1914 yılı, Osmanlı devletinin parçalandığı I. Dünya savaşının başlangıç tarihi. 2014 yılında bu büyük savaşın yüzüncü yılını idrak edeceğiz.
Ama, bu tarihi dönemecin manasını henüz idrak ettiğimiz söylenemez.
Yüz yıl önce yaşanan savaş, aslında bitmedi. Çünkü, Osmanlı’yı parçalayan güçler yine buradalar. Ve bu tarihsel travmanın yasını tutmayanlar da hala direniyor.
I.Dünya savaşı, her şeyden önce batıda yükselen endüstri devriminin yeni güçlerinin bin yıllardır süren tarımsal çağın eski güçlerini yenmesi demekti. Batı, Burjuvazi, modernlik, sanayi çağı, ne dersek diyelim, yeni olan güçler; köylü toplumlarını, askeri tarım
imparatorluklarını, feodal dünyayı alt ettiler. Ve o tarihten sonra dünya yeniden şekillendi. Avrupa’da Kilisenin ve feodal krallıkların egemenliğini sona erdiren ulus devlet modeli, tüm dünyaya dayatıldı. Büyük bütünler yerine, etnik ve dini ünitelerin küçük devletçikleri kuruldu. Bir birlerine düşman onlarca “ulus” ortaya çıktı. Her biri kendine bir tarih, bir milli efsane, bir varlık ve beka ideolojisi icat etti. Batının egemen sınıfları, büyük bütünleri parçalayana kadar bu icatları teşvik etti. Eski çağın ekonomi politiği tamamen yenilince, bu milliyetçiliklerin batı karşıtı aşırılıkları törpülendi. Çünkü Hitler
Almanya’sı, bu sahte ulus masallarının nereye kadar gidebileceğini göstermişti. Böylece, yüzlerce topluluğu ortak yaşam havuzlarından çıkararak küresel güçlere yem eden ulus devletler, 20. yüzyılın sonuna gelindiğinde işleri bitmiş çöpe atılan birer fazlalık olarak görülmeye başlamıştı.
Bütün bu süreçte, ulus, ulus devlet, milliyetçilik gibi icatları ciddiye alanlar, yüzyılın sonunda şaşıp kalmışlardı. Bu icadın sahipleri, şimdi kendilerinden yüz çevirmişti. Ama daha büyük bütünlerin yeniden kurulması için değil, o ulusların da parçalanarak daha küçük ünitelere bölünmesi içindi yeni politika. Yüzyıl önce birer devletimiz oldu diye
sevinenleri seyreden, kendilerine de birer devlet sözü verilip dönemin şartları ve dengeleri icabı yerine getirilmeyen etnik ve dini unsurlar bu defa sevindirik oldu. Sıra onlara gelmişti ve geçte olsa efendiler onlara da birer devletçik bahşedecekti. Her kriz, her işgal, her çatışma bu geç kalmış milliyetçilikleri, aynı tiyatronun yeniden sahnelenmesi için iştahlandırdı. Ne tarihten ders alan vardı, ne akıl ve izan…