100 YIL ÖNCE – 23 Nisan 1920
Güran Tatlıoğlu
1918 yılında Birinci Dünya Harbi’nin sonunda Osmanlı Devleti Almanya ile beraber mağlup olmuş, galip devletler İngiltere, Fransa ve Italya , Yunanistan’la birlikte Türkiye’nin çeşitli bölgelerini , Istanbul ve Izmir dahil işgal etmiştı. Yunan orduları Batı Anadolu’da baş işgalci olarak bir çok köy, kasaba ve şehre yerleşmiş, buraların yönetimine el koymuştu. Yunan askerleri yerli Rum ve Ermenilerin işbirliğiyle yerli Türk halkına zulme başlamış, kadın ve kızlara tecavüzler olmuş, işkenceler, dövmeler , talanlar ve öldürmeler sıradan hale gelmişti.
Halk bitkin ve yorgundu. Yıllarca süren savaşlardan ve mağlubiyetlerden sonra ümitsiz, bezgin ve yoksuldu. Devlet yönetimi nerede ise çökmüş, asayişi sağlamak sorun haline gelmişti. Böyle bir ortamda çeteler türemişti. Bunların bir kısmı işgal kuvvetlerine karşı savaşmak amacını taşıyor, işgale karşı çıkıyor, işgali onaylayan İstanbul hükümetine isyan ediyordu. Çetelerin bir kısmı ise sadece eşkiyalık yapmak , bu kaotik ortamda baskınlarla , tehditlerle yerli halktan ne çalabilirlerse çalmayı ve zenginleşmeyi amaçlıyordu. Bir başka gurup ise İstanbul hükümeti tarafından, oluşmakta olan isgalcilere direniş hareketlerine karşı çıkmakla, görevlendiriliyordu. Ülkede padişah taraftarları da ikiye bölünmüş bir kısmı zamanın en güçlü devleti Ingiltere’nin himayesini , bir kısmı da Amerikan mandasını istiyordu. Bunlara karşı Mustafa Kemal ve arkadaşları bağımsız bir Türkiye için mücadele ediyorlardı.
Mondros anlaşmasından sonra 50 gün yaşayabilen Istanbul’daki meclis 21 Aralık 1918’de padişah tarafından feshedilmişti. 1920’de bir yıl aradan sonra Mustafa Kemal’in Ankara’da bir meclis toplayacağı ortaya çıkınca Osmanlı Meclisi 1920 Ocağında yeniden açıldı. İki ay yaşayabilen bu meclis 16 Mart 1920’de İngiliz işgal güçleri tarafından dağıtıldı, milletvekilleri tutuklandı ve Malta adasına sürgüne gönderildi. Nihayet 23 Nisan 1920 ‘de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal’in önderliğinde açıldı. Ankara hükümeti, işgal kuvvetleri ile savaşmanın ve başarılı olabilmenin ancak düzenli ordu ile olabileceğine karar vermişti.
Susurluk, Mustafa Kemal Paşa, Bandırma, Manyas, Balıkesir ve Bursa bölgelerinde işgal kuvvetlerine karşı, harbin bitimi 1918’den itibaren, Kuvvay-ı Milliye adı altında yerel gerilla hareketlerini yapan guruplar arasında Çerkez Ethem , özellikle önem taşımaktadır.
Çerkez Ethem 1880 yılında Bandırma’da doğdu. Şapsığ Çerkez boyundan Ali Bey’in beş oğlundan en küçüğü idi.Iki büyük ağabey, Reşit ve Tevfik Beyler 1901 ve 1902 ‘de Harbiye’den mezun olmuş ve Osmanlı ordusuna katılmıştı. Diğer iki kardeş İlyas ve Nuri Beyler ise Rum çeteleri ile çarpışırken ölmüştü. Varlık sahibi Ali Bey Ethem’in orduya katılmasını istememişti. Fakat Ethem kaçak olarak Bandırma’dan Istanbul’a gelmiş Bakırköy’deki Suvari küçük Zabit Mektebine ( Astsubay Okuluna) girmişti.Balkan savaşında Bulgar çephesinde çarpışmış ve gösterdiği yararlılıklardan dolayı madalya almışdı. Çerkez Ethem Birinci Dünya Harbinde Eşref Kuşbaşı’nın yönettiği Osmanlı Devleti’nin gizli teşkilatı Teşkilat – ı Mahsusa emrinde İran ,Irak ve Afganistan’da gerilla savaşlarına katılmış ve yaralanmıştı. Bu nedenle memlekete geri dönmüştü.
