Askeri Vesayetin Sürekliliğine Dayalı İstikrarsızlık: Mısır Örneği
Prj. Asist. Erkan OKALAN Bursa Uludağ Üniversitesi
Tarihi süreçte birçok uygarlığın doğuşuna ev sahipliği yapmış olması dolayısıyla “medeniyetlerin beşiği” olarak adlandırılan Mısır, Ortadoğu ve Afrika arasında önemli bir geçiş noktasını temsil etmektedir. 1952’de Cemal Abdul-Nasır liderliğindeki Hür Subaylar Hareketi’nin monarşiyi devirmesinin ardından cumhuriyet rejimiyle yönetilmeye başlayan Mısır’da iktidara gelen üç devlet başkanının da asker-kökenli olması, ülkede yaklaşık 60 yıl boyunca askeri vesayet rejiminin süreklilik arz etmesi dolayısıyla “ordu-devlet” modelinin konsolide olmasını getirmiştir. Özellikle Başkan Enver Sedat döneminde Mısır’ın ABD liderliğinde yürütülen Camp David süreci neticesinde İsrail’i tanıyan ilk Müslüman Arap ülkesi olması, bir yandan Filistin davasına ihanet ettiği gerekçesiyle bölgede yalnızlaşmasına sebep olurken, diğer yandan bölgede İsrail’den sonra en fazla Amerikan yardımı alan ikinci ülke konumuna gelmesini sağlamıştır. Artan Amerikan destekleriyle güçlenen Mısır ordusu, 1980’lerden itibaren Başkan Mübarek tarafından uygulamaya sokulan neo-liberal politikalara dahil edilmesi neticesinde ise yalnızca siyasi alanda değil, ekonomik alanda da kayda değer bir kontrol alanı elde etmiştir. 2010 yılı sonunda fitili Tunus’ta ateşlenen iktidar-karşıtı protestoların Mısır’a sirayet etmesi neticesinde, Başkan Mübarek’in Şubat 2011’deki istifasını getiren sürecin ardından 2012 Haziranı’nda yapılan başkanlık seçimlerini ordu-dışından sivil bir aday olarak Muhammed Mursi’nin kazanması, Mısır’da askeri vesayet rejiminin sona erdiğine yönelik umutları artırmıştır. Ne var ki, ülkenin demokratik seçimle iktidara gelen cumhurbaşkanının görevinin birinci yıldönümünde, 3 Temmuz 2013’te, General Abdul-Fettah el-Sisi liderliğindeki darbe ile yönetime el konulması Mısır’da askeri vesayet rejiminin Mübarek-sonrası dönemde de devam ettiğinin ilk göstergesi olmuştur. General Sisi’nin iktidarı lehine gayrimeşru uygulamaların gölgesinde gerçekleştirilen 2014 ve 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, Şubat 2019’da Sisi’nin cumhurbaşkanlığı görevini 2034 yılına kadar uzatabilmesine olanak sağlayan anayasa değişikliğinin parlamentoda kabul edilmesi ise Mursi döneminin Mısır’daki askeri vesayet kaidesini bozmayacak bir istisna olduğunu kanıtlar nitelikte olmuştur. Mısır’daki askeri vesayet rejiminin demokratikleşme süreci üzerindeki etkisini analiz etmeyi hedefleyen bu çalışma, özellikle 1970’lerden beri ülkede demokratikleşme yönünde desteklenen reformların geçici siyasi açılımlardan öteye gidememesini, askeri vesayet rejiminin sürekliliği ile açıklamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Mısır, Askeri Vesayet, Otoriteryanizm, Demokratikleşme, Siyasi Liberalleşme
INSTABILITY BASED ON THE CONTINUITY OF MILITARY TUTELAGE:
THE CASE OF EGYPT
Egypt, has been the home of many civilizations in the history, representing an important transit point between the Middle East and Africa. After the Free Officers’ Movement led by Gamal Abdel Nasser overthrew the British monarchy in Egypt in 1952, all three presidents who came to power was military-originated in the country. This led Egypt to be governed by the military-state model which had been consolidated for almost 60 years. As the first Muslim Arab country recognized Israel as a result of the US-led Camp David accords, Egypt became the second largest recipient of the American foreign aid in the region after Israel although it has been isolated in the region being accused of betraying the Palestinian cause of the Arabs. The Egyptian army which was strengthened with increased American supports, has gained a considerable control not only in the political area, but also in almost all economic life in the country as a result of its subjection to the neo-liberal policies implemented by President Hosni Mubarak since the 1980s. As aresult of anti- government protests erupted in Tunisia at the end of 2010 spreaded to Egypt, Hosni Mubarak resigned from the presidency. Subsequently, the presidential elections held in 2012 June resulted in the victory of Mohammad Morsi as a non-military and civilian candidate, increased positive expectations that Egypt’s military tutelage regime had been ended. However, overthrow of Morsi’s government by a military coup led by General Abdel-Fettah el-Sisi in 2013, was the first indication that the military tutelage in Egypt continued even after the Mubarak period. Following the presidential elections held in 2014 and 2018 overshadowed by a number of illegitimate practices in favor of Sisi’s political power, approval of a constitutional amendment by Egyptian parliament to extend Sisi’s presidential term until 2034 proved that Morsi period was a brief exception of the consolidated military tutelage in Egypt. This study which aims to analyze the impact of military tutelage on democratization process in Egypt, tries to explain the failure of democratization process which remains limited by temporary political openings in Egypt with continuity of military tutelage in the country.
