Suriye İç Savaşında Türkmenler

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

Suriye İç Savaşı ve Suriye Türkmenleri

Suriye’nin doğusunda ABD himayesindeki “teröristan” devleti kök salmaya başlarken yine ABD ve Fransa’nın desteği ile adalar istikametinden, namluları Türkiye’ye yönelik silah yığınakları hızla yükselmektedir. Osmanlıya karşı isyanından kuruluşuna ve genişlemesine her aşamada Hıristiyan dünyasının sınırsız desteğine mazhar olan komşumuzun aynı zamanda batı dünyasının nice derin politikalarının sadece piyonu olduğunu anladığında iş işten geçmiştir. Dedeağaç’tan Girit’e son silah yığınları, aynı zamanda Yunan ekonomisini de yeniden çöküş sürecine sokmaktadır. Türkiye’ye karşı saldırgan hayallerinden uyanıp neleri kaybettiğini gördüğünde yine aldatıldığını anlayacaktır. Nitekim bu oyunlar sonrası karşılaşacakları felaketi eski başbakan Çipras gibi birçok Yunan politikacı haykırmaktadır. Bu süreçte silah satışıyla kazanan ABD ve Fransa olurken, Yunan ekonomisi iflas ettiğinden kucağına oturduğu AB, dolayısıyla Almanya daha fazla kaybedenlerden olacaktır.

Türkiye’nin ABD öncülüğünde güneyden ve batıdan kuşatılmasında, Washington’ın öncelikli stratejinin ne olduğunun tahlili önemlidir. Belirtmek gerekir ki Marmara’dan Akdeniz’e adalar arasındaki bölgenin Yunanistan’ın egemenlik alanı olmasını Rusya, İngiltere, ABD dahil hiçbir deniz gücü istemez. Buradaki yığınaklar taktik amaçlı olup asıl hedef güneydeki Siyonist projelere karşı Türkiye’nin gücünü bölmek, aynı anda birden çok cephede meşgul etmektir. Bu süreçte Yunanisan, her zamanki gibi kullanılışlı bir piyondur. Suriye topraklarında İsrail güdümündeki bir “teröristan” karşısında en büyük engel doğal olarak Türkiye görülmektedir. Bu anlamda yüzlerce kilometrelik sınır komşusu ile diplomatik ilişkisini kesmiş Ankara’nın, Suriye’deki muhatabının Rusya olmasının da büyük faturası olabilir. Çünkü mevcut üsleri garanti altına alarak Şam-Lazkiye hattında bir Nuseyri rejimini sürdürmek şartıyla, PKK’yı terör örgütü saymayan Moskova’nın ABD-İsrail ile anlaşması da gündemdedir. Bu durumda Türkiye’nin oluşturduğu güvenlik bölgelerinde statüsünün “işgalci” sayılması için BM Güvenlik Konseyi’ndeki engeller de kalkmış olacaktır. Böhle bir oylamada Çin’in muhtemelen çekimser kalmasının altyapısı da hazır.

Türkiye’nin Suriye politikasının temelinde güvenlik yanında ekonomi, mülteci sorunu, tarihi ve kültürel ilişkiler, akrabalık bağları ile birlikte bu ülkedeki soydaşlar, Suriye Türkmenleri konusu da bulunmaktadır. Suriye Türkmenlerinin, soydaşlarımızın ezilip yok edilmesine karşı tedbirler almak insanlık gereği olduğu gibi akrabalarına sahip çıkmanın da zaruri bir sonucudur. Hemen her ülke dünyanın öbür ucundaki soydaşlarına, dindaşlarına yönelik insan hakları ihlallerine karşı harekete geçebilmektedir. Böyle bir girişim, iç işlerine müdahale olarak kabul edilmemektedir. Esasen uluslararası belgeler, insan hakları kapsamındaki ihlallere karşı her ülkeye girişimde bulunmak görevi vermiştir. Sözkonusu mağdurlar akraba ise bu görevin önceliği vardır.

Mültecilerin ülkesine gitmesi konusundaki tartışmalar sürerken bir mülteci okulunda Suriyeli öğretmenin dersteki şu iddialarını münferit bir saçmalama olarak görebiliriz: “Biz Türkiye’den ayrılmayacağız. Zaten burası aslında Suriyelilerin ülkesidir. Türkler buraya sonradan gelmiştir!” Suriyeli öğretmenin iddiası münferit olabilir, ancak Siyonist lobinin Türkiye’yi parçalama stratejisi açıktır.