1
15 Mayıs 1920’de Yunan ordusunun İzmir’i işgalinden sonra Çerkez Ethem vatan korunması için Kuvvay – ı Seyyariye adı altında gerilla müfrezeleri kurdu ve isgalci Yunan birliklerine karşı mücadeleye başladı. O dönemde Çerkez Ethem’in müfrezeleri Yunan ordusunun ilerlemesini bazı yerlerde durdurdu ya da geçiktirdi. Böylece milli ordunun kurulması için gerekli zamanın kazanılmasına yardımcı oldu.
İşbirlikçi İstanbul hükümetinin Başbakanı Damat Ferit Paşa , Milli Kurtuluş Savaşı’nı engellemek için , silahlandırdığı ve donattıği ve Kuvva- yı İnzibatiye adını verdiği tümenin başına bir çerkes olan Jandarma binbaşısı Ahmet Anzavur’u getirdi. Marmara bölgesinde Milli Kurtuluş güçlerine karşı büyük bir isyan başlattırdı. “Anzavur Isyanları” denen bu isyan hareketi kısa zamanda Biga’dan Balıkesir’e kadar yayıldı. Milli Kurtuluş Hareketi’ni tehlikeye sokacak kadar tehdit yarattı.
Ankara hükümeti bu isyanın bastırılması için Çerkes Ethem’I görevlendirdi. Beş bin atlı suvari gücüne sahip Ethem bu isyanı bastırdı. Zamanın milli hareketine önemli tehditlerden olan Gerede ve Yozgat isyanlarını da Mustafa Kemal’in talebi ile Çerkez Ethem’in Kuvvay- ı Seyyare birlikleri bastırdı. Çerkez Ethem bu arada Yunan ve Istanbul yanlısı çeteleri ve halkı soyan eşkiyaları da yakaladı ve cezalandırdı. Isyancıların yargılanmasına izin vermeden onların hemen infazına karar veren kişilıği, bir anlamda hukuk dışılığı ve konvansiyonel bir savaş için gerekli düzenli bir ordu kurulmasına karşı olması nedeniyle Ankara hükümeti ile anlaşmazlığa düştü. Düzenli orduya katılma teklifini red etti. Yunan kuvvetlerine iltica etti. Önce İzmir’e sonra Almanya’ya tedavi için Yunanlılar tarafından gönderildi. Vatana ihanetle suçlanarak 150’likler listesine girdi. Yıllar sonra 150’likler affedilince, böyle bir suç işlemediği düşüncesi ile, geri dönmedi. Ürdün’de bir akrabasının yanında , 1950 yılında bu dünyadan ayrıldı.