Keywords: Egypt, Military Tutelage, Authoritarianism, Democratization, Political Liberalization
GİRİŞ
Soğuk Savaş sonrası dönemde çok sayıda Doğu Avrupa, Doğu Asya ve hatta bazı Latin Amerika ülkelerinin –en azından seçim düzeyinde de olsa- demokratikleşmeye yönelik somut reform süreçleri tecrübe etmiş olmalarına rağmen, Ortadoğu coğrafyası bugün halen herhangi bir siyasi liberalleşme sürecinin dahi iç çatışmaya varan bir kaosla sonuçlanabildiği otoriter rejimlerle tanımlanmaktadır. Bu coğrafyadaki ülkeler arasında, özellikle 1970’lerden itibaren çok defa demokratikleşme denemeleri tecrübe etmiş olan yaşamış olan Mısır, özel bir örnek teşkil etmektedir. 1952 yılında Albay Cemal Abdül-Nasır liderliğindeki Hür Subaylar Hareketi’nin gerçekleştirdiği askeri darbe yeni bir sürecin başlangıcı olmuş, bir yandan monarşinin devrilmesiyle cumhuriyet düzenine geçen Mısır, diğer yandan aşamalı bir şekilde kurumsallaşan ve bugün çok daha güçlenmiş bir şekilde varlığını sürdüren askeri vesayet rejimiyle yönetilmeye başlamıştır. 1967 yenilgisinin ardından, beklenilenin aksine Mısır siyasetindeki varlığını sürdüren ordu, zamanla konumunu daha da güçlendirmiş ve ülkede yalnızca siyasetin değil, ekonominin de kayda değer bir bölümünü kontrol eden bir pozisyona erişmiştir. Ordunun, elde ettiği ekonomik imtiyazlar karşılığında kendi bünyesinden bir askeri liderin başkanlık ettiği bir iktidarı koruma görevi üstlenmesine dayalı patronaj ilişkisi, Mısır’da 1952’den 2011 yılına kadarki süreçte iktidara gelen üç başkanın da ordu-kökenli yöneticiler olmasını beraberinde getirmiştir. 2010 yılı sonunda bölgedeki otoriter rejimlerin baskıcı politikalarına karşı halkların daha fazla özgürlük ve adalet söylemleriyle sokaklara döküldüğü “Arap Baharı” olarak adlandırılan rejim-karşıtı protestoların 25 Ocak 2011’de Mısır’da başlattığı süreç her ne kadar sivil bir iktidarın yönetime gelmesiyle sonuçlandıysa da, demokratik seçimle iktidara gelmiş olan hükümetin 3 Temmuz 2013’teki askeri darbeyle devrilmesi, Mısır’daki askeri vesayet rejiminin son bulduğuna dair beklentileri boşa çıkarmıştır. Usulsüzlük ve hile iddiaları gölgesinde gerçekleştirilen 2014 ve 2018 yıllarındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerini ard-arda kazanan darbe lideri General el-Sisi’nin iktidarını 2034 yılına kadar sürdürmesini garantileyen anayasal düzenlemelerin Şubat 2019’da Parlamento’da kabul edilmesi, Mısır’daki askeri vesayet rejiminin sona erme ihtimalinin uzun bir süre daha mümkün olamayacağını göstermektedir. Bölgedeki diğer ülkelere kıyasla, demokratikleşmeye yönelik önemli dış politika araçlarına sahip olan Mısır’daki askeri vesayet rejiminin demokratikleşme süreci üzerindeki etkisini analiz etmeyi hedefleyen bu çalışma, özellikle 1970’lerden beri ülkede demokratikleşme yönünde desteklenen reformların geçici siyasi açılımlardan öteye gidememesini, askeri vesayet rejiminin sürekliliği ile açıklamaktadır.
⦁ ASKERİ VESAYETİN KURUMSALLAŞMASI
Mısır’da 1952’deki Hür Subaylar Darbesinin monarşiyi devirmesinin ardından iktidara gelen üç yöneticinin de asker-kökenli olması, ülkenin yaklaşık 60 yıl boyunca askeri vesayet rejimi ile yönetilmesini getirmiştir. 1952 Darbesinin ardından ordunun “ulusun koruyucusu” olarak tanımladığı ülke yönetimindeki pozisyonu, 1979’daki
Camp David süreciyle birlikte İsrail’in bir güvenlik tehdidi olmaktan çıkmasıyla birlikte yerini “içerideki muhalif hareketlenmelerin bastırılması” rolüne bırakmıştır. Bu süreçte yaşanan askeri yenilgiler veya potansiyel darbe endişeleri dolayısıyla zaman içinde Mısır ordusunun idari alandaki etkisinde kısmi sınırlandırmalar olabilmişse de, iktidardaki otoriter rejimin bekasının Silahlı Kuvvetlere olan ihtiyacı Mısır ordusunun idari alandaki etkisinin sonlandırılmasını önlemiştir. Ordunun ülke yönetimindeki idari pozisyonunun ekonomik imtiyazlarla desteklenmesi ise Mısır’da askeri vesayetin hem idari hem de ekonomik alanda kurumsallaşması sonucunu doğurmuştur.
⦁ Cemal Abdul-Nasır Dönemi
Coğrafi konumu ve Süveyş Kanalı’nın sağladığı avantajlardan dolayı 1920’lerden beri sıkı İngiliz monarşisi altında yönetilen Mısır, İsrail’in kurulması üzerine patlak veren 1948 Arap-İsrail Savaşı’nın körüklediği Arap-milliyetçi duyguların artmasıyla birlikte 1952’de Cemal Abdül-Nasır liderliğinde başlatılan Hür Subaylar Hareketi’nin monarşiyi devirmesi sonucunda 1953 yılında cumhuriyet olmuştur.1 Cumhuriyetin ilan edilmesinin ardından, monarşiyi deviren Hareketin lideri Muhammed Necip, Mısır’ın ilk cumhurbaşkanı olmuştur. Necip’in 1954’teki “Geçici Yönetim Kararnamesi” ile yasaklanmış olan Müslüman Kardeşler Hareketi (İhvan-ı Müslimin
/ İhvan) ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle, aynı yıl cumhurbaşkanlığı görevinden zorunlu olarak emekli edilmesine yol açmıştır. Necip’in kısa süren yönetiminin ardından Mısır, Hür Subaylar Hareketi’nin bir diğer lideri olan Cemal Abdül-Nasır’ın 1954’ten 1971’e kadar sürecek olan yönetimine girmiştir.2
Uzun yıllar süregelen bağımsızlık mücadelesinin güçlendirdiği Arap-milliyetçiliği dolayısıyla Batılı emperyalizmi ve siyonizmi ülkenin bütünlüğüne yönelik tehdit unsurları olarak tanımlayan Nasır, pan-Arabist milliyetçi kimliği en öncelikli dış politika aracı olarak konumlandırmıştır. Ülkeyi milliyetçi-sosyalist politikalarla yöneten Nasır’ın iktidara gelir gelmez Birleşmiş Milletler (BM) gözlemci güçlerini sınır-dışı etmesi, Tiran Boğazı’nı İsrail donanmasına kapatması ve Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi, Batı’ya meydan okumak olarak yorumlanmıştır. Ayrıca, kendini “Arap Dünyası’nın lideri” olarak lanse eden Başkan Nasır’ın Bağdat Paktı’na Batılı bir girişim olması dolayısıyla sert bir şekilde karşı çıkması ve 1967 Savaşı’nın ağır kayıplarının ardından Sovyetler Birliği’nden dış yardım almaya başlaması, Nasır yönetimindeki Mısır’ın dış politikada Batı ile yakınlaşmasını engellemiştir.3
Nasır dönemi Mısır’da ordu, 1952 yılında monarşiyi devirerek Cumhuriyet’i getirmiş bir kurum olmasının da etkisiyle kendisini “ulusun koruyucusu” olarak tanımlamıştır.
1 Oral Sander, Siyasi Tarih (1918-1994), İmge Kitabevi Yayıncılık, Ankara, (2007): 297.
2 Kadriye Sınmaz, “Darbenin Altıncı Yılında Mısır ve İhvan”, İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, 04.07.2019, ml
