KİMLER KÜRT? KÜRT NÜFUSU NE KADAR?
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU
Türkü kan olarak, kafatası olarak açıklamak söz konusu bile değil. Belli bir dile, dine sahip olan ve belli bir coğrafyayı paylaşanlardır. Bu coğrafya Çin’in kuzeyindeki Sarı ırmaktan başlıyor, Moğolistan, Altay dağları, Türk Cumhuriyetleri bölgesi, Hazar denizinin kuzeyi ve Rusya steplerine kadar gidiyor. Hunlar, Avarlar, Peçenekler Paris’e, oradan İskandinav ülkelerine gidiyor. Bu hareket 3’üncü yüzyılda oluyor. Daha sonra da Ortadoğu ve Afrika’ya yayılmışlar. 6 dine mensup olmuşlar: Mani, Şaman, Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm, İslâmiyet. Dillerinde farklılıklar olsa da gramerleri aynıdır. Finlerin, Macarların ya da Türkçe’nin gramer yapısı hemen hemen aynıdır.
* Avrupalı Türk’ü ilk ne zaman tanımaya başlıyor ve kime Türk diyor?
İlk tanışmaları Atilla’yla… Sonra Avarlar ve Kumanlar geliyor. İslâm’ın hamiliğini Türkler üstlendikten sonra da ilişki haç-hilâl çekişmesine dönüşüyor. Aslında Avrupalılar Türkleri ırk olarak reddetmezler. 19’uncu yüzyıl sonlarına kadar bir çok Fransız belgesinde, yazışmasında, haritasında “Osmanlı” yerine “Türk” imparatorluğu sözü geçer. “L’Empire Turc” derlerdi.
* Osmanlının “Türk” adına karşı mesafesi neydi? Meselâ Türk devleti demiyor “Devlet-i Aliyye” ya da “Teba-i Şahane” diyor.
Osmanlı hiçbir zaman adı Türk olan bir devlet kurmamıştır. Çünkü eğer dünyayı yönetmeye adaysanız ve siz “Türk” derseniz kimseye sözünüzü dinletemezsiniz. Bu tamamen dünyayı yönetme tasarısının bir sonucudur.
* Tanzimat dönemine gelindiğinde karşımıza milliyetçilik akımları çıkıyor. Birinci Meclis’te gayrimüslimler neredeyse bir parti gibi gruplaşıyorlar ve hepsi aslî unsur sayılmak için ısrar ediyor. Acaba kim Türk, kim Ermeni, kim Kürt sorunu da bu tarihte mi başlıyor?
Bir toplumun içerisinde yapılacak en büyük hata azınlık statüsünü tanımaktır. “Ben Türküm, sen Çerkez’sin” dersem buradan Türkçülük ve Çerkezciliğe geçeriz. Toplumdaki dayanışma ortadan kalkar. Islahat Fermanı’yla bu sorun ortaya çıktı. Sorunu çözmek için Abdülhamid “Osmanlıcılık” diye bir üst kimlik yaratmak istedi. Ama bunu sadece Türkler benimsedi. Araplar ve gayrimüslimler benimsemedi. Bu sefer “Panislâmizm” denendi. Milliyetçilik akımlarına karşı İslâm’ın güçlü olacağı düşünüldü. Fakat Araplar buna da yanaşmadı. Hem İngilizlerin sayesinde milliyetçilik yapıyorlar hem de “Peygamber soyundan siz değil, biz geliyoruz” iddiasında bulunuyorlardı.
* O vakit Kürtlerin adı geçmiyor mu?
Türk-Kürt ayrımı yoktu ki…
* Ayrım ne zaman başlıyor?
1900’lü yıllardan sonra ortaya çıktılar. Özellikle İngilizler ve Fransızlar Kürt aşiretleriyle çok ilgilendiler. Kürtleri Ermenilerle işbirliğine soktular.
* Sonuçta hepsini bastırmayı başaran İttihat ve Terakkiciler oluyor. Azınlıkları bir kenara itip resmî politika olarak Türkçülük esasını dayattıkları iddiası doğruysa azınlık sorununun kökeninde İttihatçılar vardır diyebilir miyiz?
