Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN Marmara Üniversitesi
Özet
Su, insan ihtiyacı ve ekonomik öneme sahip stratejik bir kaynaktır. Geçtiğimiz yüzyıl başından günümüze kadar enerji kaynakları için verilen mücadele devletlerin varlığı adına yok etme stratejilerine dönüşmüştü. Güvenliğin farklı boyutları içerisinde yer alan çevre güvenliği içerisinde hayati öneme sahip suyun önemini daha önemli bir boyuta taşımaktadır. Su; iklim koşularının değişimi, kaynakların verimsiz kullanımı, çevre kirliliği gibi nedenlerle küresel paylaşım savaşlarının yeni bir nesnesini oluşturmuştur. Dünyanın hegemon güçleri yeni stratejilerine, su kaynaklarını paylaşım ve denetim politikasını da eklemişlerdir. Dolayısıyla enerji savaşlarından sonra su savaşlarından daha sık bahsedilir olmuştur. “Sınıraşan” ve “uluslararası su” konumundaki sular çatışma ihtimali olan sulardır. Bölgesel çatışma unsuru olan su havzalarından Orta Asya’nın sınır aşan suları bugüne değin önem verilmeyen en kompleks problemlerden birini teşkil etmektedir. Orta Asya bulunduğu doğal ve coğrafi şartlarıyla Avrasya’nın en büyük ve en temiz su kaynaklarına sahiptir. Pamir, Tanrı ve Altay Dağlarından çıkan sular, Amu derya, Sır derya, İrtış, Ural, İle, Talas nehirleri ve Aral Gölü bölgenin potansiyel olabilecek çatışma alanlarını oluşturmaktadır. Bağımsızlıklarının ilk yıllarında Orta Asya ülkeleri kendi ekonomik sorunlarıyla meşgul olurken su sorunlarının bölgesel ve sınır aşan krizlere neden olacağını tahmin edemiyorlardı. SSCB’nin bu bölgede oluşturduğu merkezi su politikalarından sonra demografik artış ve tarım alanlarında giderek artan su ihtiyacı, Orta Asya ülkelerinde paylaşım ve kullanım sorunlarının yanı sıra ekolojik çevre sorununa da yol açmıştır. Yöntem: Nicel ve Nitel araştırma yöntemlerinin her ikisinin kullanıldığı araştırmada literatür taraması doküman analizi ve nitel veri toplama yöntemleri kullanılmış, ancak değişkenlerin karmaşıklığı ve iç-içe geçmiş olması, bunlar arasındaki ilişkileri ölçmeyi zorlaştırmıştır. Analiz: Konstrüktivistler için maddi kaynakların bir anlam ifade etmesi ancak fertlerin ve devletlerin birbiri ile irtibatlı olmaları ile mümkün olabilir. Çünkü toplumlar arası ideolojik yaklaşımlar ve düşman algılamalarındaki farklılar ön plana çıkmaktadır. Analiz düzeyi olarak konstrüktivist bir yaklaşım benimsenerek, uluslararası ilişkiler ve devletlerin dış politikası analiz edilmiştir. Orta Asya da yer alan uluslararası suların uluslararası hukuk açısından nasıl bir teorik çerçeveye oturtulabileceği ve çözümüne yönelik neler yapılabileceği değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelı̇meler: Orta Asya, Aral Gölü, Amu Derya, Siri Derya
Giriş
Orta Asya’daki mevcut en önemli zorluklardan biri, Sovyet döneminde kurulan su kaynaklarının eski dağıtım ilkelerinden, entegre su kaynakları yönetimi sistemine doğru hedeflenen geçiş sürecidir. Sovyetler Birliği döneminde, Orta Asya bölgesinde suyolları ile ilgili kararları merkezi yönetimin belirlediği stratejiler belirlemekteydi. Orta Asya bölgesinde tek ekonomik alan olarak düşünülmesi ve planlanması tarımsal ürünlerin merkezi ekonomik kalkınmada belirlenen ürünlerden oluşturulması aşağı havza bölgelerinde yeni açılan tarım arazileri suya olan ihtiyacı artırmış sonrasın da içinden çıkılmaz bir hale dönüşmüştür. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte yeni problem sahaları ile birlikte suyolları sorunsalı da ortaya çıkmıştır.
Orta Asya’daki bağımsız cumhuriyetler, ana su yolları da dahil olmak üzere birçok doğal kaynak sınır aşan bir karakter kazanmıştır. Orta Asya’daki su kaynaklarının dengesiz bir şekilde dağılması, yukarı havza ve aşağı havza ülkelerinin birbirine bağımlı olmasına neden olmuştur. Gerginlikler, nehir kıyısındaki devletlerin sudan kaynaklanan siyasi ekonomik çıkarları ve her seviyede kaynakların (bölgesel, havza, ulusal ve yerel) kötü yönetilmesinden de kaynaklanmıştır. Çöller, yarı çöller, bozkırlar, kurak iklim ile birlikte bölgenin bütün ekosistemini savunmasız kılmaktadır. Orta Asya’daki mevcut en büyük zorluklardan biri, Sovyet döneminde kurulan su kaynaklarının eski dağıtım ilkelerinden, entegre su kaynakları yönetimi sistemine yönelik hedefli bir tutumdur. Bu sadece teknik bir mesele değil, ancak tarım, enerji ve sanayi gibi alanlarda suyun kullanımına bütünleşik bir yaklaşım gerektirmektedir. Sovyet döneminde su yönetimi sistemi su tahsisi konusundaki çatışmaları önlemek için merkezileştirildi. Ayrıca kendine özgü zorunlu enerji sistemi, su hizmetleri karşılığında aşağı havzadaki ülkeler (Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan) tarafından yukarı havzadaki ülkelere (Kırgızistan ve Türkmenistan) sağlanmaktadır. Su yönetiminde “merkezcilikten” geçiş, su kaynaklarının dağılımında dengesizliklere neden olmuş; bu durum da Orta Asya ülkeleri arasında siyasi ekonomik gerilimler yaratmıştır. Günümüzde, sınırlı fosil yakıt rezervi nedeniyle, Kırgızistan ve Tacikistan, Orta Asya sınır ötesi su kaynaklarının enerji potansiyelinin işletilmesi ile hayati öneme sahiptir.
