Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Genel Sekreteri Mathias Cormann ve Baş Ekonomist Laurence Boone 21 Eylül 2021 tarihinde dünya ekonomisi ve tüm G-20 ülkeleri için analiz ve projeksiyonları içeren “Geçici Ekonomik Görünümü”nü yayınlamıştır. economic-outlook/) 100’den fazla ülke ile çalışan OECD, kişisel özgürlüğü korumaya ve dünyanın her yerindeki insanların ekonomik ve sosyal refahını iyileştirmeye yönelik politikaları destekleyen küresel bir politika forumudur.
OECD’nin 38 üyesi vardır. 30 Eylül 1961 tarihinde 14 Aralık 1960 tarihli Konvansiyonun yürürlüğe girişi ile kurulmuştur. Merkezi Paris’tedir. Üye ülkeler; Türkiye, ABD, Almanya, Avustralya, Avusturya, Belçika, Çekya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Güney Kore, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya, İzlanda, Kanada, Kosta Rika, Kolombiya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Meksika, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, Şili, Yeni Zelanda ve Yunanistan’dır. 1985-1990 döneminde OECD Daimi Temsilciliğimizde Planlama Müşaviri olarak görev yaptığım dönemde OECD’nin sadece 24 üyesi vardı. (S. Rıdvan Karluk, Uluslararası Kuruluşlar, 7. Baskı, İstanbul, s. 327)
OECD, 21 Eylül’de yayımladığı ara dönem ekonomik görünüm raporunda Türkiye’nin 2021 yılı için büyüme tahminini 2,7 puan artırarak yüzde 8,4’e yükseltmiştir. Mayıs ayında açıkladığı raporunda 2021’deki büyüme tahminini yüzde 5,7 olarak öngörmüştü. 2022 için büyüme tahminini ise yüzde 3,4’ten yüzde 3,1’e düşürmüştür. 2021 sonu enflasyon tahminini ise Mayıs ayına göre 1,8 puan artırarak yüzde 17,8’e yükseltmiştir. Mayıs ayındaki raporda enflasyon beklentisi yüzde 16 olarak belirlenmişti. 2022 için enflasyon beklentisini yüzde 12,8’den yüzde 15,7’ye çıkarmıştır. Küresel 2021 büyüme tahmini yüzde 5,7 olarak öngörülürken, 2022 yılı büyüme tahmini yüzde 4,5 olarak açıklanmıştır.
OECD, büyük şokların olmaması durumunda, GSYİH büyümesinin 2022’de yüzde 3,4’e düşmeden önce 2021’de yüzde 5,7 olmasını beklemektedir. Önemli ancak sürdürülemez yarı mali teşviklerin ardından, 2020’nin sonlarında sürdürülebilir makro ekonomik politikalarda değişiklikler yapılmıştır. 2021’in ilk çeyreği, piyasa duyarlılığını ve beklentilerini bozmuştur. Mayıs ayında zirve yapan enfeksiyonlardaki artış, yeni karantina önlemleri ve işte kalma planlarının kademeli olarak kaldırılması, 2021’in ikinci çeyreğinden itibaren istihdamı, gelirleri ve özel tüketimi etkilemiştir.
Hükümet, imtiyazlı krediler yerine savunmasız hane halklarına ve firmalara doğrudan mali desteğe önem vermelidir. Para politikası, mutlaka “dezenflasyonu” hedeflemelidir. Dış açığın finanse edilmesi ve vadesi gelen dış borcun güvenli bir şekilde çevrilmesi için gereken uluslararası finansmanı güvence altına almak için politika güvenilirliği ihmal edilmemelidir. İstihdam maliyetlerinin düşürülmesi ve daha esnek istihdam biçimlerinin teşvik edilmesi, istihdam yaratılmasını arttıracaktır. Öz sermaye kaynaklarının genişletilmesi, yüksek kurumsal kaldıracın azaltılmasına ve gelecek vaat eden işletmelerin büyümesinin desteklenmesine yardımcı olacaktır.
Daha büyük şokların olmaması durumunda, GSYİH büyümesinin 2021’de yüzde 5,7 olması beklenmektedir. 2021’in ilk çeyreği, piyasa duyarlılığını ve beklentilerini bozmuştur. Mayıs ayında zirve yapan enfeksiyonlardaki artış, yeni karantina önlemleri ve işte kalma planlarının aşamalı olarak kaldırılması, 2021’in ikinci çeyreğinden itibaren istihdamı, gelirleri ve özel tüketimi etkilemiştir.
