Süleyman Çelik ([email protected])
Osman Kavala için adalet isteyen “insan hakları” savunucusu Batılı ülkeler, Ergenekon, Balyoz, Casusluk vd. “kumpas davaları” sanıkları için de adalet istediler mi?
Bunlar için Osman Kavala adalet istedi mi?
Aynı şekilde Batılı ülkeler, “Yargı’yı iktidarın emrine sokan” Anayasa değişikliğine karşı çıktılar mı?
Bu değişiklikle ilgili 2010’da yapılan halk oylamasında, Osman Kavala “hayır” mı dedi?
Ne yazık ki dört sorunun da yanıtı olumsuzdur…
Suçsuz insanların yıllarca hapiste tutulduğu, koşullara dayanamayanların öldüğü, Kuddusi Okkır gibi ölümcül hastalığa yakalananların tedavilerine bile izin verilmediği kumpas davalarını, sözde insan hakları ve hukukun üstünlüğünü savunan bunların tümü destekledi.
Desteklemenin ötesinde, bu 10 ülkeye liderlik yapan ABD’nin istihbarat örgütleri bu kumpasların doğrudan düzenleyicisi, bugün eleştirdikleri AKP ise FETÖ ile birlikte tetikçi idi…
AB Türkiye temsilcisi, kendilerine liberal demokrat diyen Osman Kavala gibi AB-D yanlısı (sözde) aydınlarla (ben bunlara “mandacı” diyorum) birlikte, basın toplantısı yapıyor ve “davalarda sonuna kadar gidilmesini” istiyor; PKK yandaşı partiler ve gericiler de bunları destekliyor ve böylece bir “ORTAK CEPHE” oluşturuyorlardı…
Aynı şekilde yargı bağımsızlığını ortadan kaldırarak Yargı’yı iktidarın emrine sokan 2010 anayasa değişikliğini de desteklediler…
Kıbrıs’ta Annan Planı’nın halk oylamasında “YES BE ANNEM” sloganını kullanan mandacılar, bu değişiklikle ilgili olarak yapılan halk oylamasında da “YETMEZ AMA EVET” sloganını kullanarak AKP iktidarından, adeta daha fazlasını istediler…
Kökleri Milli Mücadele yıllarına kadar giden “Ortak Cephe’nin amacı neydi?
***
Mondros Ateşkes Antlaşması yapılıp ülke işgal edilince başta Fener Rum Patriği olmak üzere, “Hristiyan azınlıklar, işgalcileri büyük coşku ve sevgi gösterileriyle karşıladılar…
İhanet içindekiler yalnız Hristiyan azınlıklar değildi; arkalarında Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Hükümetinin bulunduğu gayri milliciler (ulusalcı karşıtları) da İttihatçı karşıtlığı maskesi altında işgal güçleri ile işbirliği yaparak, onlardan daha çok Türk düşmanlığı yapıp ihanetlerini sergiliyorlardı…
Gayrı millicilerin başında 17. Yüzyılda başlayan Osmanlı modernizmine karşı çıkan, yozlaşmış yeniçerilerle birlikte “din elden gidiyor!” diye başkaldırarak padişahları deviren, hatta 3. Selim’i öldüren, yenileşme yanlısı olduğu için “Halife” sanı taşımasına karşın 2. Mahmut’a “Gavur Padişah” diyen medrese uleması ile tarikat ve cemaat mensubu gericiler geliyordu.