XX
Birinci Dünya Harbi sonlarında Batı Anadolu’da Kuvvay-I Milliye – Milli Kuvvetler- hareketi başladığında konumuzun içine giren bölgede bazı yerlerin nufus durumu (köyler dahil) aşağıdaki gibi idi;
Türk Rum Ermeni Yahudi
Bandırma 46.119 11.703 4030 –
Erdek 11.143 20.815 186 252
Gönen 43.472 1.480 48 –
Edremit 39.906 – – 46
Balya 29.043 1.113 – –
Burhaniye 23.100 215 – –
Ayvalık 3.215 18.052 – –
Balıkesir 158.380 2.129 2.682 –
Izmir 111.486 87.497 12.857 24.403
(Selek 1, 180 ek 1)
2
Bu listede Susurluk görülmemektedir. Susurluk Çerkez Ethem ve Anzavur kuvvetleri arasındaki Taşköprü muharebesi, Çerkez Ethem’in Susurluk’ta Yunan işgal komutanına teslim olması ve Anzavur’un Susurluk’a kadar gelmesi ve Susurluk Sultançayır’daki İngilizlere ait Borasit madeni nedeni ile o dönemde önem taşımaktadır. Susurluk’ta tahmini bilgilere göre Türk halkının yanısıra, bir miktar Rum, Borasit madeninde çalışan 60 Ermeni ailesi – 200’e yakın Ermeni nüfusu – ve az miktarda da Yahudi bulunmakta idi. Rumların maşatlığı – mezarlığı – olduğu söylenirdi. Yahudi bulunduğunu babamdan öğrendim ( Tüccardan Hilmi Efendi). Dedem (Helvaci zade Mehmet Efendi) muteber bir iş adamı idi. Dedem ve babam tahın helva imalathanesi, ekmek fırını ve toptan ve parakende bakkaliye içeren bir iş yerine ve büyükçe bir çiftliğe sahipti. 1902 doğumlu olan babam gençliğinde Susurluk’ta bir Yahudi’den Fransızca dersler aldığını, öğretmenin işyerine gelip ders verdiğini söylerdi. Dedem ve babam Yunan işgalinden sonra başlayan Kuvvay-ı Milliye Hareketine cephe gerisinde katılmış ve bu birliklere yiyecek ve para yardımında bulunmuşlar. Yunan işgal komutanı aileyi cezalandırmak için babamı 18 yaşında iken, ayni durumda olan başka birkaç gençle beraber esir almış, önce Bandırma’da bir tuz ambarında tutuklamış. Sonra Girit adası üzerinden Atina’ya sevkedilmişler ve Atina’da iki yıl Kıral VI. Konstantinos askeri hastanesinde hizmetçilik ve süpürgecilik yaptırmışlar. Kurtuluş Savaşından sonra serbest bırakılmışlar ve yine Girit üzerinden Türkiye’ye gelmişler.Dedemin kurtuluş savaşı sırasındaki cephe gerisi hizmetleri nedeni ile eski Türkçe yazılı Gazi Mustafa Kemal imzalı beratı olan bir İstiklal madalyası bulunmaktadır.
Çevrede Birinci Dünya Harbinin son yıllarında Rum ve Ermeni isyan hareketleri filizlenmeye başlamıştı. Örneğin Bandırma’da şehrin merkezindeki Ermeni kilisesinin papazı Avadis kilise vaazlarında uygar ve çileli Ermeni milletinin bu toprakların sahibi olduğunu , artık bunun zamanının geldiğini , Tanrı’nın böyle istediğini söylüyordu. Ermeni kilisesine bağlı Ermeni ilkokulu öğretmeni Toros kendini bağımsızlık savaşçısı olarak tanıtıyordu. Eczacı İstepan ise ulusal bayrak özlemini dile getiriyordu. Bunlar Ermeni halkını kışkırtmanın yanısıra , Osmanlı ordusundan kaçan Ermenilere yataklık yapıyor ve Ermeni çetelerine katılmalarını sağlıyordu. Teşkilat-ı Mahsusa’dan ( Türk Gizli Teşkilatı) Bursalı Ibrahim Bey bir ajan olarak aralarına girdi .1917 Ağustos’unda bunları yakaladı, belgeleri ile suçları mahkemede kanıtlandı ve idam edildiler.
Yunan ordusunun İzmir’i işgali üzerine Bandırma’nın yerli Rumları, Yunan kuvvetlerinin Bandırma’ya da geleceğini düşünerek Yunan bayraklı Zafer Tak’ı yaptılar ve onları beklemeye başladılar. Marmara bölgesindeki bir çok yerle birlikte Bandırma Rum okullarında “Mavri Mira” tarafından yönetilen izci kolları vardı. Yirmi yaşına kadar Rum gençleri bunlara katılıyordu. Şehirde Yunan başbakanı Venizelosun resimleri ve Yunan bayrakları asılıydı. Osmanlı hükümeti çaresizdi. Bandırma’da askeri ve mülki yönetim Rum taşkınlığına karşı aciz durumdaydı.