Orta Asya devletleri arasında ortak yasaların olmaması, ulusal kimlik çatışmalarının bulunması, ulusal çıkarların önceliği ve daimi artan su ihtiyacı, mevcut anlaşmalara uyulmaması Orta Asya’nın su kaynaklarının verimsiz ve irrasyonel şekilde kullanılmasına neden olmaktadır. Başlıca mesele ise Orta Asya devletleri arasında işbirliğinin kurulamamasıdır. Bu çalışmada öncelikle su meselesi nedeniyle yaşanan gerginliklerinin olası bir bölgesel ihtilafa dönüşme ihtimali veri setini oluşturmuştur.
Konstrüktivizm ve Sınır Aşan ve Sınır Oluşturan Sulara İlişkin Uluslararası Hukukun Teorik Çerçevesi
1990’lardan itibaren konstrüktivizm yeni gündeme gelen bir teori iken günümüzde uluslararası ilişkilerin en önemli paradigmalarından biri haline gelmiştir. Soğuk Savaş döneminde realizm, liberalizm ve Marksizm’in baskın olduğu paradigma hakimiyeti günümüzde Marksizm’i dışarıda bırakarak daha çok realizm, liberalizm ve konstrüktivizmi hızla ön plana çıkarmıştır. Konstrüktivizm hızla gelişen teori olarak geniş bir kapsama sahiptir.1
Konstrüktivist yazarlara göre uluslararası sistemin temel yapıları maddi olmamakla birlikte sosyaldir. Bu nedenle de uluslararası sistemin geleneksel bakışından kurtulmak için uluslararası güvenliğe ilişkin daha köklü bir bakış açısı ortaya koyar. Bu teorinin asıl hedefi içinde bulunduğumuz dünyada sosyal düzenleri açıklamaktan ziyade sosyal olguların anlaşılmasını sağlamaktır. Aynı zamanda geleneksel teorilerin pozitivist bakışı içerisinde kesinlik kazandığı düşünülen evrensel nitelemeleri kabul etmeme eğilimindedir. Güvenlikle özdeşleştirilen neo-realizmin uluslararası politikaya yapının maddi imkân ve kabiliyetlerinin dağılım oranıyla ilişkilendirilirken konstrüktivistler sosyal ilişkilerin sonucu olduğu varsayımından yola çıkarlar. Sosyal yapılar içerisine de ortak bilgi, ekonomik kaynaklar ve eylemler girer. Dolayısıyla bu üç kavramın birbiri ile olan ilişkisi de sosyal dokuyu belirler.2
Özellikle Soğuk Savaş yıllarından sonra dünyadaki yeni rasyonel oluşumlar birçok bilim adamı kimlik ve kültürün sosyal yapılar ve dış politika arsında doğrusal bir bağlantı kurmaya başlamışlardır.3 Konstrüktivizm deneye dayalı analizlere önem vermesi nedeniyle ilk eleştirel teori kuramlarından farklılık göstermektedir. Fakat Alexander Wendt ile birlikte öne çıkan konstrüktivist teorisyenler dünya siyasetine dair meselelerde sistematik olarak kavramsal ve teorik çıkarımlar üzerinde durmuştur.
1 Andrew Linklater, Christian Reus-Smit, Jack Donnelly, Jacqui True, Matthew Paterson, Richard Devetak, Scott Burchill, Terry Nardin, Konstrüktivizm “Uluslararası ilişkiler Teorileri, (Çev. Muhammed Ağcan, Ali Aslan), Küre Yayınları 1.Basım 2014.s.308.
2 John Baylis. Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı, “Uluslararası İişkilerde Çatışmadan Güvenliğe, (Ed.) M. Aydın, H. G. Brauch, M.Çelikpala, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2012. s.159-160.
3 Tayyar Arı, “Orta Asya’da Siyasal, Toplumsal ve Ekonomik Yapılar, Güvenlik Sorunları ve İşbirliği Girişimleri”, Orta Asya ve Kafkasya: Rekabetten İşbirliğine, Tayyar Arı (Der), Bursa, MKM yayınları, 2010, s.17.
Bu nedenle eleştirel yaklaşımların soyut çizgilerden sıyrılarak siyasal söylemler ve pratik uygulamaların analizini yapmaya başlamışlardır.4 Daha öncede vurgulandığı üzere konstrüktivizmin son yıllarda ön plana çıkmasında birçok etkenin yanı sıra Soğuk Savaş sonrası gelişmelerin ve küresel boyutta etkilerinin neo-liberal ve neo- realistler tarafından öngörülememesi ve açıklanamamasıdır. Bu gelişmeler ile birlikte diğer etkenler insan hakları, devlet dışı aktörler, uluslararası kurumların gelişimi kitle imha silahların kontrolü sorunu, terörizm, uluslararası göç ve mülteci sorunları gibi yeni alanların ortaya çıkması ile eleştirel teorinin kalıplaşmış meta-teorik yaklaşımları bu sorunlara cevap vermekten uzaktır. Bu durum eleştirel teorinin de yeniden düşünülmesi ve yeni yaklaşımlar ortaya koyması gibi sorunsalı ortaya çıkarmıştır.5
Kostrüktivistlerin tamamı toplumsal hayatı açıklamakta üç temel argümanla dünya siyasetini diğer teorilerden daha fazla açıkladığını dile getirmektedir. İlk argümana göre yapılar, siyasal ve sosyal aktörlerin oluşumunu biçimsel bir şekle soktuğu fikridir. Çünkü yapılar söz konusu olduğunda normlar ve fikirlerin en az maddi yapılar kadar etkili olduğu vurgulanır. Neorealistler için bu durum askeri güç dengesini ifade ederken, Marksistler için ise kapitalist ekonomik düzeni ifade eder.6
Konstrüktivistler için maddi kaynakların bir anlam ifade etmesi ancak fertlerin ve devletlerin birbiri ile irtibatlı olmaları ile mümkün olabilir. Alexander Wendt’in verdiği örnekle ABD’nin komşuları olan Küba ve Kanada ile ilişkileri sadece neo- realistlerin askeri güç dengesi ile açıklanamaz. Düşündüren ilk soru Kanada ile çok yakın müttefik olabilen ABD neden Küba ile karşılıklı düşmanca tutumlar sergilemektedir. Konstrüktivistler karşılıklı ilişkileri açıklayan en temel noktanın toplumlar arası ilişkilerde, farklı kimlik yapıları olduğu söyler. Çünkü toplumlar arası ideolojik yaklaşımlar ve düşman algılamalarındaki farklılar ön plana çıkmaktadır.7
Alexander Wendt’in konstrüktivist yaklaşımı en iyi şekilde özetlediği “Kimlikler çıkarların belirleyicisidir.” ifadesi ile açıklamıştır.8 Örneğin akademik bir unvanınız varsa bu unvanların gereği çıkarlar için araştırma ve yayın yapmanız gereklidir. Hristiyan bir monark olmak dini kendi mutlakıyetçiliği için savunmayı ve milliyetçi hareketleri kontrol altında bulundurmak gibi kimliğin getirdiği çıkarları takip etmeyi