3 Howard J. Dooley, “Nasser and DeGaulle: Heroes in Search of A Role”, The History Teacher, 4/2, (1971): 52.
Ordunun ülke yönetimindeki bu pozisyonu, 1967’ye kadarki süreçte hem ekonomik hem de idari alanda kontrol sahibi olmasını sağlamıştır. Nasır’ın milliyetçi-sosyalist politikası kapsamında sanayileşmenin teşvik edilmesi, askeriyenin kontrolündeki işletmelerin sayısının artırılmasıyla desteklenmiştir. Bu bağlamda, 1964 anayasasıyla “feodalizmin tasfiye edilmesi” amacına yönelik orduda bir Yüksek Komite kurulması ve Süveyş Kanalı’nın işletilmesinin kontrolünün orduya verilmesi, Nasır dönemi Mısır’da ordunun siyasi ve ekonomik alandaki rolünü açıklayan örnekler olmuştur.4 İsrail karşısındaki 1967 yenilgisiyle birlikte ordunun siyasi alandaki etkisinde azalma olmuşsa da, son bulmamıştır. Öyle ki, 1967 yenilgisi ardından yüksek rütbeli personel kadrosunda büyük ölçüde tasfiye uygulayan Nasır, tasfiye sonucu ortaya çıkan açığı orduya paralel bir kuvvet konumunda oluşturulan Merkezi Güvenlik Güçleri ile dengelemiş fakat Süveyş Kanalı’nın kontrolünü ordudan almamıştır. Bununla birlikte, Nasır’ın 1967 yenilgisinin ardından silahlı kuvvetlerde uyguladığı bu tasfiye, Mısır’da ordu ve hükümet arasında dönemsel olarak farklı düzeylerde sürekli devam edecek olan güç mücadelesinin başlangıcını oluşturmuştur.5
⦁ Enver Sedat Dönemi
Nasır’ın 1970’de vefatının ardından iktidara gelen Enver Sedat, 1950 ve 1960’larda uygulanan milliyetçi-sosyalist politikalardan kaynaklı siyasi ve ekonomik problemlerin olduğu bir enkaz devralmıştır. Başkanlığının ilk yıllarında Nasır döneminden miras milliyetçi-sosyalist politikaları sürdürmeyi deneyen Sedat, 1973 Savaşı’nın ardından artan siyasi ve ekonomik kötü gidişatın mevcut politikalarla üstesinden gelinemeyeceğine karar vermiş ve dış politikada kökten bir değişime yönelmiştir. Başkan Sedat döneminde Mısır, bir yandan liberal piyasa ekonomisine dayalı “açık-kapı” (el-İnfitah) politikası kapsamında Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi ABD-destekli uluslararası finans kuruluşlarına ve yabancı yatırımcılara kapılarını açarken, diğer yandan ABD öncülüğünde yürütülen Camp David Görüşmeleri neticesinde İsrail’i tanıyan ilk Müslüman Arap ülkesi olmuştur.6 Başkan Sedat döneminde Mısır’ın Camp David sürecindeki Washington Anlaşmasını imzalayarak İsrail’i tanıması, hem 1967 yenilgisinden beri İsrail işgalinde bulunan Sina Yarımadasını geri almasını sağlamış, hem de bölgede İsrail’den sonra en fazla Amerikan dış yardımı alan ikinci ülke konumuna gelmesi açısından ödüllendirilmesiyle sonuçlanmıştır.7 Ne var ki, yıllarca Filistin davası için verilen mücadeleye öncülük ederek “Arap Dünyası’nın Büyük Ağabeyi” unvanını almış olan
4 Ingy Salama, “A Military Empire: The Role of Egypt’s Armed Fprces”, Qantara, 13.02.2018,
5 Robert Sprinborg, “The Rewards of Failure: Persisting Military Rule in Egypt”, British Journal of Middle Eastern Studies, 44/4, (2017): 478-482.
6 Müge Aknur ve İrem Aşkar Karakır, “The Reversal of Political Liberalization in Egypt”, Ege Academic Review, 7/1, (2007): 313; İbrahim Tığlı, “Mısır’da Sosyal Hareketler: Kifaye Hareketi ve Müslüman Kardeşler”, Dünya Bülteni Araştırma Masası, (Şubat 2011): 8,
7 Jeremy M. Sharp, “U.S. Democracy Promotion Policy in the Middle East: The Islamist Dilemma”, CRS Report for Congress, 15.06.2006,
Mısır’ın İsrail’i tanımış olması, bölgede yalnızlaşmasına ve Arap Birliği ile İslam Konferansı Örgütü üyeliklerinin askıya alınmasına sebep olmuştur. Enver Sedat ise Washington Antlaşmasına attığı imzanın bedelini 1981 yılında uğradığı suikastta hayatıyla ödemiştir.8
1967 yenilgisi ardından Nasır’ın orduda tasfiye uygulamasına başvurmasıyla başlayan hükümet ile ordu arasındaki güç mücadelesi, Enver Sedat döneminde de devam etmiştir. Özellikle, 1971 yılındaki darbe girişimi ardından çok sayıda yüksek rütbeli askeri personelin ordudan tasfiyesi ile birlikte belirginleşen güç mücadelesi, 1973 yenilgisiyle birlikte oluşan gergin ortamda daha da tırmanışa geçmiştir.9 Ancak, Sedat’ın “infitah” olarak isimlendirdiği liberal ekonomi politikasıyla birlikte ordunun ekonomideki etkinliğinin azalmak yerine artması, bu politika kapsamında oluşan sermayeyi yönetme kontrolü kazanan ordunun hükümet ile arasındaki güç mücadelesinde hafifletici bir etki yaratmıştır. Örneğin, 1979’da kurulan “Ulusal Hizmet Projeleri Yönetimi” (Administration of National Service Projects) kapsamında büyük bir sermayeyi kontrol etmeye başlayan ordu, elde ettiği kazanımla
–deyimi yerindeyse- bir holdinge dönüşmüştür.10
Sedat döneminde Mısır ordusunun ülke yönetimindeki pozisyonunu etkileyen önemli bir gelişme de Camp David süreci olmuştur. Zira ordu 1952’den itibaren ülke yönetiminde üstlendiği “ulusun koruyucusu” rolünü İsrail tehdidini referans göstererek tanımlamaktayken, Camp David sürecinin neticesinde İsrail’in artık Mısır’ın güvenliği için bir tehdit unsuru olmaktan çıkması, ordunun bir kurum olarak rolünü yeniden tanımlamasını gerekli kılmıştır. Nitekim ordunun bu noktadan sonra rolünü “iç hareketlenmeleri bastırmak” olarak tanımlaması, 1970’lerden sonraki süreçte ağırlıklı olarak rejime karşı oluşabilecek muhalif hareketlenmelerin bastırılması işlevine yoğunlaşmasını getirmiştir. Bu durum, 1970’lerden itibaren ordunun ülke ekonomisindeki imtiyazlı pozisyonunu kaybetmemek için hükümet ile arasındaki patronaj ilişkisi kapsamında iktidarın bekasına hizmet eden bir kurum olarak işlev göreceğinin önemli bir göstergesi olmuştur. Nitekim 1970’lerin sonlarında ülkedeki ekonomik kötü gidişattan kaynaklı patlak veren “ekmek isyanlarının” bastırılması için Sedat rejimi Milli Güvenlik Güçleri’ne ek olarak, orduya bağlı Silahlı Kuvvetleri de harekete geçirmiştir.11
⦁ Hüsnü Mübarek Dönemi
Kendisinden önceki başkan Sedat’ın Batı-yanlısı politikalarının hakim olduğu bir yönetimi devralan Hüsnü Mübarek, ülkeyi Batı yörüngesinden çıkartmayan
8 Sir Alan Munro, “Egypt: The Post-Nasser Revival”, The RUSI Journal, 145/5, (2000): 69.
9 Bahey Eldin Hassan, “New Political Struggles for Egypt’s Military”, Carnegie Endowment For International Peace, 09.05.2019,
10 Muhammet Cemal Şahinoğlu ve Ahmet Ateş. “Orta Doğu’da Darbelerin Arka Planı: Mısır Örneği”,
TESAM Akademi Dergisi, 4/1, (Ocak 2017): 114.