Çevrede güvenliğin bozulmasına Biga bölgesinde 200 kişilik Kara Hasan, Edincik ve çevresinde Çerkez eşkiya Deli Şükrü, Karacabey’de Çambaz Hakkı , Anzavur, Biga’da Çerkez Sefer Bey, Balıkesir’de Dramalı Riza Bey’e bağlı eşkiya birliklerinin hareketleri neden oluyordu. Bandırma, Gönen, Susurluk Balıkesir, Edremit ve Ayvalık arasında bir soygun olayı yaşanmadan yolculuk yapmak mümkün değildi. Bandırma’da daima bir Fransız savaş gemisi bulunuyordu. Fransızların işlettiği Bandırma – İzmir demiryolunun korunması için bunu gerekli görüyorlardı.
3
Çeşitli Çerkez ve Türk eşkiya çetelerinin yanısıra Rum çeteleri de güvenliğin bozulmasının nedenlerinden biri idi. Yerli Rum çeteleri daha çok Erdek, Bandırma ve Marmara Adası çevresinde etkin olmuşlar, oralardaki yerli Müslüman halka korkunç zulümler yapmışlardı. Bu çetelere Sisam adasından gelen , yerli Rum elbiseleri giyen ,Yunanlılar da katılmıştı.
İşgal kuvvetlerine karşı yer yer oluşan karşıt hareketlerin koordinasyonu ve genel bir politika uygulama amacı ile bölgesel kongreler toplanmaya başladı. Sivas Kongresi 23 Temmuz 1919’da, Birinci Balıkesir Kongresi 26 Temmuzda , Erzurum Kongresinin kapandığı 7 Ağustos’ta Nazilli, 16 Ağustos Alaşehir ve 18 gün sonra Sivas Kongresi toplandı. Bu kongreler Mustafa Kemal Paşa’nın milli devlet kurulması ile ilgili hedeflerinin temelini teşkil ediyordu.
İzmir’in işgalinden sonra Çerkez Ethem Gönen, Manyas, Balıkesir ve Bandırma’dan , muhtemelen Susurluk’taki Çerkez köyleri olan Sultançayır, Aziziye ve Demirkapı köylerinden ve Borasit Madeni’ninde çalısan tanıdığı Çerkezleri yanına çağırarak 2000 kişilik bir süvarı birliği kurdu. Sonradan bu birlik mevcudu 5000 kişiye ulaştı. İlkin Kuşçubaşı Eşref Bey’in çiftliğinin bulunduğu Salihli’nin ilerisinde bir savunma hattı kurdular. Çiftlik Teşkilat – ı Mahsusa’nın merkezi durumunda idi. Daha sonra başlangıçta Marmara bölgesinde olmak üzere çıkan iç karışıklıkların ve isyanların bastırılmasında önemli hizmetlerde bulundular. Fakat bu Çerkez Ethem kuvvetleri kendi başına buyruk ,bir anlamda başı bozuk alayı idi. Yağma ve zulüm hareketlerine de karıştılar.Kişisel ve toplumsal ilişkileri Çerkezlerin aşiret kurallarına göre işlemekteydi. Düzce, Konya ,ve Yozgat isyanlarının bastırılmasında büyük rol oynadılar. Ayni zamanda evlere silah aramak bahanesi ile girdiklerinde kadınların sandık eşyalarına ve takılarına kadar el uzattıkları da bilinmektedir. Ankara’da askeri bir güç olmadığından onlar el üstünde tutuluyordu.