4 Arı, a.g.e, s.19.
5 Andrew Linklater, Christian Reus-Smit , Jack Donnelly, Jacqui True, Matthew Paterson, Richard Devetak , Scott Burchill , Terry Nardin, Konstrüktivizm “Uluslararası ilişkiler Teorileri, (Çev. M.Ağcan, A.Aslan), Küre Yayınları 1.Basım 2014. s.293.
6 Kenneth Waltz, “The Origins of War in Neorealist Theory” The Journal of Interdisciplinary History, Vol. 18, No. 4, The Origin and Prevention of Major Wars (Spring, 1988), pp. 615-628
7 Linklater, a.g.e s.294-5
8 Alexander Wendt, “Anarchy is What Stakes Make of It: The Social Construction of Power Politics”,
International Organization, 46(2): 1992, ss.393-425.
gerektirir. Benzer bir şekilde liberal olmakta baskıcı rejimlere karşı tavır almayı ve serbest piyasa ekonomisinin hâkimiyetini ister.9
Konstrüktivizm ve rasyonalizm karşılaştırıldığında üç önemli noktaya vurgu yapılır. Birincisi aktörlerin birbiri ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı düşünülen egoist varlıklar olarak gören rasyonalistlere karşın konstrüktivistler; aynı aktörleri birbiri ile sürekli etkileşim içerisinde bulunan varlıklar olarak değerlendirir.
İkinci olarak rasyonalistler aktörlerin çıkarlarını sosyal etkileşimde bulunmadan önceki son hali olarak görmesi ve verili olduğu kabulü üzerinedir. Bu durum konstrüktivistlere göre ise sosyal etkileşim sürecinde gerçekleştiği ve kazanılan kimliğin bir sonucu olduğudur. Ayrıca iletişimin oluşturduğu birikim ve kurumsallaşan normlara uyulması ile ortaya çıktığını ileri sürmektedir.
Son olarak rasyonalistler toplumu, çıkarların gerçekleştirildiği stratejik bir ortam olarak görürken, konstrüktivistler ise aktörlerin bilinçli sosyal ve siyasal yapılar olarak görür ve toplum içerisindeki etkileşim ile de inşa edici bir yapı olduğunu varsayar.
Sınır Aşan Suların Kullanımına İlişkin Doktrinler
Sınır aşan suların kullanımına ilişkin olarak genel bir hukuk düzenlemesi bulunmadığından devletler, sınır aşan sulardan faydalanma hususunda uluslararası hukukun ikincil kaynaklarından olan doktrinlerinden yararlanmaktadırlar. Uluslararası hukuktaki bu boşluğa karşın devletler, sınır aşan sulardan yararlanma konusunda da, yaptıkları faaliyetlere hukuki bir zemin hazırlama eğilimindedirler.
- Mutlak Egemenlik (Harmon) Doktrini
1895 yılında ABD Başsavcısı Judson Harmon’dan esinlenerek Harmon doktrini olarak adlandırılan bu doktrine göre, yukarı kıyıdaş bir devlet, sınır aşan bir nehrin kendi ülkesi içerisinde akan kısmında bulunacağı faydalanma eyleminden dolayı aşağı kıyıdaş devlete karşı hiçbir sorumluluk taşımamaktadır. Buna göre suyun kaynağının çıktığı ülkenin hakimiyeti esastır.10
Mutlak ülke egemenliği doktrini genellikle memba durumundaki ülkelerin hukukçuları tarafından savunulmaktadır. Ancak, ABD bu doktrinin bir hukuk kuralı olduğu fikrinden zamanla vazgeçmiştir. 21 Mayıs 1906 tarihli, ABD ile Meksika
9 Alexander Wendt, Social Theory of International Politics, Cambridge: Cambridge University Press, 1999, s.76.10 Cem Sar, Uluslararası Nehirlerden Endüstriyel ve Tarımsal Amaçlarla Faydalanma Hakkı, Ankara Üniversitesi SBF Yayınları, Sayı:303, 1970, s.57.
arasında Rio Grande nehrine ilişkin antlaşma ve ABD ile Kanada arasındaki sınır sularına ilişkin antlaşma dışında mutlak ülke egemenliğini benimseyen bir başka antlaşma yoktur. Aynı durum, ulusal ve uluslararası mahkeme kararları açısından da geçerlidir. 11 Ocak 1913 tarihli Avusturalya Kraliyet İdare Mahkemesi’nin Leitha nehrine ilişkin kararı dışında, hiçbir hakemlik kararında mutlak ülke egemenliği doktrinine başvurulmamış veya bu doktrini destekler nitelikte bir sorun çıkmamıştır.11 - Doğal Durumun Bütünlüğü Doktrini
Bu doktrine göre ülke egemenliği ileri sürülerek bir devlet kendi sınırları içindeki doğal şartları komşu devletin aleyhine kullanamaz. Kendi topraklarından başka ülkeye akan nehrin akımını durdurmaya, kirletmeye ve kirletmeye hakkı yoktur. Aşağı kıyıdaş (mansap) ülkelere nehir sularından faydalanma konusunda üstünlük tanıyan bu doktrin, mutlak egemenlik doktrinine zıt görüş olarak ortaya çıkmıştır. Bu doktrine göre, aşağı kıyıdaş devlet, yukarı kıyıdaş devletin nehir sularını kullanırken suyun gerek miktar gerekse kalitesinde değişiklik yaparak nehrin doğal akımını değiştirmesi konusunda veto hakkına sahip olmaktadır.12 - Hakça ve Makul (Adil) Kullanım Doktrini
Bu doktrine göre her havza devleti, kendi ülkesi içinde akan kesiminde, o akarsudan makul ve hakkaniyete uygun bir şekilde faydalanma hakkıdır. Hakça ve Makul Kullanım doktrini uluslararası alanda ilk olarak ABD tarafından Kanada ile ortaya çıkan Kolombiya nehri uyuşmazlığında ortaya atılmıştır.13
Bu doktrine göre en fazla yarar sağlama ve en az zarar görmenin ölçüsünün ne olacağı konusu uyuşmazlıklara göre değişeceğinden, doktrini benimseyenler tarafından bazı görüşler ortaya atılmıştır. 14Doktrini benimseyen Uluslararası Hukuk Derneği’nin (UHD) (International Law Association) 1966 yılında aldığı Helsinki Kararının 5. Maddesinde, bu koşullarla sınırlı kalmamakla birlikte hakça kullanım ilkesini belirleyen faktörler belirlenmiştir.15
11 Vefa Toklu, Su Sorunu Uluslararası Hukuk ve Türkiye, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara, 1999, s.21.