11 Hassan, loc.cit.
politikalar uygulamaya devam etmiştir. Ülkeye yabancı sermaye çekebilmek için Sedat döneminde uygulamaya konulan “infitah” kapsamındaki liberal ekonomi politikalarını daha da geliştirerek sürdüren Mübarek, ülke ekonomisini dünya piyasasında rekabet edebilen bir konuma getirebilmeyi hedeflemiştir. Ne var ki, ekonomik kötü gidişatın üstesinden gelinmesi bir yana, Mübarek dönemi ekonomi politikaları halkın hayat standardının daha da düşmesine yol açmıştır. IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarından alınan yüksek kredili faizler yalnızca iktidara yakın elit kesimin zenginleşmesini getirirken, artan enflasyon neticesinde toplumun genelinde hayat standardı yoksulluk sınırının altına düşmüştür. Piyasa ekonomisinden faydalanabilmek için artırılan özelleştirme politikalarının getirileri de, yolsuzluğun yüksek olduğu ortamda bürokratik sınıfın çıkarlarına hizmet etmiştir.12 Bu durum, bir yandan toplumdaki kazanan-kaybeden ayrımını keskinleştirirken, diğer yandan da yabancı yatırımcıların zamanla Mübarek yönetimine olan güvenini sarsarak yatırımlarını yüksek oranda geri çekmelerine yol açmıştır.13
Siyasi liberalleşme açısından ise Mübarek, Cumhurbaşkanlığı görevine ilk başladığında basın özgürlüğü ve sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi gibi bazı iç siyasi reform girişimlerinde bulunduysa da, bu demokratikleşmeye yönelik somut bir reform sürecinden ziyade, iktidarının ilk yıllarında Batı’dan –özellikle ABD’den- gelecek dış yardımların teşvik edilmesi için göstermelik bir politika olup, uzun sürmemiştir.14 Zira Enver Sedat suikastı gerekçe gösterilerek devreye sokulan “olağanüstü hal yasası” kapsamında yasa-dışı ilan edilen İhvan’ın seçimlere katılmasının önüne geçilmiş olması bu anlamda açıklayıcı bir örnek sunmaktadır. 1984 ve 1987 seçimlerinde İhvan her ne kadar seçimlerdeki varlığını başka partilerin çatısı altında değişik isimlerde sürdürmeye çalışmışsa da, özellikle 1992’de hükümet- karşıtı komplo girişimi gerekçesiyle başlatılan geniş çaplı tutuklama kampanyası kapsamında bir yandan binlerce İhvan üyesi askeri mahkemelerde yargılanarak tutuklanırken, diğer yandan sivil toplum kuruluşlarının özgür faaliyet gösterme potansiyeli bastırılmıştır.15 Neticede, Mübarek’in Ulusal Demokrat Partisi tüm siyasi alanı kontrol etmeye devam etmiş, sınırsız otoritesi karşısında, sosyal-siyasal her türlü özgürlükler kısıtlanmıştır.16
2005 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Mübarek’in en güçlü rakibi olan Yarın (Al- Ghad) Partisi lideri Ayman Nur’un yolsuzluk iddialarıyla tutuklanarak adaylığının engellenmesi yürürlükteki çok-adaylı başkanlık seçimine yönelik anayasal düzenlemeleri sorgulanır hale getirirken, aynı yıl gerçekleştirilen Parlamento seçimlerine bağımsız aday göstererek seçimlere katılan İhvan’ın 88 sandalye kazanmasının rejim tarafında sebep olduğu endişe, hile ve usulsüzlük iddiaları
12 Munro, op.cit., s. 71.
13 Ariel Ivanier, “Democratization in the Middle East: The Case of Egypt”, Perspectives, 19, (2003): 81. 14 Holger Albrecht, “How Can Opposition Support Authoritarianism? Lessons from Egypt”, Democratization, 12/3, (2005): 383.
15 Aknur ve Karakır, a.g.m., ss. 316-317.
16 Albrecht, a.g.m., s. 388.
gölgesinde gerçekleşen 2010 seçimlerinde İhvan’ın neredeyse yok denecek kadar az sandalye kazanmasının sağlanması ile kontrol altına alınmıştır.17
Mısır ordusunun 1967 yenilgisi ardından siyasi ve idari alanda kısmi ölçüde sınırlandırılmış olan etkinliği, Başkan Mübarek döneminde yeniden artmaya başlamıştır. Bu artışta, Mübarek’in ülke yönetimindeki kilit idari pozisyonlara askeri yöneticiler atama politikası önemli ölçüde etkili olmuştur. Yürürlükteki “olağan-üstü hal” yasası kapsamında Mübarek’in otoriter rejiminin tüm baskıcı politikalarına karşı yükselen muhalefete rağmen 30 yıl boyunca iktidarını sürdürmesinde silahlı kuvvetlerin desteğine olan ihtiyacı görmezden gelinememektedir. Rejimin politikalarına karşı tansiyonun yükseldiği her durumda, başta İhvan olmak üzere muhalif grupları bastırılmasında ordunun desteğine ihtiyaç duyulmuştur. Dolayısıyla, ülke yönetiminde rejimin bekası ve güvenlik açısından kilit idari pozisyonlara ordudan güvenebileceği liderleri atamıştır. Neticede, Camp David süreci ardından İsrail’in Mısır için bir güvenlik tehdidi olmaktan çıkmasının ardından yeni rolünü ulusu bir dış tehdide karşı korumaktan ziyade iç muhalif hareketlenmeleri bastırmak olarak tanımlayan ordunun, Mübarek döneminde Savunma Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı gibi önemli devlet kademelerine nüfuz etmesi sağlanmış ve idari alandaki varlığı artırılmıştır. Ancak bu noktada, Başkan Mübarek döneminde ordunun siyasi alandaki etkinliği artırılmasına rağmen ordu ile hükümet arasındaki güç mücadelesinin devam ettiği teslim edilmelidir. Mübarek’in 1991 yılında Savunma Bakanı Halim Ebu Gazala’yı görevden alarak yerine Cumhurbaşkanlığı Korumalarının liderliğini yapmakta olan Muhammed Tantavi’nin Ocak 2011’deki Devrim sürecinde Mübarek-karşıtı bir pozisyon alması, bu anlamda açıklayıcı bir örnek sunmaktadır.18
Mısır’daki ordunun özellikle Sedat döneminde uygulamaya konulan liberal ekonomiye dayalı “infitah” politikasıyla birlikte sermaye üzerinde belirginleşen kontrolü, Mübarek döneminde çıkarılan bir takım anayasal düzenlemeler neticesinde artar şekilde devam etmiştir.19 1986 yılında çıkarılan bir yasayla birlikte Savunma Bakanlığı ve Askeri Üretim Bakanlığı vergilendirmeden tamamen muaf tutulmuş, 1997 yılında ise orduya gelişmemiş tarım arazilerini işletme yetkisi verilmiştir.20 Başkan Sedat döneminin son zamanlarında 1979 yılında ordunun yetkisinde kurulmuş olan Ulusal Hizmet Projeleri İdaresi, 1994 yılında 75.000 civarı istihdam olanağı sunan bir kuruluş haline gelmiştir. Neticede, Mübarek döneminde elde ettiği ekonomik imtiyazlar sayesinde ordu, kazanımlarını başka sektörlerde değerlendirerek, ilaç, gıda, benzin gibi çok sayıda farklı kalemlerde üretim
17 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, 5. b., MKM Yayınları, Bursa, (2012): 213-214.