Bölgede zamanın önemli olaylarından biri Çerkez Ethem , Anzavur Ahmet çatışmasıdır. Anzavur Ahmet Marmara Bolgesi’nde Biga’da yerleşen Çerkezlerin bir kolundandı, gençliğinde jandarma eri olarak hizmete girmiş, eşkiya takiplerinde bulunmuştu. Aydın – Ödemiş arasında türeyen ve Meşrutiyetin ilk yıllarında ortadan kaldırılan Çakırcalı’nin takibine katılmıştı. Böylece jandarmalıkta ilerleyerek alaylı yüzbaşılığa kadar yükseldi. Bazı yolsuzluklar nedeniyle emekliye sevkedildi. Anzavur Milli Mücadele’nin en buhranlı günlerinde huzursuzluk ve kargaşalık kaynağı oldu. Cahil ve tutucu idi. Gözüpek , kanun ve nizam tanımayan karaktere sahip bir çeteci idi. Hapishanelerdeki ağır cezalı mahkümların serbest bırakılmasıyla çetesini tamamladı. İngilizlerin ve sarayın desteği ile işgal makamlarının istediği yerlerde ayaklanmalar çıkardı ve ciddi tehlikeler yarattı. Bir ara İzmit mutasarraflığina , valilik ve kaymakamlık arası bir makama, atandı.
Anzavur’un kımıldamaları 21 Eylül 1919’da başladı. Sivas Kongresinden sonra ortaya çıktı. Izmir’den gelmekte olan Yunan birlikleri daha isyan bölgesine ulaşmamıştı. I. Anzavur isyanı adı verilen hareketle 2 Kasım 1919’da Susurluğa, 12 Kasım’da Gönen’e girdi. Girdiği Susurluk, Manyas, Uluabat, Kirmastı ( Mustafa Kemeal Paşa), Gönen taraflarını alla bullak etti. Işgal ettiği köy ve kasabalarda halkı camilere, meydanlara topluyor askerliğin kalktığını, askerlerin memleketlerine dönmeleri gerektiğini, ya da kendisine katılmalarını,Kuvvay-ı Milliye’nin “İttihat ve Terakki “ eşkiyaları olduğunu, onların silineceğini, Yunanlılara karşı durmaya padişahın rızası olmadığını ilan ediyordu.
4
Balıkesir’de Kazım Özalp’ın 61.tümeni ve Bursa’dan Bekir Sami Bey’in 56.Tümeni atlı ve yaya askerle ve küçük miktarda milli kuvvetlerle 15 Kasım’da Anzavur’u Susurluk civarında çevirdiler. O 30 ölü vererek sahadan çekildi. 16/17 kasım çatışmasına mecbur edildi. Perişan oldu. 1.Anzavur hereketi onun yenilgisi ile sonuçlandı. 2.Anzavur hareketi denilen büyük ayaklanmaya 16 Şubat 1920’de başladı. Biga’da başlayan bu hareket Gönen, Susurluk, Kirmastı ve Bandırma’ya hızla yayıldı. Gönenliler 200 kişilik Kaymakam Rahmi Bey kuvvetlerine katılarak savunma yaptılar. Rahmi bey , Müftü , Belediye Reisi ve halktan bir çok kişi şehit oldu. Bandırma komutanı , kendisi de Çerkez olan,Yusuf İzzet Paşa Bursa’ya çekildi. Anzavur bulunduğu bölgeye tamamen hakim oldu. Bandırma’ya yerli işbirlikçileri sayesinda kolaylıkla girdi. Anzavur her yerde “ Göğsümde Kur’an, kalbimde iman, at üstünde, din uğrunda çalışmaya ahdettim. Ey ahali , arkamdan gelin. Halife ordusu, Kuvvay-I Milliye eşkiyasını mahvedecektir. Kuvvay-ı Muhammediye’yi kuracağım, Mustafa Kemal vatan hainidir” diyerek dolaşıyordu. Arkasını padişaha ve Yunan Kuvvetlerine dayamıştı.