12 Cem Sar, Uluslararası Nehirlerden Endüstriyel ve Tarımsal Amaçlarla Faydalanma Hakkı, Ankara Üniversitesi SBF Yayınları, Sayı:303, 1970, s. 108.
13 Shapiro-Libai, Nitza, “Development of International River Basins: Regulation of Riparian Competition,” Indiana Law Journal: Vol. 45: Iss.1, Article 2. 1969. Available at:
14 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitapevi, 12. Basım, Ankara 2013, s.23.
15 Shapiro-Libai, Nitza, a.g.e.
1966 yılında toplanan UHD yaptığı çalışmalar sonucu bağlayıcı olmayan bazı kuralları tavsiye niteliğinde kabul etmiştir. Helsinki’de yapılan bu çalışmalarla suyolları, uluslararası su toplama havzaları olarak ele alınmıştır.16
Uluslararası hukuk uzmanlarınca bu doktrin, ilkelerinin kesin olmaktan uzak ve uygulanması güç bir bütün olduğu şeklinde eleştirilmektedir.17
Orta Asya Bölgesinde Stratejik Su Yolları
SSCB döneminde Orta Asya Sovyet Cumhuriyetleri arasında su paylaşımı konusu üç kez detaylı şekilde konu edinilmiştir. Bu müzakereler merkezi Su kaynakları ve Islah Bakanlığı tarafından koordine edilmiş ve nihai kararları Sovyet Komünist Partisi tarafından verilmiştir. 1986 yılın da Seyhun ve Ceyhun nehirleri için (Nehir Havzası Organizasyonu) kurulmuştur. Bölgedeki barajların işletme sorumluluğunu da bu organizasyon üstlenmiştir ve bunun yanı sıra Kırgızistan bu kuruluşa uzak durmuş; çünkü suyollarını kontrolü amacını taşıdığını düşünmüştür. Bu dönemdeki su kullanımına bakıldığında Sovyet yönetimi Kırgızistan’a suyun %24’ünü kullanma izni vermiştir.
SSCB’nin dağılmasından sonra bağımsız hale gelen yeni devletlerin öncelikleri ve ihtiyaçları değişmiş, bir yandan oluşan ekonomik kriz ve o döneme kadar alıştıkları merkeziyetçi yapının ortadan kalkması gibi çeşitli sebeplerden dolayı Orta Asya’daki sulama-enerji sistemi yürütülememektedir. Bölgede sınır aşan suların kullanımına ilişkin başlıca mevcut sorunlar;
- Aral Gölü Havzası ve Jeopolitik Önemi (Amu Derya ve Siri Derya nehirleri)
- Fergana Vadisi
- Su kotaları (Togtogul, Nurek, Tuyamuyun )
- Su tahliyeleri ve enerji telafisi: Seyhun, Ceyhun sularının paylaşımı
- Yeni hidro-güç tesislerinin inşa edilmesi: Rogun, Sangtuda ve Kambar-Ata I-II barajları,
- Zarafşan Nehri Üzerine Planlanan Barajlar (Tacikistan-Özbekistan)
- Ertis ve İli Nehirleri Üzerine kurulacak Çin’in baraj projeleri
- Karakum su kanalı (Özbekistan-Türkmenistan)
- Golden Century Gölü (Altın Asır Gölü) Türkmenistan
- Su kullanımında Afganistan’ın payı.
16 H. Pazarcı, a.g.e., s.27.17 Wells A. Hutchins and Harry A. Steele, “Basic Water Rights, Doctrines and theirImplications for River. Basin Development”, Law and Contemporary Problems, 1957, 22(2), ss.276-300.- Aral Gölü Havzası ve Jeopolitik DurumSovyet hükümeti, 1950’lerde Hruşçev döneminde tarımı ve özellikle de pamuk üretimini teşvik eden bir program kurarak, dünyanın en büyük iç denizlerinden olan Aral Gölü’nün bir çevre felâketine maruz kalmasına neden oldu. Aral Denizi’ni besleyen Amu Derya (Seyhun) ve Siri Derya (Ceyhun) nehirlerinin yatakları değiştirilerek, Orta Asya’daki pamuk tarlalarına yönlendirildi. Seyhun ve Ceyhun üzerinde yapılan barajlar ve sulama kanalları, Aral’ı besleyen su miktarının azalmasına neden oldu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde uygulanan bu yanlış politikaların sonucunda önlenemeyen Aral Denizi’ndeki su seviyesi, 1960’lı yıllardan itibaren önemli derece azalmaya başladı.18
1960’lardan günümüze geçen sürede derinliğinde 100 metreden fazla azalma, yüzölçümünde 70 bin kilometre kareden 18 bin kilometre kareye düşme oluşan bu iç deniz yüzde 75 oranında küçülmüş ve çevresi çölleşmiştir. Aral Denizi’nin kurutulmasının birincil etkisi denizdeki önemli su kaybı olmuştur. Su seviyesi, birincil su kaynaklarının yönlendirilmesinden bu yana yaklaşık 23 metre düşmüştür. Böylece, Aral, ölü bir göl hâline gelmiştir. Aral kıyısında balıkçılıkla uğraşan köy ve kasabalar terk edilmiş, iklim değişmiş, Türkistan’ın ekolojisi alt üst olmuştur.19
(source: http://www.envis.maharashtra.gov)
18 G. Kılıç, “Orta Asya’da Su Sorunu: Bir Yılan Hikâyesi”, dijital Sayısı http://www.analistdergisi.com/sayi/2011/08/ orta- asya- da- su- sorunu-bir-yilan-hikayesi, 201119 Orhan Kavuncu, “Su Forumu ve Türkistan’da Su Problemi”, Türk Yurdu Dergisi, Sayı:260, Nisan 2009, s.23.