Dış açığın finanse edilmesi ve vadesi gelen dış borcun güvenli bir şekilde çevrilmesi için gereken uluslararası finansmanı güvence altına almada, politika güvenilirliği esastır. İstihdam maliyetlerinin düşürülmesi ve daha esnek istihdam biçimlerinin teşvik edilmesi, istihdam yaratılmasını arttıracaktır. Öz sermaye kaynaklarının genişletilmesi, yüksek kurumsal kaldıracın azaltılmasına ve gelecek vaat eden işletmelerin büyümesinin desteklenmesine yardımcı olacaktır.
Enfeksiyonlar Mart ayından bu yana artmış, Mayıs ayında ise zirve yapmıştır. Bunun sonucunda ölümler hızlı bir şekilde çoğalmış, büyük kentlerdeki yoğun bakım kapasiteleri baskı altına alınmıştır. Nisan ayında sokağa çıkma yasağı da dahil olmak üzere üç dizi karantina önlemi uygulamaya konmuştur. Aşının kullanıma sunulması Şubat ayında hızlı bir şekilde başlamış, ancak ciddi tedarik zorluklarıyla karşı karşıya kalınmıştır. Bu durum ülkeyi, daha çeşitli tedarik stratejileri aramaya zorlamıştır.
2020’nin ikinci yarısında büyük mali desteğin etkisiyle büyüme ve enflasyon artmış, cari açık genişlemiş, bu durum mali sürdürülebilirlik konusunda endişe yaratmıştır. Yıl sonunda güvenilir parasal kısıtlamalar ve mali saydamlık taahhütleri yürürlüğe girmiştir. Devam eden düşük istihdam oranı, kadınların işgücüne katılımının azalması, gençler için işsizlik oranının yüzde 25’e ulaşmasıyla işgücü piyasaları zayıflamıştır.
İş dünyasında ve tüketici güveninde devam eden iyileşmeler, ilk çeyreğin sonunda para politikasında beklenmedik değişikliklerden etkilenmiştir. Sermaye akışlarında, risk primlerinde, enflasyon beklentilerinde ve uzun vadeli faiz oranlarında ortaya çıkan aksaklıklar, Nisan ayında olağanüstü enfeksiyon artışı ve yeni kısıtlamalar ile birleşerek ters rüzgarlar yaratmıştır.
Türkiye Ekonomisine İlişkin Göstergeler: 2017-2022
COVID-19 etkilerini hafifletmeye yönelik politika desteği, aşırı derecede imtiyazlı kredilere odaklanmaktadır. Pandemiden kaynaklanan gelir kayıpları devam ettiği için bu, savunmasız firmalar ve haneler için sürdürülebilir değildir. Hükümet mali konsolidasyon hedeflerini sürdürürken, bu krediler kamu maliyesi için belirsiz ve potansiyel olarak önemli koşullu yükümlülükler içermektedir. Salgının devam etmesi, düşük istihdam oranları, hane gelirlerindeki azalmalar, firmalar ve de haneler için artan borç yükleri ile finansman maliyetleri, doğrudan destek gerektirmektedir.
Nispeten düşük kamu borcunun GSYİH’ye oranı, bu tür geçici transferler için kaynak sağlar. Merkez Bankası’nın yeni yönetimi, 2021’in ilk çeyreğinde yüzde 17’nin üzerindeki hem genel hem de çekirdek enflasyona ve devam eden enflasyonist baskılara karşı yüzde 5 enflasyon hedefine olan bağlılığını açıklamıştır. Para politikası görünümünün bulanık, merkez bankası bağımsızlığına ilişkin şüphelerin olduğu bir ortamda kredibilite yeniden gözden geçirilmelidir.