Aslında psikolojik nedenleri de düşünmek lazım. Birisi diyor ki “Ben Rum’um”, diğeri diyor ki “Ben Ermeni’yim”, “Ben Laz’ım”, “Çerkez’im” vesaire… Osmanlı üst kimliği bitiyor, artık birleştirici unsur olamıyor. Böyle bir ortamda ister istemez Türkler de çıkıp “Ben Türküm” deme ihtiyacını duyuyor. İttihatçıların yaptığı da buydu ve gayet doğaldı.
* Ya Mustafa Kemal? “Savaşı kazanırsak size de özerklik vereceğim” deyip Lozan’da bu sözünden caydı mı? Kürtlerin böyle bir aldatılmışlık duygusu var mı?
Sizin söylediğiniz, İzmit sohbetleri denilen bir röportajda geçiyor. Osmanlıca basılmış. Sanırım yıl 1922. Elimizde o gazetenin orijinali var. Mustafa Kemal orada diyor ki “Kürtlerle ilerde tekrar konuyu görüşüp, onlara ayrıcalıklar vermemiz mümkün.” Fakat başka tanık yok. Kanıt yok. Başka hiçbir belgede benzer bir ifade geçmiyor. Biz Atatürk’ün iki ciltlik nutku dışında çeşitli aşiretlere yazdığı yazışmaları toplayan üçüncü bir cilt daha yayınladık. Burada da böyle bir bilgi yok.
* İstiklâl Savaşı’nın aslî unsuru Türkler miydi peki?
Sadece nüfus yoğunluğu olarak değerlendirmeye kalkarsak öyleydi. Ama kurucu unsurlar arasında hepsi vardı.
* Ama Lozan’a sadece “Türk delegasyonu” adıyla gidildi değil mi?
Oradaki Türk kelimesinin özellikle vurgulanması sadece bizden kaynaklanmıyor. Masanın öbür tarafında oturanlar da bizi Türk diye tanımladılar. Zaten onlar bize Türkiye ve Türk dediler.
* Peki Kürtlere eğitim, iletişim ve diğer bireysel haklar verilemez miydi?
Verilmeliydi. Ama bunu Lozan’da yazmaya gerek yok. Kürtler Türkiye’nin zaten aslî unsuru. Lozan’da azınlık diye belirtilenlerin dışındaki herkes aslî unsur. O yüzden bunu yasalarla düzenlemek yeterliydi. Ama Lozan’da değil.
Bugün Kürdistan diye düşünülen Güney’deki bölge için Batılı ve Anadolu kaynaklarında, haritalarında “Turcomania” yazar. Türklerin ülkesi, Türklerin yaşadığı topraklar demektir. 41 bin aşiret tespit ettik. Pek çok, Kürt aşireti diye bilinen aşiretin Türkmen asıllı oldukları ortaya çıktı. Tüm aşiretlerin içinde ise sadece 4 bini Kürt. 1980’deki Kürt nüfusu 2 milyon 400 bindir.
Tahminim Türkiye’de 6 milyondan fazla Kürt yok. (Türkiye’deki Kürt nüfusu CIAye göre 15, AB’ye göre 12.5 milyon) Kürt dediğimiz insanların kendisi zaten Türk’tür. Yani başka bir ırk değildir.
* Turgut Özal’ın “Anadolu Cumhuriyeti” lâfı Türkiye Cumhuriyeti’nden daha mı iyi bir tanımlama sizce?
Kesinlikle olmaz, ama benim anlamaya çalıştığım şey şu: Ben şimdi ortaya çıkarsam bir Türk olarak, ‘ben bu adı değiştirtmem, ben çoğunluktayım ve bu adı istiyorum’ dersem ne olacak? Hakkımı kim koruyacak? Şu “Türk” adından neden bu ka dar nefret ediyorlar; benim anlamak istediğim bu. Eskiden böyle bir şey yoktu.
“Türkiyeli” lâfı uyar mı?
Aslında bunu söyleyenler ırkçılığın ta kendisini yapıyorlar. Açık açık söyleyemiyorlar ama durum böyle. Ermeniyim, Kürdüm, Rumum deyip de Türk vatandaşıyım diyemiyorsa, çok koyu ırkçılık yapıyor demektir. Ben şu anda Türk asıllıyım ama Mısır’da yaşıyorsam “Mısır vatandaşıyım” derdim. Bunda hiçbir sorun görmezdim. Burada ise insanlar “Türk vatandaşıyım” demeye sanki korkuyor. “Kürdüm” demek başka “Türk vatandaşıyım” demek başka. Birbirleriyle çelişmiyorlar ki…