Aral Gölü Orta Asya’nın hem merkezinde hem de tamamını kapsayacak şekilde bulunduğu için bölgesel bir sorun oluşturmaktadır.20 1990’dan sonra su kaybı oranı yavaş yavaş azalmaktadır. Bölgede su kaybını yavaşlatan olumsuz geri bildirim sistemleri var. Birincisi, deniz yüzeyi alanı azaldıkça kuruma sürecini yavaşlatan buharlaşma da azalır. Diğer bir negatif geri besleme, artan tuzluluğa bağlıdır – tuzluluk arttıkça, buharlaşma da azalır, bu da su kaybının pozitif geri beslemesini kısmen dengelemektedir. Genel olarak hem olumlu hem de olumsuz geribildirim sistemlerinin varlığı bölgedeki su kaybı oranını etkiler.
Aral Denizi sularının önemli bir bölümü tarımda kullanılmaktadır. Bu toplam talebin%92’sine ulaşmaktadır. Hidro-enerji üretimi, evsel/kullanım ve endüstriyel amaçlı olarak da kullanılmaktadır.21 Özbekistan ve Türkmenistan, hayati faaliyetleri için Havza sularına bağımlıdır. Buralarda sular, sulama amaçlı olarak kullanılmaktadır. Özbekistan toplam dış satımının %76’sını pamuk ve buna bağlı sanayiden elde etmektedir.22 Aral Gölü’nde pamuk ekimi ve hidroelektrik barajlarının inşaatı nedeniyle ciddi bir bozulma oluşmuştur. Aral havzasının en önemli nehri olan, Amu Derya, Karakum Çölü’nü aşarak sularını Aral Gölü’ne boşaltmaktadır.
20 Stefan Klötzlı, “The “Aral Sea Syndrome” and Regional Co-operation in Central Asia: Opportunity or Obstacle? in: Conflicts and Environment Springer Netherlands, 1997. p. 417-434.21 Aral Denizi Havzası nüfusunun 2020’de 55 milyona varacağı tahmin edilmektedir.22 İ. Kaya, “Aral Havzası Anlaşmazlığının Değerlendirilmesinde Hukuksal Çerçeve ve Uygulanabilir Öneriler”, Dünyada Su Sorunları ve Stratejileri, (der.), Aziz Koluman, Ankara; ASAM Yayınları, 2002, s.122.
Aral havzasına bakıldığında jeopolitik alan açısından iki ana bölge bulunmaktadır. Yağışların toplandığı Ceyhun ve Seyhun nehirlerinin yukarı havzasında yer alan Kırgızistan ve Tacikistan havza kısmı ve nehirlerin akış aşağısında tarım arazilerine müsait düzlük alanlar ve Aral gölüne kıyıdaş ülkeler olan Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’dır. Kırgızistan ve Tacikistan bölgede komşuları Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan üzerinde çıkar sağlamak için bu durumu bir koz olarak kullanmaktadır. Suyu kısa süre keserek Özbekistan ve Kazakistan’dan ucuz gaz, petrol ve tarımsal ürünler almayı fırsat bilmiştir. Ancak Kırgızistan ve Tacikistan su kaynaklarının uzun vadede kesintilere uğraması halinde hem kendi bölge ekonomilerine ve hem çevreye de zarar verecektir. Bölgedeki çatışma potansiyelini de arttıracaktır. 23 Dünyanın 5. büyük pamuk üreticisi ve 2. büyük ihracatçısı olan Özbekistan’ın kuraklıktan dolayı pamuk üretiminde düşüşe neden olmuştur. Bölgede Tacikistan, kendi topraklarından akan suyun sahibinin kendisi olduğunu iddia ederek Özbekistan’dan su ücreti talep etmektedir. Türkmenistan ise Karakum Çölü’nde Türkmenbaşı Yapay Gölünü oluşturmaya çalışmaktadır.Aral Gölü, balık ticareti ile yüz binlerce insanın geçim kaynağını oluşturmuştur. Ancak maalesef bu kuraklıktan dolayı insanlar geçim kaynaklarını kaybetmektedir. Uluslararası uzmanlar, bu duruma çözüm amacıyla çalışmaya başlamışlar ama halen bir sonuca varılamamıştır.24 1993’te Aral Denizi Korumak ve projeler geliştirmek için Uluslararası Fonu (IFAS’ı) kuruldu. Çevrenin iyileştirilmesi, daha iyi su yönetimi stratejileri geliştirilmesi için faaliyet gösterdi. Bu kapsamda 1998 ve 2002 yılları arasında Su ve Çevre Yönetimi Projesi geliştirildi. Tacikistan ve Kırgızistan su kaynaklarını hidroelektrik üretimi için kullanmaktadırlar. Fakat gelinen noktada ekolojik sorunlar ve felaketlerine neden olduklarının da farkında değiller.25
23 M. M. Rahaman, “Principles of Transboundary Water Resources Management and Water-Related Agreements in Central Asia: An Analysis,” International Journal of Water Resources Development 28(3), 2012, pp. 475-491.24 Mehmet Seyfettin Erol, “Orta Asya’da Güvenlik Sorunları”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmalar Dergisi, Güz 2004, Sayı 1, ss. 85-112.25 http://www.columbia.edu/~tmt2120/impacts%20to%20life%20in%20the%20region.htm
Orta Asya ülkeleri kendi toprakları içinden akan su üzerinde “mutlak egemenlik hakkı” olduğu tezini öne sürmektedirler. Bu durumun Aral havzasında yukarı-kıyıdaş ülkeler olan Kırgızistan ve Tacikistan ile aşağı-kıyıdaş ülkeler olan Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında çatışma yaratacağı aşikardır. - Fergana Vadisi