15 Nisan 1920’de Susurluk Kirmasti arasındaki Taşköprü mevkiinde Milli kuvvetler – Çerkes Ethem kuvvetleri- beş bin kişilik olduğu iddia edilen Anzavur ve Gavur Imam kuvvetlerini bozguna uğrattı. Kaçan kuvvetler sıkı takip edildi. Asiler Bandırma ve Karabiga’da bulunan Ingiliz gemilerine sığındılar. Bir süre Adapazarı civarında Milli kuvvetlerle savaştılar. Çerkez Ethem bölgeyi isyancılardan temizledi. Bandırma’da sehpalar işledi. Çerkez Ethem ve ağabeyi Tevfik Bey kasabalarda darağaçları kurdular ve bir çok asi adamı astılar. Bu olaylardan bir hafta sonra 23 Nisan’da Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Çerkez Ethem’in bu başarısı onu ve kardeşlerini, milli ordu yokluğunda, saygı duyulan , çok önemli kişiler haline getirdi. Çerkez Ethem’in Anzavur ve Gavur Imam kuvvetlerini yenmesi Kurtuluş Savaşı’nın önemli bir noktasıdır. Eğer aksi olsa idi Padisah ve İşgal kuvvetleri büyük moral kazanmış, düzenli ordunun kurulması çok geçikmiş olacaktı.
Bandırma Marmara kıyısında olduğu için , Boğazlar statüsünde sayılmış ve hiç bir gücün tam egemenliği altına girmemişti. Daha çok Milli Kuvvetler’in sözünün geçtiği bir kasaba idi. Bazen Anzavur güçlerinin bazen de Akbaş cephaneliğinin kaçırılmasından sonra İngiliz askerlerinin limana çıkarak yaptıkları gösterilere sahne oluyordu. 22 Haziran 1920’de başlatılan “Zafer Yürüyüşü ” harekatıyla Balıkesir’e giren Yunan birlikleri, toparlanmak için, bir süre beklediler. Türk birliklerinin dağıldığından emin olan Yunan Komutanı , Balıkesir’de bekliyen birliklere yardıma geçti . Selanik, Dedeağaç, ve İskeçe’den getirdikleri askerleri , 2 Temmuz 1920 günü sabah 5.00 de gemilerle Bandırma ve Erdek limanlarına çıkararak , buraları isgal etti. Bandırma’da direnme ile karşılaşmadılar. Karacabey ve Susurluk yönünde harekatlarını geliştirdiler. Yunan Başkomutanı Paraskevopulos işgalden üç gün sonra 5 Temmuz’da , Yunan Kıralı Konstantin ise 6 Temmuz’da Bandırma’ya geldiler. (Aybek, 173-174)
Çerkez Ethem Yozgat isyanını bastırmak için görevlendirildıkten sonra Ankara’ya geldiğinde Mustafa Kemal Paşa tarafından karşılanması ve taltif edilmesi , Yozgat isyanını bastırdıktan sonra kuvvetleri ile birlikte Ankara’ya tekrar döndüğünde Çerkez Ethem bey ve kardeşleri , “ Ankara’da kendilerine yapılan gösterilerle, Anadolu’nun başkentinde dahi biricik güç , şeref ve iktidar sahibi adamlar olduklarını gördüler…Ethem ve kardeşleri kendilerini milli ihtilalin efendisi saymakla haklı görüyorlardı..düşüncelerine göre , bütün milli Anadolu varlığı Meclis ve Hükümet onların tüfeklerinin kuvvetiyle yaşıyordu” (Şener, 53)
5
