Hain darbe girişiminin üzerinden tam 5 yıl 46 gün 18 saat geçti.
Cumhuriyetimizin yönetim şeklini kökten değiştirmek üzere planlanan ve doğrudan demokrasimizi hedef alarak eyleme geçilen bu alçakca girişim başarılı bir şekilde sonuçlansaydı “acaba başımıza neler gelirdi” diye düşündünüz mü?
Muhtemelen ilk önce sistemi değiştirmek, TBMM’ni etkisiz ve yetkisiz kılmak için sıkı yönetim şartları altında sonucu baştan belli olan göstermelik bir halk oylaması yaparlardı.
Laik cumhuriyet yanlılarını ikna etmek ve sessiz kalmalarını sağlamak amacıyla şeriatçı müritlerini cadde ve sokaklarda gezdirir, onlara hiç inanmadıkları demokrasinin nöbetini tuttururlardı.
Askeri okulları kapatarak, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki terfi sistemini bir gecede değiştirir, 98 yıllık gelenekleri yerle bir ettikten sonra bütün askeri temayülleri yok hükmünde sayarlardı.
Kendilerine iktidar olma imkanı sağlayan süper güçleri memnun etmek uğruna, milyar dolarlık silah ve mühimatlar satın alır daha sonra satın aldıkları silah ve mühimmatları çürümek üzere depolara kaldırırlardı.
Cumhuriyetimizin bütün kazanımlarını haraç mezat satıp, kendilerine biat eden kişileri devlet garantili ihalelerle karun kadar zengin ve güçlü yaparlardı.
Kendi politikalarına muhalefet eden herkesi terörist ilan eder, ne kadar karşıt görüşlü siyasetçi, görsel yada yazılı basın mensubu yorumcu ve köşe yazarı varsa hepsini hapse atarlardı.
Kendilerine biat etmekten başka hiçbir meziyeti olmayan liyakatsiz kişileri devletin çok önemli kadrolarına atar, kamu hizmetlerini bitkisel hayata sokarlardı.
Hukuk sistemini vesayetleri altına alır, böylelikle de halkın adalete olan güvenini sıfıra indirdikten sonra şeri hukuku alternatif bir çare olarak vitrine koymaya çalışırlardı.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının son umudu olan Anayasa Mahkemesini itibarsızlaştırarak ortadan kaldırmak için her yolu denerlerdi.
1926 yılında kabul edilmiş olan medeni kanunumuza aykırı uygulamalarla çok eşli evliklerin önünü açmış olurlardı.
1934 yılında TBMM’de oy birliği ile kabul edilerek, Anayasamızın 174. maddesinde “inkılap kanunları” olarak yer alan kılık kıyafet yasasını işlevsiz hale getirir, böylelikle stratejik kurumlarımızın altına dinamit koyar, eylemlerinin adına da “hak ve özgürlükler” diyerek dinamitin fitilini ateşlerlerdi.
Anayasamızın 34. maddesinin birinci fıkrasında yer alan Herkesin önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını yok sayar, böyle bir hakkı kullanmak isteyenleri aftan püften bahanelerle engeller, itaat etmeyenlere ise eşek sudan gelinceye kadar kötek arttırdık dan sonra saçlarından sürüterek gözaltına aldırırlardı.
Ölçüsüz, hesapsız ve şuursuz harcamalarla ekonomiyi batırıp, halk uyanmasın diye de milli ve dini duyguları kullanarak ütopik gelecek masalları anlatırlardı.
Ulus olarak hangi iyliklerimizin karşılığıdır bilinmez.
Millet olarak yatıp kalkıp her neye inanıyor hangi dine mensupsak onun tanrısına dualar edelim.
Cumhuriyetimiz ve demokrasimize düşman olan cemaat darbecileri eğer başarılı olsaydılar üç aşağı beş yukarı başımıza bunlar gelirdi.
Her günümüz azap içinde geçer, geleceğimiz ise zifiri karanlık olurdu.
Verdiğin ve vermediğin nimetlere hamd-u senalar olsun
Amin
Bir yanıt yazın