Fergana Vadisi Orta Asya’nın yumuşak karnıdır. Orta Asya’nın ortasında yer alan vadi 100000km karelik yer kaplamaktadır. Bu alan SSCB zamanında Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan arasında paylaştırılmış ve içerisinden Seyhun nehrinin geçtiği verimli topraklara sahip bir bölgedir. Yaklaşık 12 milyon kişi bölgede yaşamaktadır. Bu rakam Orta Asya nüfusunun beşte birine yakındır. Kırgızistan’ın nüfusu ve tarımsal/sınai üretiminin %51, Tacikistan’ın nüfuzunun %31 sınai üretiminin %90 tarımın %75’i ve Özbekistan’ın nüfusu ve tarımsal/sınai üretiminin%25’i bu bölgededir.26 Stalin döneminde 1944 yılında göç ettirilen bir kısım Ahıska Türkleri de bölgeye yerleşmiş ama 1989 Fergana olayları ile çıkan çatışmalarda bölge de Ahıska Türkü katliamı yapılmış ve katliama seyirci kalamayan Türkiye kanun27 çıkartarak bir kısım Ahıskalı’yı Türkiye’ye yerleştirmiş çoğunluğu ise Kazakistan’a göç etmiştir. Fergana Vadi’sinde yaşayan halkın büyük çoğunluğu%85 Özbekistan dışındaki bölgelerde dâhil olmak üzere Özbek asıllıdır. Tacikistan’daki Oş ve Celalabat eyaletlerinde önemli miktarda Özbek topluluklar yaşamaktadır.28
26 Thierry Kellner, Yeni Orta Asya Jeopolitiği, SSCB’nin bitiminden 11 Eylül Sonrasına, (Çev.) Reşat Uzmen Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2009, s.293.2711 Temmuz 1992 no:38-351 Sayılı Resmi Gazete28 M.A. Olimov, “Regionalism in Tajikistan: It’s impact on the Fergana Valley” Perspectives on Central Asia, vol:1, No:3, 1996
Fergana Vadisi tarihin derinliklerinden itibaren her zaman canlı kalmış bölge Çin, Arap, Fars ve bölgedeki Türk hanlıkları tarafından sürekli elde bulundurulmaya çalışılmıştır. Bölgenin tarıma elverişliliği ve su kaynaklarının yeterli olması bölge nüfusun artmasına neden olmuş etnik guruplar haricinde de etnisitelerin kendi içerisinde de çatışmalara neden olmuştur. Bölge tarımı istihdamı sağlayan en önemli sektördür. Nüfusun hızlı artışı ve farklı etnisitelerden oluşması bölgeyi kontrol etmek isteyen güçler için zemin hazırlayabilmektedir.29 Tarihte olduğu gibi günümüzde de bölge sadece yerel ülkeler tarafından değil büyük güçlerin oyunları içerisinde yer almaktadır. Bölgenin sınırlarının belirgin olmaması ve sınır güvenliğinin alınmaması Afganistan üzerinden gelen uyuşturucunun Bedehşan ve Oş güzergâhlarından geçişleri kolaylaştırmaktadır. 30
29 Dursun Yıldız, Orta Asya’daki Saatli Bomba Su Sorunu, Truva Yayınları, 1.Baskı,s2012, .133.30 Nodira Bukharizade, «Vodnye resursy v Central’noj Azii: zavisimaâ nezavisimost’» [Water resources in Central Asia: a depending independence], Fergana News, June 17, 2015. [http://www.fergananews.com/articles/8589 accessed on 10.11.2015]. - Kazakistan ve Çin’in Sınır Aşan Nehirlerle İlgili Sorunları
İle Nehri ekosistemi Çin’in Batısında inşaat ve hidroelektrik projelerinin negatif etkisiyle bozulmuştur. Bu durumda da Kazakistan’ın güneydoğu bölgesindeki Balkaş Gölü de zarar görmektedir. Çin İle ve kolları üzerine 90 adet farklı baraj ve sulama kanalı projesi üzerinde çalışmalar yapmaktadır. 2050 yılına kadar tamamlandığında İle nehrinin %60’ını çekecektir.31 Balkaş gölünün %30 suyunu karşıladığı düşünüldüğün de yeni bir Aral felaketi yaşanacaktır. Sınır aşan nehirlerin yönetimi sadece Çin’in nüfuzu ve hızlı bir şekil de sanayileşmesi su kaynaklarına olan ihtiyaç ve kullanılan suyun kirliliği ile ekolojik dengelerde bozukluklara neden olması Orta Asya hidropolitiği etkileyen ve gerginlik yaratacak etkenlerden biridir.32
31 Tout, J., http://www.struanstevenson.com/, Erişim tarihi9th May 2008.32 Dursun Yıldız, Orta Asya’daki Saatli Bomba Su Sorunu, Truva Yayınları,1.Baskı, 2012, s.87
İrtiş veya Ertis Çin’deki projeler için su kaynaklarını kullanmayı sürdürmektedir. Ertis nehrinden bir kanal ile Sincan bölgesine ve Karamay petrol bölgesi için nehir havzasının ekosistemini de negatif etkileyecek şekilde yüklü bir miktarda su çekmeyi planlamaktadır. Uzmanlara göre, Çin yakın yıllarda aşırı miktardaki su kaynaklarını (Kara-Ertis nehrinin 0,5-1km3 gelecekte 2-4km3 çekim yapılacak bölgede ki akım 9km3 ‘dır) kullanmayı planladığından dolayı Kazakistan ve Rusya ekonomisini olumsuz etkileyecektir.
Kazakistan’ın denize, okyanusa çıkışı bulunmamaktadır. Kazakistan’ın sekiz su havzası bulunsa da, bunların yedisi sınır aşan nehirlerdir (İrtıs, Ural, Tobol, İşım, İle, Şu, Talas, Sır derya). Kazakistan su kaynakları eksikliğinden zarar görmektedir. Kazak lider Nursultan Nazarbayev’in dediği gibi “su sorunu bundan böyle siyasallaştırılmamalıdır”.
Kazakistan’ın İle -Ertis gibi ana nehirlerinin %70’i Çin’in toprakları içerisinde oluşmaktadır. Çin sınır aşan akarsuların uluslararası kurallara değil, sınır su boyunca yaşayan halk sayısına göre paylaşılmasında ısrarlıdır.33 Kazakistan için bu kabul edilebilir olsa da , Çin ve Kırgızistan hala uluslararası su antlaşmasını imzalamamış ve çözüm için bir adım atmamışlardır.