Tarihin her döneminde kavimler göçü sürüp gitmiştir. Kuraklıklar, afetler, ekonomik zorunluluklar ve savaşlarla insan topluluklarının sürekli başka coğrafyalara taşındığı vâkıadır. Bu gerçek ışığında “Türklerin anayurdu Orta Asya’dır” tezinin antropolojik/siyasi bir tuzak olduğu çok geç anlaşılmıştır. Çünkü her devirde her kavmin bir diyardan diğerine göç ettiğine, hiçbir bölgenin bir topluluğun değişmez yurdu olmadığına dair zengin kaynaklar bulunmaktadır. Suriye coğrafyasındaki gerçeklere bakınca, bu ülkenin asıl sahibinin, sakinlerinin çoğunluğunun yakın zamanlara kadar Türkler olduğunun, esasen son bin yılda en fazla Türkler tarafından yönetildiği tarihi bir gerçektir. Asurilerin ne kadarının Araplaştığı, Türkleştiği, Rumlaştığı veya başka kavimler arasında eridiği ayrı bir konudur. Bugünkü Antep, Kilis gibi illerimiz asırlarca Halep Vilayetimizin ilçesi idi. Hama, Humus dahil bu coğrafyanın çarşısı, pazarı, dili, halkı önemli ölçüde Türklerden oluşmakta idi. Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiliz-Fransız emperyalizmi ile başlayan soykırım, asimilasyon, baskı ve zulüm politikalarına rağmen ülkede önemli bir Türkmen nüfusu bulunmakta idi. Suriye iç savaşında Sünni Araplar, Kürtler ile birlikte en önemli hedef Türkmen nüfusu idi.

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya - image

Tarih, siyaset gibi programlarda öncelikle o ülkenin çevresi ve komşularıyla ilgili dersler hazırlanır. Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu gerçeklerini liseden itibaren öğrenmek ve öğretmek “Milli” eğitimin öncelikli görevidir. Bununla beraber konuyla ilgili bilimsel yayınlara, yeterli araştırmalara ulaşmak oldukça zordur. Bu yüzden Suriye’nin Türklük ve Türkiye ile hiçbir ilgisi olmadığı yönündeki Oryantalist yalanlar bir şekilde şuuraltına yerleştirilmiştir.

Bahçeşehir Üniversitesi’nden Ülküm Gözde Gündoğdu’nun danışmanlığımda hazırladığı “Suriye İç Savaşı ve Suriye Türkmenleri” başlıklı tez, önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Türkmenlerle ilgili tarihi ve sosyolojik altyapıya daha fazla yer vererek, Yüksek Lisans tezi sınırlarını aştığı, yöntem açısından sorunlu olduğu yönündeki önerilere karşın önemli kaynaklardan özenle derlenen bilgilerle bu haliyle kalmasını ve yayınlatılmasını istedim. Bu ayrıntıyı, “Yüksek Lisans tezleri basılmaz” diyen meslektaşlarıma karşı özellikle yazıyorum. Belirtmek gerekir ki birçok doktora tezinin bilimsellik, yöntem, yenilik ve katkı açısından yayınlanmasının anlamı olamadığı gerçeğine karşın lisans bitirme ödevlerinde dahi yayınlanmaya değer çalışmalar görülebilmektedir. Önde gelen düşünürlerin birçok eserini lisans öğrencilerimizin yaşında iken verdiklerini önemle hatırlatırım. Sonuç itibarıyla bu öğrencimizin çalışması, Nobel Yayınları tarafından kitap olarak basıldı.

Türkiye’nin Suriye politikasında Suriye Türkmenlerinin önemi tartışılmaz. Buna karşın 2021 şartlarında oldukça geç olmakla beraber doğrudan Şam yönetimi ile güvenlik, askeri ve siyasi işbirliği anlaşması son derece önemlidir. Bu bağlamda Türkiye’nin kontrolündeki güvenlik bölgelerinde asker ve kamu görevlilerimizin varlığı, statüsü, güvenliğinin Uluslararası Hukuk açısından da teminat altında alınmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Gerçek temeli ve anlamı olmayan “ilkesel duruş” yerine ülke güvenliği, ekonomik ve kültürel çıkarlarımızın gereği yönünde adımlar atılmalıdır. ABD-İsrail güdümündeki “teröristan”ın kuruluşu ancak Şam ile ortak stratejiler sayesinde engellenebilir. Bu süreçte bölgenin asli sahiplerinden Suriye Türkmenlerinin de hakları garanti altına alınabilecektir.

[email protected]

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya - Suriye Turkmenleri 11124408 10153258568269373 2024655103 n 1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir