BU VİDEO AKP KARŞITI DEĞİL, ATATÜRK KARŞITIDIR…
Süleyman Çelik (scelik44@gmail.com)
“Büfeci İslamı” başlığını taşıyan Ufuk Güldemir’in bir yazısı, video şekline dönüştürülmüş ).
Sunucu tarafından, “medyanın son usta öğreticilerinden Ufuk Güldemir’in 2006 yılında yapmış olduğu ‘her daim güncel kalan, kalabilmiş bir analizi’ olarak takdim edilen” bu video, bir süredir sosyal medyada dolaşıyor.
Bu video değişik arkadaşlar ve dostlar tarafından, birçok kez bana da iletildi. İlginç olan, tümü Cumhuriyetçi/ Atatürkçü olan arkadaşların, bunu AKP karşıtı bir ileti olarak değerlendirmiş olmalarıdır. Oysa video izlendiğinde bunun AKP karşıtı değil, tersine AKP’lileri aklamaya çalışan, doğrudan Atatürk’ü hedef alan/Cumhuriyet ve Atatürk devrimleri karşıtı bir ileti olduğu hemen anlaşılmaktadır…
Zaten Ufuk Güldemir’i tanıyanlar, ondan başka bir şey beklemezler!..
Kimdir Ufuk Güldemir?..
Ufuk Güldemir, geçmişte Marksist solcu iken 80’lerden sonra kendilerini, “liberal aydın” olarak tanımlayarak Amerikan mandacılığına savrulan, Sevgili Uğur Mumcu’nun “liboş” adını taktığı ve medya, akademi, sendika, meslek odaları, edebiyat, sanat vb. çevrelerde bol miktarda bulunan döneklerdendir. Bunlar önce Turgut Özal’ın kayığına bindiler. 90’larda ABD’nin özel misyonla gönderdiği Kemal Derviş’i parlattılar ve Kemal Derviş’in misyonunun gereğini yerine getirmesine yardımcı olarak AKP’yi iktidara taşıdılar…
Ufuk Güldemir’in yazısının sonunda, “kitap ve makaleleriyle beni aydınlanma köprüsünden geçiren (yani solcu iken Amerikan mandacısı yapan, demek istiyor) sevgili hocalarım ve arkadaşlarım” diyerek sevgi ve saygılarını yolladığı Prof. Şerif Mardin, Prof. Nilüfer Göle, Prof. Nur Vergin ve Doç. Dr. Ertuğrul Özkök de bu misyonun görevlileri arasındadırlar…
İktidara geldikten sonra liboşlar ABD, AB (kısaca AB-D), TÜSİAD, MÜSİAD, PKK/HDP, FETÖ, diğer tarikat ve cemaatler, kısaca tüm Kemalizm karşıtları ile birlikte AKP’yi desteklediler, AB-D’nin kuruluşundan beri karşı olduğu Kemalist Cumhuriyeti yıkmak için hazırladığı Ergenekon/ Balyoz gibi kumpaslara büyük bir hazla omuz verdiler. Bu kapsamda yapılan “yargıyı teslim alma” referandumunda “YETMEZ AMA EVET”çi, Kıbrıs’ın satılmasında “YES BE ANNEM”ci oldular. AKP, FETÖ ile, yani AB-D ile papaz olunca, bunların da AKP ile yolları ayrıldı…
Güldemir bu yazıyı 2006’da, yani AKP ile yaşadıkları balayı döneminde yazmış, zaten bir yıl sonra da, yani AKP ile papaz olmadan ölmüştür! Yaşasaydı, bugün o da Hasan Cemal, Aydın Engin, Ahmet Altan vd. gibi AKP’ye saldırırdı…
Yazı başka bir liboş, Can Dündar’ın bir yazısından hareketle yazılmış…
Can Dündar yazısında, Halife Abdülmecid’in mayolu bir fotoğrafını göstererek, soruyor: “İslam’ın halifesi mayo ile denize girerken, AKP’liler neden girmiyor?”