2021’in ikinci çeyreğinde bir faaliyet daralmasının ardından kademeli bir toparlanma öngörülmektedir. Artan borç yükleri ve firmaların ve hane halklarının yeniden finansman maliyetleri ile birlikte işte kalma planlarının aşamalı olarak kaldırılması, iç talep üzerinde baskı oluşturacaktır. Turizm dışında ihracatın güçlü kalması beklenmektedir. Pandemi sırasında verilen ayrıcalıkların sona ermesiyle kamu ve özel bankaların sorunlu kredilerinin görünümü belirsizliğini korumaktadır. Kısa vadede bankaların kredi verme kapasitesinde büyük bir aksama öngörülmemektedir: Ancak kredi büyümesinin 2020’dekinden daha düşük kalması beklenmektedir.
Pandemideki gelişmelere, yurt içi makroekonomik politika bileşimine, uluslararası fonlama koşullarına bağlı olarak aşağı ve yukarı yönlü büyük riskler tahminler üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bekleyen borç çevirmeleri nedeniyle önümüzdeki 12 ay içinde dış finansman ihtiyacı GSYİH’nın yüzde 30’unu aşacaktır. Uluslararası yatırımcı güveninin zayıflamasının ardından sermaye çıkışları, ödemeler dengesi üzerinde ek baskı oluşturmaktadır. Dış finansman sorunu ve maliyetindeki artış, toparlanmayı engelleyebilir ve istikrarsızlaştırma risklerini artırabilir.
Daha dengeli bir toparlanma, saydam ve sağlam bir makroekonomik politika izlenmesini zorunlu kılar. Geçici mali destekler, daha düşük enflasyon sağlayan güvenilir bir para politikasıyla birleştirilmesini gerekir. İstihdam maliyetlerini azaltan ve daha esnek istihdam biçimlerini teşvik eden işgücü piyasası reformları, daha kaliteli iş yaratmayı ve sosyal uyumu iyileştirecektir. Finansal saydamlığın iyileştirilmesi ve öz sermaye ve risk sermayesi piyasalarının güçlendirilmesi, aşırı kaldıraçlı firma bilançolarının yeniden dengelenmesine, hayatta kalmalarını kolaylaştırmaya ve gelecek vaat eden işletmelerin daha hızlı büyümesini teşvik etmeye yardımcı olacaktır.
OECD’nin “Geçici Ekonomik Görünümü” raporundaki tespitler hükümet tarafından ciddiye alınmalıdır. Aksi takdirde Türkiye 2022’de bir ekonomik krizle karşı karşıya kalabilir.
Orta Vadeli Program’a göre 2021’de enflasyonun yüzde 16,2 olması beklenmektedir. OECD’nin tespitleri ile Orta Vadeli Program hedefleri arasında fark vardır. Enflasyonun 2022’de yüzde 9,8; 2023’te 8; 2024 yılında da 7,6 olması hedeflenirken, büyüme tahmini 2021’de yüzde 9, 2022’de yüzde 5, 2023 ve 2024’te yüzde 5,5 olarak yer almıştır. İşsizliğin bu yıl yüzde 12,6, 2022 yılında yüzde 12, 2023 yılında yüzde 11,4’e, 2024 yılında ise yüzde 10,9’a gerilemesi planlanmıştır. Program boyunca istihdam yıllık 1 milyon 170 bin kişi artacak.
OECD, 12 Aralık’ta, dünyada son 20 yılda değişen refah ve buna bağlı oluşan göç hareketlerini inceleyen önemli bir rapor yayınlamıştır. Küresel Kalkınma Hakkında Perspektifler 2017-Değişen Dünyada Uluslararası Göç (Perspectives on Global Developments 2017)başlıklıraporda, refahın gelişmiş ülkelerden gelişme yolunda olan ülkelere doğru kayma trendinin son yıllarda yavaşlamaya başlasa da devam ettiği belirtilmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan rapor için “ OECD Türkiye’nin de içinde yer aldığı 8 devletin orta gelirli ülkeler sınıfından yüksek gelirli ülkeler sınıfına geçtiğini açıkladı” diyerek, Türkiye’nin orta gelirli ülkeler sınıfından yüksek gelirli ülkeler sınıfına geçtiğini açıklamıştır. Bir yanlış değerlendirmeye yol açmamak için OECD’nin son raporundaki tespitleri yok saymamamız gerektiği kanısındayım. Yok sayarsak eğer 2022’de bizi çok daha zorlu günler beklemektedir. Bu durumda da Türkiye’nin orta gelirli ülkeler sınıfından yüksek gelirli ülkeler sınıfına geçmesi bir tatlı hayal olur.
Bir yanıt yazın