18 Hassan, loc.cit.
19 Şahinoğlu ve Ateş, loc.cit.
20 Hassan, loc.cit.
teşebbüsünde bulunabilen, silahlı kuvvetin çok ötesinde bir aktör konumuna gelmiştir.21
⦁ ASKERİ VESAYETLE MÜCADELE: ‘2011 DEVRİMİ’ SÜRECİ
Hüsnü Mübarek’in 30 yıllık iktidar sürecinde uyguladığı politikaları neticesinde ülkede artan gelir adaletsizliği, yüksek enflasyon, düşük ücret oranları, işsizlik, rüşvet ve hukuksuzluk söylemlerine, 2010 seçimlerinden sonra hükümete yönelik artan güvensizlik duygusu da eklenince, halkın anti-demokratik sisteme yönelik eleştirileri daha hissedilir hale gelmiştir. Mısır kamuoyunda hükümet-karşıtı tansiyonun arttığı bu ortamda, benzer sebeplerden dolayı baskıcı rejimi protesto etmek için 17 Aralık 2010 günü Tunus’ta Muhammed Buazizi isimli bir seyyar satıcının kendisini yakması sonucu ateşlenen hükümet-karşıtı halk protestolarının çok kısa bir sürede Mısır’a sıçraması şaşırtıcı olmamıştır. Mübarek hükümetinin Irak işgali konusunda izlediği politikalar, Sudan’ın bölünmesine sessiz kalışı, Filistin konusunda Hamas karşıtı tutumu ve Refah sınır kapısını kapalı tutmayı sürdürme yönündeki dış politikasının kamuoyunda hükümet-karşıtı tansiyonu tırmandırdığı bir ortamda, Başkan Mübarek’in iktidarı oğlu Cemal Mübarek’e devretme söylemlerinin duyulması, halk protestolarını oldukça ciddi bir boyuta ulaştırmıştır. Artan protestolar karşısında Mübarek her ne kadar askeri kökenli bir lider olduğunu vurgulayarak ordudan destek beklediyse de, karşılık bulamamıştır. Ordunun, “barışçıl protestolara asla müdahale edilmeyeceğini” açıklamasının ertesi günü, 1 Şubat 2011’de 2 milyon civarı Mısırlı, hükümetin devrilmesi için sokaklara dökülmüştür.22
Başkan Mübarek’i istifaya götüren süreçte, özellikle Mısırlı genç nüfusun sosyal medya aracılığıyla başlattığı hareketlerin etkisi çok önemli olmuştur. 2008’de bir işçi hareketi olarak başlatılmış olan “6 Nisan Hareketi”, Halid Said isimli bir gencin gözaltı sorgulamasında polis şiddetine maruz kalarak öldürülmesini protesto eden “Hepimiz Halid Said’iz Hareketi” ve hükümetin baskıcı politikalarına karşı “Artık Yeter” anlamına gelen “Kefaya Hareketi”, Mübarek iktidarına karşı halkı organize etmede büyük rol oynamıştır. Nitekim sosyal medya hareketleri amacına ulaşmış, muhaliflerin “Öfke Günü” olarak belirledikleri 25 Ocak 2011 günü, başta Kahire olmak üzere birçok şehirde Mübarek-karşıtı binlerce eylemci sivil protestoları başlatmıştır. İki gün içinde rejime bağlı güvenlik güçleri tarafından 14 protestocunun öldürülmesi üzerine, 28 Ocak 2011 günü “Öfkeli Cuma” olarak adlandırılmış ve binlerce protestocu sokakları doldurmuştur. Mübarek hükümeti sosyal medya örgütlenmelerini kırabilmek adına söz konusu tarihte tüm iletişim ağlarını kesmiştir. Sokak protestolarına karşı hükümet güçlerinin kullandığı yöntemlerin sonuç vermemesi üzerine Başkan Mübarek, hükümeti görevden alarak, yine ordudan gelen bir devlet mensubu olan Ahmet Şefik Başbakanlığında yeni hükümeti kurmuştur.
21 Şahinoğlu ve Ateş, loc.cit.
22 Veysel Ayhan ve Nazlı Ayhan Algan, “Mısır Devrimi ve Mübarek: Bir Diktatörün Sonu”, IMPR Rapor, 6, (2011): 1-23, ,
ss. 8-9.
Hükümet değişimi ile de sona erdirilemeyen ayaklanmalar karşısında, Hüsnü Mübarek’in Eylül seçimlerinde cumhurbaşkanlığı adaylığını koymayacağı açıklamasının da sonuç vermemesi üzerine, 11 Şubat 2011’de Hüsnü Mübarek, Cumhurbaşkanlığı görevini seçimlere kadar geçici olarak üstlenmesi için yardımcısı Ömer Süleyman’a devrettiğini duyurmuştur. Fakat anayasada Cumhurbaşkanlığıyla ilgili bir yetki devri söz konusu olmadığından bu da geçersiz kabul edilmiş ve bir gün sonra, 12 Şubat 2011 günü, Cumhurbaşkanlığı yetkisinin Mısır ordusunda olduğu duyurulmuştur.23
Hüsnü Mübarek’in istifası üzerine, yeni hükümet kurulması için yapılacak seçimlere kadarki süreçte tüm yasama ve yürütme yetkisi Yüksek Askeri Konsey’in (YAK) yönetimine girmiştir. Devam eden protestoları bastırmak için görevlendirilmiş olan emniyete bağlı Mili Güvenlik Güçleri dahi meydanlardan çekilmiş ve başkent Kahire başta olmak üzere tüm büyük şehirlerde neredeyse her sokağa düzenli orduya mensup askerler konuşlandırılmıştır.24 12-13 Şubat 2011’de tüm Cumhurbaşkanlığı yetkilerinin orduda olduğunu ilan eden ve Parlamento’yu fesheden YAK, anayasal düzenleme ile Cumhurbaşkanlığı görev süresini dört yıllığına en fazla iki defa ard arda seçilebilme kuralına bağlamıştır.25
Yönetimi devralan YAK’ın 6 ay olarak kararlaştırılan geçiş sürecini 9 aya uzatması neticesinde Kasım 2011’de gerçekleştirilebilen Parlamento seçimlerinde çoğunluğu 350 milletvekiliyle İhvan’ı temsil eden Hürriyet ve Adalet Partisi’nin başını çektiği Demokratik İttifak ile Selefiler’in El-Nur Partisi’nin dahil olduğu “İslami İttifak” oluşturmuştur. 2012 Mayıs’ında ise, General Hüseyin Tantavi’nin geçici olarak üstlendiği Cumhurbaşkanlığı görevini devredeceği Mısır’ın dördüncü Devlet Başkanının belirleneceği Cumhurbaşkanlığı seçimleri düzenlenmiş, 23-24 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilen ilk turda hiçbir adayın oy oranı %50 barajı geçemediğinden, anayasa gereği en yüksek oy olan iki adayın yarışarak Cumhurbaşkanının belirleneceği seçimlerin ikinci turuna gidilmiştir. Buarada, seçimlerin ikinci turunun gerçekleştirilmesine iki gün kala Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu’nca eski rejim mensuplarının katılımına izin verilmediği gerekçesiyle, seçimle oluşturulmuş parlamentonun yasa-dışı olduğuna karar vermiş ve Askeri Konsey meclisi feshederek tüm yetkileri elinde toplamıştır. Bunun üzerine Askeri Konsey’in darbe hazırlığında olduğundan şüphelenen halk tekrar sokaklara dökülmüşken, 16-17 Haziran tarihinde seçimlerin ikinci turu yapılmış ve oyların
%51.73’ünü toplayan İhvan lideri Muhammed Mursi, Mısır’ın ilk sivil Cumhurbaşkanı olmuştur.26
23 Ibid., ss. 10-19.
24 Salama, loc.cit.
25 Gamal M. Selim, “Egypt Under SCAF and the Muslim Brotherhood: The Triangle of Counter- Revolution”, Arab Studies Quarterly, 37/2, (Spring 2015): 177-199.
