarak “Türk tabiiyetimiz ve lisanımız olduğu gibi bakidir. Din Allah’a ve vicdana bağlıdır, kiliseler siyaset ocağı değildir” demiştir.
Papa Eftim, Milli Mücadele sırasında Anadolu’daki Hristiyan cemaat ile Müslüman cemaatin birbirlerine karşı yok olan güven duygusunu yeniden tesis ederek mücadeleye başlamış ve böylelikle Kuvayi Milliye’ye Hristiyan cemaatin de katılmasını sağlamış; Kuvayi Seyyare için gereken at, yiyecek ve giysi gibi ihtiyaçları cemaatten toplayarak iletmiştir. Dağlarda bulunan Rum çetelerin silahsızlandırılması için komite oluşturarak dağlardan inmelerini sağlamıştır.
İlerleyen bölümlerde Türk Ortodoks Patrikhanesinin “neden lüzumlu olduğunu” daha iyi anlayacağız.
İslâm Ansiklopedisi’nin ilgili maddesinde Kıbrıs’la ilgili şöyle bir bölüm var;
“Fâtih’in patriğe ruhanî işlerde çeşitli haklar tanıması ve ona ‘millet başı’ unvanı vererek cemaatinin meseleleri üzerinde yetkili kılması Ortodoksluğu kurtardı. Osmanlılar’ın Balkanlar’daki Ortodokslar’ı kendi bayrakları altında toplamalarından sonra Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Eflak-Boğdan kiliseleri de yeniden patrikhâneye bağlandılar; böylece patrik bu ülkelerin millî devletlerini ve kiliselerini kurdukları XIX. yüzyıla kadar geniş bir bölgede dinî otoritesini yürüttü. Mısır, Suriye, Filistin, Kıbrıs ve Rusya’dakiler gibi pek çok patriklik de İstanbul’a bağlandı, ancak Moskova patrikliği 1593’te bağımsız oldu. Patrikhânenin emrinde bulunan Fenerli Rum beylerinin Divân-ı Hümâyun’da tercümanlık görevini üstlenmeleri ve XVII. yüzyıldan itibaren Eflak-Boğdan beyliklerine tayin edilmeleri bu kurumun nüfuzunu daha da arttırdı”.[i]
(Demek ki Kıbrıs Kilisesi de Fener’e bağlıymış!)
Öte yandan Gözde Kılıç Yaşın; “Fener Rum Ortadoks Kilisesi’nin Ekümenlik Sıfatı Bulunmamaktadır”[ii] demekte ve devam etmektedir;
“Osmanlı devleti de bir başka devlet de Fener Rum Kilisesi’ne ekümeniklik sıfatı vermedi. Fener Rum Kilisesi, gerek Doğu Roma İmparatorluğu gerekse Osmanlı İmparatorluğu döneminde sadece o ülkenin sınırları içerisinde yetkili olabilmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde de patriklerinin yetkileri dini işlerle sınırlanmış ve dünya işlerine karışmaları engellenmiştir. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığında Fener Rum Kilisesi mini bir Grek kilisesi pozisyonundaydı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul Patrikliği’ni yeniden diriltmiş, seçilen patriği Osmanlı Ortodoks tebaasının temsilcisi olarak tanımış ve ‘millet başı’ ünvanını vermiş, Divan’da da Millet Başı olarak söz alma hakkı da tanınmıştır. Bu düzenleme Patrikhanenin Ortodokslar ile Osmanlı yönetimi arasındaki tek resmi kuruluş olmasını sağlaması bakımından önemlidir. Patrikhane de her yıl hazineye 100 bin, Dış hazineye 140 bin, sadrazama 500 bin ve sadaret kethüdasına 250 akçe hediye vermekle yükümlü tutulmuştur. Ama hiçbir yerde ekümeniklik yetkisi ya da bu anlama gelecek bir yetki tanımamış. Fatih Sultan Mehmet’in beratı ‘İzdivaç ve defin işleri, sair adat işleri Rum kilise ve adetlerine göre eskisi gibi yapılacaktır’ der. Bu da Ortodoks tebaanın kendi adetleriyle yaşamasını sağlamak ve bu tebaayla bir iletişim organı belirlemekten ibarettir”.
Bu ifadelerden, 1450’lerde en büyük güç olan Fatih’in amacı açıkça anlaşılmıyor mu?
Fener’i bir araç olarak “kullanarak” dünyadaki Ortodokslar üzerinde hâkimiyet kurma…
Peki, şuna ne diyorsunuz?
Fener Rum Patriği Bartholomeos, geçenlerde 12 yıl sonra ilk kez ABD’yi ziyaret etti. Bu ziyarette hem ABD Başkanı Biden’la hem de Dışişleri Bakanı Blinken’la görüştü.
Biden’la görüşmesinde Bartholomeos, Türkiye’de patrikhanenin içinde bulunduğu durumdan yakındı ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması gerektiğini söyledi ve ABD’yi yardıma çağırdı. Biden da, ona destek verdi.
