Arap ordularının Türkistan seferlerine, İslam’ın Orta Asya’da yayılışı, bu orduların Türkistan’daki katliam, yağma ve çapul hareketlerine de İslam’ın zaferiymiş gibi bakmak, Türk Milleti açısından yanlıştır.
Böyle bir yaklaşım, hastalıklı, devşirilmiş, iğdiş edilmiş ve mankurtlaştırılmış bir ruhun yaklaşımıdır.
Üzülerek söylemek gerekirse; Türkistan ve Orta Asya’daki Türk yurtlarının yağmalanması ve Türk soykırımı, ikinci İslam Halifesi Ömer zamanında başlamış, Halife Osman döneminde hat safhaya ulaşmıştır.
Unutulmasın ki; orada oluk oluk akan kan Türkün kanıdır, yağmalanan servetler Türkün serveti, yok edilen medeniyet Türkün kurduğu medeniyet, yıkılan ve yakılan şehirler Türk şehirleridir.
Zira İran ve Horasan bölgesi, ikinci İslam Halifesi Ömer döneminde fethedilmiş(644), bu fetihler sırasında önemli ölçüde Türk varlığı da yok edilmiştir.
Öte yandan sözüm ona adaletiyle ün salmış Halife Ömer’in, adaletsizlik yaptığı gerekçesiyle bir suikasta kurban gitmesi de enteresandır.
*
Bilindiği gibi Hz. Ömer döneminde olmak üzere 636 yılında yapılan Kadisiye Savaşı ile Arap İslam ordusu, İran merkezli Sasani devletinin ordusunu yenmiş ve Sasani Devleti büyük bir darbe yemiştir.
Yine Ömer döneminde olmak üzere 642 yılında yapılan Nihavend Savaşı ile de son ölümcül darbeyi yemiştir Sasaniler.
Bu savaşla Arap İslam orduları İran’daki durumlarını güçlendirmiş, Halife Ömer’in öldüğü sene olan 644 yılında ise Türklerin de yoğun olarak yaşadıkları Horasan bölgesi dahil hemen bütün İran toprakları Arap ordularının eline geçmiştir
Son Sasani hükümdarı III. Yezdicerd’in, 651 yılında, bugünkü Türkmenistan topraklarında vefatıyla da Sasaniler, tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
Tarihçiler, özellikle İran içlerinde Arap İslam Ordusu ile Sasaniler arasında yapılan Nihavend Savaşı’nda Türklerle Arapların karşı karşıya geldiğini söylerler.
Çünkü Sasani ordusunun içinde önemli ölçüde Türk unsuru da vardı.
*
Halife Ömer’den sonra iktidara gelen Halife Osman döneminde de Türkistan ve Orta Asya’ya yönelik Arap istila ve işgal harekatı hız kesmeden devam etmiş ve bu harekatlar sırasında, Türk Milleti adeta kıyıma uğramış, servetleri sömürülmüş, şehirleri yıkılıp yakılmış ve kurdukları medeniyet ve oluşturdukları kültür büyük ölçüde yok edilmiştir.
Dahası, Arap yönetimi vergi kaybına uğramamak için Türklerin kitleler halinde Müslüman olmalarına izin vermemiş, Müslüman olanları ise Mevlâ statüsüne almıştır.
Mevlâ, ne köle, ne özgür olan bir statüydü.
Türk yurtlarının bütün zenginliklerini kendi ülkelerine aktarmakla yetinmeyen istilacı ve işgalci Arap orduları, bundan çok daha vahimini yaparak, Türkistan’dan zaman zaman sayıları onbinleri bulan ve seçme gençlerden oluşan Türkleri, devletin merkezi olan Irak ve Suriye’ye getirip yerleştirmiş, yani Türk yurtlarını insansız bırakmanın yanında, kendileri için ucuz iş gücü ve özellikle tehlikeli savaşlarda kullanmak üzere yabancı askerler de edinmişlerdir. Abbasiler döneminde bu politika, Türkler için Irak’ta, Bağdat yakınlarında Samerra adıyla başlı başına bir kent kurmaya kadar vardırılmıştır.