SonuçOrta Asya’da gerek SSCB sonrası gerekse bağımsızlık sonrası merkeziyetçi yapının sona ermesinden itibaren tarım alanlarına olan ihtiyaç, demografik yapının
33 S. Blank, “Rogun Dam Project Epitomizes Central Asian Security Dilemmas,” Eurasia Daily Monitor 9(168), September 17, 2012, [http://www.jamestown.org/programs/edm/single/?tx_ttnews[tt_news]=39852&- cHash=dc1280f4b7850f9dfd3a14a84d65f4cb#.VbEIKbUmyuI accessed on 19.07.2015].
genişlemesi, işlemez hale gelen altyapı ve kötü yönetim sebebiyle Orta Asya ülkeleri daha fazla su kullanmaktalar ve su tahsisi ve yönetimi sorunu oluşmuştur.
Orta Asya’da sınır aşan sularla ilgili mevcut su tahsisi ve yönetimi sorunu oldukça karmaşıktır ve tüm Orta Asya ülkelerinin ve komşularının çıkarlarını olumsuz etkilemektedir. Orta Asya’da su, bölgenin güvenliğini tehdit etmek için kullanılabilecek bir faktör olarak görülmektedir. Bu çerçevede Orta Asya’da sınır aşan su tahsisi sorunu, genel siyasi güvenlik perspektifine dahil edilmiştir; Bölgesel güvenlik tehdidi genellikle hegemonya iddialarından ve devletler arasında ve kendi içlerinde anlaşmazlıkları çözmek için güç kullanma eğiliminden kaynaklanmaktadır. Bu eğilimler çoğulculuğun ve hukukun üstünlüğünün birleşmesidir. Sorunun çözümündeki gecikmeler, bölgedeki devletlerarası işbirliği için kritik şartlara neden olabilir; devletlerin ekonomik ve politik gelişimini olumsuz etkileyebilir.
Gelinen süreçte “Suya karşı enerjiyi” öne çıkarma iç ve dış sınır güvenliğinde çok önemli bir faktör haline gelmiştir. Aşağı havzadaki ülkeler komşularına pazar fiyatlarında gaz ve elektrik satmaktadır ve borç durumunda da teslimatı durdurmaktadırlar. Sovyet zamanlarından beri var olan bu sistemde su için tazminat mekanizması artık çalışmamaktadır. Bu nedenle yeni bir mekanizmaya ihtiyaç vardır. Birleşmiş Milletlere göre, Orta Asya’dan dolayı yılda 1.75 milyar dolardan fazla para kaybetmektedir. Sorunun çözümünde BM antlaşması başta olmak üzere uluslararası hukukun prensiplerini esasa alınmalıdır.
Halen, Orta Asya ülkelerinin her biri, su sorununu nehir kıyısı devletlerinin çıkarlarını düşünmeden tek taraflı olarak çözmeyi hedeflemektedir. Ortak bir çözüm üretilebilse su, bölgeyi birleştiren bir faktör olacaktır. Orta Asya liderlerinin siyasi iradeleriyle, sınır ötesi su kanalları ile ilgili uluslararası su yasalarına dayanan mevcut yasal çerçevenin iyileştirilmesi gereklidir.
Aral Deniz Havzasında mevcut politikalarla, yasal düzenlemelerin yanı sıra sınır aşan su yönetimi kurumsal mekanizmalarının işlerliğinin zorluğuna rağmen bölgede çok taraflı işbirliğini kurmak için mevcut işbirliği karşılıklı yararlar uğruna hala iyileştirilebilir. Mevcut çerçevenin güçlendirilmesi ve modernizasyonu gerekmektedir.
Devletlerin işbirliği yapma yükümlülüğü, adil, makul ve zarar vermeyen sınır ötesi su yönetimini gerçekleştirmenin de ön şartıdır. Kıyı şeridi devletleri arasındaki işbirliğinin temel önemi, uluslararası bir su yolunun ortak bir doğal kaynak olduğunun kaçınılmaz sonucudur.
Uzmanlar, Orta Asya’daki su kullanımı sorunlarının ikili biçimde çözülemeyeceği konusunda hemfikirler. Bölgenin karmaşık su, enerji ve tarımsal sorunlarının çözümü için yasal düzeni sağlayacak bağımsız bir üst kuruluşa ihtiyacı bulunmaktadır. Su
kanunu, her sınır aşan su havzası için uygun bir su yönetimi stratejisinin oluşturulmasını kolaylaştıracaktır.
Türkistan ülkeleri suyolları gibi dini ve kültürel köklerin aynı membadan beslenmesi nedeniyle tercihli ticaretlerini ve karşılıklı bağımlılık ilişkilerini artırarak birlikte projeler geliştirmeli ve dış müdahalelerin önüne set çekmeye çalışmalıdır. Bu bölgeyi kontrol etmek isteyecek küresel güçler; başta Rusya ve Çin’den talep edilecek projelerle kendi realist bakış açıları ile bölgeyi kontrol etmek isteyebilir ve kurgulayabilir, bölgede enerjinin varlığı da düşünüldüğünde bölge büyük güçlerin oyun alanına dönüşebilir ve Ortadoğu’ya benzer sonuçlar ortaya çıkarabilir.
Su yollarını kontrol eden gücün bölgede söz sahibi olması kaçınılmazdır. Çünkü bölgedeki su projelerini yönlendiren ülke, bölge ülkeleriyle askeri anlaşmalar yaptığında mansap ülkelerinde çalışan tarım toplumları üzerinde baskılar yaratacak halk ayaklanmaları ve yönetim değişikliklerine kadar uzanan birçok argümanı da elinde bulundurabilecektir. Bütün bu olası kötü senaryoların oluşmaması için Orta Asya devletleri altyapılarını revize edip su kaybını önlemek amacıyla bölgesel bir işbirliğini uluslararası hukuk prensipleriyle çözmeli ve çözüm için projeler geliştirmelidir.
Kaynakça
ARI, Tayyar (2010), “Orta Asya’da Siyasal, Toplumsal ve Ekonomik Yapılar, Güvenlik Sorunları ve İşbirliği Girişimleri”, Orta Asya ve Kafkasya: Rekabetten İşbirliğine, Tayyar Arı (Der), Bursa, MKM yayınları, s.13-39.