26 Arı, op.cit., ss. 216-217.
İslami-profilli bir lider olmasına karşın, Başkan Mursi ülkenin ulusal çıkarlarını gözeterek ABD ve diğer Batılı devletlerle dostane ilişkiler kurmayı hedeflemiştir. Göreve başlamasının ardından, BM Genel meclisini ziyaret etmiş, Brüksel’de AB temsilcileriyle görüşerek Almanya ve İtalya ziyaretlerinde bulunmuş ve bölgenin nükleer silahlardan arındırılması konusunda BM reformlarını desteklediğini belirterek, ABD ile aynı çizgide bir dış politika izleme hedefini göstermeye çalışmıştır. Ayrıca, ekonomide neo-liberal politikaları desteklediğini belirten Mursi, ABD ile 450 milyon dolarlık mali yardım görüşmelerine başlamış ve beklenenin aksine, ABD-karşıtı bir dış politika benimsememiştir.27
Mursi başlangıçta Mısır ordusu ile ılımlı ilişkiler sürdürmek için çaba göstermiştir. Beklenilenin aksine, Mısır ordusunun özellikle Mübarek döneminde artırılmış olan ekonomik açıdan imtiyazlı durumunu sınırlandırmamış, bu anlamdaki anayasal dokunulmazlığının sürdürülmesine karşı çıkmamıştır.28 Ancak Başkan Mursi’nin Yüksek Askeri Konsey tarafından 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna iki gün kala yayımlanan ve seçilmiş Parlamento’yu feshederek tüm yasama yetkilerini Konsey’e veren kararnameyi feshederek, Parlamento seçimlerine kadar tüm siyasi yetkileri kendisinde toplaması ordunun tepkisine yol açmıştır. Ayrıca, Mursi’nin 22 Kasım 2013’te bir anayasal bildiri yayımlayarak 15 Aralıkta anayasal referandum gerçekleştirileceğini duyurması ve yeni anayasa taslağının 2. maddesinde “Yasamanın temel kaynağının Şeriat olduğunun” yer alması, kamuoyunun tepkisine yol açmıştır. Bu noktada, ilgili maddenin zaten Mısır’ın yıllardır yönetildiği 1971 anayasasında da yer aldığı teslim edilmelidir. Buna rağmen, eski rejim-yanlısı medya organlarınca konunun “Yeni Firavun, Faşist Lider” gibi manşetlerle provoke edilmesi ve Yargı’nın anayasa taslağını boykot etmesi dolayısıyla Mursi, olası bir darbe girişiminden şüphelenerek muhalif görüşteki askerin ordudan tahliyesini başlatmıştır. Bunun üzerine, yedi yüksek rütbeli askerin emekli edilmesi, ordu ile hükümet arasındaki mücadeleyi tırmandırmıştır. Bu arada, yargının süreci boykot etmesi dolayısıyla 22 Aralık’ta yapılabilen ve katılımın %32 oranında gerçekleştiği anayasal referandum
%60 olumlu oy ile kabul edilmiştir.29
Mursi döneminde hükümet ile ordu arasındaki mücadeleyi derinleştiren bir diğer gelişme de, 2012’de Refah Sınır Kapısı’nda çıkan olaylarda 16 sınır polisinin öldürülmesinin ardından, Mursi’nin Genelkurmay Başkanı Sami Anan ve Savunma Bakanı Hüseyin Tantavi’yi görevden alması olmuştur.30 Mursi’nin Hava ve Deniz Komutanlığı gibi savunma açısından kritik askeri pozisyonlarda eski rejimle bağlantılı olmayan askeri liderlerin getirilmesi için başlattığı tahliye uygulaması ile İletişim Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı gibi önemli devlet kademelerine İhvan-bağlantılı
27 “John Kerry Releases $250 million in US Aid to Egypt As Reward For Political Reforms”, The Guardian, 03.03.2013,
28 Salama, loc.cit.
29 İsmail Numan Telci, “Devrim Sonrası Mısır’da Güç Mücadelesi: İslamcı İktidar vs. Seküler Muhalefet”, Ortadoğu Analiz, 5/49, (Ocak 2013): 79-89
30 Abdel-Rahman Hussein, “Egypt Defence Chief Tantawi Ousted in Surprise Shakeup”, The Guardian, 13.08.2012,
isimleri atama girişimleri, ordunun tepkisine yol açmıştır. Aynı şekilde, hükümet ile ordu arasındaki gerilimi artıran bir başka mesele de, “Süveyş Kanalı Koridoru Projesi” olmuştur. Mısır’da Silahlı Kuvvetlerin yıllardır işletme kontrolünü elinde tutarak yüksek kar ettiği Süveyş Kanalı çevresinde enerji santralleri kurulmasına yönelik projeyi, Mursi’nin Çin ve Hindistan ile yapılacak ortaklıkla hayata geçirme girişimi ordunun tepkisine yol açmıştır. Neticede, Mursi’nin göreve ilk geldiğinde ordunun ekonomik alandaki imtiyazlı çıkarlarına ve anayasal dokunulmazlığına herhangi bir sınırlandırma getirmeyerek ılımlı ilişkiler geliştirmeye yönelik tutumu, ordu ve devletin önemli kademelerindeki eski rejim destekçilerinin İhvan-karşıtı tutumlarından vazgeçmemeleri neticesinde değişmiştir. Mursi’nin hükümet ile ordu arasındaki mücadeleyi hükümet-lehine çevirmeye başlayan politikaları ile askeri vesayetin ekonomik ve siyasi alandaki imtiyazlı pozisyonu çelişmeye başlayınca ordu, demokratik seçimle iktidara gelmiş olan hükümeti askeri darbeyle devirmek için harekete geçmiştir.31
⦁ 2013 DARBESİ VE SİSİ DÖNEMİ: ASKERİ VESAYETİN SÜREKLİLİĞİ
Muhammed Mursi seçimleri kazandığında, 30 yıllık Mübarek iktidarı döneminde kökleşmiş olan yüksek enflasyon, işsizlik ve çözülemeyen sağlık, temizlik ve ulaşım problemlerinin ile sürekli tekrarlanan elektrik-su kesintileri gibi kısa vadede çözülmesi mümkün olmayan sorunlarla dolu bir miras devralmıştır. Seçim kampanyası döneminde ekonomik sıkıntıları kısa sürede çözeceği vaatlerinde bulunmasına rağmen yıllarca kökleşmiş yapısal sorunların bir yıl gibi kısa bir süre içinde çözülmesinin mümkün olmayışı, Mursi döneminde ekonomik kötü gidişattan kaynaklı toplumsal hoşnutsuzluğun giderilememesiyle sonuçlanmıştır. İsrail’in 2012 Ağustosunda Sina Yarımadasında gerçekleştirdiği saldırının ardından, Mursi’nin orduda ve güvenlik güçlerinde köklü bir tahliyeye girişmesi ve Refah sınır kapısını kapatmasıyla sergilediği Filistin-destekçisi cesur tavrıyla kazandığı kamuoyu desteği, 2012 Kasımında yayımladığı anayasal bildirinin eski rejim-destekçisi medya ve yargı organlarınca çarpıtılması sonucu yükselen toplumsal provokasyonun önlenmesine yetmemiştir. Medyada “Yeni Firavun, Faşist Lider” gibi manşetlerle yer alan haberlerde Mursi’nin yeni düzenlenen anayasayla ülkeyi Şeriat’a dayalı bir dikta rejimiyle yönetmeye çalıştığı haberlerine eski rejim-destekçisi Yargı’dan gelen destek ise düzenlenen provokasyonun kamuoyunda karşılık bulmasını kolaylaştırmıştır. Toplumda hükümet-karşıtı protestolar artarken, ilk önemli toplumsal örgütlenme, Mursi’nin Cumhurbaşkanlığı görevinden istifa etmesi için imza toplama kampanyası başlatan “Temerrud Hareketi” olmuş ve harekete “Toplumsal Kurtuluş Cephesi”, “Güçlü Mısır Partisi” ve “6 Nisan Gençlik Hareketi” gibi diğer toplumsal hareketlerden ve siyasi yapılanmalardan da destek gelmiştir.32
31 Şahinoğlu ve Ateş, op.cit., s. 116-120.