Araplar, sırf Türklerin savaş kabiliyetinden, özellikle ok atmadaki maharetlerinden, kılıç kullanmadaki ve ata binmedeki becerilerinden istifade etmek istemişler, hatta Türklerin başka ırklarla karışarak bu kabiliyetlerini yitirmemeleri için Türkistan’dan genç Türk kızları getirerek bu gençlerle evlendirmişlerdir!
Bizim kanaatimize göre; bugün Türk kültürü içinde yaşamaya devam eden Arap kültürü, ta o zamanlardan bizim kültürümüzün içine yerleşmeye başlamış ve zaman içinde baskın kültür olarak Türk kültürünü gölgelemiştir.
Sonraki dönemlerde yaşananlar ise zaten malumdur.
Ömer’in Yolunda
Bu konuya nereden girdiğimize gelince; birkaç gün önce İstanbul’da İYİ Parti’nin 4. kuruluş yıldönümü kutlandı.
Tören sırasında salona asılan bir afiş özellikle dikkatimi çekti.
“Ömer’in Yolu” yazıyordu afişin üzerinde.
Medyada, İYİ Parti’nin “Ömer’in Yolunda” adıyla bir de siyasi reklam filmi çektiğine ilişkin haberler var.
İyi Parti’nin Hz. Ömer’in adalet anlayışı ile hareket edeceklerini anlatmak için ve “Bize yeni Ömerler lazım” diyen CB Erdoğan’a gönderme yapmak üzere böyle bir yola gittiği söyleniyor medyada.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, reklam filmini, “Milletimize adil ve hür bir yaşam sunmak, memleketimize huzur ve bereket getirmek için çok çalışacağız. Bu kararlılıkla, #ÖmerinYolunda Atatürk’ün izinden ayrılmayacağımıza söz veriyoruz!” notuyla paylaşmış.
“Ömer’in Yolunda” sloganını kim buldu, doğrusu merak etmiyor da değilim.
Ancak dini referans alan bu tür slogan ve söylemlerin, İYİ Parti’ye fazladan bir fayda sağlayacağına da asla inanmıyorum.
Hz. Ömer, adaletiyle ün salmış olsa da yönettiği devlet, Arap karakterli bir devlettir.
Bunun yanında Ömer’in Adaleti de sorgulanmaya ve tartışılmaya değerdir.
Mesela bazı İslam tarihçileri Ömer’in, Hz. Ali’ye ve taraftarlarına mesafeli durduğunu, ülke yönetiminde Hz. Ali taraftarlarına görev ve sorumluluk vermediğini ve bunu bir övünç meselesi olarak çevresine anlattığını söylerler.
Kendinden sonra yerine geçecek adayı göstermemiştir ama Osman’ı seçecek şekilde bir heyet belirlemiştir.
O heyet de Ali’yi değil, Osman’ı halife seçmiştir.
Dolayısıyla; Alevilerin, Nusayrilerin ve hatta Şiilerin oyuna da talip olan bir İYİ Parti, Ömer-Ali çatışmasının tarafı olamaz, olmamalıdır da.
Ben hayatımda “Ömer” ve “Osman” adını taşıyan bir Alevi’ye hiç rastlamadım mesela.
Geleneksel kabuller bu kadar katı, hatlar bu kadar keskin iken, İyi Parti’nin, Hz. Ali’yi rehber ve önder kabul edenleri üzecek ve hatta kızdıracak şekilde böyle bir tavrın içine girmesi asla kabul edilemez.
Politik bir öngörüsüzlük, özensizlik ve körlüktür bu!
Bu sebeple parti yöneticileri, özür dileyerek bir an önce bu yanlıştan dönmelidirler.
Öte yandan “-Dicle kenarında bir koyunu kurt kapsa, sorumlusu halife Ömer’dir- diyen Hz. Ömer’in adaletini hakim kılacağız” diyenlerin durumu ve hukuk sistemimizi ne hale getirdikleri ortada iken, “Ömer” ve “Ömer’in Adaleti” vurgusuyla siyaset yapmak yanlış oğlu yanlıştır.
Atatürk’ün, aklı ve bilimi esas alan aydınlık yolu dururken, Ömer’in menkıbelerle, efsanelerle ve uydurma rivayetlerle örtülmüş yoluna girenlerin, yollarını şaşırıp hedefe varamayacaklarını görür gibiyim ben…
Ömer Sağlam