Ya iç düşman ya da dış düşmana, iktidarların, şiddetle ihtiyaçları vardır. Gerçekte böyle, iç ve dış düşman yoksa iktidarlar, kendi propagandalarıyla bunu sağlamaya çalışırlar.
İç veya dış düşman varlığı, halkın bu düşmana karşı birliğini sağlamak, aslında, iktidarın arkasına kuvvet yığmakla eşdeğerdir.
Açlık sefalet ve fakirliğin konuşulması yerine, “düşmana karşı oluşun” konuşulması, insan zihninin bu araç ile meşgul edilmesidir.
Mevcut iktidar ve ülkemiz için aslında böyle bir iç düşman var; PKK.
Ancak bu düşman olur olmaz her yerde kullanılıp, her türlü suçun üstünün örtülmesi ve özel çıkarlar için de çokça kullanılır olması, iktidarın, iktidarda kalması için bir mecburiyet olmaktan çıkmıştır. İnsanımız, mevcut iktidar olmasa da başka iktidarların da PKK ile mücadele edeceğine olan inancı sebebiyle, halk nezdinde bir önemi kalmamıştır.
Bir başka durum da PKK için kullanılan savunma aracının, milliyetçilik olması, bu aracın da aşınmasına sebebiyet vermiştir.
Yapısal yoksulluk öyle derinleşti ki artık milliyetçilik kesmiyor. Onun yerine dincilik aracının kullanılmasına karar verilmiş.
İktidarın, kendi tabanını konsolide etmesinde, din dışında kullanabileceği aracı kalmamıştır.
Anayasa ve onun içindeki laikliğin, düşman seviyesine yükseltilmesi, iktidar için kullanışlı bir araç olarak görünmektedir.
Yeni düşman artık laikliktir. Siyasi söylemin ve mümkünse, devlet içi ilişkilerin dinselleştirilmesdir.
Tarikatlar, dini cemaatlerin liderleri ile devlet erkanı arasında ki ilişkilerin, son zamanlarda artması, siyaset mi dinselleşti, yoksa din mi siyasileşti sorularını ortaya çıkardı.
Milliyetçiliği bir tarafa bırakarak, laiklikle savaşmanın, tercih edilmesi; Cumhur İttifakını da anlamsız kılacaktır.
Ya da milliyetçi cenah, dinci cenahın bakiyesi olacaktır. Bu durum MHP dışındaki milliyetçi partilerin işine yarayacak, MHP tasfiye olacaktır.
Laiklik yoksa, demokrasi olmayacağını herkes çok iyi biliyor. Olmasa bile, varlığından söz edebildiğimiz, demokrasi sözcüğü, dincilik sözcüğü ile yer değiştirecektir.
Ali Erbaş siyasi bir aparattır. Araçtır. İşlevi tarikat ve dini cemaatleri, iktidarın arkasında mevzilendirme görevi ile görevlidir. Üniversitelerde Kuran kursları açılacak olması, bilimin de dinileştirilmesinin ilk adımıdır.
Bildiğiniz gibi tarikatlar ve dinci cemaatler, sürekli büyümek ve güçlenmek ihtiyacındadır. Büyüyerek devleti ele geçirmek, tarikatlar için esas hedeftir. Güçlenmenin en uç noktası devlettir.
Tarikatların büyüyüp, devleti ele geçirmesini, dinler tarihinden iyi biliyoruz.
Partili Cumhurbaşkanının, “2023 hedefleri bir kalkınma programı değildir. Bir makas değiştirme işini geçekleştiriyoruz” diye yaptığı açıklamanın iyi anlaşılması gerekir.
Laiklik bu kadar saldırı altındayken, laiklerin sakin bir şekilde, olup biteni, seyretmesini isteyen muhalefet, nerededir?
12 Eylül emperyalist saldırısının ertesinde kabuğuna çekilen PASİF LAİKLİK hala kabuğunun içinde saklı bir şekilde duruyor. Dincilik, Taliban ve IŞID gibi bir hedefe doğru ilerlerken, muhalefet kabuğunun içinde, korkmuş, tısmış, gizlenmiş durmaktadır.
CHP laiklik tartışması “gündem değiştirme tuzağıdır” diyor. Evet, 50 yıldır bu tuzak ile birlikte yaşadık. Her tuzak kuruşlarında, bir mevzi daha işgal ederek geldiler.
15 Eylül 2021
Bir yanıt yazın