32 Semra Sarıdağ, “Devrimden Darbeye Mısır”, Akademik Perspektif, 26.08.2013,
Ülke çapında hükümet-karşıtı tepkiler artarken, 15 Haziran 2013 günü Mursi’nin Kahire’de düzenlenen “Suriye Ayaklanmasına Destek” isimli konferansta yaptığı konuşmada, Mısır’ın Suriye ile diplomatik ilişkileri kestiğini ve Esad rejimine karşı olası bir dış müdahaleye destek vermeye hazır olduğunu bildirmesi, Mursi-karşıtı protestoların yayılmakta olduğu bir ortamda hükümet ile arasındaki güç mücadelesini askeri vesayet-lehine çevirebilmesi için bir fırsat sağlamıştır. Silahlı kuvvetler derhal bir bildiri yayımlayarak, ülkenin siyasi bir krizden geçtiği böyle bir dönemde ordunun Mısır’ın güvenliğini sağlamaktan başka herhangi bir operasyona destek vermediğini bildirmiştir.33 Mursi’nin iktidara gelişinin birinci yıldönümü olan 30 Haziran 2013 günü “erken seçim” talebindeki protestocuların doldurduğu Tahrir Meydanına İhvan- destekçilerinin de inmesiyle birlikte protestoların çatışmaya dönüşmesi üzerine ordu derhal harekete geçmiştir. Silahlı Kuvvetler 1 Temmuz 2013 günü bir ültimatom yayımlayarak “çatışmaların 48 saat içinde durdurulamaması halinde ordunun müdahale edeceğini” duyurmuştur. 2 Temmuz günü Mursi açıklama yaparak, demokratik seçimle iktidara gelmiş bir Cumhurbaşkanı olarak Silahlı Kuvvetlerin muhtırasını tanımadığını bildirmişse de, 3 Temmuz 2013 günü çatışmaların devam etmesi üzerine dönemin Savunma Bakanı General Abdül-Fettah el-Sisi liderliğindeki askeri darbe ile yönetime el konulmuştur.34
Ordunun yönetime el koymasının ardından, demokratik seçimle iktidara gelmiş olan Mursi’nin askeri darbeyle devrilmesini protesto ederek sokaklara dökülen binlerce İhvan-destekçisi gösterici, Silahlı Kuvvetlerin ateş açarak karşılık vermesi suretiyle bastırılmaya çalışılmıştır. Silahlı kuvvetlerin güç kullanımına başvurması dolayısıyla tırmanarak süren çatışmalarda binlerce İhvan-destekçisi öldürülmüş, on-binlercesi tutuklanarak gözaltına alınmış veya hapis cezasına çarptırılmıştır. Uluslararası insan hakları kuruluşlarının verilerine göre, Mısır’da ordunun yönetime el koyduğu 2013 Temmuzundan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gerçekleştirildiği 2014 Mayısına kadarki 10 aylık süreçte tutuklanarak gözaltına alınan ve yargılanmadan mahkum edilenlerin sayısı 41,000’i geçmiştir. Bu süreçte aralıklı şekilde devam eden gösteriler her seferinde Silahlı Kuvvetlerin orantısız güç kullanımıyla bastırılmıştır. Özellikle
13 Ağustos 2014 günü, Mısır’daki “Devrimin” sembolü haline gelen Rabia Meydanında düzenlenen gösterilerde yaşananlar medyada “Rabia Katliamı” olarak isimlendirilmiş, Silahlı Kuvvetlerin ateş açması sonucunda bir gün içinde öldürülenlerin sayısı 1,000’i geçmiştir.35 Başta İnsan Hakları İzleme Örgütü olmak üzere uluslararası alandaki birçok insan hakları kuruluşlarınca “insanlığa karşı suçlar” kategorisinde görülen şiddet eylemleri neticesinde yargılanması beklenen Sisi’nin Mayıs 2014 ve 2018’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini ard arda kazanması, Ocak 2011’de başlayan süreçte iktidara gelen Muhammed Mursi’nin kısa süren yönetiminin Mısır’daki askeri vesayet kaidesini bozmayacak bir istisna olduğunu