Diğer gayrı milliciler ise gericilerin tersine modernist ve Batı hayranı idiler. Bunlar, ya yüz yıllarca “Etrak-ı bi idrak” deyip Türk’ü aşağılayarak Osmanlı’yı yöneten devşirmelerin torunları ya da misyoner okullarında beyinleri yıkanmış veya Levantenlerle birlikte iş yaparak Türk’e yabancılaşmış mankurtlardı. Ben bu gruptakilere “Mandacılar” diyorum…
İngiltere ile anlaşırsa tahtını koruyabileceğini düşünen Padişah Vahdettin, mandacılara “İngiliz Muhipleri Cemiyeti”ni kurdurdu ve “bizi siz yönetin” diyerek, İngiltere’nin güdümü (mandası) altına girmek istedi…
Güdümünde tutacağı Halife’yi kullanarak, sömürgesi altındaki Müslümanları daha kolay kontrol edebileceğini ve İslam ülkelerini daha rahat sömürebileceğini düşünen İngiltere de böyle düşünüyordu. Bu fikrin halk arasında da taban bulması için gayrı millici gericilere “İslam Teali Cemiyeti”, bağımsız Kürdistan devleti kurdurmak vaadi ile çengel attığı bazı Kürt aşiret reislerine de “Kürt Teali Cemiyeti”ni kurdurdu…
Milliciler (ulusalcı) ise işgale karşı çıkarak direnmeye başladılar…
Millicilerin önderi Mustafa Kemal Paşa olduğu için, Batılılar bunlara Kemalist (Kemalci, yani M. Kemal yanlısı) adını verdi ve bu sözcük ilk kez İngiliz basınında kullanıldı, sonra genel kabul gördü…
İngiltere yukarıdaki üç cemiyet (dernek) ile işbirliği yaparak Kemalistleri yok etmeye çalıştı.
Bu amaçla Yunanistan’ın Kemalistlerin üzerine sürülmesinin yanında, şeyhülislam fetvası ve padişah fermanı ile millici önderler hakkında idam hükümleri verildi. Bu kararlar İngiliz uçakları tarafından cephede askerlerin, kentlerde halkın üzerine atıldı. İngilizlerce donatılan özel ordu (Kuvayı İnzibatiye) kurularak millicilerle savaştırıldı. Gerek gericilerin gerekse bölücülerin kışkırtmasıyla Anadolu’da sayısız isyanlar çıkartıldı. Hatta İngiltere Atatürk’ü bir suikast ile doğrudan ortadan kaldırmak istedi. Bunun için bir ajanını, Hint asıllı bir Müslüman olan Mustafa Sagir’i Ankara’ya gönderdi…
Tüm bu uğraşılara karşın başarılı olamadılar, Ulusal Kurtuluş Savaşımımız zaferle sonuçlandı ve geldikleri gibi gittiler!..
Gittiler ama yenilgiyi hiçbir zaman içlerine sindiremediler. Sürekli Genç TC’Yi yıkma planları yaptılar ve hala yapmaktalar. Bu amaçla işgal yıllarında birlikte çalıştıkları gayrı millici üç grupla bağlantılarını hiç koparmadılar.
Elbette, Türk kamuoyunda büyük tepki çekeceği için amaçlarının “TC’yi yıkmak” olduğunu söylemezler; “Kemalist vesayetin kaldırılması” derler…
Kumpas davaları ve Yargı bağımsızlığının kaldırılmasını desteklerken, aynı gerekçeyi öne sürdüler. Oysa gerçek amaçları değişmemişti: “Çözüm Süreci”ne giden yolda, karşılarına çıkabilecek engelleri ortadan kaldırıp, özerklik diyerek bağımsız Kürdistan’ın yolunu açmak/ TC’yi yıkmak…
***
Çözüm Süreci’nde yaşananlar kamuoyunu çok rahatsız etti. Buna bağlı olarak AKP, 7 Haziran 2015’de yapılan seçimlerde iktidarı kaybedince Süreci bitirdi ve AB-D ile yolları ayrıldı.
Bu durum “ORTAK CEPHE”yi böldü. Gericiler AKP’nin yanında, mandacılar ve PKK’lılar AB-D’nin yanında yer aldılar.
Osman Kavala ile Selahattin Demirtaş, bu kavganın kurbanları olarak içeride tutulmakta, AB-D ile yandaşları da bundan rahatsız olmaktadırlar…
Bu kavganın dışında olan ulusalcılar, sadece herkesin gerçek yüzünün bilinmesini istemektedirler…
Bir yanıt yazın