Milli orduya katılmaları konusundaki önerileri ve arabulucuların tekliflerini red etmeleri üzerine Ankara hükümeti ile ihtilaf büyüdü. Mustafa Kemal 27 Aralık 1920’de Batı Cephesi Komutanı Albay Ismet Beye ve Güney Cephesi Komutanı Refet Bey’e şu telgrafı çekti; “Kütahya’daki kurulun ((Balıkesir mebusu Vehbi, Saruhan mebusu Celal Bayar, Ethem’in ağabeyi Saruhan Mebusu Reşit Bey, Eskişehir mebusu Eyup Sabri, Antep mebusu Kılıç Ali ‘yi kapsayan öğüt kurulu)cevabı, Kuvvayı-ı Seyyare işinin artık barış yoluyla ve siyasetle çözümünün mümkün olamayacağını ispat etmiş ve sorunun kuvvet zoruyla çözümlenmesi gereği ortaya çıkmıştır. Bunun son safhasını şimdiden Meclise bildirmeye ihtiyaç yoktur. Başarı ile sonuçlandırırsak , Meclisin yaptıklarımızı onaylayacağı kuşkusuzdur. Haklı olduğumuzu ispat edecek yeteri kadar belge ve delillerimiz mevcuttur”. (Şener, 106)
Mustafa Kemal Nutuk’un 543- 547.ci sahifelerinde durumu şöyle anlatmaktadır; “Efendiler, Kütahya’ya , Heyeti vekile kararını ve heyetin avdeti lüzumunu tebliği müteakip cephe kumandanlarına da asi Etem ve kardeşleri aleyhine harekatı fiiliyeye geçmelerini emrettim.
Efendiler, harekatı askeriyeyi , çapulculuktan ve devlet teşkil ve idaresini, şunun bunun masum çocuklarıni fidyei necat dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden , şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün Türk vatanını iz’aç ve Türk milletinin Büyük Millet Meclisini kendileriyle işgal eden hayasız, hadnaşinas, küstah ve herhangi bir düşmanin boğaz tokluğuna casusluğunu, uşaklığını yapacak kadar pest ve erzel tıynette bulunan bu kardeşleri, ellerindeki azami kuvvet ve istinadettikleri düşmanlar da dahil olduğu halde , tedip ve tenkil etmek suretiyle , inkilap tarihimizde, bir ibreti müessire misali kaydetmek , zaruri görüldü”…
Kurul Kütahya’da Çerkez Ethem’in misafiri iken , 29 Aralık 1920 günü, Ethem odasına çekildi, sinirlerinin çok bozuk olduğu sırada Meclise ağır ithamlarla dolu şu telgrafı gönderdi; Özetle“Bu israflar içinde savaşa devam olanağı kalmıyor. Bir yıldan beri devamlı toplantı halinde bulunduğunuz halde , bu süre içinde yaptığınız en büyük iş, kendi maaşlarınızı 300 -400 liraya çıkarmak olmuştur. Herhalde aylardanberi ordu arasına sokulan fitneden haberdar edildiğiniz halde, bir gizli oturum ile bunları giderme ve önleme yürekliliğini göstermediniz… Hükümet üyelerinin herbirine dalkavukluk ederek kutsal görevinizi kişisel çıkarlarınıza feda etmiş görünüyorsunuz..”(Ethem, 176) diye yazıyordu. Çerkez Ethem bu telgrafı gönderdiğine daha sonra pişman olduğunu hatıralarında belirtir.
Mustafa Kemal Nutku’nda şöyle devam ediyor (Nutuk, 545);
“Efendiler, bu telgrafnamede münderiç, protestoname denilen bir hezeyanname, hakikaten Meclis riyasetine çekilmiş ve bir celsei hafiyede Meclise okunmuştu. Bunda kullanılan elfaz ve tabirat, o kadar galiz ve o kadar biedebanedir ki, bir defa okunduktan sonra , tekrar aynen okunmasına ve istimaına tahammül edilememişti. Bu kadar adi bir hezeyannameyi, huzurunuzda da arz etmeyi luzumlu görmüyorum. Bu hezeyanname ile mebusların şahıslarına hakaret , Meclisi Millinin meşruiyetine tecavüz edilerek , İzzet Paşa heyetinin İstanbula harekette serbest bırakılması talebolunuyordu.”