33 Saleh ve Perry, loc.cit.
34 İsmail Numan Telci, “Mısır’da Devrim ve Karşı-Devrim: Başlangıç Noktasına Geri Dönüş Mü?”, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi, 21, (Şubat 2015): 1-16,
35 Human Rights Watch. “Egypt: Rab’a Killings Likely Crimes Against Humanity”, 12.08.2014,
göstermiştir. Mayıs 2014’te gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılımı artırmak için seçim gününün tatil edilmesine ve katılmayan seçmene 70 dolar para cezası uygulaması getirilmesine rağmen katılım %44,4 oranında olmuştur. Mart 2018’de gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de, Sisi’ye rakip olarak Cumhurbaşkanlığına aday olan beş isimden dördünün adaylığı siyasi suçlamalarla tutuklanma ve tehdit yoluyla vazgeçirme gibi gayrimeşru yöntemlerin kullanılması suretiyle aday olmaları engellenmiştir. Yalnızca partisinin önceden Sisi’ye yakın olduğu bilinen Musa Mustafa Musa’nın aday olabildiği 2018 seçimlerinin sonucu da
–deyimi yerindeyse- malumun ilanı olmuş ve %97 oranında ikinci kez Sisi’nin zaferiyle sonuçlanmıştır.36
SONUÇ YERİNE
Mısır’da 2013 Darbesiyle sonuçlanan sürecin başarıya ulaşması ve tekrar askeri vesayete dönüşün sağlanmasında, uluslararası ve bölgesel aktörlerin bu süreçteki tutumları kilit rol oynamıştır. Bu anlamda özellikle 1970’lerden beri demokratik reformların teşviki adı altında USAID kapsamında verilen hibeler ve yapılan dış yardımlar ile Mısır’a yıllık ortalama 1,3 milyon dolar yardım sağlayan Washington yönetiminin Temmuz 2013’te yaşananları “darbe” olarak adlandırmaması önemlidir. Mursi yönetiminin Filistin meselesine yönelik sert tavrının, ABD’nin İsrail’in güvenliği üzerine kurulu bölge politikasıyla uyuşmaması, 2013’deki darbe sürecinde kısa süreli askıya alınan Amerikan dış yardımlarının Sisi döneminde tekrar devam ettirilmesiyle sonuçlanmıştır. Bölgesel düzeyde ise başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere, Mısır’da başarılı bir demokratikleşme sürecinin kendi monarşilerine karşı olası bir devrim sürecine model oluşturma potansiyelini tehdit olarak gören Körfez ülkeleri de, Mısır’daki eski rejim aktörlerine finansal yardım aktararak Mursi yönetiminin askeri bir darbe ile devrilmesine katkıda bulunmuşlardır. Neticede, 1970’lerden beri Batılı dış yardımların teşvik edilmesi için –geçici de olsa- siyasi liberalleşme düzeyinde çok defa reform denemesi tecrübe etmiş Mısır’ın 2012’teki demokratikleşme denemesi, askeri vesayetin devamıyla sonuçlanmıştır. Sisi yönetiminin Şubat 2019’da anayasanın 140. maddesinde ‘cumhurbaşkanlığı görev süresinin 4 yıldan 6 yıla, ard-arda en fazla iki dönem seçilebilme şartının da 4 yıla çıkarılmasına’ ilişkin değişiklik teklifinin Parlamentoda kabul edilmesi ise Mısır’daki askeri vesayetin daha uzun süre devam edeceğini kanıtlar nitelikte olmuştur.
36 Kadriye Sınmaz, “Mısır Raporu: Devrim ve Darbe Sarmalında Bir Toplum”, İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, 102, Mayıs 2019, 2201.pdf, ss. 9-10.
KAYNAKLAR
“John Kerry Releases $250 million in US Aid to Egypt As Reward For Political Reforms”, The Guardian, 03.03.2013, (Erişim: 12.09.2019).
Abdul-Magd, Zeinab. “The Egyptian Military in politics and the Economy: Recent History and Current Transition Status”, CMI Insight, 2, (October 2013): 1-6, economy, (Erişim: 11.09.2019).
Aknur, Müge ve İrem Aşkar Karakır. “The Reversal of Political Liberalization in Egypt”, Ege Academic Review, 7/1, (2007): 311-333.
Albrecht, Holger. “How Can Opposition Support Authoritarianism? Lessons from Egypt”, Democratization, 12/3, (2005): 378-397.
Arı, Tayyar. Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, 5. b., MKM Yayınları, Bursa, 2012.
Ayhan, Veysel ve Nazlı Ayhan Algan. “Mısır Devrimi ve Mübarek: Bir Diktatörün Sonu”, IMPR Rapor, 6, (2011): 1-23,
content/uploads/2012/07/MISIR-RAPORU_no_6.pdf (Erişim: 03.09.2019).
Dooley Howard J. “Nasser and DeGaulle: Heroes in Search of A Role”, The History Teacher, 4/2, (1971): 48-53.
Hassan, Bahey Eldin. “New Political Struggles for Egypt’s Military”, Carnegie Endowment For International Peace, 09.05.2019, , (Erişim: 03.09.2019).
Hussein, Abdel-Rahman. “Egypt Defence Chief Tantawi Ousted in Surprise Shakeup”, The Guardian, 13.08.2012, shakeup, (Erişim: 10.09.2019).
Ivanier, Ariel. “Democratization in the Middle East: The Case of Egypt”,
Perspectives, 19, (2003): 77-87.
Kadriye Sınmaz. “Darbenin Altıncı Yılında Mısır ve İhvan”, İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, 04.07.2019, misir-ve-ihvan_2265.ht ml (Erişim: 02.09.2019).
Munro, Sir Alan. “Egypt: The Post-Nasser Revival”, The RUSI Journal, 145/5, (2000): 66-72.
Salama, Ingy. “A Military Empire: The Role of Egypt’s Armed Fprces”, Qantara, 13.02.2018,
military-empire, (Erişim: 02.09.2019).
Saleh, Yasmine ve Tom Perry. “Mursi Role at Syria Rally Seen as Tipping Point for Egypt Army”, Reuters, 02.06.2013, protests-army-mursi/mursi-role-at-syria-rally-seen-as-tipping-point-for-egypt-army- idUSBRE9610YX20130702, (Erişim: 08.09.2019).
Sander, Oral. Siyasi Tarih (1918-1994), İmge Kitabevi Yayıncılık, Ankara, 2007.
Sarıdağ, Semra. “Devrimden Darbeye Mısır”, Akademik Perspektif, 26.08.2013, (Erişim: 08.09.2019).
Selim, Gamal M. “Egypt Under SCAF and the Muslim Brotherhood: The Triangle of Counter-Revolution”, Arab Studies Quarterly, 37/2, (Spring 2015): 177-199.
Sharp, Jeremy M. “U.S. Democracy Promotion Policy in the Middle East: The Islamist Dilemma”, CRS Report for Congress, 15.06.2006, (Erişim: 19.09.2019).
Sınmaz, Kadriye. “Darbenin Altıncı Yılında Mısır ve İhvan”, İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, 04.07.2019, misir-ve-ihvan_2265.ht ml, (Erişim: 20.09.2019).
Sınmaz, Kadriye. “Mısır Raporu: Devrim ve Darbe Sarmalında Bir Toplum”, İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, 102, Mayıs 2019, 2201.pdf, (Erişim: 05.09.2019).
Springborg, Robert. “The Rewards of Failure: Persisting Military Rule in Egypt”,
British Journal of Middle Eastern Studies, 44/4, (2017): 478-496.
Şahinoğlu, Muhammet Cemal ve Ahmet Ateş. “Orta Doğu’da Darbelerin Arka Planı: Mısır Örneği”, TESAM Akademi Dergisi, 4/1, (Ocak 2017): 97-131.
Telci, İsmail Numan. “Devrim Sonrası Mısır’da Güç Mücadelesi: İslamcı İktidar vs. Seküler Muhalefet”, Ortadoğu Analiz, 5/49, (Ocak 2013): 79-89, /8ismailtelci.pdf, (Erişim: 24.10.2019).
Telci, İsmail Numan. “Mısır’da Devrim ve Karşı-Devrim: Başlangıç Noktasına Geri Dönüş Mü?”, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi, 21, (Şubat 2015): 1-16, , (Erişim: 24.10.2019).
Tığlı, İbrahim. “Mısır’da Sosyal Hareketler: Kifaye Hareketi ve Müslüman Kardeşler”, Dünya Bülteni Araştırma Masası, (Şubat 2011): 1-62, /misirda-sosyal-hareketler.pdf (Erişim: 20.09.2019).
Yazıları posta kutunda oku