BAYLIS, John (2012). Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı, “Uluslararası İişkilerde Çatışmadan Güvenliğe, (Ed.) Mustafa Aydın, Hans Günter Brauch, Necati Polat, Mitat Çelikpala, Ursula Oswald Spring, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, s.153-164.
BLANK S., (2012), “Rogun Dam Project Epitomizes Central Asian Security Dilemmas,” Eurasia Daily Monitor 9(168), September 17, [http://www. jamestown.org/programs/edm/single/?tx_ttnews[tt_news]=39852&- cHash=dc1280f4b7850f9dfd3a14a84d65f4cb#.VbEIKbUmyuI accessed on 19.07.2015].
BUKHARI-ZADE Nodira, (2015), «Vodnye resursy v Central’noj Azii: zavisimaâ nezavisimost’» [Water resources in Central Asia: a depending independence], Fergana News, June 17 [http://www.fergananews.com/articles/8589 accessed on 10.11.2015].
EROL, Mehmet Seyfettin (2004), “Orta Asya’da Güvenlik Sorunları” Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmalar Dergisi, Güz 2004, Sayı 1, ss.85-112.
HUTCHINS, A. Wells and STEELE, A. Harry (1957), “Basic WaterRights, Doctrines and their Implications for River Basin Development”, 22(2), Law and Contemporary Problems (1957): ss.276-300.
KAYA, İbrahim, (2002), “Aral Havzası Anlaşmazlığının Değerlendirilmesinde Hukuksal Çerçeve ve Uygulanabilir Öneriler”, Dünyada Su Sorunları ve Stratejileri, (der.), Aziz Koluman, Ankara; ASAM Yayınları, s. 122.
KELLNER, Djalili, R.M. (2009) Yeni Orta Asya Jeopolitiği, SSCB’nin Bitiminden(Çev.) Reşat Uzmen Bilge Kültür Sanat, İstanbul.
KILIÇ, G., (2011). Orta Asya’da Su Sorunu: Bir Yılan Hikâyesi, dijital Sayısı Sayısı, http://www.analistdergisi.com/sayi/2011/08/ orta- asya- da- su- sorunu-bir- yilan-hik-yesi
KLÖTZLİ, Stefan,1997. The “Aral Sea Syndrome” and Regional Co-oparetion in central Asia: Opportunity or Obstacle? İn: Conflicts and EnvironmentSpringer Netherlands, 1997. p. 417-434.
LINKLATER, Andrew, Christian Reus-Smit, Jack Donnelly, Jacqui True, Matthew Paterson, Richard Devetak , Scott Burchill, Terry Nardin (2014), Konstrüktivizm “Uluslararası ilişkiler Teorileri, (Çev. Muhammed Ali Ağcan, Ali Aslan), Küre Yayınları 1.bsk.
MOMINKULOV, C., “Orta Asya’da Su Kaynaklarının Dağıtımı ile ilgili SorunlarAl-Farabi Kazak Milli Üniversitesi, Volume 20, Issue 3, March 1979, pages 140-153
NITZA, Shapiro-Libai (1969), “Development of International River Basins: Regulation of Riparian Competition,” Indiana Law Journal: Vol. 45: Iss. 1, Article2. Available at:
OLIMOV, M.A., “Regionalism in Tajikistan: It’s impact on the Fergana Valley”Perspectives on Central Asia vol:1, No:3, 1996.
ORHAN, K. (2009) “Su Forumu ve Türkistan’da Su Problemi”, Türk Yurdu Dergisi, Sayı:260, s.23-27.
PAZARCI, Hüseyin, (2013), Uluslararası Hukuk, Turhan Kitapevi, 12. Basım, Ankara.
RAHAMAN M. M., (2012), “Principles of Transboundary Water Resources Management and Water-Related Agreements in Central Asia: An Analysis,” International Journal of Water Resources Development 28(3), pp. 475-491.
SAR, Cem, (1970), “Uluslararası Nehirlerden Endüstriyel ve Tarımsal Amaçlarla Faydalanma Hakkı, Ankara Üniversitesi SBF Yayınları, Sayı:303, s.7-8.
STEPHEN, C. McCaffrey, “The Harmon Doctrine One Hundred Years Later: Buried, Not Praised”. ” Nat. Resources J. 36 (1996): s. 549-560
TOKLU Vefa, (1999), Su Sorunu Uluslararası Hukuk ve Türkiye, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara.
TOUT, J., http://www.struanstevenson.com/,9th May 2008.
UN, Convention on the Law of the Non-navigational Uses of International Watercourses, Adopted by the UN General Assembly in resolution vol. 51/229 of 21 May 1997.
WALTZ, Kenneth (1979) Theory of International Politics New York: McGraw-Hill.
WALTZ Kenneth (1988) “The Origins of War in Neorealist Theory” The Journal of Interdisciplinary History, Vol. 18, No. 4, The Origin and Prevention of Major Wars (Spring, 1988), pp. 615-628
WENDT, Alexander (1992) ‘Anarchy is What Stakes Make of It: The Social Construction of Power Politics’, International Organization, 46(2): 393-425.
WENDT, Alexander (1999), Social Theory of International Politics Cambridge: Cambridge University Press
YILDIZ, Dursun (2012), Orta Asya’daki Saatli Bomba Truva Yayınları Su Sorunu, Truva Yayınları, 1.Baskı, s.87,129,133.
doclib/ docs/ 2008/ october/tradoc_ 141166.pdf Erişim Tarihi:02.12.2018.
. htm Erişim Tarihi:27.10.2019.
- Aral Gölü Havzası ve Jeopolitik DurumSovyet hükümeti, 1950’lerde Hruşçev döneminde tarımı ve özellikle de pamuk üretimini teşvik eden bir program kurarak, dünyanın en büyük iç denizlerinden olan Aral Gölü’nün bir çevre felâketine maruz kalmasına neden oldu. Aral Denizi’ni besleyen Amu Derya (Seyhun) ve Siri Derya (Ceyhun) nehirlerinin yatakları değiştirilerek, Orta Asya’daki pamuk tarlalarına yönlendirildi. Seyhun ve Ceyhun üzerinde yapılan barajlar ve sulama kanalları, Aral’ı besleyen su miktarının azalmasına neden oldu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde uygulanan bu yanlış politikaların sonucunda önlenemeyen Aral Denizi’ndeki su seviyesi, 1960’lı yıllardan itibaren önemli derece azalmaya başladı.18