Güldemir soruyu yanıtlıyor: “Türkiye’deki İslami hareket dinsel değil, sınıfsaldır. İslam son 70 yılda, bu coğrafyada zenginin değil, başörtülü fakir fukaranın dini olmuştur. Bugünkü iktidar da başörtülü fakir fukaranın seçimle işbaşına gelmesinden başka bir şey değildir.”
“Son 70 yıl” diyerek Cumhuriyet’i işaret ettikten sonra doğrudan Atatürk’ü suçluyor: “Atatürk devrimleri ile birlikte burjuvazi ile din arasındaki ilişki kopunca din köylülere kalmıştır.”
İşte, büyük bir sosyolojik buluş gibi, “her daim güncel kalan, kalabilmiş” denilen analizin sonucu bu: daha önce “mayo ile denize giren Osmanlı burjuvazisinin dini” olan İslam, Cumhuriyetle birlikte, Atatürk’ün devrimler yapması nedeniyle “mayo ile denize girmeyen köylülerin/ başörtülü fakir fukaranın dini” olmuş! Fakir fukara da seçimi kazanıp iktidar olmuş!..
Mesele bu kadar basit!..
Hiçbir bilimsel dayanağı/ tutamağı olmayan bu saçmalamanın neresini düzeltmeli?..
Marksizm fakir fukarayı “proletarya” olarak nitelediğine göre demek ki AKP ile birlikte proletarya iktidara gelmiş!..
Demek ki AKP ile birlikte iktidara gelen tarikat ve cemaatlerin holding patronu liderleri proletarya (Güldemir’in deyişiyle Türkiye’nin siyahları), AKP’ye karşı çıkan çulsuz Kemalistler ise burjuva (Beyaz Türkler) imiş!..
Oysa biraz tarih bilenler, AKP ile Abdülmecid örneği, son dönem Osmanlı padişahları arasındaki farkın yalnız mayo ile denize girmek olmadığını bilirler.
***
Osmanlı savaşlarda sürekli yenilmeye ve toprak kaybetmeye başlayınca doğal olarak padişahlar nedenleri üzerinde düşünmeye başladılar. Ancak bilimsel düşünceden yoksundular. Çünkü bilim çoktandır İslam dünyasında dışlanmıştı. Yenilgiyi önlemek ve gerilemeyi durdurmak için, müneccimleri (astrolog) danışman olarak kullanmak, istiareye yatarak karar vermek gibi akıl ve bilim dışı bazı yöntemler uygulandı. Hatta Prusya Kralı’na elçi gönderilerek “ödünç müneccim” isteğinde de bulunuldu. Bu arada, sığınma ya da başka bir nedenle Osmanlı’nın hizmetine girmiş Avrupalı uzmanlardan yararlanmayı düşünen padişahlar da oldu ve bunların önerileri doğrultusunda bazı atılımlar yapıldı. Böylece, çağı yakalamak için Osmanlı’da modernleşmeye yönelik adımlar atıldı…
Avrupa’dan 300 yıl sonra da olsa Matbaanın kurulması ve kitap basımına izin verilmesi ilk adım kabul edilebilir. Ancak en önemli adım yeniliklerin önünde engel olan cehalet yuvaları medreselere karşı seküler eğitim verilen okulların açılmasıdır. Savaşlarda zafer kazanmak öncelik olduğu için, bilgili subaylar yetiştirmek üzere, önce, ortaokul ve liseden harp okulları ve Askeri Tıbbiye’ye kadar askeri okullar açıldı.