6
Çerkez Ethem kuvvetlerinde 2326 milis (bunun 200 ‘ü piyade) , 159. Alayın tam mevcudu 4650 kişi, 6 makineli tüfek, 4 top vardı. Batı Cephesi Komutanı Ismet bey ve Güney Cephesi komutanı Refet Beyle çatışmalar oldu. Milli ordu bu arada Garp Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey komutasında I.İnönü zaferini kazandı. 11 Ocak 1921’de Yunan ordusunun nihayet mağlubiyeti kabul ederek çekilmekte olduğu haberi alındı.
Çerkez Ethem için üç seçenek vardı; Düzenli orduya teslim olmak, Dağa çıkarak özgürlüğü seçip mücadele etmek, Yunanlılara sığınmak. Ethem bey kardeşlerini ve yaveri Sami Bey’i Yunanlılarla görüşmeye gönderir. Ateşkes imzalanır. Yunanlılara sığınma talebinde bulunur. Yunanlılar onun şartlarını kabul eder . Önce kardeşleri Reşit ve Tevfik Beyler sığınır. Onların sağlık haberi gelince o da sığınmaya karar verir. 25 subay ve 700 kişilik birlik Yunan tarafına geçer. Diğerleri serbest bırakılır.
Ethem Bey bir türlü sığınma eylemini gerçekleştiremez. 50 kişilik seçkin birliği ile dağa çekilir. Manyas, Sındırgı, Susurluk dağ köylerinde bir süre kalır ve arkadaşlarıyla birlikte barınma şartlarının zorlaması nedeniyle Yunan kuvvetlerine sığınma isteğinde bulunur. Susurluk’tan gelen Yunan Kaymakami Alexander ile, bir yörük köyünde Ermeni bir tercüman aracılığıyla anlaşırlar. Beraberce Susurluğa gelirler. Susurluk hükümet konağında- şimdi Atatürk heykelinin, bayrak direğinin ve çay bahçesinin bulunduğu yer – Çerkez Ethem Yunan komutanına teslim olur. Arkadaşları silahlarıyla köylerine bırakılır. Susurluğa gelmis olan kardeşi Tevfik Bey , kaymakam Alexander, Tevfik Bey’in refakat memuru Yorgiyadis , Şevket Bey ve birkaç arkadaşı ile birlikte Çerkez Ethem Susurluk Garında ( açılışı 16 Aralık 1912) 1920 yılı Şubat’ının sonlarında bir günde trene binerek İzmir’e hareket ederler.
Birinci Dünya Harbi sırasında ve sonrasında , Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’de kuruluncaya kadar Türk Iktisat Tarihi’nde çok önemli yeri olan Susurluk’taki İngilizlere ait Borasit madeni üretim, ulaşım, ve yönetim açısından bir çok çetin sorunlarla karşılaştı.Bir kaç kere el değiştirdi. Fakat bütün sorunlara rağmen varlığını sürdürdü. Daha sonra Cumhuriyet hükümeti ile yeni anlaşmalar yaptı. Borasit Madeninin hava hattı ile kovalara konmuş boraks Ömerköy istasyonuna gidiyordu.Bu hava hattını sağlayan 4.5 km uzunluğundaki kalın çelik halat Birinci Dünya harbi sırasında Çanakkale Boğazı’nı kapatmakta kullanılmıştı.
Kaynaklar;
Kemal Atatürk; Nutuk I,II, Türk Devrim Tarihi Enstitüsu, Istanbul, 1960
Selçuk Aybey; Kurtuluş Namlunun Ucunda,İstanbul,2006
Çerkes Ethem; Hatıralarım , Hazırlayan; Nermin Taylan; Bizim Kitaplar, İstanbul, 2014
Sabahattin Selek; Milli Mücadele I,II,Örgün Yayınları, 1982
Cemal Şener; Çerkes Ethem Olayı,Any Yayınları, İstanbul,1986
Nurer Uğurlu; Kuvayı Seyyariye,Örgün Yayınevi,İstanbul, 2007