Görüşmelerden sonra Biden’dan ve Blinken’dan açık destek aldığını ifade eden Bartholomeos, Biden’ı, “iman ve vizyon sahibi bir lider” olarak nitelendirdi. Görüşmelerde, Rus Ortodoks Kilisesi’nin Ukrayna’daki tutumunu da eleştirdi ve her zamanki gibi Fener’in, diğer Ortodoks kiliselerinin “ağabeyi” olarak, onlara liderlik etme sorumluluğunun olduğunu öne sürdü.
Ziyaret sırasında basına yansıyanlar, ABD’nin ve Fener’in Türkiye ve bölgeye yönelik tutumlarının netleştiğini gösteriyor. Şöyle özetleyelim:
“- Fener Patrikhanesi, ‘ağabey’ olduğunu söylese de, aslında, Ortodoks dünyasında mutlak yetkilere sahip değil (Vatikan’ın Katolik dünyasındaki yetkilerine sahip değil). Ortodoks dünyasında, sayıları 14 (veya 15) olan bağımsız (otosefal) kilise var ve Fener, bunlar arasında ‘eşitler arasında birinci’ olarak kabul ediliyor. Diğerleri, Fener’e ‘ağabey’ dese de, Fener’in gerçek anlamda liderliğini, hiçbiri kabul etmiyor.
Fener’i Ortodoks dünyasının gerçek lideri yapmaya çalışanlar, Ortodoks mezhebinden olmayan ABD yöneticileri. ABD, 1940’lardan beri, Doğu Avrupa ve Balkanlar’da yaşayan Ortodoks halkları kendi etkisi altına almak için, Fener Patrikhanesi’ni kullanıyor ve bu politikasını daha iyi uygulayabilmek için de, onun diğer Ortodokslar tarafından lider olarak tanınmasını istiyor. Türkiye’ye de , ‘Fener’i ekümenik olarak tanıyın’, diye baskı yapması, bundan kaynaklanıyor. (Ekümeniklikten kastedilen, Fener’in bütün Ortodokslar’ın lideri olarak tanınması) Malum, Türkiye, Lozan Anlaşması çerçevesinde, Fener Patrikhanesi’ni, Türkiye’deki Rum Ortodoks cemaatin dini kurumu olarak kabul ediyor ve Fener’in Vatikanvari yetkilere kavuşmasını, istemiyor.
– Fener’in Ortodoks dünyasında en fazla çatıştığı odak olan Moskova Patrikhanesi, ‘biz, Fener’e hürmet ederiz, fakat dünyadaki en büyük Ortodoks cemaate sahip olan, biziz ve yüzlerce yıl, Fener’e biz yardım ettik. Fener bize ağabeylik taslamasın’, diyor. Moskova Patrikhanesi’ne göre, Fener’in Türkiye’de birkaç bin kişilik Rum Ortodoks cemaatinin kalmış olmasına karşılık, kendilerinin 200 milyonluk bir cemaati var. ‘Bu durumda, kim kime ağabeylik yapacak’, diyorlar” .[iii]
Hep öne çıkarılan Ruhban Okulu, Ortodoks rahip yetiştirmenin ötesinde, Fener’in ekümeniklik iddiasını perçinleyecek bir adım. Bu okulda, Fener’in Türk makamlarını denetleme yetkisi olmayacak ve burada diğer Ortodosk ülkelerden rahip adaylarının okuması, Fener’in ekümeniklik iddialarını perçinleyecek.
Okulu Türkiye kapatmadı. Türk Eğitim sistemine uymak istemedikleri, kafalarına göre yapmak istedikleri için kendileri kapattılar. Fener’in ekümenik olarak tanınması halinde, patriğin ve diğer rahiplerin Türk vatandaşı olma şartı kaldırılacak. Bu da, Türkiye topraklarında, Türkiye’nin denetleyemeyeceği, civardaki Ortodoks ülkelerin siyasetine müdahale eden, devlet içi bir devletin oluşması demek olur.
Yâni Fener, Vatikan olmak istiyor.
1450’lerde “büyük güç” olan Fatih; ve şimdi “büyük” güç” olma iddiasındaki Amerika da Fener’i, bu dünya hakimiyeti konusunda kullanmak istiyorlar, amaçları bu.
(Türkiye de, mevcut konjonktürde aynı amaçla Fener’i kullanma niyetinde mi acaba?)
Tabii bu arada “bu kullanılma”nın Fener’in mi daha çok işine geldiği ayrıca tartışılmalıdır.
Yâni yoksa Fener mi “kullanıyor” bu çekişmeyi?
Bilmem kaçıncı Konsil, İznik, İskenderiye tartışmalarına girmeye hiç niyetim yok… Rivayetler muhteliftir.
Ve son Amerika “ziyaretlerinde” Barthalemeos, Rus Patrikhanesi için dedi ki; “Onlar nankör umurumda değil”. [iv]
Son soru:
Afganistan’da Müslümanların Talibanı var da, batıda bir yerlerde Hristiyanların arasında benzerleri yok mu? 3 EKİM 2021