İlginç bir çelişki, AKP’lilerin “İslamcı Padişah” sandıkları ve “Ulu Hakan” diyerek yücelttikleri II. Abdülhamid, en çok okul açan padişahtır. Ondan önceki padişahlar, açılmış olan yüksekokulları Üniversite çatısı altında toplamaya çalıştılar, ancak ulemanın karşı çıkması nedeniyle başaramadılar. Abdülhamid bu direnişi de kırdı ve Osmanlı’nin ilk ve tek üniversitesi sayılabilecek Darülfünun’u açtı. Değinilmeden geçilmemesi gereken önemli bir çelişki de karşıdevrimcilerin evliyalaştırdıkları Said-i Nursi’yi Abdülhamid’in deli olarak niteleyip tımarhaneye attırmış olmasıdır…
Abdülhamid’in tersine, gericilerin hiç sevmedikleri ve hala “Gavur Padişah” dedikleri III. Mahmut kılık kıyafet devrimi yaptı: asker ve devlet memurlarına pantolon ve fes giydirdi. İlginçtir, fese karşı çıkan ve “gavur serpuşu” diyen gericilerin ardılları, 100 yıl sonra fesin kaldırılmasına karşı çıktılar…
III. Mahmut, ünlü İtalyan klasik müzik bestecisi Donizetti’yi davet etti ve “paşa” sanı vererek hizmetine aldı. Ordu’da mehter takımları kaldırıldı, bando sınıfı oluşturuldu. Saray mensuplarına klasik müzik konserleri vermek üzere “Mızıkayı Hümayun” kuruldu. Mızıkayı Hümayun, Cumhuriyet’ten sonra “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO)” adı verilerek Ankara’ya getirildi…
Görüldüğü gibi Halife Sultanlarla AKP arasındaki fark yalnız mayo ile denize girmekten ibaret değil…
Halife Sultanlarlar medreselere karşı okullaşmayı öne çıkarmaya çalışırken AKP, bugün okulları/ üniversiteleri medreseleştirmeye çalışıyor. Hatta doğrudan medreseler kuruldu ve milyonlarca çocuk buralarda eğitim görüyor. Buna bağlı olarak yeniden “Ulema” sınıfı oluştu ve bunlar pantolon fes yerine cübbe sarık giyiyorlar…
Halife Sultanlar, mehter takımlarını kaldırırken AKP’li belediyeler mehter takımları kuruyor.
Padişah ve saray mensupları için, Mızıkayı Hümayun tarafından düzenli klasik müzik konseri verilirdi. Hatta Abdülhamid, sarayında alaturka müziği yasaklamıştı. AKP’liler ise CSO’nun konserlerini izlemiyor, hatta kapatmaya çalışıyor…
Abdülhamid tiyatroyu çok sevdiği için Yıldız Sarayı’na tiyatro salonu yaptırdı. AKP devlet tiyatrolarını kapatmaya çalışıyor…
***
Sonuç olarak mesele mayo ile denize girip girmemek değil. Mesele, modernleşmeden yana ya da karşıtı olmak. Aslında liboşlar da bunu bilir. Ancak onların derdi, soruna bilimsel bir açıklama getirmek değil, Emperyalizmin önündeki en büyük engel olan Atatürk ve devrimlerine saldırmak. Çünkü misyonları bu: efendileri AB-D onlardan bunu istiyor!..
Ufuk Güldemir, yazısının sonunda bunu açıkça bildiriyor. “Büfeci” olarak nitelediği AKP’lileri şöyle tanımlıyor: “Büfecinin ufku dardır, zanneder ki Amerika zengin olduğu için insan hakları vardır. Oysa insan hakları olduğu için zengin olmuştur.”
Bizim kuşaktan olan Ufuk Güldemir çok iyi bilir ki bırakın insan haklarını, 1970’lere kadar Amerika’da ırk ayrımı vardı. Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, Libya’da yaptığı insan hakları ihlallerini ise günümüz çocukları da biliyor. Ama o misyonu, yani kendisine verilen görev gereği, Amerika’nın sömürü ve sömürgecilik sonucu zengin olduğu” gerçeğinin üstünü örtmeye çalışıyor!..
Bir yanıt yazın